"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2886 E., 2023/1715 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Balıkesir 1. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesi
SAYISI : 2018/580 E., 2021/437 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin eşinin 34 haftalık hamile iken bebeğiyle birlikte vefat ettiğini, müteveffanın gebeliğinin davalı hastanede diğer davalı doktor tarafından takip edildiğini, müteveffanın çoklu gebelik, geçirilmiş sezaryen gebelikler, ektopik (rahim içi) gebelik, IVF gebelik ve skar gebeliğe bağlı sezaryen öyküleri bulunduğunu, önceki evliliğinden iki çocuğu olduğunu, müteveffanın ölüm nedeninin skar bölgesine gebelik olduğu için plasenta previa ve plasenta perkreata riskli oluşumuyla gelişen uterus rüptürüne bağlı hipovolemik şok gelişen komplikasyonlar olduğunu, 07.08.2017 tarihinde 33 haftalık gebeyken ağrıları nedeniyle, 14.08.2017 tarihinde 34 haftalık gebeyken ağrılarından ve miadından önce doğum eylemi sebebiyle hastaneye yatışı yapıldığını, dinmek bilmeyen ağrıların kaynağının tespit edilemediğini ve ayaktan tedavi edilmesi imkansızken 15.08.2017 tarihinde taburcu edilerek evine gönderildiğini, hastanın ilk ve sorunsuz gebeliğiymiş gibi evinde takip edildiğini, 21.08.2017 tarihinde gece sancıları artınca müvekkilinin davalı doktoru aradığını, doktorun şehir dışında olduğunu, hastaneyi aramasını söylediğini, 112 Acil servisin aranarak ambulans istendiğini, müteveffanın Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi Acil servisine götürüldüğünü, burada rahmin parçalandığı ve ceninin karın zarının dışına çıktığı ve aynı anda vefat ettiğinin öğrenildiğini, annede kalp durması geliştiğinden müdahale edilerek yoğun bakım ünitesine yatırıldığını, defalarca ameliyata ve diyalize alındığını, kalp atımlarını ve güçlendirici ilaçlar başlanıldığını, birçok kez kan verildiğini ancak müvekkilinin eşinin 04.09.2017 tarihinde vefat ettiğini, davacının bu süreci ızdırapla takip ettiğini, anne ve bebeğinin ölümünün öngörülebilir olduğunu, özen göstermeyen davalının görevini gereği gibi ifa etmediğini ileri sürerek; şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 1.000.000,00 TL manevi tazminatının 04.09.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; mütevaffanın geçmişinde sezaryenle iki doğum, bir tüp bebek denemesi, bir dış gebelik, sezaryen kesesine yerleşen skar gebeliği nedeniyle küretaj bulunduğunu, bir gün önce başka bir hekime başvurarak sezaryen skar gebeliği olduğu ve sonlandırılması önerildiğini, 32. haftada vajinal kanama başka şikayeti bulunmadığını, bebeğinin gelişiminin normal izlendiğini, bir hafta sonra 14.08.2017 tarihinde karın ağrısı ile müvekkiline başvurduğunu, düzenli rahim kasılmaları tespit edilerek erken doğum tehdidi tanısı ile yatırıldığını, vajinal kanaması olmadığını, doğumun erken dönemde olacağı düşünülerek bebeğin akciğer gelişimini hızlandırmak için tedbirler alındığını, tedaviyle rahim kasılmalarının durduğunu, ağrı şikayetinin gerilemesi üzerine antibiyotik ve adalat corana önerilerek taburcu edildiğini, dört gün sonra kontrole çağrıldığını, 18.08.2017 tarihindeki muayenede vajinal kanama bulunmadığı, rahim kasılması tespit edilmediği, bebeğin normal olması nedeniyle ve rahim kanama tespit edilmediğinden idrar yolu enfeksiyonu tanısıyla antibiyotik tedavisine başlandığını, 23.08.2018 tarihinde sezaryen doğum planlandığını, 21.08.2017 tarihinde 02.00-03.00 civarında davacının müteveffanın telefonundan müvekkilini aradığını, hastanın bulantı ve kusması olduğu şeklinde bilgi verildiğini, müvekkili tarafından davacıya acile başvurması gerektiğinin söylendiğini, müvekkilinin saat 06.00’dan akşam saat 21.30’a kadar müteveffanın telefonunu aramasına rağmen ulaşamadığını, saat 22.30’da davacı ile telefonda görüştüğünü ... Hastanesine başvurmadıklarını öğrendiğini, gebeliğin 33. haftasına kadar hiçbir klinik problemle karşılaşılmadığını, bu haftada ortaya çıkan rahim yırtılma riskine yol açabilecek rahim kasılmalarının uygun tedavi ile önlendiğini, rahim yırtılması sonrası ölümün erken tanı, hızlı ve uygun cerrahi tedavi ile önlenebileceğini, rahim yırtılması gelişmesinin önlenemez bir komplikasyon olduğunu, fakat ölümün önlenebileceğini, rahim yırtılmasını düşündüren hızlı hemoglobinde düşme, akut karın ağrısı veya vajinal kanama bulgusu tespit edilemediğini, müvekkilinin bu şekilde sayısız plasenta perkreata ameliyatlarına girdiğini, donanımlı ve tecrübeli bir hekim olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; müteveffa ...'nun hamile olduğu, takibinin davalı hastane ve davalı doktor tarafından yapıldığı, 30.01.2017 tarihinde yapılan tespitte altı haftalık gebe olduğunun anlaşıldığı, müteveffanın tıbbi geçmişinde rahmine birden fazla işlem yapıldığından gebelik sırasında rahminin yırtılma riskinin bulunduğunun tespit edildiği, gebeliğin takibi