"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2023 E., 2022/2622 K.
DAVA TARİHİ : 09.10.2015
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Adana 2. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2021/458 E., 2022/105 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; anne ...'ın gebelik dönemini kadın hastalıkları ve doğum uzmanı davalı Dr. ... kontrolünde sürdürdüğünü, bu dönem boyunca doktorun gözetiminde gereken bütün kontroller ve testlerin yapıldığını, hamilelik süreci boyunca gereken bütün tahlillerin yaptırıldığını ve muayenelerin olduğunu, ...'in 24.10.2013 tarihinde yapılan muayenesinde herhangi bir sorunun olmadığı ve bebeğin gayet sağlıklı olduğu bilgisinin verildiğini, kontrolden birkaç saat sonra annenin rahatsızlandığını, erken doğum yaptırılması gerektiğinden doğuma alınacağının söylendiğini ancak doktor hastanede bulunmadığından doktorun gelmesinin beklendiğini, bir güne yakın süre boyunca doğuma alınmadığını, 25.10.2013 tarihinde Dr. ...'ün kontrolünde davalı hastanede sezeryan ile doğum yapılarak küçük ...'ın doğumunun gerçekleştiğini, müvekkiline uygulanan anestezinin genel anestezi etkisi yarattığını, doğum sonrası küçük ...'in yenidoğan yoğun bakım ünitesine alındığını ve 09.12.2013 tarihinde taburcu edilerek hastaneden çıkışının yapıldığını, bu süreç boyunca bebeğin sağlıklı olduğu ve erken doğum olduğu için bu sürecin normal olduğunun söylendiğini, bebeğin bu süreç boyunca hep uyuduğunu, doktorun bunun normal olduğunu söylediğini, doğum sırasında ve sonrasındaki aşamalarda davalı doktor ve hastanenin söz konusu bu hastalığa karşı herhangi bir teşhiste bulunmadığını, söz konusu hastalığın bütün belirtileri mevcutken hastane ve doktor tarafından bu durumun gizlendiğini, bu durumda hastane ve doktorun kötü niyetli olduklarının aşikar olduğunu, aradan geçen zaman sonrasında yaşıtları hareketlenmeye, emeklemeye ve yürümeye başlamasına rağmen ...'in sürekli kasıldığı ve tam bir destek almadan oturamadığı, ayrıca bacaklarının sürekli kaskatı olduğu, emzirirken ve yemek yerken zorlandığı gözlendiğinden davalı hastaneden randevu alınarak muayene ettirildiğini, muayene sonucunda ...'in bir sorununun olmadığının söylendiğini, ailenin baştan savma yapılan muayene ve yapılan tespitten memnun olmadığını, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinde yapılan muayene sonucunda ...'in özür oranının %60 olduğunun tespit edildiğini, test sonuçlarını inceleyen doktorun, doğum sırasında verilen narkozun doktor hatası sonucu fazla verildiğini belirttiğini, küçük ...'e Serebral Palsi teşhisi konulduğunu, yani beyinde oluşan bir hasar sebebiyle çocuğun belirli kaslarını kullanmakta güçlük çektiğini, bu hastalığın erken teşhisi ve uygulanacak olan fizyoterapi ile en azından hastalığın olumsuzluklarının çok az da olsa azaltılabildiğini, çevresinden sürekli destek alması gerektiğini, zarar gören davacının kalıcı maluliyetinin oluşması nedeniyle hastane giderleri, tedavi masrafları, bakıcı masrafları ve ergin olduğunda çalışamayacak durumda olduğundan gelir kaybının olacağını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000 TL maddi tazminat ve müvekkillerinin uğramış olduğu manevi zararların tanzimi için ayrı ayrı 250.000 TL olmak üzere toplamda 750.000 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ... Özel Sağlık Hizmetleri A.Ş vekili; husumet itirazlarının bulunduğunu, diğer davalı Dr. ...'ün hastanede doktor olduğunu, ...'ın gebeliği boyunca doğum öncesi takip ve tetkiklerinin yapıldığını, bir olumsuzluk saptanmadığını, gebeliğin 32. haftasında hastanın sancıları başlayınca kliniğe erken travay tanısıyla yatırıldığını, 25.10.2013 tarihinde su kesesinin açıldığını ve travay durdurulamaz hale gelince akşam saatlerinde spinal anestezi altında sezeryan uygulamasına gidildiğini, bebekteki solunum sıkıntısı nedeniyle yenidoğan yoğun bakım ünitesine alındığını, hasta operasyon sonunda iyileştiğinden reçetesi düzenlenip taburcu edildiğini, hastanın bekletilmesinin ihmalden değil tıbbi gereklilikten dolayı olduğunu, ''doktor hastanede yok'' suçlamasının, hastanede poliklinik yapan bir doktorun durumu ile pek uyuşmadığını, devamlı nöbetçi-icapçi doktor bulunmak zorunda olduğunu ve bunun her hastane için geçerli olduğunu, cerrahi tedaviler için seçilen spinal anestezi şeklinin uygun ve doğru olduğu kanısında olduklarını, davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacıda oluşmuş komplikasyonlar varsa dahi bunun müvekkilinin önleyebileceği bir durum olmadığını, yanlış tedavi, teşhis, eksik tedavi gibi iddiaların tamamen asılsız olduğunun doktorun anlatımı, hastanın şahsi dosyası ve diğer hastane kayıtlarında açıkça görüldüğünü, bu nedenle davanın öncelikli olarak husumet nedeniyle, devamında haksız davanın esastan reddini istemiştir.
