"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2012/180 E., 2021/544 K.
BİRLEŞEN 2018/374 E. SAYILI DAVADA
DAVA TARİHİ : 08.05.2012
KARAR : Asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen alacak ve sözleşmenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli, davalı ... vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 13.09.2022 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin daha derinlemesine incelenmesi heyetçe zorunlu görüldüğünden Yargıtay Kanunu'nun 24 üncü maddesinin birinci fıkrası ve yargıtay İç Yönetmeliği'nin 21 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince görüşmenin 03.04.2023 tarihine bırakılması uygun görülerek Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı vekili; 2012/180 E. sayılı asıl davada; müvekkilinin Kazakistan' da iş yapan ikamet adresi Urla olan bir iş adamı olduğunu, Türkiye' de yatırım yapmaya başlayıp, Türkiye' de de yurt dışındaki işi ile ilgili olarak mal alımı yaptığını, bu ticari ilişki içerisinde iken tanıştığı ... ile tanıştığını, Volkan'ın da kendisini İstanbul da galericilik yapan amcasının oğlu davalı ... ile tanıştırdığını, Serdar'ın 2011 yılı Ekim ayı başlarında Urla çeşmealtı mevkiinde ... Beach Club isimli iş yerinin satılık olduğunu duyduğunu, iyi bir yatırım olabileceğini davacıya söylemesi üzerine, Kazakistan' dan gelerek, Serdar ile birlikte Urla İlçesinde emlakçılık yapan ... ile birlikte satışa konu yere giderek gezdiklerini ve taşınmazın satın alınması ile ilgili işlemleri yürütmek üzere ..., ... ve ... isimli kişilere Serdar' ın isteği üzerine Beşiktaş 9. Noterliğin 26.10.2011 tarihli vekaletnamesini verdiğini, bu işlemden bir hafta sonra davalı ...'ın müvekkilini arayarak taşınmazın alımı ile ilgili olarak mal sahibi Binnaz Can ile 3.287.000 TL bedelle anlaştığını, buna ilişkin adi bir satış vaadi sözleşmesi imzaladığını belirterek e mail yoluyla bir nüshasını müvekkiline gönderdiğini, ancak sözleşmedeki ... imzasının taklit edilmesi nedeniyle sahte olduğunu, 31.10.2011 tarihinde müvekkilinin babası tarafından davalı ...' a ait işbankasında bulunan hesabına 400.000 USD yine müvekkilin babası tarafından davalılardan ... ın isteği ile 02.11.2011 tarihinde 300.000 USD ve 10.11.2011 tarihinde de 220.000 USD yatırıldığını, ... in bu paraları oğlu davacı müvekkili adına gönderdiğini, müvekkilinin paranın ödenmiş olması nedeniyle, taşınmazın adına tescilini beklerken 03.11.2011 tarihinde müvekkil adına alınması gereken taşınmazın ... adına tapuda tescilinin yapıldığını, buna rağmen tescil davacı adına yapılmış gibi sahte tapu senedi düzenlenerek kendisine gönderildiğini ancak E devlet sistemi üzerinden tapu kaydını göremediğini, bu durumun ortaya çıkması üzerine davalıların tapuyu davacıya devredebileceğini ancak, 450.000 USD ve ayrıca Silivri' de bulunan 4 adet dairenin kendisine verilmesi gerektiğini bildirdiğini, müvekkilinin parasını ödemiş olmasına rağmen kendi adına tescil ettirebilmek için kardeşi ... tarafından 07.02.2012 tarihinde 265.000 USD bedelli blokeli çeki ve 08.02.2012 tarihli 175.000 USD bedelli blokeli çeki verdiğini ve taşınmazın 08.02.2012 tarihinde müvekkili adına tescil edildiğini, ancak müvekkili adına tescil edilen taşınmaz üzerinde önceki satış bedelinden kaynaklanan 300.000 TL bedelli ipotek bulunduğunu, davalıların daha satış gerçekleşmeden müvekkilini zarara uğratma kastı ile hareket ettiklerini; taşınmazın gerçek satış bedeli olan 1.675.000 TL olmasına rağmen kendisinin toplamda 2.622,78 TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, 947.228 TL'nin haksız yere ödendiğini, paranın davalılar arasında paylaştırıldığını, davalı ...'ın vekalet görevini kötüye kullandığını, diğer davalı ... in ise sebepsiz zenginleşme nedeniyle her ikisinin de karı koca olması ve menfaat birliği içinde hareket etmeleri nedeniyle, fazladan alınan 947.228 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
2. Birleşen 2018/374 E. sayılı dosyada ise; davalı ile aralarında 07.02.2012 tarihli resmi biçimde düzenlenmiş, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşmenin irade sakatlığı nedeniyle geçersiz olduğunu, bedelini ödeyerek satın aldığı işyerinin tapusunun devri için tehdit ve baskı ile nakit para alındığını ve bu sözleşmenin düzenlendiğini; hata, hile ikrah nedenlerinin de sözleşmeyi geçersiz kıldığını ileri sürerek, 07.02.2012 tarihli satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Asıl ve birleşen davada davalılar vekili; davacının davasını ne üzerine dayandırdığını anlamadıklarını, iddiaların asılsız ve gerçek dışı olduğunu, taraflar arasında ticari ilişki bulunduğunu aynı zamanda davacının tefecilik yaptığını, geçerliliği şekil şartına bağlı satış vaadi sözleşmesinin tüm şekil şartlarını taşıdığını, her iki davayı da kabul etmediklerini savunarak asıl ve birleşen davaların reddini dilemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
