"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak davalarından, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı ve davalı tarafın asıl davaya yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine; davacı ... ile davalı ...’ün birleşen davaya yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada davacı; davalı ile 2015 yılında gayri resmi olarak inşaat işine girdiklerini, aralarındaki adi ortaklık kapsamında davalı ...'e bir çok kez ödeme yaptığını, ancak ortaklığa ilişkin kar payı ve ödeme almadığını, adi ortaklıkta kazancın paylaştırılması gerektiğini, yapılması gereken ödemeler yapılmadığı gibi daha önce yatırdığı teminatların da tarafına iade edilmediğini, bu konuda davalıya noter aracılığı ile ihtarname gönderdiğini, aralarında yapılan sözleşmenin fesh edildiğini ve davalının temerrüde düştüğünü ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 87.710 TL alacağın şimdilik 10.000 TL’sinin davalıdan temerrüde düşürüldüğü 02/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiştir.
Asıl davada davalı; davacı ile ortaklık ilişkisi olmadığını, ancak aralarında 2015 yılında yirmi beş günlük işçi işveren ilişkisi bulunduğunu, çalıştığı bu işle ilgili ücretini de davacıdan alamadığını, gönderildiği belirtilen paraların ise davacının şahsi harcamalarına kullanıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacılar; davalı ile davacılardan ...’un 2015 yılında gayri resmi ortaklık kurup sözlü mutabakat ile beraber iş yaptıklarını, yapılan işlerin sonunda davalının yapılan işlerle ilgili fazladan yapılan ödemeleri ...'a ödemediğini ve kar payını da
vermediğini, ortaklık ilişkisinin davalıya ait ihale işlerinin finansmanının ... tarafından finanse edilmesi ve davalının 28/04/2015 tarihli noterde düzenlenen vekaletname ile davacılardan ...’u vekil tayin etmesi suretiyle başladığını, davalının yapılan işlerin süresi boyunca kendilerinin mesleki teknik bilgisinden ve finansmanından yararlandığını, davalının finans ve kabullerin yapılmasının hemen öncesinde ...’u vekillikten azlettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılardan ...’un 48.204,25 TL ve davalı zimmetindeki 110.353,81 TL’lik alacağı ile davacılardan Muhlis'in alacağına ilişkin olarak şimdilik 10.000 TL’nin davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmişlerdir.
Birleşen davada davalı; söz konusu adi ortaklık ilişkisinin davacılardan Muhlis ile kendisi arasında kurulduğunu, ... ile ortaklık ilişkisinin bulunmadığını, ...’un kendisinin sigortalı çalışanı olduğunu, kendi işlerinin yapılabilmesi için ...’a vekalet verdiğini, ...’un kendisi adına sözleşme imzalaması, teminat vermesi, ödemeler yapması, para yatırması, çekmesi gibi durumların da söz konusu vekalet ve işçi işveren ilişkisi çerçevesinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; asıl davada davacı ... ile davalı ... arasındaki adi ortaklık ilişkisinin ispat edilemediği, davacının yemin deliline dayanması nedeniyle tarafına yemin teklif hakkının hatırlatıldığı, davalı ... tarafından ise yeminin usulüne uygun şekilde eda edildiği, bu şekliyle asıl davada davacı tarafından adi ortaklık ilişkisinin ispat edilemediği, birleşen davada ise; davacı ...’un davalı ... ile adi ortaklık ilişkisini ispat edemediği, yemin deliline dayanması nedeniyle yemin teklif hakkının hatırlatılmasına rağmen davalıya yemin teklif etmeyeceklerini bildirdikleri, bu durumda taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin ispatlanamaması nedeniyle tarafların birbirlerinden alacakları var ise bunları sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edebilecekleri, bu doğrultuda dosya kapsamında alınan bilirkişi kök ve ek raporları ile asıl davada davacının davalıdan 49.712,11 TL alacağının olduğunun, birleşen davada davacı ...’un davalıdan 104.703,95 TL alacağının olduğunun, davacı ...’in ise herhangi bir alacağının olmadığının tespit edildiğini, asıl ve birleşen davada da davacıların karşı tarafa keşide ettikleri ihtarnameler bulunduğundan bu ihtarnamelere göre temerrüt tarihlerinin belirlendiği, yine birleşen davada davacılar vekilinin asıl davada cevap ve birleşen davada dava dilekçesinde ileri sürmemesine rağmen yargılamanın ilerleyen aşamalarında 18/06/2021 tarihli dilekçesi ve 04/06/2021 tarihli celse ile 16/07/2021 tarihli celselerde takas/mahsup def’ini ileri sürdüğü, takas/mahsup iddiası itiraz niteliğinde olmayıp def’i niteliğinde olduğu, def’ilerin de dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmesi gerektiği, aksi durumda savunmanın genişletilmesi yasağı ile karşılaşacağı, birleşen davacılar (asıl dosyada davalı) vekilinin süresinden sonra ileri sürdüğü takas/mahsup def’inin itibar edilemeyeceği gerekçesiyle; taleple bağlılık ilkesi gözetilerek, asıl davanın kabulü ile 10.000 TL’nin temerrüt tarihi olan 12/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ...’ten alınarak davacı ...’e ödenmesine, birleşen davada davacı ...’in davasının reddine, davacı ...'un davasının kabulü ile 10.000 TL’nin temerrüt tarihi olan 23/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ...’ten alınarak davacı ...’a ödenmesine karar verilmiş; karara karşı, davacı/birleşen davada davalı vekili ile birleşen davada davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; asıl davada davacı tarafça adi ortaklık ilişkisinin kanıtlanamadığı gerekçesine dayalı mahkeme kararında asıl dosya yönünden herhangi bir isabetsizlik ya da usule aykırılık bulunmadığından taraf vekillerince ileri sürülen istinaf başvurusunun reddi gerektiği, birleşen dava yönünden ise; taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin varlığının davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesine dayalı mahkeme kararında herhangi bir isabetsizlik veya usule aykırılık bulunmadığından birleşen davada davacı ... vekilince bu yönde ileri sürülen istinaf itirazlarının reddi gerektiği, birleşen davada davalı vekilince ileri sürülen istinaf itirazları yönünden ise; mahkemenin 18/02/2020 tarihli celsesinde birleşen davacılar vekiline 10.000 TL’nin ne kadarının davacı ... için, ne kadarının diğer davacı ... için talep edildiği hususunun açıklanması amacıyla süre verildiği, birleşen davacılar vekilince sunulan 02/03/2020 tarihli dilekçe ile 10.000 TL'nin 9.900 TL’lik kısmının davacı ... için, 100 TL'lik kısmının ise davacı ... için talep edildiği belirtilmesine karşın, mahkemece hatalı olarak davanın ... yönünden kabulü ile 10.000 TL'ye hükmedildiği, bu durumun HMK'nın 26. maddesinde belirtilen taleple bağlılık kuralına aykırılık teşkil ettiği, buna bağlı olarak davacı ... yönünden 100 TL talep edilmiş olması nedeniyle bu davacı yönünden reddedilen dava değerinin de 100 TL olmasına karşın AAÜT'nin 13/2 maddesine göre davacı ... aleyhine 100 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken daha fazla miktarda vekalet ücretine karar verilmiş olmasının da hatalı olduğu gerekçesiyle; davacı ... ile davalı ...'in bu yöndeki istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, asıl davanın kabulü ile 10.000 TL’nin temerrüt tarihi olan 12/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ...’ten alınarak davacı ...’e ödenmesine, birleşen davada davacı ...’in davasının reddine, davacı ...'un davasının kabulü ile 9.900 TL’nin temerrüt tarihi olan 23/11/2016 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalı ...’ten alınarak davacı ...'a ödenmesine karar verilmiş; karar, asıl davada davacı/birleşen davada davalı vekili ile birleşen davada davacılar/asıl davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Asıl dava yönünden;
Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde HMK’nın 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Dosya içeriğine göre, asıl dava dilekçesi incelendiğinde; davacının talep miktarını 87.710 TL ile sınırladığı sabit olup, hüküm altına alınan ve reddedilen miktarlar, bölge adliye mahkemesinin karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 107.090 TL’nin altında kalmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenle, davacı vekili ile davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz istemlerinin ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekir.
2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre; davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin birleşen davaya yönelik sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3-TMK'nın 6. maddesine göre; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” TMK'nın bu hükmü HMK'nın 190/1. maddesinde bir başka biçimde yinelenmiş olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir.
Somut olayda; ilk derece mahkemelerince birleşen davada taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin ispat edilemediği yönünde yapılan değerlendirmelerde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki birleşen davada davacı ...’un alacaklarına dayanak olarak sunduğu ve dayandığı belge ve makbuz vb. belgeler ile ...'un vekil tayin ettirmesine ilişkin vekaletname birlikte değerlendirildiğinde; birleşen davada davacı ...’un alacağına dayanak olarak dikkate alınan belgelerin ödeme belgesi niteliğinde olduğu kuşkusuz olup, bu belgelerdeki bedellerin birleşen dosya davalısına (asıl dosya davacısı) borç olarak verildiği yönündeki iddia, davacı ... tarafından ispat edilememiştir.
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; birleşen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz istemlerinin ayrı ayrı REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle birleşen davaya yönelik davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK'nın 371. maddesi uyarınca birleşen dava yönünden davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, aynı Kanun'un 373/2 maddesi uyarınca dava dosyasının bölge adliye mahkemesine mahkemesine gönderilmesine, 09/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.