Logo

3. Hukuk Dairesi2022/6447 E. 2022/7784 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kira sözleşmesinin kiracı tarafından feshedilmesi üzerine, kiraya verenin cezai şart talebinin kabul edilip edilmeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Kiralananın sözleşmede belirtilen depo amacıyla kullanılmasına belediye tarafından ruhsat verilmemesi nedeniyle oluşan hukuki ayıptan kiraya verenin sorumlu olduğu, ancak kiracı tacirin basiretli davranma yükümlülüğü gereği bu durumu önceden araştırması gerektiği ve ruhsat alınamamasında kiraya verenin kusurunun bulunmadığı gözetilerek, ilk derece mahkemesinin kiracı lehine verdiği karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 36. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL 10. SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen tazminat davalarından; asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair verilen kararın, süresi içinde davalı (birleşen davada davacı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı kiracı asıl davada; İstanbul'un farklı ilçelerinde bulunan şubelerinde gıda ve temizlik ürünlerinin büfe, bakkal, market, catering işletmeleri, şirketler ve fabrikalar gibi müşterilerine toptan pazarlamasını yaptığını, bu amaçla davalı ile aralarında 10/02/2016 tarihinde imzalanan 10/03/2016 başlangıç tarihli kira sözleşmesi bulunduğunu, 10/03/2016- 10/04/2016 dönemine ait 30.000 TL kira bedelinin çek ile, bundan ayrı 60.000 TL de güvence parasını da davalıya ödediğini, davalının kiralananı sözleşmede kararlaştırılan tarihte ve amaçlanan kullanıma elverişli bir şekilde teslim etmek yükümlülüğü bulunduğunu, kiralananın mağaza- depo olarak kullanılmasına dair görüşmeler yapıldığını, sözleşmenin 5. maddesinde de davalının yükümlülüğünün düzenlendiğini, 16/03/2016 tarihinde iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı için yapılan başvuruya, dava konusu kiralananın sözleşmede amaçlanan kullanıma uygun şekilde depo olarak kullanılamayacağı, çevre sakinlerinin 14/03/2016 tarihli şikayetleri, kiralananın tedbiren mühürlü olduğu, depo - antrepoların şehir dışında olması gerektiğinden bahisle ruhsat verilemeyeceğinin belirtildiğini, ayrıca taşınmazın fenni muayene raporu için de yetersiz olduğunu öğrendiklerini, bu durumu bildirdiğini davalının kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli teslim etme yükümlülüğünden kaçındığını, 29/03/2016 tarihinde de belediye tarafından kiralananın ruhsata bağlanmasının mümkün olmadığının bildirildiğini, bu bağlamda davalının kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma uygun şekilde teslim etmesi ve kira süresince de elverişli şekilde bulundurma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, 30/03/2016 tarihli ihtarname ile sözleşmeden dönülerek hem kiralananın anahtarlarının teslimi için yer bildirilmesinin, hem de yapılan ödemelerin iadesi istenildiği halde ihtarname gereğinin yerine getirilmediğini ileri sürerek; 11/03/2016 tarihli kira sözleşmesinden 30/03/2016 tarihinde dönüldüğünün tespiti ile, 60.000 TL güvence bedelinin 04/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline, 30.000 TL tutarlı çek yönünden borçlu bulunmadığının tespiti ile uygun görülecek teminat karşılığında çekin ödenmesinin durdurulması yönünde tedbir kararı verilmesini, kiralanana yapılan masraflar nedeniyle oluşan 10.000 TL zararının 04/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı kiraya veren; dava konusu kiralananda uzun yıllardır nalburiye işi yaptığını, davacı ile anlaşmaya varmasının akabinde nalbur malzemelerini düşük bedelle elden çıkardığını, işçilerini işten çıkartılarak tazminatlarını ödediğini, kiralanandaki rafları kaldırılarak 10/03/2016 tarihli tutanakla kiralananın davacıya sözleşmedeki amaca uygun olarak teslim edildiğini, 30/03/2016 tarihli ihtar ile sözleşmeden dönüldüğü bildirilmiş ise de kiralanan sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli biçimde teslim edildiğini, davacının birçok iş yeri olduğunu ve uzun yıllardır faaliyet gösterdiğini belirtmesi karşısında işin kapsamı ve ruhsata ilişkin araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını, kaldı ki sözleşmede kiralananın depo olarak kullanılacağının