Logo

5. Hukuk Dairesi2022/11890 E. 2023/2234 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının hatalı tutulması nedeniyle 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Hazineye karşı tazminat davası açılıp açılamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının tapu kaydındaki tescil işlemlerinden kaynaklanan bir zararının bulunmadığı, satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan zararını sözleşmenin diğer tarafından talep edebileceği, tapu memurunun hatalı bir işleminden kaynaklanan bir zararın ispatlanamadığı, ve 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen Devletin tazmin sorumluluğu şartlarının oluşmadığı gözetilerek yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 27. Asliye Hukuk Mahkemesi

Tapu kaydının hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesi, 140-141 pafta, 879 ada, 54 parsel sayılı 6640 m² alanlı taşınmaz ..., 55 parsel sayılı 5400 m² alanlı taşınmaz ... ve ... kardeşler adına kayıtlı iken, ifraz - tevhid işlemleriyle yeni numara verilerek 86 parselin 6640 pay olarak tekrar ... adına, 87 parselin ise 5400 m² yüzölçümü ile 1512 / 5400 payın kooperatif, 135/5400 payın ..., 135/5400 payın ..., 75/5400 payın ..., 1869/5400 payın ..., 1964/5400 payın ise ... adına tescil edildiğini, 87 parselin 19.03.1999 tarihinde iki kardeş tarafından satın alındığını, 10.12.2003 tarihinde de yeni pay oranlarıyla üçüncü kişiler de dahil edilerek tescil edildiğini, tapu kaydında maliklerin edinme sebebinin ifraz-taksim olarak gösterildiğini, 10.12.2003 tarihli işlemden kısa süre önce 26.09.2003 tarihli işlemde 75/5400 payın ... tarafından ...'a satıldığını, resmi senet içeriğinde ise " Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 01.06.1983 tarihli ve 1452 sayılı genelgesi uyarınca hisse satışının ifrazı mümkün olmadığı yasal gereği yapılmadan bu hisse üzerinde müstakil bir bölünmeye yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bundan doğacak cezai ve hukuki sorumluluğun devreden ve devir alana ait bulunduğu" yazılı olduğunu, arsa sahiplerinin S.S. ... ... Yapı Kooperatifi ile .... Noterliği 15.04.1999 tarihli ve 4399 sayılı düzenleme şeklinde Kat Karşılığı satış vaadi yapım sözleşmesi düzenlediklerini, bu sözleşmeye göre davalılardan ... payına isabet eden A blok 4 üncü kat 2 numaralı dubleks daire, A blok 4 üncü Kat 3 numaralı dubleks daire, A blok 3 üncü Kat 1 numaralı bağımsız bölüm, A blok zemin kat dükkândaki payın 1/2'sini .... Noterliğince düzenlenen 12.05.1999 tarihli ve 5608-5609-5610-5611 yevmiye numaralı "Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi" ile müvekkiline sattığını, satış bedelinin nakden ve peşin olarak ödendiğini, ayrıca arsadan pay devri için Tapu Müdürlüğüne müracaat edilmişse de 3194 sayılı İmar Kanunu’nun (3194 sayılı Kanun) 18 inci maddesi yasağı gereği pay tescilinin sağlanamadığını, iki kardeşin kendilerine düşen daireleri üçüncü kişilere sattığını, müvekkiline sattıklarını da ikinci kez başkalarına sattıklarını, bu kişilere noter satışının yanında arsadan pay satışı yapılamadığını, ayrıca arsadan pay devri için alıcılar adına mahkemede dava açıldığını, karşılıklı anlaşma olduğundan, 3194 sayılı Kanun yasağına rağmen, mahkemece davanın kabul edildiğini, taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiğini, mahkeme kararına istinaden noter satışıyla daire alanlara ayrıca arsada pay tescili de yapıldığını, başlangıçtaki malik iki kardeşin paylarından düşürüldüğünü, müvekkilinin 1999 yılı itibarıyla ilk alıcı olduğunu, arsada paydaş olamadığını, diğer alıcıların alış tarihinin müvekkilden sonra olduğunu, ancak yolsuz tescil ve 3194 sayılı Kanun yasağına aykırı verilen mahkeme kararına istinaden paydaş olduklarını, hak sahipliğinde öncelik kazandıklarını, daireler sözleşme süresi ve şartlarına uygun teslim edilemediğinden müvekkilinin ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/372 Değişik İş sayılı tespiti yaptırdığını, 2005 yılında henüz tamamlanmamış bu dairelere taşındığını, oluşan zararlarının tazmini amacıyla da arsa sahipleri ve yapımcı kooperatife karşı İstanbul Tüketici Mahkemesinde dava açtığını, bu davanın gönderme kararıyla ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/8 Esasına kaydedildiğini ve takip edilmeyerek düştüğünü, bu dava devam ederken müvekkilin satın aldığı dairelerin, arsa sahipleri tarafından belgede sahtekârlık yapılarak ikinci kez başka kişilere satıldığının ortaya çıktığını, daireleri satanların sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin daireye taşınması sonucu üçüncü kişilerin ortaya çıktığını, daireyi