"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2024/209 E., 2024/270 K.
HÜKÜM/KARAR : Davanın Kısmen Kabulü
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; davacıya ait ... plaka sayılı araca kaçakçılık suçunda kullanıldığı şüphesi ile el konulduğunu, aracın teminatla iadesine karar verilmesine ve teminatı yatırmasına rağmen aracın teslim alınabilmesi için içerisindeki yakıtın boşaltılması gerektiğini, bu nedenle araç içerisinde bulunan yükün yükleme yeri olan Mersin’e sevkine karar verildiğini, aracın yükleme yerine getirilmesinden sonra yakıtın standarda uygun olmaması nedeniyle tanklara alınamadığını ve aracın Mersin Ataş Rafineri Gümrük Müdürlüğünde antrepo sahasına çekilerek dava sonuçlanıncaya kadar iade edilmeyeceğinin bildirildiğini belirterek araçtaki değer kaybı ve yoksun kaldığı kazanç kaybının tahsilini talep etmiş; 26.02.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle 30.000,00 TL olan talebini 364.645,00 TL'ye artırmıştır.
2.Davacı vekili birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde; asıl davada bozma kararı üzerine alınan ek raporda müvekkilinin zararının hesap edildiğini, dava değerinin ıslah edildiğini ancak Yargıtay kararında bozma ilamından sonra ıslah yapılamayacağı belirtilerek kararın tekrar bozulduğunu belirterek asıl davada hesaplanan tutarın bozma sonrası ıslah nedeniyle talep edilemeyen kısmına ilişkin açılan ek davayla talepte bulunmuştur.
3.Davacı vekili birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde ise; davacının 10.01.2005 - 12.01.2010 tarihleri arası zararının hesaplatılıp hüküm altına alındığını, ancak dava konusu aracın 11.08.2014 tarihinde teslim edildiğini, asıl davanın açılış tarihinden sonraki gün olan 13.10.2010 tarihinden itibaren aracın fiili teslim tarihi olan 11.08.2014 tarihine kadar olan kazanç kaybına ilişkin maddi zararının da hesaplanarak haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili asıl ve birleşen davalara verimiş olduğu cevap dilekçelerinde; idarece yapılan işlemlerin usul ve kanuna uygun olduğunu belirterek asıl ve birleşen davaların reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 13.01.2010 tarih ve 2010/15 Esas, 2010/1 Karar sayılı ilamıyla, davaya bakma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 04.03.2010 tarih ve 2010/2244 Esas, 2010/2340 Karar sayılı ilamıyla, "...01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası'nın 7. bölümünde "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" konusu düzenlenmiştir. Yasası'nın 141. maddesinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında "Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişilerin, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebileceği öngörülmüş; aynı Yasa'nın 142/2. maddesinde "İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer Ağır Ceza Mahkemesinde ve eğer o yer Ağır Ceza Mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir Ağır Ceza Mahkemesi yoksa en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır." biçimindeki düzenlemeye yer verilmiştir. Ancak, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 6/1. maddesinde de Ceza Muhakemesi Yasası'nın 141 ile 144. maddelerinde yer alan düzenlemelerin 01.06.2005 gününden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı belirtilmiştir. Yerel mahkemece, el koyma işleminin 01.06.2005 gününden önce, 13.07.2004 günü gerçekleştirildiği gözetilerek, işin esası incelenip varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir ..." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Birinci Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemenin 31.05.2011 tarih ve 2010/303 Esas, 2011/189 Karar sayılı kararıyla, davanın kısmen kabulü ile 12.860,00 TL'nin dava tarihinden yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp, davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairece 20.11.2012 tarih ve 2011/11366 Esas, 2012/17428 Karar sayılı ilamıyla, tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek "... Dosya kapsamından, elkonulan aracın, usulüne uygun olarak davacıya iade edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu konuda yetersiz tespit ve değerlendirmeler içeren bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenle, dosyanın yeni bir bilirkişi kuruluna tevdi edilerek dava tarihine kadar elkoymadan kaynaklanan zararın hesaplattırılması gerekir. Karar, bu bakımdan yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; ceza dosyası içeriğinden, araca şüphe sebeplerine dayalı olarak elkonulduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda, dava konusu yapılan elkoyma işlemi bakımından, davacının da bölüşük kusurlu sayılması ve BK'nun 44. maddesi uyarınca tazminat miktarından uygun bir oranda indirim yapılması gerekir. Mahkemece bu yönün gözetilmemesi de doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş; Dairenin 04.06.2013 tarihli ve 2013/7527 Esas, 2013/10613 Karar sayılı ilamıyla taraf vekillerinin karar düzeltme istemleri reddedilmiştir.