Davalı ... vekili; müvekkili tarafından hastası için gerekli özenin gösterildiğini ve bütün sorumluluklarının yerine getirildiğini, hastanın gebeliğinin 7'nci ayında sorunlar yaşamaya başladığını, bebeğin anne karnında bir süre daha kalması için gerekli bütün tıbbi uygulamaların yapıldığını, su kesesi açılması nedeniyle de erken doğum olgusunun ortaya çıktığını, doğum öncesinde, doğum sırasında ve sonrasında bebek ve anneye gerekli tüm tedavilerin yapıldığını, üniversite hastanesi tarafından serebral palsi teşhisi konulan bebekte durumun doğum sırasında verilen fazla narkozdan kaynaklandığı ve doktor hatası olduğunu söyleyebilecek tıp fakültesini bitirmiş bir doktor bulunmadığını, hastalığın onlarca nedeni varken hastanın öyküsünü bilmeden bir doktorun bu şekilde tespit yapmasının mümkün olmadığını, müvekkili açısından doğumun sorunsuz geçtiğini, doğum öncesinde ve sonrasında oluşan bir kısım nedenlerle bu rahatsızlığın meydana gelebileceğini, müvekkilinin görevinin doğumun sorunsuz geçmesi ile sonuçlandığını, herhangi bir hatalı tedavi ve teşhisi bulunmadığından davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2019 tarihli ve 2017/302E., 2019/213K. sayılı kararı ile; anne ... ve küçük ...'a davalı hastanede davalı doktor tarafından uygulanan tedavilerin her aşamasının tıbbın gereklerine ve standartlarına uygun olduğu, davalı doktor tarafından yapılan tıbbi müdahalenin mesleki kurallara uygun olduğu, gerek Çukurova Üniversitesi bilirkişi heyet raporu, gerek İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan rapor ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlilerinden alınan raporda da bu durumun tespit ve teyit edildiği, küçük ...'da oluşan rahatsızlığın hamilelik süreci ve sonrasında davalı doktor tarafından yapılan muayene ve tedavilerden kaynaklanmadığı, küçük ...'da oluşan rahatsızlığa ilişkin erken dönemde bebekte mevcut asfıksiyi tespit edebilecek herhangi bir klinik, laboratuar veya teknolojik yöntemin mevcut olmadığı, serebral palsi hastalığının nedeninin tam olarak bilinemediği, sağlık ekibinin işlemleri ile bebekte gelişen durum arasında doğrudan illiyet bağı kurulabilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, Çukurova Üniversitesi bilirkişi heyeti, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi bilirkişi heyet raporunun taraf ve mahkeme denetimine açık, hüküm tesisi için yeterli olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilince istinaf edilmiş, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 01.06.2021 tarih 2019/2484E., 2021/1196K. sayılı kararı ile; mahkemece aldırılan her üç raporda da bebekte oluşan serebral palsinin oluşumunda davalıların kusurlarının bulunmadığı bildirilmiş ise de; anılan raporların davacı tarafın iddialarını yanıtlayacak ve davalıların teşhis ve tedavide yeterli özen ve dikkate gösterip göstermediğini ortaya koyacak nitelikte yeterli açıklamayı içermediği, bu raporlara dayalı olarak davalıların kusurlu olmadıklarının kabulü ile davanın reddine yönelik hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, ilk derece mahkemesince; rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir üniversitede görevli öğretim üyelerinden kadın hastalıkları ve doğum konusundan uzman ve akademik kariyere sahip üç, Çocuk Nöroloji Uzmanı, Çocuk Yoğun Bakım Uzmanı veya en az 5 yıl yoğun bakım tecrübesi olan bir Pediatri Uzmanı ile akademik kariyere sahip bir anestezi uzmanından oluşturulacak heyete dosyanın tevdii ile, davalı doktorun, davacı annenin hastaneye yatış anından itibaren doğum anına aldığı kararların tıbben yerinde olup olmadığı, davacı annenin hastaneye yatırıldığı 02:00 saatinden doğuma alındığı 19:00 saatleri arasında anne ve bebeğin takibinin düzenli olarak yapılıp yapılmadığı, uygulanan ilaçların ve yöntemlerin tıbben uygun olup olmadığı, doğum saati ve tüm aşamalar birlikte değerlendirildiğinde doktorun sezeryan kararı almasında bir gecikme olup olmadığı, uygulanan anestezi işleminde davacı annenin iddiaları doğrultusunda bir reaksiyon gerçekleşip gerçekleşmediği, doğum öncesinde bebekte beyin kanaması