kararlaştırıldığı halde toptan gıda satışı konusunda iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı talebinde bulunulduğunu, ruhsat verilmeme sebebinin kiralananın mevcut durumu ile ilgili olmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Birleşen davada davacı kiraya veren; kiralananın sözleşmeye uygun olarak davalı kiracıya teslim edildiğini, davalı kiracının 30/03/2016 tarihli ihtarı ile haksız olarak sözleşmeden dönerek zararına ve hak kaybına sebep olduğunu, sözleşmede kararlaştırılan 200.000TL alacağın muaccel hale geldiğini ileri sürerek; sözleşmenin 5. maddesinde kararlaştırılan 200.000TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Birleşen davada davalı kiracı; şirket merkezinde yapılan görüşmelerde kiralananın mağaza- depo olarak kullanımı hususunda anlaşmaya varıldığını, sözleşmenin 5. maddesinde de kiraya verenin yükümlülüğünün düzenlendiğini, akabinde sözlü olarak yapılan ruhsat başvurusuna olumsuz yanıt alınınca durumu davacıya bildirdiğini, davacının olumsuz davranışları üzerine de bu defa yazılı olarak belediyeye başvurduğunu, ruhsat verilmesine hukuki engel olması nedeniyle sözleşmeden dönülerek 05/04/2016 tarihli ihtar ile kiralananın anahtarlarının notere tevdi edildiğini, sözleşmeden kiralanana ruhsat alınamaması nedeniyle dönüldüğünü, cezai şart koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince; asıl davada, taşınmaza belediye tarafından depo ve mağaza olarak kullanım ruhsatı verilmemesi şeklinde ortaya çıkan ayıbın hukuki ayıp olduğu, kiraya verenin taşınmazı amacına uygun kullanmaya elverişli halde kiracıya teslim edemediği, bu nedenle davacının sözleşmeyi feshetmekte, ödemiş olduğu kira, depozito bedeli ve taşınmaz için yapmış olduğu masrafları istemekte haklı olduğu; birleşen davada asıl davadaki belediye evrakları, tanık beyanları, kira sözleşmesi uzmanı bilirkişi raporu ve yazılı ihtarnameler dikkate alınarak, taşınmazda ortaya çıkan hukuki ayıp nedeniyle kiracının kira sözleşmesini feshetmekte haklı olduğu, bu nedenle kiraya verenin sözleşme şartlarına dayanarak cezai şart bedeli isteyemeyeceği gerekçeleriyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 10/03/2016 tarihli kira sözleşmesinin, davacı tarafından haklı nedenle feshedildiğinin tespitine, 60.000TL depozito bedelinin ve 4.000TL masraf bedelinin 04/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Yapı Kredi Maslak Şubesine ait 6015123 seri numaralı ait 14/04/2016 keşide tarihli 30.000TL değerindeki çek bedelinin davalıdan istirdatı ile davacıya verilmesine; birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; karar, taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince; kiracı tarafından ilgili belediyeye iş yeri açma ve çalışma ruhsatı için başvurulduğu, depo ve antepoların şehir dışında olması gerektiği ve mahalle sakinlerinin şikayetlerini içeren dilekçeler belirtilerek taşınmaza ruhsat verilemeyeceğinin bildirildiği, böylelikle taşınmazın kullanım amacına uygun şekilde kullanılamayacağının anlaşıldığı, taşınmazın ruhsata uygun olmadığından ayıbın giderilmesi için kiralayana süre vermekte de hukuki yarar olmadığı, feshin usulüne uygun yapıldığı, kiracının ödemiş olduğu kira, depozito bedeli ve taşınmaz için yapmış olduğu masrafları istemekte haklı olduğu, kiracıya yüklenebilecek bir kusur da bulunmadığından kiraya verenin sözleşme şartlarına dayanarak cezai şart bedelini de isteyemeyeceği, bu durumda kiracının açtığı asıl davanın kısmen kabulüne kiraya verenin açtığı davada davanın reddine karar verilmesi ve kiracı için takdir edilen vekalet ücreti yerinde olup taraf vekillerinin istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1)Davalı kiraya verenin, asıl davaya yönelik temyiz itirazları yönünden; 4/2/2011 Tarihli ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Temyiz edilemeyen kararlar” başlıklı 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi; “4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar” hükmünü içermekte olup, açıklanan bu düzenleme ile kira ilişkisinden doğan ve aynı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca sulh hukuk mahkemesinde görülen davalarda verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı kabul edilmiştir.

