"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davalılardan ..., ... ve ... yönünden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar yönünden davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili ve davalılardan ..., ... mirasçıları, ..., ..., ..., ..., ... vd., ..., ..., ... vekilleri tarafından temyiz, davalılardan ..., ..., ... vd., ..., ..., ... vekilleri tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 06/12/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ile davalı ... vekili Av. ..., davalı ... vekili Av. ..., davalı ... vd. vekili Av. ..., davalı ... vd. vekili Av. ..., davalı asil ... ve vekili Av. ... ile davalı asiller ... ve ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan davalı asillerin ve taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nda 02/05/2001 tarihinde yapılan değişiklik uyarınca, mahkeme ve icra dairelerince teşebbüs ve bağlı ortaklık lehine hükmedilip borçlusundan tahsil olunan vekalet ücretlerinin davayı takip eden ve sonuçlandıran avukatlara limitsiz olarak dağıtıldığını, ancak daha sonra yapılan idari soruşturma sonucunda, 657 sayılı Kanun'da kurum avukatlarına verilecek vekalet ücretine ilişkin olarak farklı bir düzenleme yapılmadığı sürece, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda 4667 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin kamu personeli statüsünde bulunan kurum avukatlarına uygulanamayacağı, vekalet ücretinin limit dahilinde avukatlara dağıtılması gerektiği yönünde karar alındığını, bu sebeple 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında limit fazlası olarak davalılara ödenen avukatlık ücretlerinin iadesini talep etme hakkı doğduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davalılardan ...’den 55.135,71 TL, ...’ndan 71.123,97 TL, ...’den 50.408,56 TL, ...’dan 59.162,57 TL, ...’den 5.451,34 TL, ...’den 48.029,18 TL, ...’dan 106.117,20 TL, ...’ndan 60.734,68 TL, ...’dan 57.439,31 TL, ...’dan 53.804,86 TL, ...’dan 18.288,30 TL, ...’dan 24.625,46 TL, ...’dan 18.288,30 TL, ...’dan 24.698,84 TL, ...’tan 5.778,80 TL, ...’den 25.058,28 TL, ...’dan 9.207,35 TL, ...’den 14.207,35 TL, ...’dan 9.207,35 TL, ...’den 42.906,75 TL, ...’den 3.837,20 TL, ...’dan 14.207,35 TL, ...’dan 146.866,17 TL olmak üzere toplam 924.584,84 TL’nın fiili ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş; 18/05/2010 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini davalılardan ... yönünden 37.247,34 TL'ye, ... yönünden 35.798,92 TL'ye davalılardan ... yönünden 36.797,96 TL'ye, davalılardan ... yönünden 15.968,98 TL'ye, davalılardan ... yönünden 36.682,70 TL'ye, ... yönünden 16.755,88 TL'ye , ... yönünden 77.819,13 TL'ye, ... yönünden 24.714,20 TL'ye, ... yönünden 54.607,21 TL'ye, ... yönünden 77.819,13 TL'ye artırmıştır.
Davalılar; davanın zamanaşımına uğradığını, davacı idarenin hatalı ödemeleri geri almasının ancak hatalı ödemelerin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere idari dava açma süresi içinde mümkün olduğunu, bu sürenin son değişiklikle 60 gün olduğunu, avukatla takip edilen davalarda mahkemece karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin avukata ait olduğunu savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Davalı ...; davaya cevap vermemiş, ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
Mahkemece; davanın, sebepsiz zenginleşme için öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı, davalılardan ... dışındaki diğer davalıların cevap dilekçesi ile usulüne uygun ve süresinde zamanaşımı definde bulunduğu gerekçesiyle; davanın davalı ... yönünden kısmen kabulü ile toplam 10.504,10 TL'nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ...'dan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine; diğer davalılar yönünden reddine dair verilen hüküm, davacı ile davalılardan ...'nın temyizi üzerine; Dairece verilen 31/03/2015 tarihli ve 2014/18856 E., 2015/5319 K. sayılı ilamla; davalı ...'nın sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, davacı talebinin davayı, davanın zamanaşımı süresi dolmadan açılmış olduğu ayrıca davalı ...'nın imzasının bulunduğu ödeme belgeleri ile diğer belgeler incelenmeden hazırlanmış olan raporun denetime elverişli olmadığı gibi hüküm vermeye de yeterli olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; davacı idare bünyesinde çalışan davalı kamu avukatlarına 2004, 2005 ve 2006 yıllarında fazladan ödendiği ileri sürülen avukatlık ücretinin faiziyle birlikte tahsiline yönelik davaya konu idari işlemin iptali istemiyle davalılardan ..., ... ve ... tarafından açılan davada; işlemin iptaline dair verilen kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, bu sebeple işbu davalılar yönünden açılan davada karar verilmesine yer olmadığı, davacı idare tarafından davalı avukatlara imza karşılığı yapılan maaş ödeme belgelerinden, limit fazlası yapılan vekalet ücretlerinin alınan denetime elverişli 03/03/2019 tarihli ek bilirkişi raporu ile tespit edildiği gerekçesiyle; davalılar ..., ... ve ... yönünden konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına, davanın diğer davalılar yönünden kabulü ile yapılan ödemelerin ödeme tarihlerinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılardan ..., ..., ..., ..., ... mirasçıları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1) Davalı ... vekilinin temyiz istemi yönünden;
5219 ve 5236 sayılı yasalar ile HUMK'nın 427.maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01/01/2020 tarihinden itibaren 3.920 TL'ye çıkarılmıştır.
