Logo

3. Hukuk Dairesi2021/7664 E. 2021/13763 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Bozma ilamına uyulup uyulmadığına dair ara karar verilmeden hüküm kurulması nedeniyle usul kurallarına uygun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: HUMK’nın 429. maddesinde öngörülen usule aykırı olarak bozma ilamına uyulup uyulmadığına dair ara karar verilmeden ve bozma ilamına uyulmadığı halde direnme kararı verilmeksizin doğrudan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; davacı tarafın temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; 30/5/2002 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalının SS ... Konut Yapı Kooperatifindeki hissesini toplam 30.000TL bedelle satın aldığını, harç nedeniyle noter satışının düşük gösterildiğini, satış sözleşmesine dayanarak kooperatife başvurduğunda davalının kooperatifte hissesi olmadığını, var olan hisselerini de daha önce akrabalarına devrettiğini öğrendiğini, kooperatif hissesine karşılık gelen bedeli ödemesi için davalıya ihtar çektiğini, ancak ihtarname gereğinin yerine getirilmediğini, davalı hakkında şikayette bulunduğunu, davalının ceza mahkemesindeki ifadesinde de kooperatif hisse devir sözleşmesini ikrar ettiğini ileri sürerek, kooperatif hissesinin adına devrini, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 40.000 TL daire bedelinin ihtar tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslahla dava değerini 115.000 TL’ye çıkarmıştır.

Davalı; davacının hisse satış bedelini ödemediğini, tüm aramalara rağmen davacıya ulaşamadığından noterde devri yapılan ancak kooperatif nezdinde tescili yapılmamış hisseyi ahara devir ve tescil ettirdiğini, aradan dört ay geçtikten sonra davacının noterdeki masrafların iadesini istemesi üzerine banka aracılığı ile davacıya 500.000.000 TL (eski TL) gönderdiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 99.597,42TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar, davalının temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 23/11/2015 tarihli ve 2014/40983 E. 2015/34143 K. sayılı kararıyla; davaya konu Bakırköy 18. Noterliğinin 30/05/2002 tarihli kooperatif hisse devir sözleşmesi geçerli bir sözleşme olduğu, tasfiye halindeki SS ... Konut Yapı Kooperatifinin yazı cevabına göre, davalı tarafından kooperatifte mevcut dört adet hissenin 25/4/2001 tarihinde, üç adet hissenin de 20/6/2002 tarihinde üçüncü kişilere devredildiği, bu itibarla ifanın imkansız hale geldiği dava konusu hissenin üçüncü kişiye devir tarihi itibariyle değerinin belirlenmesi ve davalı tarafından davacıya iade edilen bedelin mahsubu ile oluşacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulü ile 5.000TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar, taraflarına temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 9/3/2020 tarihli ve 2018/2592 E. 2020/3058 K. sayılı kararıyla ; davalının tüm, davacının ise diğer temyiz itirazlarının reddedildikten sonra, 26/03/2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda 2002 tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değerinin 75.000TL olduğu yönünde görüş bildirildiği, davalı tarafından davacıya iade edilen 500 TL'nin de mahsup edilmesiyle, 74.500TL bedelin davalı tarafından davacıya verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozma sonrasında mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 8.165,64 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1) Davalı vekilinin katılma yoluyla temyiz talebi yönünden;

Davalı vekili, davacı tarafın temyiz dilekçesine karşı düzenlediği temyize cevap dilekçesinde karara ilişkin temyiz itirazlarını ileri sürmüşse de söz konusu dilekçenin, HUMK'nın 433 üncü maddesinde öngörülen on günlük yasal süre içerisinde mahkemeye verilmediği anlaşıldığından, katılma yoluyla verilen temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 5.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline dair verilen 18/11/2014 tarihli kararın bozulması üzerine dava dosyası 2021/472 esas numarasına kaydedilmiş, yapılan duruşmalarda bozma kararına uyulup uyulmadığı hususunda bir ara karar tesis edilmeksizin, davanın kısmen kabulü ile 8.165,64TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429 uncu maddesinin ikinci fıkrasında; “…Mahkeme, temyiz edenden 434 ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Zira, mahkemelerin direnme kararları bir davayı sona erdiren ve temyizi mümkün olan nihai kararlardandır. Mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.

Öte yandan; davanın taraflarının mahkemece hangi nedenlerle haklı veya haksız bulunduklarını değerlendirebilmeleri ve ayrıca Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur. (Hukuk Genel Kurulunun 16/7/2008 tarihli ve 2008/8-492 E. 2008/505 K., 24/12/2008 tarihli ve 2008/2-750 E. 2008/763 K. Sayılı kararları da aynı yöndedir.

Somut olayda; mahkemece, bozmaya uyma ya da uymama yönünden bir ara karar oluşturulmadan hüküm kurulmuş, hükmün gerekçesinde ise Yargıtay bozma kararına uyma kararı verilmediği, bu açıdan taraflar lehine oluşmuş bir usuli kazanılmış hak söz konusu olmadığı, eylemli direnme kapsamında esasa ilişkin yeniden değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Buna göre mahkemece; öncelikle, bozma kararına uyulup uyulmaması takdir edilerek, direnme ya da uyma yönünde açıkça bir karar verilmesi, direnme kararı verilmesi halinde ise önceki hükmün aynısına karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeksizin yeni delil niteliğinde olan 22/04/2021 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak ve gerekçe değiştirilerek yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin katılma yoluyla verdiği temyiz dilekçesinin REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.