Logo

3. Hukuk Dairesi2022/6901 E. 2022/8169 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kaçak elektrik kullanımından kaynaklanan borcun ödendiği iddiası ve ödeme tarihinin dava üzerindeki etkisi.

Gerekçe ve Sonuç: Yargıtay, mahkemenin, davalı tarafından ceza davası aşamasında yapılan ödemenin dava konusu borçla ilişkisini ve ödeme tarihinin davaya etkisini dikkate almadan hüküm kurması usul ve yasaya aykırı bulması nedeniyle kararı bozmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının abone olmaksızın kaçak elektrik kullandığını tespit ettiğini, bu nedenle tahakkuk ettirdiği fatura bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.

Davalı; kaçak elektrik kullanımından bahsedilemeyeceğini, kaldı ki tahakkuk işleminin hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; 06/04/2015 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davalının tarımsal sulama amaçlı abonesiz ve sayaçsız kaçak elektrik kullandığının sabit olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne, davalının takibe vaki itirazının kısmen iptali ile takibin 55.868,72 TL asıl alacak ve 1.717,96 TL işlemiş faiz üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair verilen hüküm, davalının temyizi üzerine; Dairece verilen 22/03/2017 tarihli ve 2015/17807 E. 2017/3664 K. sayılı ilamla; (1) numaralı bentle davalının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, (2) numaralı bentle; kaçak elektrik kullanımına istinaden davacı şirketin davalıdan isteyebileceği kaçak tahakkuk bedelinin belirlenmesi noktasında, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun ilgili yönetmeliğe aykırı olduğu, önceki bilirkişi dışında seçilecek konusunda uzman bilirkişiden, tahakkuk tarihinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuat hükümlerine göre hesaplamayı içerir rapor alınarak, ulaşılacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece; 18/01/2018 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davanın kısmen kabulüne, davalının takibe vaki itirazının kısmen iptali ile takibin KDV dahil 42.868,78 TL asıl alacak, 1.318,21 TL gecikme faizi üzerinden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine dair verilen hüküm, tarafların temyizi üzerine; Dairece verilen 25/06/2020 tarihli ve 2019/5842 E. 2020/3500 K. sayılı ilamla; (1) numaralı bentle davacının tüm, davalının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra;

“...2-...Somut olayda; davalı temyiz dilekçesinde; borcun 2.392TL’lik kısmının davalı hakkında açılan Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/844 E. 2013/244 K. sayılı dosyası üzerinden 19.12.2012 tarihinde ödendiği ve bu sebeple ceza davası hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı çıktığını belirtmiştir.

Davalının, temyiz incelemesi aşamasında borcu ödediğini iddia etmiş olması karşısında, temyiz aşamasında ibraz edilen bu belgenin davaya konu borçla ilgisinin olup olmadığı, taraflar arasındaki borç ilişkisinin kabulü anlamına gelip gelmediği ve sonuçta da borcu söndüren belge niteliğinde olup olmadığının yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde araştırılıp incelenmesi ve eldeki davaya etkisi üzerinde de durularak bir karar verilmesi gerekmektedir.

Hal böyle olunca, mahkemece; davalı temyiz incelemesi aşamasında, borcu ödediğini bildirdiğinden; davacı kurumun hesabına yapılan ödemenin dava konusu alacakla ilgili olduğunun belirlemesi halinde, ödendiği sabit olan miktar da değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği...” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının iddiasını ispatla mükellef olduğu, bilirkişi, posta ve tebligat gideri olarak eksik 375,00 TL'nin yatırılması için davacı vekiline iki haftalık kesin süre verildiği, kesin sürenin sonuçlarının ihtar edildiği, davacı tarafça verilen kesin süre içerisinde delil avansı yatırılmadığından bilirkişi incelemesi yapılamadığı, bu sebeple davacı tarafça davanın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2) Mahkemece, her ne kadar bozmaya uyma kararı verilmiş ise de bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.

Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması üzerine, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09/05/1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).

Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (Hukuk Genel Kurulunun 20/12/2013 tarihli ve 2013/23-131 E. 2013/1681 K. sayılı kararı).

Öte yandan; yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.

Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur (Hukuk Genel Kurulunun 09/02/2011 tarih ve 2011/13-29 E., 2011/56 K., 23/05/2018 tarih ve 2017/19-910 E., 2018/1111 K. sayılı kararları).

Takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibi kendi yasal prosedürü içerisinde devam edecek, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve ferileri yönünden takip sürebilecek, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyecektir.

Borçlunun takibe itirazından sonra yasal süresi içinde itirazın iptali davası açılması ve bu dava açılana kadar borçlu tarafından icra dosyasına ihtirazi kayıt konulmadan yapılan ödemeler veya alacaklının şahsına ya da onun gösterdiği üçüncü kişiye (kabul edilmek koşulu ile) haricen yapılan ödemelerin bulunması durumunda ise ödeme rızaen yapılmış olduğundan borçlunun bu ödemeler yönünden itirazından vazgeçtiğinin kabulü gerekmektedir.

Ödemelerin alacaktan mahsubunda ise; takip tarihinde belirlenen asıl alacak, temerrüt faizi ve ferîleri toplamından mahsubu öncelikle Borçlar Kanunu hükümleri dikkate alınarak temerrüt faizinden yapılacaktır. Bir başka deyişle, her bir ödeme tarihine kadar takip tarihinde belirlenen asıl alacağa temerrüt faizi ve ferîleri uygulanıp bulunan ve takip öncesi işleyen temerrüt faizi toplamından ödemenin düşülmesi, fazlası var ise asıl alacaktan mahsup edilerek belirlenecek olan asıl alacak miktarı bulunmalıdır. Bu uygulama her bir ödeme için ayrı ayrı yapılmak zorundadır.

Bu şekilde yapılan hesaplamaya göre son ödemeden sonra dava tarihine kadar hesaplanacak temerrüt faizi ve ferîleri ile birlikte alacaklının dava tarihindeki alacağı tespit edilmelidir.

Somut olayda; davalının kaçak elektrik kullanımına istinaden, davacı ... şirketi tarafından tahakkuk ettirilen fatura bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, eldeki davanın, davalının takibe vaki itirazının iptali istemiyle açıldığı, davalının “Elektrik Enerjisi Hakkında Hırsızlık” suçundan sanık olarak yargılandığı, davacının ise müşteki sıfatıyla yer aldığı ceza davasında; davalı tarafından yargılama sırasında 19/12/2012 tarihinde 2.392 TL tutarında ödemede bulunulduğu, yapılan ödeme dikkate alınarak davacı şirketin zararının giderildiğinden bahisle davalı hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, mahkemece; uyulan 25/06/2020 tarihli bozma ilamında, ceza yargılaması sırasında davalı tarafından davacı şirketin hesabına yapılan bahse konu ödemenin, davaya konu alacak ile ilgili olması halinde, işbu ödenen tutar dikkate alınarak, ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği açıkça ifade edilmesine rağmen; bozma sonrası mahkemece, ödeme olgusu üzerinde durulmaksızın, bozma öncesi hükme esas alınan bilirkişi raporunun bozma konusu yapılmadığı, eş söyleyişle bilirkişi raporu ile takip tarihi itibariyle talep edilebilecek alacak miktarı (42.868,78 TL asıl alacak, 1.318,21 TL gecikme faizi olarak) belirlenip, bu husus kesinleştiği halde; talep edilebilecek alacak miktarının belirlenmesi noktasında yeniden rapor alınmasına ilişkin ara karar tesis edilerek, ara kararın kesin süre içerisinde yerine getirilmediği, davanın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davalının kaçak elektrik tüketimine istinaden, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 42.868,78 TL asıl alacak ve 1.318,21 TL gecikme faizi alacağının bulunduğu, takip borçlusu davalı tarafından takipten sonra ancak dava tarihinden önce borca mahsuben yapılan kısmi ödemenin 2.392 TL olduğu, kısmi ödeme miktarınca davacının işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı dikkate alınarak, yapılan kısmi ödemenin öncelikle ödeme anına değin takip sonrası işlemiş faiz alacağına mahsup edilmesi, fazlasının ise asıl alacaktan mahsup edilerek dava tarihi itibariyle belirlenecek olan asıl alacak miktarı üzerinden hüküm tesisi gerekirken; bozma gerekleri yerine getirilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince hükmün tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.