Logo

3. Hukuk Dairesi2024/3757 E. 2024/4227 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı doktorun ihmali nedeniyle bebekte oluşan serebral palsi ve bundan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin yargılamada, yerel mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uygun davranıp davranmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yargıtay, davalılar lehine oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlal edildiğini ve bozma kararının kapsamı dışında yeniden kusur incelemesi yapılarak davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu gözeterek davalıların karar düzeltme istemlerinin reddine karar vermiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2018/124 E., 2023/218 K.

Taraflar arasındaki asıl ve birleşen maddi manevi tazminat davalarından dolayı bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Davalı Şirket vekilinin 04.06.2024 tarihli bozma ilamında imzası bulunan Daire Başkan ve üyeleri hakkında reddi hakim talebi hakkında yapılan incelemede; 2797 sayılı Yargıtay Kanunun 39 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında “Dairelerin veya genel kurulların başkan ve üyeleri reddolunabilirler. Ret hususundaki istemler, reddedilen başkan veya üye katılmaksızın ilgili daire veya genel kurullarca incelenerek kesin karara bağlanır. Daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu ret istemleri dinlenmez.” düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda, 6100 sayılı Kanun'un 36 ncı maddesinde belirtilen, reddin kaynağını oluşturan Daire kararı nedeniyle Dairede görev yapan başkan ve kararda imzası bulunan üyelerin tarafsızlıklarından şüpheye düşülebilecek bir olgu mevcut bulunmadığından reddi hakim isteğinin 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 39 uncu maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kesin olarak reddine karar verilmiştir.

Davalılar vekilleri tarafından Dairece verilen kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1.Asıl davada davacılar vekili; davacılardan ...'nın hamileliği boyunca davalı hastanede davalı doktorun kontrolünde bulunduğunu, 09.06.2005 tarihinde doğum sıvısı gelince davalılara müracaat ettiğini, davalı doktorun talimatları doğrultusunda sabaha kadar yatar pozisyonda bekletildiğini, ancak sabahında bebeğin kalp atışları alınamayınca acilen sezaryene alındığını, bu aşamada bebeğin kakasını yutması nedeni ile aspire edildiğini ancak oksijensiz kaldığından yoğun bakıma alındığını, bebeğe beyin felci teşhisi konulduğunu, davalıların zamanında doğum yaptırmayarak kusurlu olduklarını ileri sürerek, şimdilik 11.401,00 TL tazminatın dava tarihinden en yüksek faizi ile tahsiline, her bir davacı için 500.000,00 TL manevi tazminatın takdirine ve küçük ... için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile beden gücü kaybından dolayı şimdilik 1.000,00 TL kazanç kaybına karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle tedavi gideri taleplerini 106.336,07 TL'ye çıkarmışlardır.

2.Birleşen dosyada davacı vekili; asıl davaya ilişkin beyanlarını tekrar ederek, davacı ... için Adli Tıp Kurumundan temin edilmiş bulunan beden gücü kayıp oranının % 100 olduğunu ve sürekli başkasının bakımına muhtaç halde yaşayacağını, bu sebeple yapılacak aktüerya hesabına esas olmak üzere 187.407,14 TL kazanç kaybının ve 351.344,00 TL bakım giderinin olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 30.09.11 tarihli ıslah dilekçesiyle 308.388,60 TL kazanç kaybı, 403.227,40 TL bakıcı giderinin davalılardan tahsilini istemiştir.

II. CEVAP

1.Asıl ve birleşen davada davalı ... vekili; davacılardan ...’nın 12.10.2004 tarihinden itibaren ...’in kontrolü altına girdiğini ve 09.06.2005 tarihinde amniyos sıvısının gelmesi sebebi ile davalı hastaneye yatırıldığını, kendisinin izinli olması sebebi ile Fahri Akbaş’ın gerekli kontrolleri yaptığını, davacının durumunu ertesi gün sabah 07:00 itibari ile öğrendiğini ve davacı ... için ertesi sabah 08:30’da sezeryanla doğum yaptırıldığını, davalının hekim olarak üzerine düşen sorumluluğunu yerine getirdiğini, birleşen davada; aynı konuda önceki davada da ıslah sureti ile maddi tazminat talep edildiğini, dolayısıyla derdestlik itirazında bulunduklarını, bu ek davanın küçüğün doğum tarihine göre zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını savunarak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

