"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen menfi tespit ve itirazın iptali davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde asıl davada davalı/ birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada davacı; Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/234 Esas sayılı davasına konu, davalı ile dava dışı ... A.Ş. ile akdedilen kredi sözleşmesinden kaynaklı kredi borcunun kendisi tarafından ödendiğini, ayrıca davalı adına tescil edilen ... plaka sayılı aracın alımı için Euro üzerinden çekilen kredinin ve araç satış bedelinin de peşinatını kendisinin ödediğini, bu sebeple araç her ne kadar davalı adına kayıtlıysa da aslında kendisine ait olduğunu, davalının verdiği vekaletname ile aracı sattığını, araç satışı ile ilgili davalıya borcunun bulunmadığını, ayrıca davalıya 50.000,00 TL para verdiğini ileri sürerek, kredi borcuna ilişkin 17.07.2007 tarihli belgenin ödeme belgesi olmadığının ve iade belgesi olduğunun tespiti ile davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada davalı, davanın reddini dilemiş; birleşen davada, dava dışı ... Bank A.Ş.’den 125.000 TL kredi kullandığını, ancak kredi bedelini davalının aldığını, davalının her ne kadar kredi sözleşmesinde kefil olarak gözükse de aslında asıl borçu olduğunu, davalının 28.06.2007 tarihli belgede anılan kredi sözleşmesinin taksitlerini ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak davalının ödeme yapmaması sebebiyle kredi taksitlerini kendisinin ödemek zorunda kaldığını, ödediği bedelin tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ile takibin devamına ve alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada davalı; davacının kendisine ait ... Tur. Tic. A.Ş.’de çeşitli işlerde çalıştığını, davalının şirketin genel müdürlüğü kademesine kadar getirildiğini, davacının kendisine çok sayıda dava açtığını, alacağın zamanaşımına uğradığını, belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını, belgenin bir borç değil ödeme belgesi olduğunu, ispat yükünün davalı üzerinde bulunduğunu savunarak, birleşen davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini dilemiştir.
./..
-2-
Mahkemece; asıl dava yönünden dava takip edilmediğinden HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına, birleşen dava yönünden ise davanın kısmen kabulü ile davalının Karşıyaka 4. İcra Müdürlüğünün 2012/2923 Esas sayılı dosyasına itirazının kısmen iptali ile takibin 122.329,86 TL asıl alacak ve 24.907,41 TL işlemiş faizi üzerinden devamına, asıl alacak olan 122.329,86 TL'ye takip tarihi olan 09.05.2012 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, kabul edilen asıl alacak üzerinden hesaplanan %20 oranında icra inkar tazminatının davalı taraftan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, reddedilen kısım üzerinden %20 oranında kötü niyet tazminatının davacı taraftan tahsiline karar verilmiş; hüküm, asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısı tarafından temyiz edilmiş; asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısı, 17.09.2021 tarihli dilekçesi ile asıl davanın davacısı-birleşen davanın davalısı ile dilekçe ekinde sunulan 08.09.2021 tarihli protokol ile sulh olduklarını beyan ederek, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini talep etmiş; bunun üzerine Dairemizce 23.09.2021 tarihli, 2021/4224 Esas, 2021/8993 Karar sayılı ilam ile temyiz incelemesi aşamasında ortaya çıkan sulh hakkında ek karar verilmesi için, dosyanın hükmü veren ilk derece mahkemesine işlemsiz olarak iadesine karar verilmiş; mahkemece 13.04.2022 tarihli ek karar ile asıl davanın davacısı-birleşen davanın davalısı asilin, vekili tarafından sunulan anlaşmayı kabul etmemesi sebebiyle tarafların anlaşmadıkları sabit olduğundan, mahkemece verilen 14.05.2019 tarihli karar yönünden inceleme yapmak üzere dosyanın Yargıtay'a gönderilmesine karar verilmiştir.
Sulh, görülmekte olan bir davanın taraflarının, karşılıklı anlaşma (yani sözleşme) ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 313. maddesinin birinci fıkrasında; “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir.” hükmü getirilmiştir.
Sulh, bir sözleşme olarak mahkeme dışında da yapılabilir; buna, mahkeme dışı sulh denir. HMK’da mahkeme dışı sulh düzenlenmemiştir.