sırasında müteveffaya plasenta perkreata tanısı konulduğu, gebeliğin 35. haftada sonlandırılmasının planlandığı, planlanan doğum tarihinin mevcut tıbbi bilgiler ışığında uygun olduğu, 14.08.2017 tarihinde 33 hafta 3 günlük gebe iken ağrı şikayeti ile erken doğum tanısıyla hastaneye yatırıldığı, bir gün sonra taburcu edildiği, 21.08.2017 tarihinde plasenta perkreataya bağlı olarak hastaneye müracaat ettiği, müracaat tarihi itibari ile davalı doktorun izinli olduğu, yapılan işlemlerin tıbbi verilerle uyumlu olduğu, davalı hastane ve davalı doktora atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; Mahkemece tanıklar dinlenmeden ve deliller toplanmadan ATK raporu alındığını, ATK kurulunda 1 adet kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bulunduğunu, alınan raporda hiçbir gerekçe ve açıklama yapılmadan doktorun hatalı olmadığının belirtildiğini, itirazları üzerine alınan 02.04.2021 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilmediğini, raporda birçok hastada erken doğum veya vajinal kanama sebebiyle önceden öngörülemeyecek komplikasyonlar geliştiği ve planlanan tarihten önce acil doğumun yaptırılması gerektiği tespit edilmesine rağmen, planlanan doğum tarihinin ideal ve hasta yönetimine uygun olduğunun tespitinin çelişkili olduğunu, müteveffanın 14.08.2017 tarihinde 34 haftalık gebeyken ağrı şikayetiyle davalı hastaneye yatırıldığını ve erken doğum riskine yönelik tedavi sonrası taburcu edildiğini, 18.08.2017 tarihinde tekrar hastaneye yatırılarak taburcu edildiği, 21.08.2017 tarihinde rahim yırtılmasının gerçekleştiğini, davalı doktorun 19.08.2017–21.08.2017 tarihlerinde şehir dışında otelde olduğunu beyan ettiğini, davalının tatil programına göre sezeryan ameliyat gününü tayin ettiği ve hastanın durumuna uygun bir süreç izlemediği, davalının takip ettiği anne ve bebek açısından yüksek riskli bir gebelik varken ve planlanan doğum tarihine üç gün kala hastasını bırakarak il dışına çıktığını ve bu konuda müvekkilini bilgilendirip başka bir doktor tayin etmediğini, müteveffadaki plesenta previa, plesenta perkreata ve uterus rüptürü nedeniyle oluşan açık komplikasyonlar zamanında fark edilmesine karşın gerekli önlemler alınmadığını, defalarca miadından önce doğum eylemi nedeniyle hastaneye başvuran hastanın bu kritik tabloda ayakta tedavi edilerek eve gönderilmesinin tıp kurallarına uygun olmadığını, yüksek riskli gebelik teşhisiyle 8 ay özel hastanede takibi yapılan hastanın hastanede gözetim altında doğumu beklemesi gerekirken doğuma sayılı günler kala taburcu edilerek kaderine terk edilmesinin hastane ve doktorun tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranmadığını ortaya koyduğunu, davalı doktor tarafından müteveffaya uterus rüptürü riskinden bahsedilmediğini, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin davalılarca ispatlanması gerektiğini, hükme esas alınan raporda davalı hastane takip ve epikriz formlarının dikkate alınmadığını ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, vekalet ilişkisinden kaynaklı hekim hatası iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md) (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Somut olayda; müteveffanın tıbbi geçmişinde iki sezaryenle doğum, başarısız tüp bebek denemesi, bir kez dış gebelik, bir kez skar gebeliği küretaj bulunduğu, 30.01.2017 tarihinde müteveffa ilk defa davalı Özel ... Hastanesine başvurduğunda yapılan tetkiklerde skar bölgesine yakın gebelik olduğu için plasenta previa ve plasenta perkreata riskinin mevcut olduğunun tespit edildiği, daha önce uterusa yönelik cerrahi öyküsü bulunan müteveffa vasıflarındaki bir gebede uterus rüptürünün davalılar tarafından öngörülebilir olduğu, nitekim davalı doktorun da uterus rüptürü riski hakkında müteveffayı ve davacıyı bilgilendirdiğini beyan ettiği anlaşılmıştır.
O halde Mahkemece; davalı doktorun izne ayrılmasından önce yakın zamanda üç kez ağrıları nedeniyle gelen davacının tıbbi geçmişi de dikkate alınarak, hastanede yatarak tedavisinin yapılmasının gerekip gerekmediği, öte yandan müteveffanın gebeliğinin özelliği nedeniyle jinekolojik onkoloji alanında uzman hekimlerin nezaretinde doğumun gerçekleştirilmesinin gerektiği, sezaryen doğumundan kısa bir süre önce izne ayrılan davalı doktorun müteveffayı bu hususta bilgilendirerek, planlanmayan bir durumun gerçekleşmesi halinde nasıl hareket etmesi gerektiği hususunda bilgilendirme yapmasının gerekli olup olmadığı, erken doğum halinde bebeğin ve annenin zarar görmemesi için gerekli tıbbi şartları hazırlanıp hazırlanmadığı, zararın/tehlikenin öngörülebilir ve önlenebilir olup olmadığı, davalıların özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususlarında bilirkişi heyetinden ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hazırlanan bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.01.2025 tarihinde oybirliği ile karar verildi.