"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/364 E., 2022/848 K.
ASIL VE BİRLEŞEN 2012/384 E. SAYILI DAVADA
BİRLEŞEN 202/384 E. SAYILI DAVADA
DAVA TARİHİ : 27.03.2012 - 14.12.2012
KARAR : Asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne
İLK DERECE MAHKEMESİ : Şereflikoçhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2012/89 E., 2020/475 K.
Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen araç kaydının tescili ve tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın asıl ve birleşen davalarda davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı asıl davada; adına kayıtlı aracı dava dışı araç kiralama işletmesine kiraya verdiğini, işletme tarafından aracın kiraya verildiği ...isimli kişi tarafından kendisine ait bilgiler kullanılarak düzenlenen sahte sürücü belgesi ile davalı ...'e noterde satış yapıldığını, söz konusu işlemin geçersiz olduğunu, iyiniyetli olsa dahi mülkiyetin geçişini sağlamayacağını, kasko değerinin 20.500 TL olmasına rağmen 16.500 TL üzerinden satışın gerçekleştirilmesinin davalının iyiniyetli olmadığını gösterdiğini, davalı noterin dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini, aracının elinden alınması nedeniyle aylık kira gelirinden mahrum kaldığını, aracın yıpranmasından dolayı da zararı olacağını ileri sürerek; davalı adına araç kaydının iptali ile adına tescilini, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla, şimdilik 3.000 TL'nin 17.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiş, birleşen davada ise; kira geliri ve aracın yıpranmasından dolayı, fazlaya ilişkin hakların saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 3.000 TL'nin 17.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı noterden tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Asıl davada davalı ...; aracı noterde yapılan sözleşme ile bedelini ödeyerek satın aldığını, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, aracın kasko bedelinin bağlayıcı olmadığını, aracın ikinci el olması nedeniyle fiyatının farklılık gösterebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
2. Asıl davalı davalı Türkiye Noterler Birliği; davada hasım olamayacaklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
3. Birleşen davada davalı ...; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, olay nedeniyle kusurunun olmadığını, noterin imza incelemesi yapmak gibi bir görevinin bulunmadığını, alıcının hukuki işlem yapma ehliyetine sahip olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; adli tıp uzmanı bilirkişi raporuna göre, sahte sürücü belgesinin aslına ulaşılamamasına rağmen, belgedeki imza ile noter satış belgesindeki imzanın karşılaştırılmadığı, imzalar farklı olmasına rağmen belgenin sahteliğinden şüphelenilmediği, sürücü belgesini ibraz eden Murat isimli kişinin gerçek doğum tarihinin 1980 olduğu, belgedeki doğum tarihinin ise 1969 yazmasına dikkat edilmediği, gereken ve yeterli özenin gösterilmediği, olay ile zarar arasında illiyet bağının kesilmediği belirlenmekle, birleşen davada davalı noterin olay nedeniyle sorumluluğun bulunduğu, asıl davada davalı Türkiye Noterler Birliğine husumet yönetilmeyeceği, aracı satın alan davalı ... yönünden ise, iyi niyetli üçüncü kişinin bir malı iktisap etmesi için verdiği bedelin iadeyi isteyen asıl mal sahibi tarafından iade edilmesi gerektiği, şart yerine getirilmediği takdirde iade davasının kabul edilemeyeceği, bu kapsamda aracın davacı tarafından kiraya verildiği için elinden rızası ile çıktığı, aracı satın alan davalının kendisini sahte kimlikle araç sahibi gibi tanıtan kişiyi tanıdığına dair dosya kapsamında delil bulunmadığından iyi niyetli kabul edileceği, ancak verilen sürede davacı tarafından davalının ödediği bedelin yatırılmadığı, bu nedenle araç kaydı ve tescil talebinin dinlenemeyeceği, davacının araç kiralama sözleşmesine göre aylık 400 TL üzerinden kira kaybını davalı alıcı Zeynep ve davalı noterden talep edebileceği gerekçesiyle; araç bedeli, sözleşme, araç kaydı iptali ve tescil taleplerinin reddine, kira alacağı talebinin kısmen kabulü ile 4.000 TL kira alacağının 17.12.2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ... ve birleşen davada davalıdan müşterek ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, Türkiye Noterler Birliği aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; noterin dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal ettiğini, ceza yargılamasında sanığın suçunu ikrar ettiğini, sahte kimlikle satış yapılması nedeniyle rıza dışı elden çıkan bir araç olduğunu, iyiniyetli olmayan davalı ...'in korunamayacağını, satış bedelinin yatırılması için haksız bir şekilde süre verildiğini, aracın hali hazırdaki durumunun bilinemeyeceğini, araç kaydının iptali ve tescil talebinin reddedilmesinin doğru olmadığını, Mahkemece hesaplamanın hatalı yapıldığını, ıslah dilekçesi ile taleplerini toplamda 18.500 TL'ye artırdıklarını, aracına kavuşamadığını, mağduriyetinin devam ettiğini ileri sürerek, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; aslı temin edilemeyen, bu nedenle iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı tespit edilemeyen sahte sürücü belgesine istinaden dava konusu araç satış sözleşmesi yapılmış olup, davalı noterin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olması ve illiyet bağının kesildiğinin davalı tarafça ispat edilememesi karşısında davalı noter yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmediği, gerek asıl ve birleşen dava dilekçelerinde, gerekse ıslah dilekçesinde aracın bedeline ilişkin olarak herhangi bir talep de bulunulmaması nedeni ile bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı, aracın trafik kaydının iptalini ve kendi adına tescilini istenmiş ise de; tescil işleminin idari bir işlem olması nedeniyle trafik kaydındaki tescilin iptali ile tescile karar verilmesinin, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı nitelikte olduğu, adli yargı yerinde idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemeyeceği, Mahkeme gerekçesi farklı olsa da sonuç itibariyle davacı vekilinin tescil talebinin reddine ilişkin olarak verilen ret kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, kira kaybına yönelik bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, Mahkemece verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde bildirdigi sebepleri tekrar ederek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmistir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Temyize konu uyuşmazlık; davacı adına kayıtlı aracın sahte sürücü belgesi ile noterde düzenlenen satış sözleşmesi ile davalı adına tescil edilmesinden kaynaklanan araç mülkiyetinin tespiti ile yoksun kalınan gelirin tazminine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Taşınır mülkiyeti 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 762 ve 778 inci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Anılan Kanun'un 762 nci maddesine göre; taşınırlar nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.
Taşınır satımının geçerliliği kural olarak şekil koşuluna bağlanmamıştır. Nakli için zilyetliğin devri gereken taşınır mülkiyetinde aslolan zilyetlik karinesidir. Bir taşınırın zilyetliğini iyi niyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin maliki olur (4721 S.K. m. 763).
Buna ilişkin 4721 sayılı Kanun'un 985 inci maddesi şu şekildedir;
“Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.
Önceki zilyetler de zilyetlikleri süresince o taşınırın maliki sayılırlar.”
Taşınırın mülkiyeti ile ilgili ihtilâf doğması hâlinde kanun koyucu, gasp ve saldırıya ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bir taşınırın zilyedinin kendisine karşı açılan her davada üstün hakka sahip olduğu karinesine dayanabileceğini (4721 S.K. m. 987) belirledikten sonra mal üzerindeki tasarruf yetkisi ve taşınır davası konusunda (para ve hamiline yazılı senetlerle ilgili 990 uncu madde hükmü ayrık olmak üzere) ikili bir ayrıma gitmiştir.
İlk hâl; malın emin sıfatıyla zilyet sayılan kişiden alınması durumudur: 4721 sayılı Kanun'un 988 inci maddesine göre “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile” korunacaktır.
2. Bu madde düzenlemesinde yer alan “emin sıfatıyla zilyet”; malikin veya evvelki haklı zilyedin, zilyetliğini devam ettireceğine inanarak eşyasını kendisine bıraktığı, bir başka ifade ile zilyetliği evvelki veya hâlihazır vasıtalı zilyedin rızasına dayanan kimse şeklinde tanımlanmaktadır.
