Logo

3. Hukuk Dairesi2023/323 E. 2023/450 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin davacılar tarafından aldatmaya dayalı olarak iptali istenmesine karşılık, davalı tarafça hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi uyuşmazlığıdır.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden ve içeriğinden haberdar oldukları tarihin tespitinde Bölge Adliye Mahkemesince yanılgıya düşülmüş ise de, davacıların sözleşmeden haberdar oldukları tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadıklarını davalıya bildirmedikleri gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesi düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/347 E., 2022/944 K.

KARAR : Davanın reddine

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 26. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/505 E., 2021/544 K.

Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun reddine, kararın gerekçesinde hata edildiğinden düzelterek yeniden esas hakkında davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar; Yunanistan vatandaşı olduklarını ve anneleri adına kayıtlı taşınmazı miras yoluyla iktisap ettiklerini, haklarında verilen gaiplik kararının kesinleşmesi üzerine taşınmazın Defterdar Yaş... Vakfı adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, mahkemeye başvurmaları neticesinde gaipliğin iptaline karar verildiğini, taşınmaz hakkında Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine tapu iptal ve tescil davası açtıklarını, davalının da Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak tapu iptal ve tescil davası açtığını ve açılan bu davaların birleştirildiğini, mahkemece davalı lehine tescil kararı verildiğini, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden 23.12.2019 tarihinde birleştirme kararının tebliği ile haberdar olduklarını, sözleşme tarihinde Türkiye'deki işleyişe hakim olmadıklarını ve davalının aldatma kastı ile hareket ederek kira sözleşmesi yaptıkları hususunda hileli davrandığını, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin teknik niteliklerini bilmediklerini, davalıya güvenerek işlem yaptıklarını, işlemin noterde yapılmasına karşın yabancı oldukları için aldatıldıklarını, sözleşmenin kira sözleşmesi olduğunu sandıklarını ve bu niyetle yaptıklarını iddia ederek, satış vaadi sözleşmesinin aldatma sebebiyle iptaline karar verilmesini talep etmişlerdir.

II. CEVAP

Davalı; davaya cevap vermemiş; yargılama sırasında ise davacıların 2004 yılında sözleşmeden haberdar olduklarını, hak düşürücü sürenin geçtiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacılar ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2016/42 E. sayılı davada, davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünün 23.03.2016 tarihli cevap dilekçesinde davaya konu edilen sözleşmeden bahsedildiği ve dilekçe ekinde sözleşme örneğinin sunulduğu, davacılar vekilinin 22.04.2016 tarihli cevaba cevap dilekçesinde sözleşmeyle ilgili beyanda bulunduğu, davacılar tarafından bir yıl içerisinde sözleşmeyle bağlı olunmadığına dair bildirimde bulunulduğuna dair delil sunulmadığı gerekçesiyle, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili; Beyoğlu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2016/42 E. sayılı davada sunulan dilekçede satış vaadi sözleşmesine ilişkin beyanda bulunulmadığını, iptali istenen sözleşmeden İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/578 E. sayılı dosyasının İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası ile birleştirilmesi kararının kendilerine tebliğ edildiği 23.12.2019 tarihinde haberdar olduklarını ve davayı 15.12.2020 tarihinde hak düşürücü süre dolmadan açtıklarını, kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasında dava konusu satış vaadi sözleşmesi uyarınca tescil istemiyle Beyoğlu 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/136 E., 2004/837 K. sayılı dosyasında görülüp red kararı ile sonuçlanan ve Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 30.09.2005 tarihli ve 2005/4901 E., 2005/8525 K. sayılı onama ilamı ile kesinleşen 23.03.2004 tarihli dava ile davacıların sözleşmeden haberdar oldukları, hak düşürücü sürenin ilk derece mahkemesinin tespitinin aksine Beyoğlu 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davanın açılış tarihi 23.03.2004 tarihinde işlemeye başladığı ve eldeki davanın açıldığı tarihte Kanun'da öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, anılan sebeplerle hak düşürücü süre geçirilerek açılan davada, İlk Derece Mahkemesince verilen sonucu itibariyle doğru olan karara yönelik istinaf istemleri yerinde değilse de, gerekçe değiştirilerek davanın reddi kararı gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; istinaf kararına dayanak alınan davanın taraflarca ileri sürülmediği gibi bu davada taraf olmadıklarını, kendilerine kayyım olarak atanmış olan İstanbul Defterdarlığının taraf olduğunu, zira haklarında gaiplik kararı bulunduğunu, öğrenme olgusunun dava dilekçesinde bahsi geçen davaların birleştirilmesi kararının tebliğ edildiği 23.12.2019 tarihinde gerçekleştiğini, davalının kasten irade sakatlayarak sözleşmeyi imzalattığını, davacıların o yıllarda Türkiye'deki işleyişe ve Türk usulüne hakim olmadıklarını, sözleşme içeriğini anlayabilecek durumda bulunmadıklarını, sözleşme esnasında esas amaçlarının taşınmazın davalıya kiralanması olduğunu, sözleşmedeki bedelin de satış için uygun bedel olmayıp ancak kira bedeli olabileceğini, paradan altı sıfır atıldığında satış bedelinin ...da yalnızca 15 TL olmasının hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin aldatma sebebine dayalı olarak iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 39 uncu maddesi; "Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.

Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz." hükmünü içermektedir.

3. Değerlendirme

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davacı tarafın aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davacılar, İstanbul 25. Noterliğinin 15894 yevmiye numaralı ve 25 Mart 1991 düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi senedinin aldatma sebebiyle iptali talebinde bulunmuştur. Anılan sözleşme incelendiğinde; satış vaadinde bulunanların davacılar, vaadi kabul eden alıcının davalı, bedelin 15.000.000 TL olduğu ve nakten ödendiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.

3. Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/165 E., 2009/242 K. sayılı ve 05.04.2010 tarihinde kesinleşen kararı ile davacıların gaipliğine karar verilmiş ve Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/429 E., 2010/178 K. sayılı ve 08.06.2010 tarihli kararı ile davaya konu taşınmazın davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiş, anılan davada davalı olarak kayyım İstanbul Defterdarlığı yer almıştır.

4. Bölge Adliye Mahkemesince hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınan Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/136 E. sayılı davada; davalı olarak gaipliğine karar verilen davacılar adına kayyım İstanbul Defterdarının yer aldığı, davacıların bizzat yargılamaya katılmadıkları, kendilerine herhangi bir tebligat yapılmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda davacıların bizzat yer almadığı dava dosyası esas alınarak hak düşürücü sürenin 23.03.2004 tarihinde işlemeye başladığının kabulü mümkün değildir.

5. İstanbul 9 Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2016/42 E. sayılı davada; asıl davada davalı olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından verilen cevap dilekçesinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden bahsedilmiş ve sözleşme örneğini dosyaya eklemiştir. Davacı taraf ise 22.04.2016 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; taşınmazın, satış vaadi sözleşmesiyle dava dışı Hamit'e 15.000 TL bedelle satıldığı iddia edilmiş ise de eklerin tebliğ edilmediğini de belirterek, beyan hakları saklı kalmak üzere iddianın dayanaksız olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte sözleşmenin 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğunu, şerhin de 5 yıl sonunda resen terkin edilmesi gerektiğini, dava dışı Hamit'in bir ifa davası bulunmadığını belirtmiştir.

6. Hal böyle olunca, İlk Derece Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, davacı tarafın en geç 22.04.2016 tarihinde davaya konu taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden ve içeriğinden haberdar olduğu, bir yıllık hak düşürücü süre içinde sözleşmeyle bağlı olmadığına dair davalıya bildirimde bulunduğuna dair delil sunmadığı, hak düşürücü sürenin bu tarih itibariyle başladığının kabulü gerekir. Diğer bir anlatımla Bölge Adliye Mahkemesince hak düşürücü sürenin 23.03.2004 tarihinde başladığının kabulü bozmayı gerektirir.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine,

2. Davacı tarafın gerekçeye yönelik temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin DEĞİŞTİRİLEREK ve DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının ilgiliye iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.