İhtiyari dava arkadaşı olan davalılardan ... aleyhine hükmedilen 3.793,99 TL , temyiz incelemesi için gereken değerin altında olduğundan, hüküm karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01/06/1990 tarihli 1989/3 E. 1990/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararı uyarınca Yargıtayca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir.
Bu itibarla, davalı ... vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibariyle reddi gerekir.
2)Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacı vekilinin tüm, davalılardan ..., ..., ..., ... mirasçıları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3) İptal davaları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-a maddesinde; "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar" şeklinde tanımlanmıştır.
İptal davalarında esas olarak idari işlemler dava konusu yapılmakta ve hukuka aykırılığı saptanan idari işlemler hakkında iptal kararı verilmektedir. Böylece, uyuşmazlığa konu edilen işlem geçmişe yürümek suretiyle hukuk aleminden silinmektedir. Bu süreçten sonra artık davalı idare tarafından mahkeme kararının mutlak suretle yerine getirilmesi gerekecektir. Başka bir anlatımla, iptal kararı hukuken sakat olan işlemi geçmişe etkili biçimde ortadan kaldıracak ve hukuka aykırı işlem yapılmadan önceki duruma geri dönülecektir.
Dava konusu edilen idari işlemin kişiye özgü nitelikte bulunması durumunda, iptal kararının sonuçlarından sadece davanın tarafı yararlanabilecektir.
Somut olayda; davacı idare bünyesinde görev yapan davalı avukatlara 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164 üncü maddesi uyarınca kazanılan davalarda hükmedilen avukatlık ücretinin sınırsız olarak dağıtıldığı, ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 06/03/2008 tarihli ve 2005/1588 E., 2008/251 K. sayılı ilamıyla; kamu kurum ve kuruluşlarında statü hukuna göre memur kadrosunda görev yapan avukatlara verilecek vekalet ücretine ilişkin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 146 ncı maddesinde değişiklik yapılmadığı sürece, vekalet ücretinin maddede belirtilen limit dahilinde ödeneceğinin karara bağlandığı, bunun üzerine hazırlanan teftiş kurulu raporuna istinaden, davalılara 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin olarak 657 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesinde belirtilen sınırları aşan fazladan ödenen vekalet ücretlerinin iadesi amacıyla davalılar hakkında davaya konu idari işlemin tesis edildiği; idari işlemin iptali istemiyle davalılardan ... ile ... tarafından açılan davada, idari işlemin iptaline karar verildiği, anılan kararların Danıştay incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece; davalılardan ... ile ... hakkında tesis edilen davaya konu idari işlemin iptal edilmekle geçmişe etkili şekilde ortadan kalktığı dikkate alınıp, işbu davalılar hakkında açılan davada karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
4) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) "Bekletici sorun" başlığı altında düzenlenen 165 inci maddenin birinci fıkrasında; "Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir." şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Somut olayda; eldeki davanın yargılaması sırasında, bir kısım davalılar tarafından yukarıda yer verilen idari işlemin iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, mahkemece; 6100 sayılı HMK'nın 165 inci maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme uyarınca, davaya konu idari işlemin iptali istemiyle açılan davaların eldeki dava açısından bekletici sorun yapılması ve ulaşılacak sonucu uygun bir karar verilmesi gerekirken; bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
5) 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448 inci maddesi; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır.
Belirsiz alacak davası ise hukukumuza ilk kez HMK ile girmiştir. Bu Kanun’un 107 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” düzenlemesi mevcuttur. Ancak yukarıdaki açıklamalar ışığında eldeki davada, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile dava açma işlemi tamamlanmış olduğundan HMK ile getirilen belirsiz alacak davasına ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Başka bir deyişle HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılan eldeki davanın, HMK’nın yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına dönüşeceği kabul edilemez. Ayrıca HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açılan davalar HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra kısmi ıslahla belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği gibi tam ıslahla dahi belirsiz alacak davası hâline gelmez. Zira davanın tamamen ıslahında, tamamen ıslah edilen dava, ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, ilk dava tarihinde açılmış kabul edilecek ve ilk dava tarihinde yürürlükte olan usul hükümleri uygulanacaktır.
