"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2020/107 E., 2022/618 K.
DAVALILAR : 1. Ümraniye Sağlık Tesisleri ve Tic. A.Ş.
DAVA TARİHİ : 25.05.2011
KARAR : Davanın reddi
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : Davacı vekili
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından Dairece verilen kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; 15.11.2007 tarihinde davalı şirkete ait hastanede davalı doktor ... tarafından sezaryanla doğum yaptırıldığını ve 17.11.2007 tarihinde taburcu olduğunu, loğusalık dönemi sona erdikten sonra kanamaları devam ettiğinden başkaca hastanelerde muayene olduğunu ve söz konusu kanamaların doğum esnasında yapılan hata sonucu yırtılma ve delinmeden kaynaklandığını, bunun da tedavi ya da ameliyat yolu ile düzelemeyeceğini, ayrıca bundan sonraki doğumlarında da hayati riske neden olacağını, kanamaların ancak rahminin alınması halinde kesileceğini öğrendiğini, ayda 20-25 gün kanaması olduğunu ve bu durumdan rahatsızlık duyduğunu ileri sürerek hatalı doğum nedeni ile uğradığı cismani zarar nedeni ile 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; müvekkilinin sağlık sektöründe hizmet veren bir ticari şirket olduğunu, dava konusunun ticari iş mahiyetinde olduğunu, bu nedenle iş bölümü itirazında bulunduklarını, görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, ayrıca her iki davalı yönünden dava dilekçesinde belirtilen hususların yerinde olmadığına ilişkin açıklamalar yaparak haksız açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, davacının 15.11.2007 tarihinde davalı şirkete ait Özel Afiyet Hastanesinde sezaryen ile doğum yaptığı, davaya konu edilen şikayetlerle ilgili tıbbi belge ibraz edilmediği, mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna göre sezaryen ameliyatında davalılara atfı kabil bir kusurun tespit edilmediği, sunulan sağlık hizmetinin ayıplı olduğunun ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Mahkeme kararına karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 17.10.2019 tarihli ve 2016/26843E., 2019/10159K. sayılı ilamında; davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmediği belirtilerek, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'ndan alınan 28.09.2012 tarihli raporda sezaryen sonrası kişinin iddiaları ile ilgili düzenlenmiş herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, mevcut tıbbi belgelere göre sezeryan ameliyatını yapan Dr. ...’a atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği, davacının, raporun fiziki muayene yapılmaksızın hazırlanmasına itiraz ettiği ve fiziki muayene sağlanarak yeni bir rapor alınmasını talep ettiği, mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davaya konu edilen şikayetlerle ilgili tıbbi belge ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; davacının muayenesi yapılmaksızın hazırlanan raporun hükme esas alınamayacağı, mahkemece, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek ve davacının fiziki muayenesi sağlanarak, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi heyetinden rapor alındığı, davacının güncel muayenesi yapılarak hazırlanan ve hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunda; sezeryan ameliyatlarından sonra insizyona bağlı uterusta skar dokusu(niş) oluşabileceği ve bunun daha sonra lekelenme tarzı kanamaya yol açabileceğinin tıbben bilindiği, kişinin güncel uterus muayenesinde saptanan sezaryen skarının 15.11.2007 tarihindeki sezaryen ameliyatına bağlı, beklenen tıbbi bir bulgu olduğu, kadın hastalıkları ve doğum muayenesinde kişide herhangi bir patoloji saptanmadığı, kişiye ait tıbbi belgelere göre de 15.11.2007 tarihinde uygulanan sezaryen ameliyatı ve yapılan müdahalelerin tıbben uygun olduğunun ifade edildiği, dava konusu olayda davalı doktorun kusurlu bir davranışının olmadığı, bu durumun ATK 3. İhtisas Dairesi raporu ve Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı, Adli Tıp Uzmanı ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı doktor bilirkişilerce hazırlanan bilirkişi raporu ile tespit edilmiş olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için davalının kusurlu davranışının olması gerektiği, zarar meydana gelmiş olsa bile kusur yok ise manevi tazminattan bahsedilemeyeceği, yeterli görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da davalının kusurlu olarak hareket ettiğinin tespit edilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Dairenin 05.12.2022 tarihli ve 2022/5783 E., 2022/9139 K. sayılı kararıyla; dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