Birleşen dava olan Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.10.2014 tarihli ve 2012/540 E., 2014/522 K. sayılı kararı ile davanın kabulü ile, Urla Noterliğinin 07.02.2012 tarih ve 01251 yevmiye nolu düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 09.06.2016 tarihli ve 2015/20980 E., 2016/14794 K. sayılı ilamı ile; davacının, Urla Asliye Hukuk mahkemesinin 2012/180 esasında açtığı davada aynı olay nedeniyle fazladan ödemek zorunda kaldığı paranın iadesi için dava açtığını, bu dava ile ilgili ve ilintili olduğunu belirttiği, davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde davalar arasında bağlantı varsayılacağından HUMK 166 ncı madde hükmü uyarınca bu davaların birleştirilerek görülmesi gerektiği, ve 2 nci bentte ise davacının şikayeti üzerine davalı ve arkadaşları hakkında dolandırıcılık, özel belgede de sahtecilik suçlarından Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/181 esasında kamu davası açıldığının anlaşıldığı, Borçlar Kanunu'nun 74 üncü maddesine göre hukuk hakimi, ceza hakiminin beraat kararı ile bağlı olmasa da ceza yargılamasında sabit olan maddi olgular ile bağlı olduğu, ceza davasının sonucu bu davanın sonucunu etkiler nitelikte olduğundan, ceza davası sonucu beklenerek hüküm kurulması gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma ilamında belirtildiği şekilde ceza davasının sonuçlanması beklenmiş ve davalar birleştirildikten sonra, asıl davada, davaya konu edilen iadesi istenilen alacağa ilişkin ödemelerin davacı tarafından yapılmadığı, davacı tarafından yapıldığına ilişkin dekont ve sözleşmeler bulunmadığı anlaşıldığından, davacının işbu asıl davasının husumet nedeniyle reddine, birleşen dava dosyası yönünden ise; Urla Asliye Ceza Mahkemesinde davalılar aleyhine mahkumiyetle sonuçlanıp, kesinleşen dosya kapsamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının, İzmir ili, Urla İlçesi, Güvendik Mahallesi Ören Mevkii, 999 parsel nolu taşınmazın gerçek satış bedeli olan 1.675.000 TL’yi aşan miktarda yani 920.000 USD ödeme yapmasına rağmen tapunun davalı adına tescil edildiği olayın ortaya çıkması üzerine bu taşınmazın tapusunu alabilmek için dava konusu satış vaadi sözleşmesi yapmaya zorlandığı ve aksi takdirde tapusunun verilmeyeceği şeklinde korkutulduğu ve bu zor durumu nedeniyle 340.000 TL değerindeki satış vaadine konu 4 bağımsız bölümü 24.000 TL bedelle davalıya satış vaadinde bulunduğu anlaşıldığından; iradeyi sakatlayan sebeplerden korkutma ve aşırı yararlanmanın şartlarının aynı anda oluşması nedeniyle Türk Borçlar Kanunu 39/1 maddesi ve 28/2 maddesi gereğince davanın kabulü ile 07.02.2012 tarihli satış vaadi sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ve birleşen davada davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Asıl davada davacı açısından; gönderilen paraların kendisi adına gönderildiği, bilirkişi raporunda gönderilen para için açıklama yazılı olmadığı tespitinin hatalı olduğu, ayrıca ceza dosyasında sanıkların mahkumiyet aldığını, verilen kararın ceza dosyası hükmü ve ceza dosyasında geçen beyanlara göre de hatalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
2. Davalı ... vekili; ceza dosyasında herhangi bir tehdit eylemi olmadığı, diğer davalının da tehdit suçundan beraat ettiğini, o nedenle korkutma gerekçesinin hatalı olduğunu, aşırı yararlanma hususunun da söz konusu olmadığını, davacının kendi rızası ile taşınmazların devrini vermeyi taahhüt ettiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taşınmaz satışı için fazladan yapıldığı iddia olunan bedellerin tahsili ve irade sakatlığı nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 141 inci maddesi; Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 nci maddesi;
(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
3.Değerlendirme
1. Bilindiği üzere, mahkemece verilen hüküm, bir davayı esastan çözümleyen ve uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş; hükmü, kısa karar (hüküm fıkrası) doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte hakimin yazmasından ibarettir. Eş söyleyişle, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de kısa karara uygun biçimde kararda yer alması gerekir. Esasen, hükmün tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması, kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK'nın 297 nci maddesiyle varlık kazandırmıştır.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297/2 nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre hüküm, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hüküm gerekçesi dosya içeriğine uygun olmak zorundadır. Ayrıca, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı birbiri ile çelişmemelidir.
Yine Anayasamızın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141/3 üncü maddesinde; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, gerekçe, hükümle ve kendi içerisinde çelişik olamaz. Aksinin kabulü, mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve kanunlarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl dava için oluşturulan gerekçede, davaya konu edilen ve iadesi istenen alacağa ilişkin ödemelerin davacı tarafından yapılmadığı, davacı tarafından yapıldığına ilişkin dekont ve sözleşmeler bulunmaması nedeniyle husumetten red kararı verilirken, birleşen davanın kabul gerekçesinde ise “davacının taşınmazın gerçek satış bedeli olan 1.675.000 TL’yi aşan miktarda yani 920.000 USD ödeme yapmasına rağmen tapunun davalı adına tescil edildiği” şeklinde ifade bulunduğu görülmektedir. Bu hali ile asıl ve birleşen davaların gerekçeleri arasında çelişki yaratılarak hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2. Bozma nedenine göre, tarafların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,
2.Bozma nedenine göre, tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz eden davalı ...'a yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
03.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.