Dolayısıyla davacının; HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce, HUMK’nın yürürlükte olduğu 18/12/2009 tarihinde açtığı eldeki davada, HMK ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin düzenlemenin somut uyuşmazlıkta uygulanabilirliği bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dava tarihi itibariyle açılan dava kısmi dava olup, HMK'nın 109 uncu maddesinde düzenleme alanı bulmuştur.
Kısmi dava, dava çeşitleri arasında düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrası uyarınca, "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir".
Kısmi dava açılabilmesinin ön koşulunu, dava yoluyla yerine getirilmesi istenen edimin bölünebilir bir nitelik taşıması oluşturur. Nitekim, HMK’nın 109 uncu maddesinin birinci fıkrasında da, talep konusunun, yani istenen edimin, sadece niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda, kısmi dava açılması yoluna gidilebileceğine açıkça vurgu yapılmıştır. Edimin bölünüp bölünemeyeceği sorunu ise, bir usûl hukuku sorunu değil; maddi hukuk sorunudur ve edimin bölünebilirliğinden maksat, niteliğinde herhangi bir değişme ve değerinde herhangi bir azalma meydana gelmeksizin kısmen ifasının talep edilebilmesidir (Tanrıver, Süha: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2016, Cilt I,s. 574 ).
Kısmi dava ile davacı, mahkemeden sadece dava konusu yaptığı kısmın hüküm altına alınmasını istemektedir. Bu nedenle kısmi dava bakımından dava açılmasına bağlanan sonuçlar, sadece alacağın dava konusu yapılan kısmı bakımından sonuç doğuracaktır. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür.
Kısmi dava açan davacı, talep konusunun geri kalan kısmını karşı tarafın izniyle veya ıslah yoluyla davada ileri sürdüğünde, artırılan bu kısım için faiz istediğinde, borçlu daha önce temerrüde düşürülmemişse artırdığı tarihten itibaren faiz talep edebilecektir. Buna karşılık davalı, alacağın tümü için daha önce temerrüde düşürülmüşse ıslah ile artırılan kısım için faiz de temerrüt tarihinden itibaren istenebilir.
Öte yandan; muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş (kesin vade bulunması) veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak, sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır (TBK 117. madde).
O halde, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde; fazlaya ilişkin haklar saklı tutulup, belirli bir miktar gösterilerek talepte bulunulan kısmi davada, davalılardan bir kısmı için talebin ıslah edilerek artırıldığı dikkate alınıp; gerek dava konusu edilen kısım için, gerekse ıslahla artırılan kısım için davalıların daha önce temerrüde düşürülüp düşürülmedikleri belirlenerek, her bir davalı yönünden ayrı ayrı tespit edilecek olan temerrüt tarihlerinden itibaren hüküm altına alınan alacağa faiz yürütülmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile kabul edilen alacağın tamamına ödeme tarihlerinden itibaren faize hükmedilmiş olması, faiz başlangıç tarihleri yönünden hükmün infaza elverişli olmaması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
6) HMK'nın “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlığı altında düzenlenen 57 nci maddesinde;
“ Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması,”,
“ İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığı altında düzenlenen 58 inci maddesinde ise; “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Öte yandan; aynı Kanun'un 297 nci maddesinde ise; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Buna göre; hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerektiği gibi, şarta bağlı biçimde karar tesis edilmesi de mümkün değildir.
Somut olayda, mahkemece; davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, davaların birbirinden bağımsız olduğu gözetilerek, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin her bir davalı için dava değerine göre ayrı ayrı hesaplanması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile hüküm altına alınan toplam miktar üzerinden tek vekalet ücretine hükmedilip, işbu vekalet ücreti ile yine toplam yargılama giderinin davalıların sorumlu olacakları miktarla orantılı davalılardan tahsiline dair, infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de; mahkemece, davalılara belirtilen yıllarda fazladan avukatlık ücreti ödenip ödenmediğinin tespiti noktasında alınan ek bilirkişi raporunda; ödemelere dair davalılar tarafından imzalanmış belgelerin ya da dekontların bulunup bulunmadığı, yapılan ödemelerin limit dahilinde mi yoksa limit fazlası mı olduğu hususunun her bir davalı yönünden irdelenmediği, ayrıca talep aşılarak dava konusu edilmeyen dönemlerde hesaplamaya dahil edilip, genel ve soyut ifadelerle hazırlandığı, kök raporun tekrarı mahiyetinde olduğu gözetilmeksizin, işbu ek rapor esas alınmak suretiyle karar verilmiş olması da doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalılardan ..., ..., ..., ... mirasçıları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (3), (4), (5) ve (6) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, 8.400'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp hüküm lehlerine bozulan davalılara verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 21,40 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.