D. Mahkemece İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 30.03.2015 tarih ve 2013/359 Esas, 2015/134 Karar sayılı kararıyla, dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi de nazara alınarak davanın kabulüne, 364.645,00 TL davacı alacağının 30.000,00 TL'sine haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren, bakiyesi olan 334.645,00 TL'sine de ıslah tarihi olan 27.02.2015 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
E. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 27.06.2016 tarih ve 2015/11338 Esas, 2016/8346 Karar sayılı ilamıyla, "... Islah, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnası olup, 1086 sayılı HUMK'un 83. ve devamı maddelerinde, 6100 sayılı HMK'nın 176. ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Her iki kanunda da ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılması gerektiği öngörülmüş, 04.02.1948 tarih ve 1944/10-1948/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı kabul edilmiştir. Şu durumda eldeki davada; bozma kararından sonra yapılan ıslah ile arttırılan istemin kabulü yasal düzenlemeye ve İçtihadı Birleştirme kararına aykırıdır. Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle hükmün bozulmasına; bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
F. Mahkemece Üçüncü Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 26.01.2017 tarih ve 2016/379 Esas, 2017/26 Karar sayılı kararıyla; ispat edilen 2013/359 Esas sayılı asıl davanın kabulüne, 30.000,00 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı davası da ispat edildiğinden kabulüne, 334.645,00 TL davacı tazminat alacağının yine araca haksız olarak el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
G. Dördüncü Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.11.2017 tarih ve 2017/2942 Esas, 2017/7181 Karar sayılı ilamıyla "... Dosya kapsamından, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları ile dava konusu tankerin günlük kira bedeline ilişkin olarak gelen müzekkere cevaplarında belirtilen miktarlar arasında bariz farklılık olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda farklılıkları giderici, uzlaştırıcı bir rapor alınmak suretiyle zararın belirlenmesi gerekirken, yetersiz gerekçeyle ikinci ek bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Dosya kapsamından, davacının bölüşük kusuru olarak % 25 kusur oranının kabulünün olayın oluş şekline göre hatalı olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece daha üst seviyede bir bölüşük kusur oranının kabulüyle karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması da bozmayı gerektirmiştir. ..." gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiş; davacı vekilinin karar düzeltme isteği Dairenin 19.11.2018 tarih ve 2018/2286 Esas, 2018/7116 Karar sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
H. Mahkemece Dördüncü Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 10.09.2019 tarih ve 2018/683 Esas, 2019/438 Karar sayılı kararıyla, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/683 Esas sayılı davasının kabulüne, 30.000,00 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 117.432,33 tl davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, birleşen 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 189.664,02 TL tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.
I. Beşinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 16.06.2020 tarih ve 2019/3258 Esas, 2020/1952 Karar sayılı ilamıyla, davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, "... Dosya kapsamından; asıl ve birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı davasının daha önce Dairemiz bozmalarına konu yapıldığı, birleşen bu son davanın ise daha önce Dairemiz'in temyiz incelemesinden geçmediği, dava konusu araca 10.01.2005 tarihinde el konulduğu, davacı tarafından 08.08.2016 tarihinde bu davanın açıldığı ve üzerinden 9 yıl geçmiş bulunduğu anlaşılmıştır. Eldeki davada geçen süre de gözetildiğinde davacının makul sürede dava konusu araç yerine yenisini alıp faaliyetini sürdürmesi mümkündür. Davacının yaptığı iş ve kapasitesi gözetilerek eldeki davaya konu olan dönemde yeni bir araç alabileceği gözetildiğinde bu davanın tümden reddi gerekir... Davalı ... ve Ticaret Bakanlığı'nın Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf kurumlardan olmasına karşın hükmün 10. ve 14. bentlerinde Birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2016/470 Esas sayılı davasında ve birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davasında davacı tarafından bu yargılama nedeniyle yatırılan başvurma harcının davalıdan tahsili doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir..." gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiş; davacı vekilinin karar düzeltme isteği Dairenin 14.12.2020 tarihli ve 2020/2848 Esas, 2020/4345 Karar sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
İ. Mahkemece Verilen Altıncı Karar (Kısmi Direnme Kararı)
Mahkemenin 15.04.2021 tarih ve 2021/1 Esas, 2021/137 Karar sayılı kararıyla; Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.09.2019 tarih 2018/683 Esas 2019/438 sayılı kararında yer alan hüküm kısmının 10 nolu ve 14 nolu başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine yönelik hükümler dışındaki bozma konusu yapılan aynı mahkeme kararının hüküm kısmının 3 nolu paragrafındaki birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davası yönünden verilen bozma kararına karşı direnilmesine, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/683 Esas sayılı davasının kabulüne, 30.000,00 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 117.432,33 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, birleşen 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 189.664,02 TL tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.