Kanun’un 988 inci maddesindeki koruma çerçevesinde üçüncü kişi iyi niyetle ve emin sıfatıyla zilyet sayılan kişiden ayni hak kazanır ve bu kazanımda tasarruf yetkisi dışında diğer geçerlilik unsurları mevcut olur ise mülkiyet hakkı sona eren önceki zilyet üçüncü kişiye karşı taşınır davası veya istihkak davası açarak hukuken sonuç alamayacaktır.
İkinci hâl ise, malın emin sıfatıyla zilyetten devralınmamış ve malikinin elinden rızası dışında çıkmış olması durumunda ortaya çıkar: Bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, üçüncü şahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli sayılmayacaktır.
3. Gerçekten 4721 sayılı Kanun'un 989 uncu maddesi bu hususta gayet açıktır.
Buna göre; “Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.
Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş ise; iyi niyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir.
Diğer konularda iyi niyetli zilyedin haklarına ilişkin hükümler uygulanır.”
4. Kanun koyucunun iyi niyetin korunması hususunda emaneten bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda yaptığı ayrım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin, emanet alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa malı rızası olmadan elinden çıkan kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malı elinden çıkan kimsenin menfaatine ise feda edilmektedir.
5. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir taşınır ile ilgili olarak üçüncü kişi iyi niyetli dahi olsa mülkiyet kazanamaz. Ancak, iyi niyetli üçüncü şahsın malı bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap etmesi durumunda 989 uncu maddenin ikinci fıkrası gereği asıl mal sahibinin gerek bu şahıs, gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi ancak üçüncü şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedeli ödemesi şartına bağlıdır.
6. Daha öz bir anlatımla, sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkullerde üçüncü kişinin iyi niyeti yalnızca malın 4721 sayılı Kanun'un 989 uncu maddesinin ikinci fıkrasında sayılan yerlerden alınması hâlinde ve sadece ödenen bedelin tazmin edilmesiyle sınırlı olarak korunur.
7. Taşınır satımının geçerliği kural olarak biçim koşuluna bağlanmış değil ise de, bazı özel Kanunlar ile taşınır satımı için geçerlilik koşulu öngörülmüştür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun) 20. maddesinin (d) bendi :
“Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
8. Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterler tarafından yapılacağı belirtilen maddeden de anlaşılacağı üzere trafik siciline tescil edilmiş motorlu aracın mülkiyetini devir borcu doğuran sözleşmelerin geçerliliği için resmî şekilde yapılması gerekmektedir.
9. Bu sözleşmelerin “araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak” yapılacağının belirtilmiş olması ise, diğer mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmelerden farklı olarak, motorlu aracın maliki dışında bir kimsenin söz konusu sözleşmeyi yapamayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, genel olarak taşınırlar için söz konusu olan, emin sıfatıyla zilyetten hak edinimini, motorlu araçlar bakımından imkânsız kılmaktadır.
10. Tasarruf yetkisine sahip olmayan kimsenin, her nasılsa trafik siciline malik olarak kaydedilmiş olması da bu kimseden hak edinen iyi niyetli üçüncü kişilerin edinimlerinin korunmasına yetmemektedir. Çünkü hukukumuzda, trafik siciline motorlu araç üzerindeki aynî hakları dış dünyaya açıklama işlevi tanınmadığı gibi, trafik sicilinin yansıttığı görünüşe güvenin korunacağına dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2019 tarihli, 2017/13-505 E., 2019/1289 K.; 21.02.2018 tarihli ve 2017/4-1367 E., 2018/249 K. sayılı kararları).
11. Motorlu aracın malik dışında bir kimseden devralındığı her durumda, devredenin tasarruf yetkisinin yokluğu dışında, ayrıca bir geçersizlik sebebi bulunur. Motorlu aracın zilyetliğini herhangi bir surette malikin rızasıyla elinde bulunduran kimse (emin sıfatıyla zilyet), mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmenin noterce düzenlenebilmesi için aranan, “tescil belgesine (ruhsata) sahip olma” veya “trafik sicilinde malik olarak kayıtlı bulunma” şartlarını sağlayamayacağından, geçerli bir devir sözleşmesi yapamaz. Açıklandığı gibi, geçerli bir sözleşme bulunmadan gerçekleştirilen zilyetlik devri de motorlu araç mülkiyetini geçirmeyeceğinden, zilyetliği devralan üçüncü kişi, iyi niyetli olsa dahi, aracın mülkiyetini kazanamaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli, 2017/4-1422 E., 2021/321 K. sayılı kararı).