Ne var ki, 5/8/2017 tarihli ve 30145 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un 32 nci maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin başına; “Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları hariç olmak üzere” ibaresi eklenerek; kira ilişkisinden doğan alacak davaları, malvarlığı davaları gibi telakki edilmiş ve istinaf kanun yolunda kesinleşme yahut temyiz kanun yoluna başvurabilme konusunda, alacağın miktar veya değerinin esas alınması ilkesi benimsenmiştir.

Yine 28/7/2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun’un 39 uncu maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine; “temyiz edilebilen alacak davaları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar” ibaresi eklenerek, kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanların temyize tabi olacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 6763 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'a eklenen Ek Madde 1; “200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.

200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükmünü içermektedir.

Açıklanan bu kanun hükümleri uyarınca; temyiz edilen hükmün verildiği tarihte kesinlik sınırı 107.090 TL olup, uyuşmazlığa konu kira ilişkisinden doğan ve hükmedilen alacak tutarı, bu sınırın altındadır. Temyiz kabiliyeti olmayan kararların temyiz istemleri hakkında, 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun'un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca Yargıtay tarafından temyiz isteminin reddine karar verilebilir.

Hal böyle olunca, davalı kiraya verenin asıl davaya yönelik temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Davacı kiraya verenin birleşen davaya yönelik temyiz itirazları yönünden;

Dava, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle cezai şart ve tazminat istemine ilişkindir.

6098 sayılı TBK’nın 301. maddesinin ifadesi ile kiraya veren; kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Kiraya veren bu borcu sadece fiili bir teslim ile ifa etmiş olmaz. Kiracı kiralananı hangi maksat için tutmuş ise kiraya veren o maksada elverişli bir tarzda teslim ile mükelleftir. Kiralananın ayıplı olarak teslimi nedeniyle kiralananın kullanılmasında imkansızlık veya derecesinde düşüklük meydana gelmiş ise bu durumda kiracının aynı Kanun'un 123. ve 125. maddeleri dairesinde hareket ederek mevcut ayıbı uygun bir sürede kiraya verene ihbar etmesi beklenir. Kiralananda mevcut açık nitelikteki bozukluklara karşın kiracının uzun bir süre kiralananı mevcut hali ile kullanması ve bu konuda uyuşmazlık çıkartmaması, kiracının kiralananı mevcut hali ile kabul ettiği şeklinde yorumlanabilir. Böylesi bir durumda kiraya veren ayıptan sorumlu tutulamaz.

Yine 6098 sayılı Kanun'un 305. maddesine göre; kiralananın önemli ayıplarla teslimi halinde kiracı, borçlunun temerrüdüne veya kiraya verenin kiralananın sonradan ayıplı hale gelmesinden doğan sorumluluğuna başvurabilir. Kiralanan sonradan ayıplı duruma gelirse kiracı, kiraya verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını ya da zararının giderilmesini isteyebilir. Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır. Aynı Kanun'un 307. maddesine göre; kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların varlığı halinde, bu ayıpların giderilmesine kadar geçen süre için, kira bedelinden ayıba orantılı indirim isteyebilir.