“Tarafların mahkeme dışında yapacakları sulh, kuruluş ve etkileri bakımından kural olarak bir maddi hukuk işlemidir. Mahkeme dışı sulh borçlar hukukunun konusu olduğundan, bu maddede düzenleme dışı bırakılmıştır. Taraflardan birinin, mahkeme dışı sulh sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşmeye uygun olarak mahkemece bir karar verilmesi gerektiği yolundaki iddia ve talebi, diğer tarafça kabul edilmediği takdirde, onun varlığının ve kapsamının iddia eden tarafça ispatlanması gerekecektir. Maddede, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan hak üzerindeki anlaşmanın yargılamaya etkisi olduğundan, sadece mahkeme içi sulh düzenlenmiştir.” (6100 sayılı HMK'nın Hükümet gerekçesi madde 313)
Mahkeme dışı sulh sözleşmesi, dava devam ederken yapılsa bile, kendiliğinden görülmekte olan davayı etkilemez; burada iki ihtimal vardır:
Taraflar mahkeme dışında yapmış oldukları sulh sözleşmesini mahkemeye verirler ve buna göre sulh olduklarını bildirirlerse, bu husus tutanağa geçirilir, taraflara okunur ve imza ettirilir. Bu halde mahkeme dışı sulh, mahkeme içi sulhe dönüşür.
Taraflar (ikisi birlikte) mahkeme dışında sulh olduklarını davaya bakan mahkemeye bildirmezlerse (veya taraflardan biri böyle bir sulh sözleşmesini inkar ederse), mahkeme dışındaki sulh sözleşmesine dayanan taraf, bunu mahkemede ispat etmekle yükümlüdür. (Kuru: Baki, Medeni Usul Hukuku Cilt 2, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2020, s.1104)
HMK’nın “Sulhun Etkisi” başlığı altında düzenlenen 315. maddesinde ise; “Sulh ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar
../...
-3-
sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde sulhun iptali istenebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
“...tüm sözleşmelerde olduğu gibi, tarafların iradelerini sakatlayan, hata, hile ve ikrah gibi bir sebebin varlığı durumunda veya sulh sözleşmesindeki hükümlerin, zor durumda olan taraf için gabin teşkil ettiği hallerde, söz konusu sözleşmeyi ortadan kaldırmak isteyen tarafın, borçlar hukukundaki kurallar çerçevesinde, sulhün iptali için dava açması mümkündür. Ortada mahkemece verilmiş bir hüküm bulunmadığından, kesin hüküm niteliğindeki sulhün, iradeyi sakatlayan sebeplere veya gabine dayanılarak iptali için ayrı bir dava açılması gerekecektir.” (HMK'nın Hükümet gerekçesi madde 315)
Somut olayda; asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısı, 17.09.2021 tarihli dilekçesi ile dilekçe ekinde bulunan her iki tarafın vekilinin de imzasını taşıyan 08.09.2021 tarihli “Borç Ödeme ve Tasfiye Protokolü” başlıklı belgeyi sunarak, tarafların sulh olmaları sebebiyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesini yer olmadığına karar verilmesini talep etmiş, Dairemizin 23.09.2021 tarihli, 2021/4224 Esas, 2021/8993 Karar sayılı dosyanın işlemsiz olarak ilk derece mahkemesine iade edilmesi üzerine; mahkemece, asıl davanın davacısı-birleşen davanın davalısı asil tarafından kabul edilmemesi sebebiyle 08.09.2021 tarihli protokolün dikkate alınamayacağı gerekçesiyle verilen ilk karar üzerinden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Dairemize gönderilmiştir. Asıl ve birleşen davayı da kapsadığı anlaşılan 08.09.2021 tarihli protokol, vekaletnamesinde sulh yetkisi bulunan asıl davacı-birleşen davalı vekili Av. ... tarafından imzalanmış olup, anılan vekil tarafından mahkemeye sunulan 27.01.2022 tarihli dilekçede de imza inkarında bulunmamıştır. O halde mahkemece; yukarıda yer alan açıklamalar ışığında, 08.09.2021 tarihli protokol ve asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısının sulh sebebiyle karar verilmesine yer olmadığında karar verilmesi talebi üzerinde bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, mahkemenin 13.04.2022 tarihli ek kararının kaldırılarak, mahkeme kararın bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 13.04.2022 tarihli ek kararın kaldırılarak, kararın BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.