J. Altıncı Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 13.06.2022 tarih ve 2021/18246 Esas, 2022/8590 Karar sayılı ilamıyla, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, "...6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 4/1. maddesi gereği yapılan incelemede; davacıya ait araca akaryakıt kaçakçılığında kullanıldığı iddiasıyla el konulduğu, açılan kamu davasında Silopi Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/77 Esas ve 2008/274 Karar sayılı ilamıyla dava dışı sanık Ahmet Saran'ın delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine de Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 15.03.2012 gün ve 2010/6889-2021/5149 sayılı ilamıyla kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ve dava konusu nakil vasıtası aracın iadesine karar verildiği, sonrasında davacı vekilince temyize konu asıl ve birleşen davaların açıldığı, mahkemece verilen kararların temyiz edilmesi üzerine de Dairemizce yukarıda özetlenen şekilde bozma kararları verildiği anlaşılmıştır. Dava, haksız el koyma nedeniyle tazminat istemine ilişkin olup davacının mülkiyet hakkına müdahale ederek aracı üzerinde kullanmasını sınırlandıran tedbirin uygulanmasının Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olması gerekir. Tedbirin ölçülü olabilmesi için bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması ve bu tedbirin uygulanması dışında aynı amacı gerçekleştirmeye yarar daha elverişli başka bir aracın da bulunmaması gerekmektedir. Suçla mücadele alanında hangi tedbirlerin gerekli olup olmadığının değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği hakkında sorumlu ve yetkili merciler daha isabetli karar verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. (Anayasa Mahkemesi, Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20.09.2017) Somut davada, davacıya ait araca suç şüphesi üzerine el konulmuş ise de ceza yargılaması sırasında aracın 10.814,00 TL teminat karşılığı davacıya iadesine karar verilmiş, teminatın ödenmiş, ancak aracın teslim alınabilmesi için içerisindeki yakıtın boşaltılması amacıyla araç içerisinde bulunan yükün yükleme yerine iadesi istenilmiş, mahkemece yükleme yerine sevkine karar verilmiş ancak gümrük müdürlüğünce araçtaki eşya bozuk olduğundan antrepo tanklarına boşaltılamayacağı gerekçesiyle araçla birlikte alıkonulmuştur. Devam eden ceza yargılaması sonucunda ise aracın iadesine dair verilen karar kesinleşmesine rağmen araç süresinde davacıya iade edilmediği gibi ancak temyiz incelemesi sırasında Dairemizin bu hususu da bozma sebebi yapması üzerine iade gerçekleşmiştir. Bu durumda, ortada tedbirin devamını gerektirir makul ve haklı bir gerekçe de bulunmadığı hâlde el koyma tedbirinin fiilî olarak uygulanmasına devam edilmesi suretiyle mülkiyetin kısıtlanma süresinin uzamasına neden olunması tedbirin ölçülü olmadığını göstermektedir. Tedbirin uygulanmasında meşru bir amacın mevcut olduğu ve bu alanda kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin de bulunduğu kabul edilmekle birlikte somut olay bağlamında davacının mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle davacıya aşırı ve orantısız bir külfet yüklendiği, davacının bölüşük kusurunun ise ancak tazminattan indirim sebebi olabileceği değerlendirilmiştir. Açıklanan nedenlerle mahkemenin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, Dairemizin bozma kararı kaldırılarak temyiz incelemesine geçilmiştir. Birleşen davaya ait dava dilekçesinde davacı vekili; dava konusu aracın 11.08.2014 tarihinde teslim edildiğini belirterek, birleşen bu ek dava ile önceki davanın açılış tarihinden sonra 13.10.2010 tarihinden itibaren aracın fiili teslim tarihi olan 