2. Asıl ve birleşen davada davalı Şirket vekili; davacının normal doğum istediği için NST testleri ile takibe geçildiğini, 10.06.2005 sabahı doğumun sezaryenle gerçekleştirildiğini, davacının bedeninden kaynaklanan bir kısım sorunların bulunduğunu, kendilerine bir kusur yüklenemeyeceğini, davacıların çocuklarının beyin felci olmasının doğum sırasında gerçekleşmesi mümkün olduğu gibi başka nedenlerle de mümkün olabileceğini, istenen manevi tazminatın fahiş olduğunu, faiz istenemeyeceğini beyan etmiş, birleşen davada; önceki dava sebebi ile derdestliğin söz konusu olduğunu, zamanaşımının dolduğunu savunarak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemenin 29.12.2011 tarihli ve 2006/173 E., 2011/662 K. sayılı kararıyla; asıl davada; tedavi gideri bakımından 106.336,07 TL’nin dava tarihi olan 12.06.2006'dan itibaren, birleşen ve asıl davada; Küçük ...’in beden gücü kaybı nedeni ile 308.388,60 TL, sürekli bakıcı gideri 403.237,40 TL’nin olay tarihi olan 10.06.2005 tarihinden itibaren, manevi tazminat yönünden; anne Beyhan için 50.000,00 TL, baba ... için 50.000,00 TL manevi tazminatın istem gibi dava tarihi olan 12.06.2006 tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müşterek-müteselsil tahsiline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

2.Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 31.01.2013 tarihli ve 2012/7373 E., 2013/1944 K. sayılı ilamıyla; davalıların eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı, bu hususun Mahkemenin de kabulünde olduğu, ancak davacıların bebeğinde teşhis edilen serebral palsi arızasının davalı eylemleri ile doğrudan bağlantılı olup olmadığı, doğumun gecikmesi nedeni ile oluşan hipoksinin bu arızaya neden olup olmadığının, açık ve ayrıntılı olarak belirtilmediği, bebekteki teşhis edilen arıza ile davalıların eylemi arasındaki illiyet bağının varlığı konusunda gerektiğinde ayrıntılı ek rapor alınarak açıklığa kavuşturulması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği, bozma nedeni göre tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmediği gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

B. İkinci Bozma Kararı

1. Bozmaya uyan Mahkemenin 09.12.2014 tarihli ve 2013/179 E., 2014/483 K. sayılı kararıyla; asıl davada tedavi gideri bakımından 106.336,07 TL’nin dava tarihi olan 12.6.2006 tarihinden itibaren, birleşen ve asıl davada, küçük ...’in beden gücü kaybı nedeni ile, 308.388,60 TL, sürekli bakıcı gideri 403.237,40 TL’nin olay tarihi olan 10.6.2005 tarihinden itibaren, manevi tazminat yönünden; anne Beyhan için 50.000,00 TL, baba ... için 50.000,00 TL, küçük Lâl için 25.000,00 TL manevi tazminatın istem gibi dava tarihi olan 12.6.2006 tarihinden yürüyen yasal faizi ile davalılardan müştereken-müteselsilen tahsiline, fazlaya dair taleplerinin reddine karar verilmiştir.

