"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı kurum ile aralarında sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi bulunduğunu, davalının 2013 yılı sözleşme hükümlerine dayanarak kendilerine ait hastanede tedavi gören bir kısım hastalara ilişkin faturalardan kesintiler yaptığını, yapılan bu kesintilerin haksız olduğunu ileri sürerek, yapılan kesinti toplamı olan 52.960,43 TL üzerinden davalıya borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; kurum işleminin sözleşmeye ve mevzuata uygun olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı eldeki dava ile dava kurum ile aralarında sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi bulunduğunu, davalının hastanelerinde tedavi gören hastalara ilişkin faturalarda haksız olarak kesinti yaptığını ileri sürerek, yapılan kesinti yönünden davalıya borçlu olmadıklarına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemenin ilk kararında davanın kısmen kabulü ile, davacının 52.877,37 TL üzerinden davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, davalının temyiz talebinde bulunması üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (kapatılan) 24.05.2017 tarih, 2015/17492 Esas, 2017/6200 Karar sayılı ilam ile “...Sağlık Uygulama Tebliğinin tıbbi malzeme ödeme esasları başlıklı ilgili maddesinde "SUT ve eki listelerde yer almayan tıbbi malzemeler ihale/doğrudan temin sonuç bilgileri ekranında son bir yıl içerisinde farklı en az 3 hastanenin fiyatı olmak üzere tespit edilen ve kurum taşra teşkilatı inceleme birimlerince benzer nitelikte aynı işlevsel özellikte ve aynı tıbbi sonucu verdiği kabul edilen malzemenin işlem tarihinden önceki son 1yıl içerisindeki en ucuz 5 fiyatın ortalaması alınarak kdv dahil fiyatı fatura tutarını geçmemek üzere ödenir."
./..
-2-
hükmü yer almaktadır. Bilirkişi tarafından bu maddeye göre bir araştırma ve oranlama yapılmadan, istenen fiyatların Kamu İhale Kurumu fiyatlarını aşmadığı kanaati ile sonuca gidilmiştir. Mahkemece, bu değinilen hususlarında gözetilmesi suretiyle ve davalı tarafın rapora itirazlarını da karşılayacak şekilde, konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir heyetten taraf, mahkeme ve yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak verilen ikinci karar da ise, davanın kısmen kabulü ile, davacının 31.569,68 TL üzerinden davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, davacı tarafından temyiz edilen karar, Dairemizin 25.06.2020 tarih, 2020/1292 Esas, 2020/3514 Karar sayılı ilam ile “...Hastalara verilen sağlık hizmetlerine ait faturalardan yapılan 37.503,51 TL kesinti yönünden ise; mahkemece hükme esas alınan 30.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda, hastalara verilen sağlık hizmetlerine ait faturalardan yapılan toplam 37.503,51 TL kesintiden 5.933,83 TL'lik kısmın yerinde olduğu değerlendirilmiş ise de, 20.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda, 37.503,51 TL kesintiden 83,06 TL'lik kısmın yerinde olduğu belirlenmiştir. Buna göre, dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunmakta olup, mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin, hüküm kurulmuştur. Hâl böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, öncelikle dosyanın önceki bilirkişiler dışında aralarında sosyal güvenlik uzmanı bilirkişinin de bulunduğu üç kişilik bilirkişi kuruluna verilmesi, itirazları karşılayacak nitelikte ve raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde, önceki bilirkişi raporları ile mukayeseli olarak, somut verilere dayalı, gerekçeli taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınması, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir..” gerekçesiyle ikinci kez bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacının bozma ilamı doğrultusunda yeni bir bilirkişi raporu alınması için verilen kesin sürede eksik masrafları yatırmadığı, dosya içinde bulunan bilgi ve belgelere göre davacının davalının yapmış olduğu işlemlerin haksız olduğunu kesin olarak ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak oluşabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak durumu doğabilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir.
Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturmaktadır. (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK)
Taraflardan yalnız birinin temyizi halinde hüküm, temyiz edenin aleyhine bozulamayacağı gibi Yargıtay'ın temyiz eden tarafın lehine verdiği bozma kararına uyan yerel mahkeme de temyiz eden tarafın bozulan karara oranla daha aleyhine bir hüküm veremez. Bu yasağa “aleyhe hüküm verme yasağı” denir. Aksi halde usul hükümleri ile hedef tutulan istikrar zedelenir ve mahkeme kararlarına karşı güven sarsılır.
Somut olayda; mahkemenin 07.11.2019 tarihli, davacının davalıya 31.569,68 TL üzerinden borçlu olmadığına ilişkin verilen ikinci kararı, sadece davacı tarafından temyiz
-3-
edilmiş ve yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur. Buna göre, ikinci kararda hükmedilen miktar davacı yönünden usulü kazanılmış hak oluşturmaktadır. O halde, mahkemece davanın 31.569,68 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın HUMK'nın 428. maddesi gereğince temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.