11.08.2014 tarihine kadar olan kazanç kaybına ilişkin maddi zararının tazmini isteminde bulunmuştur. Davaya konu aracın, bu dönemlere ait gelir kaybına yönelik hesaplama, belirtilen zaman aralığı için yapılacak olup her ay için belirlenen gelir kaybına o aydan itibaren faiz yürütülmesi gerekirken el koyma tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olmamıştır. Kararın açıklanan bu nedenle değişik gerekçeyle bozulması gerekmiştir...." gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 4/1. maddesi gereği direnme kararının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle Dairemizin 16.06.2020 gün, 2019/3258 Esas ve 2020/1952 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, kararın açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
K. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Yedinci Karar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararıyla; temyiz etmeyen taraf yönünden diğer taraf için "Kazanılmış hak doğduğu, temyiz eden taraf yönünden aleyhe bozma yasağı kuralı gereği en son verilen 16.04.2021 tarih 2021/1-2021/137 sayılı direnme kararının süresi içerisinde davalı vekilince temyiz edildiği, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.06.2022 tarih 2021/18246 Esas sayılı ve 2022/8590 sayılı bozma ilamı ile sadece birleşen 2016/358 Esas sayılı davası yönünden verilen hükmün bozulduğu davacının TBK 44 kapsamında bölüşük kusurunun bulunduğu gerekçesiyle tespit edilen tazminattan %40 oranında indirim yapılarak birleşen davalar yönünden davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiği, bu kararın davalı idare vekilince temyiz edilmesi sonucu mülkiyetin kısalması sonucu uzamanın tedbirin ölçülü olmadığını da gösterdiği tedbirin uygulanmasında amacın meşru olmasının ve bu alanda kamu makamlarının geniş takdir yetkisinin bulunmasına rağmen olayda davacının mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin davacıya aşırı ve orantısız külfet yüklediği, bölüşük kusurunun ancak tazminattan indirim nedeni olacağı değerlendirilerek direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu, birleşen 2016/358 Esas sayılı davasının tümden reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozmanın da kaldırıldığı ancak bu davada verilen kararın aracın 11.08.2014 tarihinde teslim edildiği, asıl davanın açılış tarihi olan 12.01.2010 tarihini takip eden 13.01.2010 gününden aracın fiilen teslim tarihi olan 11.08.2010 tarihine kadar olan kazanç kaybına ilişkin maddi zararın talep edildiği, davaya konu aracın bu dönemlere ait gelir kaybına yönelik hesaplamanın bu zaman aralığı için yapılması gerektiği ve her ay için belirlenen gelir kaybına o aydan itibaren faiz yürütülmesi gerektiği, el koyma tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin de usul ve yasaya uygun olmaması gerekçesiyle sadece bu birleşen dava nedeniyle verilen hükmün bozulduğu, asıl ve birleşen 2016/470 Esas sayılı davalarda verilen hüküm yönünden bozma yapılmadığı, bu bozmaya uyulmasından sonra yine özetlendiği şekilde bilirkişi heyeti asıl ve ek raporlarının alındığı, dava konusu yapılan davacıya ait aracın ilk (asıl) davanın açıldığı tarih olan 12.01.2010 tarihini takip eden 13.01.2010 tarihinden aracın fiilen teslim edildiği tarih olan 11.08.2014 tarihine kadar bu zaman aralığı içerisinde hesap edilen gelir kaybı miktarından her aya tekabül eden gelir kaybına o aydan itibaren faiz yürütülerek belirlenecek miktar üzerinden karar verilmesi gerektiğinden bilirkişi heyetinden alınan 16.03.2023 tarihli 4.ek rapora göre 2010 yılı Ocak ayından 2014 yılı Ağustos ayına kadar her ay için gelir kaybı belirlenerek buna göre faiz hesabı yapılarak bildirildiği fiili teslim tarihi