2. Mahkeme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

3.Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 28.06.2016 tarihli ve 2015/12242 E., 2016/15688 K. sayılı kararıyla; "Dosya kapsamı incelendiğinde, mahkemece maddi tazminatın hesaplanması için bilirkişi raporu alındığı görülmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesine göre, Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Aynı Kanun’un 267. maddesi uyarınca, Mahkeme, bilirkişi olarak, yalnızca bir kişiyi görevlendirebilir. Ancak, gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesi de mümkündür. Uyuşmazlığın çözümünde, bilimsel teknik inceleme gerektiği açıktır. Ne var ki mahkemece, bir adli tıp uzmanı ve bir hukukçu bilirkişi heyetinden rapor alınarak hüküm kurulmuştur. Bilirkişi raporunda, davalının itirazları karşılanmamıştır. Yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulamaz. Davalının itirazları da gözetilmek suretiyle, konusunda uzman üç kişilik aralarında aktüerya, tıbbi bilirkişi ve davaya konu olay ile ilgili uzmanlığı bulunan bilirkişilerden teşekkül eden yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, bu heyetin hazırlayacağı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir." gerekçesiyle karar bozulmuş, davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuş, Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.02.2018 tarihli ve 2016/26939 E., 2018/1413 K. sayılı kararıyla karar düzeltme istemlerinin reddine karar verilmiştir.

C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 21.02.2023 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, bebekte gelişmiş olan serebral palsi durumunun davalı hastane ve doktorun gebelik takip sürecindeki yetersizlikler nedeniyle gelişmiş olabileceğini söylemenin tıbben mümkün bulunmadığı sonucuna varıldığının bildirildiği, dosyada yer alan bilirkişi kurulu raporlarının ve ATK rapor ve üst kurul raporunun denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, dolayısıyla davalı tarafın eyleminde tazminatın unsurlarından olan kusur ve illiyet bağı ispatlanamadığından asıl ve birleşen davalar yönünden davacıların davasının reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Dairenin 04.06.2024 tarihli ve 2024/336 E., 2024/1825 K. sayılı ilamıyla; "Mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamının maddi tazminatın hesaplanması için alınan bilirkişi raporuna ilişkin olduğu, davalının itirazları da gözetilmek suretiyle, konusunda uzman üç kişilik aralarında aktüerya, tıbbi bilirkişi ve davaya konu olay ile ilgili uzmanlığı bulunan bilirkişilerden teşekkül eden yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, bu heyetin hazırlayacağı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor sonucuna uygun karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, bozmada belirtilen şekilde heyet teşekkül ettirilerek ve davalıların maddi tazminat hesabına ilişkin rapora itirazları da dikkate alınarak davacıların maddi zararlarının hesaplanması gerekirken, mahkemece bozma kapsamı dışına çıkılarak ve davacılar lehine oluşan usuli kazanılmış hak ihlal edilerek, davalıların eylemleri ile sonuç arasında illiyet bağının olup olmadığı hususunda yeniden rapor alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup kararın bozulmasını gerektirmiştir." şeklinde kararın bozulmasına karar verilmiştir.

VI. KARAR DÜZELTME

A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuran

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı asıl ve birleşen davada davalılar vekilleri karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.

B. Karar Düzeltme Sebepleri

1-Asıl ve birleşen davada davalı vekili; davacının usuli kazanılmış hakkı bulunmadığını, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından tesis edilen bozma ilamının incelenmesi ile eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ifadesinin kusura ilişkin denetime elverişli bilirkişi raporu düzenlettirilmesine karar verildiğini, davacı temyizinin kötüniyetli olduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

2- Davalı Şirket vekili; a) Aktüerya raporuna davacı tarafın itiraz etmeksizin davasını ıslah etmiş olması nedeniyle davalı taraf olarak lehine bir usuli müktesep hak doğmuş bulunmasına rağmen hata yapıldığını,

b)8.06.2016 tarihli 2. bozma kararından sonra ilama uygun, bilirkişilerden oluşan heyetlerden alınan raporlarla davalı hekim ve hastanenin kusurlu olmadığının ortaya çıktığını ve 2. bozma kararının yanlış anlaşıldığını ve kusur durumunun yıllar önce kesinleşip davacı lehine usuli müktesep hak oluştuğu şeklinde hatalı bozma yapıldığını,