kendilerinin satın aldıklarını söylediklerini, üçüncü kişilerle davacıların paydaş olduklarının anlaşıldığını, adına yolsuz tescil yapılan ve müvekkile karşı dava açan ...'a karşı ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2007/108 Esas, ...'e karşı ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2007/110 Esas sayılı davalarla 87 parseldeki paylarının iptali ve önceki malik adına tescili için dava açtıklarını, ancak yine mahkemece yolsuz tescil iddiası incelenmeden tapu kaydına değer verilerek davanın reddedildiğini, müvekkiline ait satılan üç daire, bir dükkâna isabet edecek arsa payının iptal edilerek müvekkil adına tescili için ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2007/21 Esas sayılı davayı açtıklarını, ayrıca ... tarafından ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/69 Esas sayılı müdahalenin men'i ve ecrimisil davası açıldığını, burada da davacı tapudaki kayıtta malik gözüktüğü için davanın kabul edildiğini, bütün bu davalara ve müvekkilin hak kayıplarına başlangıçtaki yolsuz tescil ve mahkemenin vermiş olduğu hükmen tescil kararlarının sebep olduğunu, 3194 sayılı Kanun'un 18 inci maddesi ve buna uygun çıkarılan genelgelerin hisse satışını yasakladığını, dava konusu iki daire için 2003 yılında tapuda hisse satışı yapıldığını, diğer daire ve dükkan için de yine yasak olmasına rağmen mahkeme kararıyla hisse tescili sağlandığını, hem gerçek maliklerin pay oranları düşürülerek oluşan zararların tahsilinin engellendiğini, hem de yolsuz tescil yapılan kişilerin davacı karşısında öncelikli yer almalarına sebep olduğunu, tescilin hukuki dayanağının bulunmadığını, yolsuz tescil hükmünde olduğunu, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı bu zararlardan devletin sorumlu bulunduğunu, oluşan zararların 123.600,00 TL olduğunu, ayrıca her dört taşınmazı iradesi dışında üçüncü kişilere teslim ettiğinden teslim tarihinden bu yana kullanılamamasından kaynaklanan ecrimisil zararları olduğunu, oluşan zararlar açısından başkaca başvurulabilecek iç hukuk yolu kalmadığını, bu zararlara Tapu Müdürlüğündeki yolsuz tescil 3194 sayılı Kanun’un 18 inci maddesi yasağına aykırı verilen pay tesciline ilişkin mahkeme kararlarının sebep olduğunu, şimdilik üç daire ve bir dükkânın dava tarihindeki rayiç bedeli ile davacıya karşı açılan davalar nedeniyle oluşan 123.600,00 TL zarar ve ecrimisil bedelinin davalıdan alınarak davacılara verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 1999 tarihli satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan zararının tazminini talebinin zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat şartlarının oluşmadığını, davacının tapuya tescil talebinin 3194 sayılı Kanun’un 18 inci maddesi nedeniyle yerine getirilmediğini, davacının tapu iptal tescil talebinin de aynı gerekçeyle ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/21 Esas, 2007/59 Karar sayılı dosyasında reddedildiğini, Tapu Müdürlüğünün işleminde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, davacının satış vaadi sözleşmesinin ifa edilmemesinden doğan zararının ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/143 Esas, 2010/153 Karar sayılı ilamı ile hüküm altına alındığını, sözleşmenin tarafından zararın tahsili mümkün olduğundan henüz fiilen tahsil edilmemiş olması hukuki anlamda zarar kavramının mevcut olduğu anlamına gelmeyeceğinden ikinci kez zararın hüküm altına alınmasının sebepsiz zenginleşme ve haksız kazanç oluşturacağını, ecrimisil talebinin kabul edilemeyeceğini, dava dilekçesinde iddia edilen sonraki tarihli satışlara ilişkin pay tescili mahkeme kararlarına dayanmakta olup hisseli satışlara getirilen kısıtlamaların istisnalarindan birisinin de mahkeme ilamlarına dayanılarak ilam gereği hisse verme işlemi olduğunu ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının zararına Tapu Sicil Müdürlüğü işleminin sebebiyet vermediği, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının hak kayıplarına başlangıçta tapu sicilinde yapılan yolsuz tescil ve mahkemelerin aynı yerle ilgili pay iptali ve tesciline yönelik vermiş olduğu hükmen tescil kararlarının sebep olduğunu, 3194 sayılı Kanun’un 18 inci maddesi ve buna uygun çıkarılan genelgeler hisse satışını yasakladığı halde dava konusu iki daire yönünden 2003 yılında tapuda hisse satışı yapıldığı ve diğer daire ile dükkân için de yine yasak olmasına rağmen mahkeme kararıyla hisse tescilinin sağlandığını, açılan davalarda 87 nolu parselin 1999 yılından itibaren tüm tapu kaydı ve tedavülleri istendiği halde Tapu Müdürlüğünce 2004 yılından itibaren oluşan kayıtların gönderildiğini, 