olan 11.08.2014 tarihinden 2016/358 Esas sayılı davasının açılış tarihi olan 08.08.2016 tarihine kadar da belirlenen gelir kaybı ve araç değer kaybı miktarına da faiz uygulanmasının gerektiği, tarafların verilen önceki kararları temyiz etme ya da etmeme durumu Yargıtay'ın temyiz sebeplerine göre bozma nedenleri, kazanılmış hak ve aleyhe bozma hususları da gözetilmek suretiyle ispat edilen 2021/1 Esas sayılı haksız el koymadan kaynaklı gelir kaybı ve araçtaki değer kaybından kaynaklı asıl davanın kabulüne, 30.000,00 TL maddi tazminatın haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile birlikte davacıya verilmesine, birleşen 2016/570 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine 117.432,33 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranı yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile birlikte davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, birleşen 2016/358 Esas sayılı davasının da 404.208,26 TL gelir kaybı ve değer kaybına ilişkin maddi tazminat talebinde bulunulduğu bu miktara göre dava konusu yapılan 13.01.2010-11.08.2014 dönemindeki gelir kaybı ve araçtaki değer kaybındaki miktarının talep edilen miktarın altında kaldığı, bozma öncesi hüküm altına alınan tazminat miktarının 189.664,02 TL den ibaret olduğu kararın ve dolayısıyla hükmün sadece davalı idare vekilince temyiz edildiği, bu miktar yönüyle aleyhe bozma yasağı kuralının davalı idare için göz önünde tutulması gerektiği, bu nedenle fazladan bilirkişi heyetince yapılan hesaplamaya göre davalı aleyhine karar verilmesi mümkün görülmediği, hüküm altına alınan 189.664,02 TL'lik toplam tazminat alacağının 186.664,02 TL'lik kısmının kazanç kaybına ilişkin olduğu, bu miktar kazanç kaybına 13.01.2010 asıl davanın açılış tarihini takip eden gün olup bugünden 2016/358 Esas sayılı davasının açıldığı tarih olan 08.08.2016 tarihi olan her ay için bilirkişi heyetince belirlenen kazanç kaybına göre yapılan faiz hesaplamasına göre 70.430,40 TL'lik yasal faiz hesaplandığı, 186.664,02 TL kazanç kaybı ve 70.430,40 TL'lik yasal faiz olmak üzere bu davanın açılış tarihi olan 08.08.2016 tarihi itibariyle toplam 257.094,42 TL'lik kazanç kaybından kaynaklı asıl ve faiz alacağının doğduğu, araç değer kaybından kaynaklı tazminat miktarı da eklendiğinde toplam alacağın birleşen 2016/358 Esas sayılı davasının açılış tarihi itibari ile işletilen yasal faiz dahil olmak üzere 260.094,42 TL olduğu kesin olarak belirlendiğinden bu alacak miktarına göre birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/458 Esas sayılı birleşen davanın dava dilekçesindeki miktara göre kısmen kabulüne kısmen reddine, 260.194,42 TL'lik toplam alacağın 189.664,02 TL'lik asıl alacak miktarına birleşen işbu davanın açılış tarihi olan 08.08.2016 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği gerekçesiyle; Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/683 Esas sayılı davasının kabulüne, 30.000,00 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 117.432,33 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, birleşen 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 186.664,02 TL kazanç kaybı ve bu kazanç kaybı alacağına 13.01.2010-08.08.2016 tarihine kadar her ay için belirlenen kazanç kaybı miktarına göre hesap edilen 70.430,40 TL yasal faiz olmak üzere 257.094,42 TL toplam kazanç kaybı ve araç değer kaybı tazminatı ile birlikte toplam 260.094,42 TL olarak belirlenen alacağın 189.664,02 TL'lik tazminata ilişkin asıl alacak miktarına birleşen Ankara 4. Asliye hukuk mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı davasının açılış tarihi olan 08.08.2016 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.