12. Trafik kaydına tescile karar verilmesi, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı bir karardır. Oysa, adli yargı yerinde, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemez.
13. Her ne kadar, taşınmazlara ilişkin davalarda tescile ilişkin hüküm kurulabildiği akla gelmekte ise de; bu husus, 4721 sayılı Kanun’da yerini bulan düzenlemelerden kaynaklanmakta olup, 2918 sayılı Kanun’da motorlu araçların tesciline ilişkin mahkemelere bu şekilde bir yetki ve görev verilmemiştir.
14. Taşınırlar üzerindeki hâkimiyetin belirlenmesi zilyetlik yoluyla sağlanırken, taşınmazlar açısından bu belirleme tapu sicili yoluyla olur. Kanun koyucunun 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesinde taşınmaz mallar için açık bir şekilde öngördüğü sicile güven ilkesinin 2918 sayılı Kanun’da yer almaması, başka bir anlatımla trafik kaydında yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden kişinin iyi niyetinin mülkiyete hak kazanılması noktasında korunması hususunda 4721 sayılı Kanun'un taşınır mülkiyetine ilişkin kurallarına istisna teşkil eden bir yasal düzenlemenin mevcut olmaması karşısında trafik sicil kayıtlarının, tapu sicilinin sağladığı korumaya eşdeğer güce sahip olduğu söylenemeyecektir.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, davacının aracını dava dışı işletmeye aylık 400,00 TL karşılığında 17.06.2011-17.12.2012 arasında kiraya vermesine, dava konusu satışın 17.02.2012 tarihinde gerçekleşmesine, davalıların bu yöne ilişkin istinaf talebinde bulunmamasına göre, 10 aylık kira bedeline hükmedilmesine yönelik davacının sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Somut olayda; davacı, adına tescilli aracını kiralama maksadıyla dava dışı işletmeye teslim etmiş, akabinde sahte sürücü belgesi ile noterde iyiniyetli davalı ...'e satışı gerçekleştirilerek araç teslim edilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesince; davalı ... iyiniyetli kabul edilerek, davacı adına tescilin gerçekleşebilmesi için satış bedelinin davalıya ödenmesi gerektiğinden bahisle davacıya süre verildiği, söz konusu ödeme yapılmadığından tescil talebinin reddedildiği, Bölge Adliye Mahkemesince ise, adli yargı yerinde, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemeyeceğinden tescil talebinin reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin gerekçe oluşturulduğu görülmektedir.
4. Davalı her ne kadar iyiniyetli ise de; 2918 sayılı Kanun'un 20 nci maddesinin (d) bendine göre, araçların mülkiyetinin devri için ortada geçerli bir sözleşmenin bulunması gerekir. Oysa, eldeki davadaki sözleşme sahte sürücü belgesine dayandığından geçerli bir sözleşmeden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sahte sürücü belgesi ile temlik alan konumundaki davalı ... yönünden tescil yolsuz olduğundan, iyiniyetli olduğu düşüncesiyle, aracın mülkiyetinin davalıya geçtiği söylenemeyeceği gibi davacı tarafından açılan davanın kabulünün davalının ödemiş olduğu araç bedelinin kendisine iadesi koşuluna bağlı olduğu da kabul edilemez.
5. Ayrıca adli yargı yerinde idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemeyeceği doğru ise de, davacı tarafından davaya konu araca ilişkin tescil kararı istenilmiş olmakla çoğun içinde azın da olduğu ilkesinden hareketle İlk Derece Mahkemesince asıl davaya konu aracın mülkiyetinin tespitine karar verilmekle yetinilmesi gerekmektedir.
6. Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince asıl davaya konu edilen, sahte sürücü belgesi ile davalıya yapılan araç satış sözleşmesi geçersiz olduğundan mülkiyetin davalıya geçmeyeceği gerekçesiyle aracın mülkiyetinin tespitine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
7. Kabule göre de; birbirinden bağımsız olan asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi de doğru değildir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacının sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
3. İlk Derece Mahkemesi Kararının davacı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.05.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.