c) 2015 yılı itibariyle Adli Tıp Kurumunun görüş değiştirerek 2005 ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists – Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Hekimleri Akademisi) kriter ve kılavuzlarını benimseyerek uygulamaya başladığını, devam eden bir davada ortaya çıkan bu bilimsel gerçekliğin her türlü usuli müktesep hakka üstün tutulması gerektiğini, kaldı ki ortada davacı lehine bir usuli müktesep hak da bulunmadığını, böyle bir gelişme nedeniyle 2. bozma sonrasında kusur raporlarının yenilendiği ve bu doğrultuda 10.10.2023 tarihli kararın ittihaz edildiğini, bunun bir usuli müktesep hak olarak kabulünde zorunluluk olduğunu, Yargıtay 3 ve 13. Hukuk Dairelerinin yerleşmiş içtihatlarına göre, Adli Tıp Kurumunun eksik uzmanlıkla verdiği raporların hükme esas alınamayacağı ve konunun uzmanlarından oluşan öğretim üyesi sıfatını haiz bilirkişi heyetinden kusur konusunda rapor alınması gerektiği şeklindeki yargısal ilke ve uygulamaların dikkate alınmadığını,

ç) Bilirkişi Heyeti raporunda, "bebekte gelişmiş olan serebral palsi durumunun davalı hastane ve doktorun gebelik takip sürecindeki yetersizlikler nedeniyle gelişmiş olabileceğini söylemek tıbben mümkün bulunmamaktadır" denilmek suretiyle illiyetin kurulamayacağının açık ve net bir şekilde ortaya konulduğunu,

d) Yerleşik Yargıtay İçtihatları uyarınca bu durumda Mahkemece ilk hükme esas alınan 05.09.2011 tarihli hesap raporundaki bilinen devre sonu olan tarihi ileri çekmemek ve bu tarihten sonra yürürlüğe giren asgari ücretteki değişiklikleri rapora yansıtmadan ve usuli kazanılmış hakları ihlal etmeden karar vermek gerektiğini, 04.09.2011 tarihli rapor yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak doğduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davalı doktorun ihmali ile zamanında gerekli müdahalenin yapılmaması nedeniyle oluşan maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı ve 04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları.

3.Değerlendirme

1. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması üzerine, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).

2. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).

3.Somut uyuşmazlıkta, Mahkemenin 29.12.2011 tarihli ve 2006/173 E., 2011/662 K. sayılı kararıyla, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur. Davalılar vekilleri temyiz başvuru dilekçelerinde adli tıp kurumu raporuna ve hükmedilen tazminat miktarlarına itiraz ederek kararın bozulmasını talep etmişlerdir. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 31.01.2013 tarihli ve 2012/7373 E., 2013/1944 K. sayılı ilamıyla; davalıların eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı, bu hususun Mahkemenin de kabulünde olduğu belirtildikten sonra, bebekteki teşhis edilen arıza ile davalıların eylemi arasındaki illiyet bağının varlığı konusunda gerektiğinde ayrıntılı ek rapor alınarak açıklığa kavuşturulması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur. Bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde Mahkemece bozma ilamında belirtilen şekilde Adli Tıp Genel Kurulundan ek rapor alınmış ve alınan raporda; bebekte doğum sonrası oluşan intrauterin mekonyum apirasyonu ile karakterize nörolojik klinik tablo ile sezeryan uygulamasında gecikme arasında illiyet bağı bulunduğu, şeklinde görüş bildirilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, fazlaya dair taleplerinin reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlar ve maddi tazminat hesabının hatalı olduğu, bozma sonrası tazminat hesabına yönelik hiçbir itirazlarının incelenmediği de belirtilmek suretiyle kararın bozulmasını istemişlerdir. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 28.06.2016 tarihli ve 2015/12242 E., 2016/15688 K. sayılı ilamında, " Davalının itirazları da gözetilmek suretiyle, konusunda uzman üç kişilik aralarında aktüerya, tıbbi bilirkişi ve davaya konu olay ile ilgili uzmanlığı bulunan bilirkişilerden teşekkül eden yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, bu heyetin hazırlayacağı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir." gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra, bozma kapsamı dışına çıkılarak yeniden kusur incelemesi yapılmış ve neticede asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş ise de davacı taraf yararına oluşan usuli müktesep hak gözetilmemiştir. Hal böyle olunca davalılar vekillerinin karar düzeltme taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar vekillerinin karar düzeltme taleplerinin REDDİNE,

Aşağıda yazılı para cezalarının karar düzeltme isteyenlere yükletilmesine,

10.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.