Kiraya veren, sözleşmedeki amacı karşılamayan her türlü ayıptan sorumludur. Bununla birlikte, kiracı tacir ise, ticaretine ilişkin bütün faaliyetlerinde basiretli davranmak zorundadır [6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK) m. 20/2, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) m. 18/2]. Tacir, ticarî işletmesini ilgilendiren hususlarda sözleşme yaparken ve bu sözleşmeler gereğince meydana gelen borçlarını ifa ederken, bu yükümlülüğe uygun davranması gerekmektedir. Kiracı tacirse, onun basiretli davranma yükümlülüğünün, kiraya verenin sorumluluğuna etkisinin, tacir olmayanlara nazaran farklı değerlendirilmesi gerekecektir. 6762 sayılı TTK’nın 20/2. maddesi hükmünün göz ardı edilmesi mümkün değildir.

Basiretli davranma yükümlülüğü (6762 sayılı TTK m. 20/2), dürüstlük kuralının [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2] objektif ölçü getirilmiş özel bir biçimidir. Basiretli davranma yükümlülüğünün, objektif bir ölçü getirdiği kabul edildiğinden, tacir kiracının ayıbı ileri sürmesi güçleşmektedir (Üçer, Mehmet/ Meriç, Nedim: Kiracının Tacir Olması Durumunda Kiraya Verenin Ayıptan Sorumluluğunun Kapsamı, DÜHFD, Sayı 41, Yıl 2019, s. 407).

Kiracı tacirin basiretli davranma yükümlülüğünden kaynaklanan objektif özen ölçüsünün kapsam ve sınırları doğru bir şekilde belirlenmelidir. Tacir, normal kişilerin ileri sürebileceği savunmalardan yararlanamayacak ve haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken, bazı hususları bilmediğini iddia edemeyecek ya da gerekli tüm özeni gösterseydi bile, farkına varamayacağını ileri süremeyecektir. Basiretli davranma yükümlülüğü, tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerine inhisar eder. Tacirin uzmanlığı, faaliyet alanına ilişkin olmalıdır. Örneğin bir fabrika işletmek üzere kira sözleşmesi yapan kiracı tacirin, kiraladığı yer ile ilgili basiretli tacir gibi davranması zorunludur.

Kiracının tacir olduğu kira sözleşmelerinde, şüphesiz kiraya verenin kiralanan yeri sözleşmedeki amaçlara uygun bir biçimde teslim etme ve sözleşme süresince öyle bulundurma sorumluluğunu ve yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Bununla birlikte, kiraya verenin sorumluluğu, kiracı tacirin kendi sorumluluklarından kaçınmasının bir yolu ve aracı olarak kullanılamaz. Başka bir ifadeyle, tacir basiretli davranmalı ve kiraya verenin Kanun’dan kaynaklanan ayıptan sorumluluğunu, kendi sorumluluklarından kurtuluş çaresi hâline dönüştürmemelidir. Ayrıca, kiralanan yerdeki özellikle hukukî ayıbın, tacirin faaliyet alanı ile ilgili olduğu durumlarda, tacir yine sorumlu tutulmalıdır. Özellikle kiralanandaki hukukî ayıbın tacirin faaliyet alanı içinde kaldığı durumlarda, basiretli davranma yükümlülüğü katı bir şekilde uygulanmalıdır.

Konuya ilişkin hüküm ve kuralların ortaya konulmasından sonra uyuşmazlığın çözümü için taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin de açıklanması gerekir.

Taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan 10/03/2016 başlangıç tarihli ve dört yıl süreli kira sözleşmesinde; kiralananın depo olarak kullanılacağı, Hususi şartların 1. maddesinde; "Kiracı taşınmazı amacı dışında kullanamaz,..",

5. maddesinde; " Mal sahibi iş bu sözleşmenin imzalanmasından itibaren en geç iki ay içerisinde kiralanan taşınmazı sözleşmeye uygun şekilde teslim etmeyi kabul ve taahhüt eder.