L.Yedinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 11.09.2023 tarih, 2023/6108 Esas, 2023/8950 Karar sayılı ilamıyla, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, "...Medeni yargılama hukukunun temel amacı tarafların maddi hukuktan kaynaklanan sübjektif haklarını korumaktır. Konusunu da bu sübjektif hakların tanınması, bunların ihlali veya ihlal tehlikesi durumunda korunması oluşturur. Dolayısıyla hakkı ihlal edilen kişilerin başvurusuyla kişi ile Devlet arasında bir yargılama ilişkisi kurulmuş olur. Kişinin talebine göre bu ilişki dava ilişkisi, çekişmesiz yargı ilişkisi ya da geçici hukuki koruma ilişkisi niteliğinde olabilir. Medeni yargılama hukuku temelde bu ilişkiler üzerine kurulurken birtakım ilkeler de ortaya çıkmıştır. Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke 1086 sayılı HUMK'nun 74 ve 6100 sayılı Kanunu'nun 26 ncı maddesinde "... (1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır ..." şeklindeki düzenlemeyle açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Bununla birlikte taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz. Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır. Bir başka ifade ile davacının talebi, beklentisi tam olarak karşılanamadığı hâlde “ya istediğimin hepsine karar ver ya da hepsine karar veremeyeceksen hiçbir şeye karar verme” anlamını taşımayacaktır. Zira davacının arzusu, maddi hukukta ihlal edildiğine inandığı hakkının dava açılmakla korunması veya yeniden tesisidir. Somut olay tüm bu açıklamalar kapsamında ele alındığında; davacı vekili birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 Esas sayılı dosyasına vermiş olduğu 08.08.2016 tarihli dava dilekçesinde sadece 13.10.2010 tarihinden itibaren aracın fiili teslim tarihi olan 11.08.2014 tarihine kadar olan kazanç kaybına ilişkin maddi zararının tazminini talep etmiş olduğu halde, açık kanun hükmüne rağmen mahkemece davacının talebini aşar şekilde ayrıca araçta oluşan değer kaybına da hükmedilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.... " gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar veirilmiştir.
M. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Sekizinci Karar
Mahkemenin tarih ve sayısı yukarıda yazılı kararıyla; Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2024/209 esas sayılı asıl davası yönünden Yargıtay bozma ilamı öncesinde 2018/683 esas sayılı dosyasından verilen 10.09.2019 tarih 2019/438 sayılı davanın kabulüne, 30.000,00 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair karar hükmü Yargıtay temyiz incelemesinden geçmiş ve bozma nedeni yapılmayarak kesinleşmiş olmakla bu asıl dava ile ilgili yeniden karar verilmesine yer olmadığına, kesinleşen hükme göre işlem yapılmasına; birleşen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/470 esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 117.432,33 TL davacı tazminat alacağının haksız el koyma tarihi olan 10.01.2005 tarihinden itibaren işletilecek değişen oranda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, dair verilen hüküm Yargıtay temyiz incelemesinde bozma nedeni yapılmayarak kesinleşmiş olmakla bu dava ile ilgili yeniden karar verilmesine yer olmadığına, kesinleşen hükme göre işlem yapılmasına; birleşen 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 esas sayılı davasının kısmen kabulüne kısmen reddine, 186.664,02 TL kazanç kaybından kaynaklanan alacağın ve bu alacağa 13.01.2010-08.08.2016 tarihine kadar hesaplanan 70.430,40 TL'lik yasal faiz ile birlikte toplam 257.094,42 TL'lik alacağın 186.664,02 TL'lik asıl alacak miktarına birleşen Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/358 esas sayılı davasının açılış tarihi olan 08.08.2016 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; araç teslim zaptında aracın zarar gördüğüne ilişkin bir ihtirazi kayıt konulmadığını, aracın usulünce muhafaza edildiğini, idarece yapılan işlemlerin usul ve kanuna uygun olduğunu, tazminatın çok yüksek hesaplandığını, hem tazminat hem de değer kaybı yönünden aleyhe hüküm kurulsının hatalı olduğunu, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davacıya ait araca kaçakçılık suçunda kullanıldığı iddiasıyla el konulması ve muhafaza altında tutulması, ceza yargılaması sonucunda ise iadesine karar verilmesine rağmen süresinde iade edilmediği iddiasıyla, haksız el koyma nedeniyle oluşan araçtaki değer kaybı ve kazanç kaybı nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na (6100 sayılı Kanun) eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (mülga) 41 inci maddesi, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun (mülga) 20 nci maddesi.
3. Değerlendirme
Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin olmasına göre, temyizen incelenen karar usul ve kanuna uygun olup davalı vekilli tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan mahkeme kararının ONANMASINA,
492 Sayılı Harçlar Kanunu'nun 13/J maddesi uyarınca davalıdan harç alınmamasına
Dosyanın mahkemeye gönderilmesine,14.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.