"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1167 E., 2022/1323 K.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
DAVA TARİHİ : 26.12.2012 - 20.07.2016
KARAR : Asıl ve birleşen davaların kısmen kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : Savur Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/305 E., 2021/518 K.
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurunun esastan reddine, davalıların istinaf başvurularının kabulü ile yeniden esas hakkında davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düsünüldü:
I. DAVA
Davacı asıl davada; 11.06.2012 tarihinde davalı ...'in evinde boya yaptığı sırada davalı elektrik şirketine ait enerji nakil hattından elektrik akımına kapılarak yaralandığını ve sürekli malul kaldığını, olay tarihinde boya ustası olarak çalıştığını, davalıların oluşan zarar nedeniyle sorumlulukları bulunduğunu ileri sürerek; belirsiz alacak davası olarak tedavi, yol giderleri, geçici ve sürekli iş göremezlik zararlarına karşılık şimdilik 5.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; birleşen 2016/480 E. sayılı davada ise; 200.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, 15.02.2017 tarihli dilekçesiyle asıl davadaki talebini 745.203,64 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı ...; olayla ilgili kusurunun bulunmadığını, davacının uyarılarını dinlemediğini, kendi dikkatsizliği nedeniyle gerçekleştiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
2.Davalı şirket; olayın davacının kusurlu hareketinden meydana geldiğini, diğer davalı ...'in iş güvenliği ile ilgili malzemeleri temin etmesi gerektiğini, davaya konu evin ruhsatının bulunmadığını, enerji nakil hattının standartlara uygun olarak yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 30.05.2019 tarihli ve 2013/4 E., 2019/144 K. sayılı kararıyla; kusur oranlarının tespit edildiği 18.04.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre, davalı şirketin %15, davalı işveren Selahattin'in % 40, dava dışı taşeron firma Dalin A.Ş. nin % 15 ve davacının % 30 oranında kusurlu olduğu, Adli Tıp İkinci Üst Kurulunun 06.09.2018 tarihli raporuna göre davacının çalışma gücünü % 60 oranında kaybettiği ve iyileşme süresinin 6 aya kadar uzayabileceği, kusur oranları ve malulüliyet oranına göre hazırlanan tazminat bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli bulunduğu, davacı tarafın ıslah dilekçesiyle talebini artırdığı gerekçesiyle; asıl davanın kabulü ile 745.203 TL maddi tazminatın, birleşen davanın kısmen kabulü ile 75.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraflar istinaf başvurusunda bulunmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ve 2020/1004 E. 2020/911 K. sayılı kararıyla; kusur oranlarına ilişkin raporun yeterli olduğu, ATK 2. Üst Kurulunun raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek nitelikte karar verdiği, ilgili raporda seçenekli olarak maluliyet oranı belirlendiği, iş kazası niteliği bulunmadığı, eser sözleşmesi kapsamında maluliyetin % 62 olduğuna ilişkin tespitin esas alınması gerektiği, davacının boyacılık işiyle sürekli uğraşıp uğraşmadığı, geçimini hangi işle temin ettiği yönünde araştırma yapılarak, alınacak yazı cevabı doğrultusunda, gerekirse ilgili oda ve kurumlardan yeniden araştırma yapıldıktan sonra davacının gelirinin açıkça tespit edilmesi, davalının bu itirazları dikkate alınmaksızın davacının boyacılık mesleğini yaptığı kabul edilerek tazminat hesabı yapılmasının hatalı olduğu, delil sunulmaması halinde asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiği, davacılar ile davalı ...'in sosyal ve ekonomik durumu ve gelirleri tespit edilmediğinden manevi tazminat miktarının hangi kriterlere göre takdir edildiği tam olarak belirlenemediği gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yargılamanın yapılması için dosyanın gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının asgari ücretten daha fazla gelir elde ettiğine dair delil sunmadığı, % 62 oranında maluliyeti esas alan 01.11.2021 tarihli ek hesap raporuna göre 458.224,08 TL geçici ve sürekli maluliyet zararı bulunduğu gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 458.224,08 TL maddi tazminatın, birleşen davanın kısmen kabulü ile 75.000 TL manevi tazminatın 11.06.2012 olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraflarca istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili; manevi tazminatın az taktir edildiğini, asgari ücret üzerinden hesaplamaya göre karar verilmesinin doğru olmadığını, boya ustası olduğunu, asgari ücretten fazla gelir elde ettiğini, ilk hükümdeki gibi maddi tazminata karar verilmesini, en son ücretlere göre miktarın belirlenmesini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı ...; davacının uyarılarını dinlemediğini, kendisine kusur atfedilemeyeceğini, davalı elektrik şirketi tarafından önlem alınmadığını, keşif icra edilmeden rapor verildiğini, maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, 15.09.2017 tarihli ATK raporuna göre çalışma