koruyucu etki, serebral palsi koruyucu etki sağlayan magnezyum tedavisi girişiminde bulunulup bulunulmadığı, bebekte meydana gelen hipoksik durumun hangi aşamada gerçekleştiği, doğum sonrasına ilişkin olmak üzere ise; solunum sıkıntısı ile yoğun bakıma alınan uzun süre yoğun bakımda kalan bebekte gelişen bu durumda davalı hastanenin kusurunun bulunup bulunmadığı ve aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususlarında davacı tarafın tüm itirazları karşılar nitelikte taraf ve istinaf denetimine elverişli rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile Adana 2. Tüketici Mahkemesi'nin 20.02.2019 tarih ve 2017/302E., 2019/213K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-a(6) maddesi gereğince kaldırılmasına, ilk derece mahkemesince gerekçede bahsedilen eksiklikler giderilerek ve deliller toplanarak davanın yeniden görülüp bir karar verilmesi için dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosyanın Ankara Tıp Fakültesine gönderilip bilirkişi raporu aldırıldığı, davacı ...'a 25.10.2013 tarihinde, şikayetleri başladığı andan itibaren yatırıldığı hastane ve doktoru tarafından yapılan tedavilerin tıbben uygun olduğu, davacının hastaneye yatırıldığı andan itibaren, anne ve bebeğin gerekli izleminin tıbba uygun olarak yapıldığı, davacının izlemi sırasında verilen ilaçların etkisini göstermesi beklenirken ilerleyen saatlerde bebeğin kalp atışlarının yavaşladığı, hastanın acil sezaryene alındığı, mevcut veriler ışığında sezaryen kararı alınmasında bir gecikme olmadığı, aksine steroid etkisinin ortaya çıkması ve maksimum düzeye ulaşması için zaman kazanıldığı, davacının yattığı süre boyunca magnezyum tedavisi alındığına dair bir veriye rastlanmadığı, genel olarak kadın hastalıkları ve doğum klinik pratiği açısından yapılan tedavi ve takiplerin tıbba ve fenne uygun olarak yerine getirildiği, yapılan güncel yayınlarda serebral palsinin önlenmesinde magnezyum tedavisinin kesin olarak kabul görmediği, bebeğin doğum tarihi olan 2013 yılında olay yaşanmasına rağmen, 2019 tarihli yayında hala magnezyum tedavisinin tartışmalı olduğu, serebral palsinin yüzde altmışlık bir oranının doğum öncesi dönemde gerçekleştiğine dair veriler olduğu, nedeni bilinmeyen serebral palsi hastalığı ile hastaya magnezyum verilmemesi arasında direk ilişki kurulmasının tıbba ve fenne uygun olmadığı yönünde mahkemece kanaat oluştuğu, tüm bu hususların bilirkişi raporları ile sabit olduğu, dosya kapsamındaki bilirkişi raporlarının birbirleriyle uyumlu olduğu ve olay dolayısıyla davalılara atfedilecek kusur bulunmadığı, bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli, hukuki denetime uygun olması hususları dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacılar vekili süresi içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili; karara esas alınan raporlar değerlendirildiğinde, mahkeme ara kararı gereği en az beş yıl yoğun bakım tecrübesi olan pediatri uzmanı öğretim üyesinin hazırladığı rapor bulunmaması ve yine ara karar gereği 3 kadın hastalıkları ve doğumu konusunda uzman öğretim üyesi yerine sadece bir kişiden oluşan 30.11.2021 tarihli rapor hazırlanması, raporların olayı kesin ve net bir şekilde somut delillerle
açıklamamış olması ve karar vermeye elverişli olmaması sebebiyle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosya kapsamında alınan tüm bilirkişi raporlarının birbirini teyid ettiği, buna göre davalı doktorlara ve davalı hastaneye izafe edilebilecek herhangi bir kusur yada ihmali davranışın bulunmadığı belirtilmiş olmasına göre, incelenen dosya kapsamına, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava dosyası içinde bulunmasına, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmemesine, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli ve denetime elverişli olmasına göre mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b(1) maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; istinaf sebeplerini tekrarlayarak, raporlarda eksikliklerin olduğunu, müvekkilinin anesteziden sonra tamamen bilincini kaybettiğini ancak odaya alındıktan sonra kendine geldiğini, bu durumun bebeğin sağlık durumuna etki edip etmeyeceğinin belirtilmediğini, raporun sonuç kısmında bebeğin 32 haftalık doğması ve sonrasında 45 gün yoğun bakım desteğine ihtiyaç duymasının en önemli risk faktörü olduğunun muhtemel olduğununun belirtildiğini, yine raporda ...'