VI. KARAR DÜZELTME
A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuran
Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
B. Karar Düzeltme Sebepleri
Davacı vekili; müvekkilinin doğum sonrası rutin görmesi gereken adet dönemi kanamalarını her ayın yaklaşık 15-20 günü arası ve bazen daha uzun süreler gördüğünü, halen de aynı sıklıkta bu adet kanamalarının devam ettiğini, davadışı birçok özel kadın doğum uzmanına muayene olduğunu ancak tıbben bir netice elde edemediğini, gittiği herbir uzman doktorun, bu durumun nadir de olsa karşılaşılabilen bir olay olduğunu ve bunun doktorun hatalı doğum yaptırmasından kaynaklandığını, bundan sonra da eğer bir başka hamilelik yaşanacak ise büyük bir risk olduğunu, hastalığının ancak rahminin alınması ile sonlanacağını sözlü şekilde ifade ettiklerini, öncelikle ne doğum öncesi ne de sonrasında sezaryen sonrası böyle bir tıbbi olgunun oluşabileceğinin davacıya söylenmediğini, davalı hekim ve diğer davalı hastane tarafından bu konu hakkında gerek sözlü gerekse yazılı bir bilgilendirme yapılmadığını, doğumdan sonra davalı hekime gittiği son kontrolde dahi bu konuda herhangi bir bulgudan söz edilmediğini, tıbbi bilirkişi tarafından raporda açıkça izah edilen skar dokusu denilen skar insizisyonunun, doğum sonrası oluşan basit bulgu olmadığını, bu skar dokusunun çok ciddi sonuçları olan ve tamamen hekimin kusuruna bağlı bir hastalık olduğunu, davalı hekimin doğum sonrasında bu bulguyu tespit dahi edemediğini, tespit yapılsaydı sonrasında tedavi yöntemleri uygulanarak iyileşmenin sağlanabileceğini, ancak davalıların bu hatası neticesinde davacıda kalıcı bir hastalığın nüksettiğini ve gecikmiş olunmasından dolayı da tedavisinin mümkün olmadığını, hekimin göstermesi gereken özen ve hassasiyet gösterilmemiş olduğundan hem hastane hem de doğumu yapan davalı hekimin açıkça bu kusurdan sorumlu olduğunu, eylem, kusur ve zarar arasındaki illiyet bağının olup olmadığının irdelenmediğini, raporda hiçbir gerekçe gösterilmeden hekimin sorumluluğunu ortadan kaldıran ifadelerde bulunulmasının ve tedavisinin doğum sonrası ilk aylarda yapılabildiğinin açıkça bilinmesine rağmen bu kusurdan kaynaklı hastalığın nasıl teşhis edilemediğinin sorgulanmamasının, yapılacak tedaviden de bahsedilmemesinin raporun açıkça eksik ve hatalı olduğunu ortaya koymaya yettiğini, dolayısıyla eksik ve çelişkili, hatta ameliyat sonrası böylesi bir bulgunun ortaya çıkabileceğini söyleyerek kusuru kabul edip sonrasında ne hastane ne de doğumu gerçekleştiren doktor hakkında kusur atfedilecek bir olay sözkonusu değildir demenin kusuru görmezden gelmek, üstünü örtmek ve basite indirgemekten başka bir anlam taşımadığını, davaya esas teşkil eden hatalı, bir o kadar da meslektaşını koruma tarzı yazılan bu raporun hem hukuken hem de vicdanen kabul edilebilir olmadığını ileri sürerek; kararın düzeltilmesini ve mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, davalı özel hastane ve doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1- Davanın temeli vekalet sözleşmesidir. (BK 386-390)(TBK 502.506)
2- Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md) (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
3- Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
3. Değerlendirme
Karar düzeltme yoluyla incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu olayda davalı doktorun kusurlu bir davranışının olmadığının tespit edilmiş olmasına, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve bozma kararlarının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin davacı vekilince ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmadığının anlaşılmasına göre davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
VII.KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yerinde bulunmayan karar düzeltme isteminin REDDİNE,
Aşağıda yazılı para cezasının karar düzeltme isteyene yükletilmesine,
03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.