gücünün % 60'ını kaybetmemiş olduğunu, 06.03.2018 tarihli ATK Üst Kurulu raporuna göre de çalışma gücünün % 60'ını kaybetmemiş olduğu, malul sayılamayacağının belirlendiğini, çelişki nedeniyle alınan ATK Üst Kurulunun 06.09.2018 tarihli raporunda ise % 60 oranında çalışma gücünün kaybedildiğinin belirtildiğini, üç raporda çelişki bulunduğunu, çelişkilerin giderilmesi gerektiğini, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporunda da % 60 kaybetmemiş olduğunun belirtildiği, davacının berber olarak çalışmaya devam ettiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Davalı şirket vekili; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, kendilerine kusur yüklenemeyeceğini, nedensellik bağının kesildiğini, davacının evi boyarken olayın gerçekleştiğini, 06.01.2015 tarihli raporda binanın ruhsatsız ve imara aykırı olduğunun belirtildiğini, iş güvenliği sağlanmadan çalışılarak maluliyete sebebiyet verildiğini, Savur Belediyesinin de asli kusurlu olduğunu, bu hususa raporda değinilmediğini, davacının asgari ücretle çalıştığı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğini, manevi tazminatın fahiş olduğunu, davacının taleplerinin açıklattırılarak ayrı ayrı hüküm kurulmasını, tek kaleme hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; olayın 11.06.2012 tarihinde meydana geldiği, asıl ve birleşen davaların ceza zamanaşımı süresinde açıldığı belirlenmekle, davalı şirketin bu yöne ilişkin istinaf itirazının yerinde olmadığı, meydana gelen kaza nedeniyle davacının yaralandığı, Adli Tıp Kurumu 2. Üst Kurulu tarafından düzenlenen 06.03.2018 tarihli raporda davacının çalışma gücünün % 60'ını kaybetmemiş olduğu, malul sayılamayacağı şeklinde rapor düzenlendiği halde, Mahkemece davacı lehine geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesi gerekirken, hükme elverişli olmayan aktuerya bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınarak davacı lehine sürekli iş göremezlik tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığı, ayrıca davacı lehine hükmedilen manevi tazminatın fazla hükmedildiği gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalıların istinaf başvurularının kabulü ile yeniden esas hakkında; asıl davanın kısmen kabulü ile 4.486,95 TL geçici iş göremezlik tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; maluliyet tespitine ilişkin kararın yerinde olmadığını, ATK 2. Üst Kurulunun 06.09.2018 tarihli raporunda % 62 oranında maluliyet belirlendiğini, 06.03.2018 tarihli raporun sehven SGK maluliyet aylığı bağlanmasına ilişkin tanzim edildiğini, bu raporda maluliyet olmadığına ilişkin tespit bulunmadığını, haksız fiilden kaynaklı davalarda maluliyet oranının karşılığı olduğunu, oran belirlenmesine ilişkin ara karar uyarınca rapor tanzimi istenerek % 62 oranında maluliyet raporu verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararında da % 62 oranında maluliyetin esas alınmasının gerektiği belirtilmesine karşın işbu kararda maluliyet olmadığına yönelik tespitte bulunulduğunu, bu oranın istinaf incelemesinden geçtiğini, neden esas alınmadığına dair gerekçe yazılmadığını, manevi tazminatın talepleri gibi hükmedilmesini, asgari ücret üzerinden hesaplamaya göre maddi tazminata karar verilmesinin doğru olmadığını, boya ustası olduğunun belirlendiğini, yeniden hesaplama yapılması halinde hesaplama tarihindeki ücretlerin dikkate alınması gerektiğini, ek raporda asgari ücretten fazla olması halinde maddi zararın 1.099.875,06 TL tespit edildiğini, buna göre ıslahla talep ettikleri miktar üzerinden karar verilmesini ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmistir.
2. Davalı ... vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenleri tekrarla; kendilerine kusur verilemeyeceğini, davacı ve davalı elektrik şirketinin kusurlu olduğunu, eser sözleşmesi olarak değerlendirilmesini, buna göre davacının yüklenici olarak sorumlu olduğunu, maluliyet raporları arasında çelişkiler nedeniyle ATK Genel Kurulundan rapor alınması gerektiğini, eksik araştırma ile karar verildiğini, tazminat raporunun yanlış düzenlendiğini, fahiş miktar tespit edildiğini, davacının ölü olarak kabul edilerek hesaplama yapıldığını, reddedilen miktar üzerinden Bölge Adliye Mahkemesince vekalet ücreti verilmediğini ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmistir.
3. Davalı şirket vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenleri tekrarla, reddedilen miktar üzerinden Bölge Adliye Mahkemesince vekalet ücreti verilmediğini ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; elektrik akımına kapılan davacının sürekli maluliyetinin bulunup bulunmadığı, olayın gerçekleşmesinde tarafların kusurlu olup olmadığı, buna göre davacının talep edebileceği tazminat miktarlarının nasıl belirlenmesi gerektiği hususlarına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.Davaya konu olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 58 inci maddesine göre; bir bina veya imal olunan yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.