ın hastaneye yattığı süre boyunca magnezyum tedavisi aldığına dair bir veriye rastlanılmadığının belirtildiğini, güncel yayınlarda serebral palsinin önlenmesinde magnezyum tedavisinin kesin olarak kabul görmemekte olduğunun belirtildiğini ancak söz konusu magnezyum tedavisinin söz konusu hastalık riskini azalttığına dair de güncel bir çok verinin bulunduğunu, bu durumda magnezyum tedavisinin yeni doğan bebekte serebral palsinin oluşmasını engelleyemeyeceğinin söylenemeyeceğini, hekimin tüm riskleri öngörüp hastaya en uygun tanı ve tedaviyi uygulama sorumluluğunun bulunduğunu, raporda yoğun bakım döneminde görülen belirtilerin işbu hastalığın belirtileri olup olmadığı yada yapılan işlemlerin hatalı olup olmadığına dair bir incelemede bulunulmadığını, soyut bir rapor hazırlandığını, kesinlikle kabul etmemekle birlikte raporlarda değinildiği gibi kötü tıbbi müdahale olmadığı kabul görse dahi bu hastalık tespit edilebilecek yada öngörülecek durumda iken müvekkillere herhangi bir bilgi verilmeksizin bebeğin sağlıklı olduğu söylenerek hastaneden çıkışının yapılması durumunun kabul edilemeyeceğini, doğum öncesi dönem ve doğum sonrası dönemde çocuğun tüm tıbbi takibinin davalılarca yapıldığını, söz konusu hastalığın teşhisinin yapılmadığını yada riskleri konusunda herhangi bir bilgi verilmediğini, annenin hamilelik süreci boyunca gereken bütün tahlilleri yaptırıp ve muayenelerini olduktan sonra kendisine bebeğin gayet sağlıklı olduğu bilgisinin verildiğini, erken doğum yaptırılması gerektiğinden doğuma alınacağı ancak doktor hastanede bulunmadığından doktorunun gelmesinin beklenmesinin gerektiği söylenerek bir güne yakın süre boyunca doğuma alınmadığını, gerek sunulan evraklar gerekse tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere hastane ve doktorun bir çok ihmal ve hatasının söz konusu olduğunu, küçük ...’e teşhis koyulan serebral palsi hastalığının birden çok oluşum sebebi olduğunu, söz konusu hastalığın bütün belirtileri mevcutken hastane ve doktor tarafından gizlendiğini, üstelik aynı hastaneye muayeneye götürüldüğünde hiçbir işlem yapılmadığını ve durumun gizlenmeye devam edildiğini, 4.4.1997 tarihinde imzalanan ve 9.12.2003 tarih ve 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesi gereği doktorun söz konusu gerekli bütün muayeneleri ve en doğru müdaleyi en doğru zamanda yapmasının gerektiğinin açıklandığı, aynı zamanda hastayı ve
yakınlarını aydınlatma yükümlülüğünün de bulunduğunu, annenin kanaması ve sancısı geldikten sonra oldukça uzun bir süre doğuma alınmaması sebebiyle bebeğin oksijensiz kaldığını ve bu hastalığın sebeplerinden birinin uzun süre oksijensiz kalma olduğunu daha önce de belirttiklerini, söz konusu raporda fetal distresin oluşmasının sebeplerinin de açıklanmadığını, yine raporda yeni doğanda oluşan solunum sıkıntısına somut olayda nelerin sebep olabileceği eğer ki bu durum olağansa tedavinin 46 gün sürmesinin makul olup olmadığının, eğer bu durum da makulsa 38 gün boyunca yeni doğanın solunum sıkıntısı çekmesinin, emme refleksi olmaması gibi durumları yaşamasının sebebinin somut olayla bağı ve doğurabileceği sonuçlar hakkında hiç bir şey açıklanmadığı belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, davalı ... hastane ve doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1- Davanın temeli vekalet sözleşmesidir.(TBK 502-506)
2- Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
3- Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
3.Değerlendirme
Temyizen incelenen karar; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve özellikle dosya kapsamında alınan birbiriyle uyumlu bilirkişi raporlarında dava konusu olayda davalı hastane ve doktora atfı kabil bir kusurun olmadığının tespit edilmiş olmasına göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.