Sözleşmenin imzalanması ile taşınmazın kiracıya teslim edildiği tarih arasında kiracı taşınmazı her ne sebeple olursa olsun kiralamaktan vazgeçerse, mal sahibine doğan zarar ve ziyanına karşılık olarak 200.000TL cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt eder. ",

7. maddesinde; "Kiracı, kira kontrat süresinin bitmesinden önce sözleşmeyi mücbir sebepler dışında bir sebeple feshederse mal sahibine doğan zarar ve ziyanı için 200.000TL tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt eder. "

15. maddesinde; " Kiracı sözleşme imza tarihinde kiralanan taşınmazı gezmiş, tüm aksam ve ayrıntılarını görmüş, kabul etmiş ve sorun olmadığını görerek bu haliyle kabul etmiştir. " , hususları kararlaştırılmıştır.

Yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; sözleşmede açıkça depo olarak kullanılacağı belirtilen bu yer, davalı kiracıya teslim edilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır.

Dosya içerisinde yer alan Şişli Belediye Başkanlığının 17/05/2016 tarihli yazısında; "... adresinde bulunan gıda satış ve depo faaliyet konulu iş yerine, depo ve antrepoların şehir dışında olması gerektiği ve mahalle sakinlerinin 14/03/2016 tarihli şikayetlerine istinaden ruhsat verilemeyeceği," belirtilmiş olup, bu husus sözleşmenin en başında taraflarca bilinebilecek niteliktedir. Bundan ayrı, davalı kiracı hem aynı il sınırları içinde birden fazla şubesi olduğunu belirtmesi hem de tacir olması nedeniyle basiretli tacir gibi hareket etmek zorundadır. Kaldı ki davalı, davacının iş yeri ruhsatı alacağını da ispat edememiştir. Bu durumda iş yerinin ruhsatının alınması yükümlülüğü davalı kiracıdadır. Davalı, kiralanan taşınmazın vasfını araştırmalı, ruhsat alıp alamayacağını tespit etmeli ve ondan sonra sözleşme yapmalıdır.

O halde ilk derece mahkemesince yapılacak iş; davalı kiracının tacir olduğu, basiretli tacir gibi davranması gerektiği ve iş yerin ruhsat alamamasında davacı kiraya verenin kusurunun bulunmadığı; anahtar teslimi ile sözleşmenin başladığı ve davalı tarafça akdin haksız olarak feshedildiği gözetilerek, işin esasını incelemek ve hasıl olacak sonuca göre karar vermek olmalıdır.

Hüküm, bu nedenle bozulmalıdır.

İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı kiraya verenin asıl davaya yönelik temyiz dilekçesinin MİKTARDAN REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince birleşen davada verilen kararın davacı kiraya veren yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 13/10/2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Sayın çoğunluğun birleşen davaya yönelik bozma gerekçelerine aşağıdaki gerekçelerle iştirak edilmemiştir.

Zira, sözleşmede açıkça kiralananın depo olarak kullanılacağı kararlaştırılmış; ancak, anahtar tesliminden sonra, Şişli Belediye Başkanlığının yazılarından da anlaşılacağı üzere, depo ve antrepoların şehir dışında olması gerektiğinden, işletme ruhsatının verilmediği anlaşılmıştır.

TBK.nın 301. maddesi; "Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı aleyhine değiştirilemez." hükmüne amirdir. Maddedeki bu emredici hükmün kiracı tacirler aleyhine olumsuz değerlendirilmesi sözkonusu olamaz. Davacı kiralayan (şehir dışında olması öngörülen) imar uygulamasına uygun olmayan kiralananı depo olarak sözleşme ile kiralamış, ancak teslim etme ve sözleşme süresince bu amaç doğrultusunda bulundurma edimini ifa edememiştir.

TBK.nın 126. maddesine göre de; "İfasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü halinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir."

Davalı kiracının, yukarıdaki Kanun hükümleri gereği sözleşmeyi feshetmesi haklıdır. Mahkemenin kabulü de bu yönde olup, davacı kiralayanın sözleşmeye dayanarak cezai şart bedeli isteyemeyeceği kanaatinde olduğumdan, kararın onanması düşüncesindeyim. 13/10/2022