2. Bina malikinin sorumluluğu, bir bina ya da diğer bir inşa eserinin bizatihi kendisinden kaynaklanan bir nedenle oluşan zarardan sorumluluğu kapsamakta olup, niteliği itibariyle kusursuz sorumluluk türlerinden "olağan sebep sorumluluğu"dur. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.
3. Enerji nakil hatları da yapı eseri niteliğinde olup, bölgede elektrik enerjisinin dağıtımını yerine getirmektedir. Bu faaliyet, varlığı ve niteliği itibariyle bir tehlike ve dolayısı ile zarar ihtimali taşıdığından, davalı şirketin sorumluluğu, bir sebep sorumluluğu olan kusursuz (objektif) sorumluluktur.
4. Elektrik enerjisinin taşındığı enerji nakil hattı ile gerçekleşen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması sorumluluk için yeterlidir. Sorumlu kişi veya işletmenin, kusurlu olup olmaması, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme veya nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın bulunup bulunmaması, meydana gelen zararın tazmin borcu yönünden bir etkiye sahip değildir. Zira bunların sebep oldukları zararlarda, kusurun bulunup bulunmadığı ya da rolünün olup olmadığı çoğu zaman bilinemediği veya ispat edilemediği gibi, sorumlu kişi veya işletme, her türlü özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gerekli bütün tedbirleri alsa bile, çoğu zaman zararın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Bu sebeple sorumluluğun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman, sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından, bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların sebep oldukları zararı gidermek zorundadır (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 1991 Baskı Cilt 2 sf: 14-15).
5. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının usulüne uygun şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden; olay tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
6. 818 sayılı Kanun'un 47 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca; hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim; bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
3. Değerlendirme
1. Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının asgari ücretten fazla gelir elde ettiğine dair somut delil bulunmadığı, hükme esas alınan 18.04.2016 tarihli tarafların olaya ilişkin sorumluluklarının belirlenmesine yönelik bilirkişi raporunda yer alan değerlendirmelerin usul ve yasaya uygun olduğu, davalıların meydana gelen zararın tazminine yönelik yükümlülüklerinin bulunduğu, asıl dava belirsiz alacak davası olarak açıldığından zamanaşımının tüm alacak için kesildiği, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğramasının söz konusu olmayacağı, asıl ve birleşen davanın ceza zamanaşımı süresinde açıldığı anlaşılmakla, tarafların sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davacının maluliyet oranının tespitine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumundan dört ayrı rapor alındığı, 11.06.2012 tarihinde gerçekleşen dava konu olay için alınan 04.08.2014 tarihli Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporunda; 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak % 100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı, 6 ay iyileşme süresi gerektiği, aynı Kurulun 15.09.2017 tarihli raporunda; 03.08.2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde çalışma gücünün %60 ını kaybetmediği, Adli Tıp 2. Üst Kurulun 06.03.2018 tarihli raporunda, 03.08.2013 tarihli Yönetmelik hükümleri çerçevesinde çalışma gücünün %60 ını kaybetmemiş olduğu, malul sayılamayacağının ifade edildiği, yine Adli Tıp 2. Üst Kurulun 06.09.2018 tarihli raporunda ise; 11.10.2008 tarihli ve 27021 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak % 62 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, olayın iş kazası olduğunun kabulü halinde kaza tarihinden itibaren çalışma gücünün % 60'ını kaybetmiş olduğu, iyileşme süresinin 6 aya kadar uzayabileceğinin belirtildiği görülmektedir.
3. Dava konusu olayın gerçekleştiği 11.06.2012 tarihinde maluliyet oranının tespitine ilişkin 11.10.2008 tarihli ve 27021 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmelik hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre; ilgili Yönetmelik kapsamında değerlendirme yapılan Adli Tıp 2. Üst Kurulun 06.09.2018 tarihli raporunun hükme esas alınarak % 62 oranında meslekte kazanma gücü kaybı ve 6 aya kadar iyileşme süresi üzerinden geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatına hükmedilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde 06.03.2018 tarihli rapor doğrultusunda sürekli maluliyeti bulunmadığına yönelik karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kaldı ki, Bölge Adliye Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ilk kararında da, % 62 oranında maluliyete ilişkin tespitin esas alınması gerektiği belirtilmiş olmasına rağmen, temyize konu kararda sürekli maluliyetin kabul edilmemesi çelişki oluşturmuştur.
4. Davacının manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; somut olayın oluş şekli, davacının maluliyet oranı, olay tarihi, tarafların kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının az olduğunun kabulü gerekir. Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince; davacı için daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, doğru görülmemiştir.
5. Bozma sebebine göre, davalıların tazminat miktarları ile reddedilen kısma ilişkin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Tarafların sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA,
3. Bozma sebebine göre, davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz karar harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
12.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.