1999-2004 yılları arasında 3194 sayılı Kanun’un 18 inci maddesine aykırı olarak hisse satış işlemi yapıldığının belli olduğunu, bu işlemler ile 87 nolu parsel sahibinin pay oranları düşürülerek müvekkilin açtığı tazminat davasının tahsilinin engellendiğini ve adına yolsuz tescil yapılan kişilerin davacı karşısında öncelikli yer almalarına sebep olduğunu, davacının tapuda kayıtlı bir taşınmazı olmadığından dava açamayacağı gerekçe gösterilerek davanın reddinin hatalı olduğunu, mahkemece 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin dar yorumlandığını, sadece tapuda adına kayıtlı taşınmazlar yönünden zarara uğrayanların dava açabileceği ile ilgili bir düzenleme bulunmadığını, Anayasa'nın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı davranıldığını, 87 numaralı parselden arsa payı iptali ve tescili ile ilgili mahkemelerden muhtelif kararlar verildiği halde davacının açtığı aynı nitelikteki davanın reddedildiğini, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18 inci maddesine aykırı olarak 87 nolu parselde satış yoluyla malik olanlara karşı dava açılarak yolsuz tescilden dolayı tapunun iptali ve ilk malikler adına tescili talebinin de reddedildiğini, davacının oluşan zararlarının giderilmesi amacıyla devletin sorumluluğuna gitmeden, taşınmazın önceki malikleri adına tescili için dava açtığını, kendisine satış yapan kişiye karşı tazminat davası açtığını; ancak kararın infaz edilemediğini,borçluya ait 87 nolu parseldeki payların mahkeme kararıyla ortadan kaldırıldığını ve borçlunun başkaca bir mal varlığına ulaşılamadığını, tazminat şartlarının oluştuğunu ileri sürerek İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, dava dışı ... tarafından tazminata konu edilen taşınmazların .... Noterliğince düzenlenen 12.05.1999 tarih ve 5608-5609-5610-5611 sayılı "Düzenleme şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi" ile davacıya satıldığı ancak bu hususta tapuya herhangi bir şerhin verilmediği, dava dışı arsa maliki olan ... tarafından davacıya satışı vadedilen taşınmazlar bakımından dava dışı kişilerce açılan tapu iptal ve tescil davalarının kabul ile sonuçlanması sonrasında tapuya tescillerin yapıldığı ve hak sahipliğinin buna göre belirlendiği, yapılan tescilin hükmen tescil olması nedeni ile yolsuz bir tescil olmadığı, ayrıca 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca Hazinenin tazminat sorumluluğundan bahsedebilmek için tapu sicilinin hatalı tutulmasının yanı sıra, davacının taşınmazı geri alma imkanın kalmadığını veya alacağını başka türlü tahsil etme imkanın bulunmadığını da ispatlaması gerekmesine rağmen, dava dışı kişiler arasındaki pay devri ve mahkeme hükmünün infazı yönü ile tapu sicilinin hatalı tutulmasından bahsedilemeyeceği, diğer yönüyle de hüküm altına alınan alacağın tahsil edilemediği ve borçlunun acizi halinde olduğuna ilişkin delillerin de sunulmadığı anlaşılmakla, mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin bir numaralı alt bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar etmiş, ayrıca Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri tapuda kayıtlı taşınmazlar için yapıldığında tarafların istemesi halinde tapuya şerh edilebildiğini, ancak ileride oluşacak bir bağımsız bölümle ilgili yapılan satış vaadi sözleşmesinin, satışı vadedilen bağımsız bölümün henüz tapuda müstakil bir kaydı olmadığından tapuya şerh edilmesinin teknik olarak mümkün olmadığını, yapılan sözleşme arsadan pay satışına yönelik değil, bağımsız bölümle ilgili olup bağımsız bölümün tapuda ayrı bir sayfada kaydı bulunmadığından şerh edilmesinin de fiili ve yasal imkânsızlık nedeniyle mümkün olmadığını, hem davacı hem de aynı taşınmazdan bağımsız bölüm satın alanların satış vaadi sözleşmelerinin tapuda herhangi işlem görmediğini, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin dar yorumlandığını, icra takip dosyasındaki borçlunun aciz içinde olduğunun tespit edilmediği gerekçesine dayanılmış ise de borçlunun adresine hacze gidilerek haczedilecek malının olmadığı tespit edilmiş olup üzerine kayıtlı çok küçük pay üzerinde de kamu alacağından dolayı haciz olduğunu, dava konusu taşınmazla ilgili 3194 sayılı Kanun’un 18 inci maddesine aykırı olmasına rağmen pay tescili kararları verildiğini, aynı şekilde davacının açtığı davaların ise reddedildiğini, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat şartlarının oluştuğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4.4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

3. Değerlendirme

1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesi, 55 parsel sayılı taşınmaz 19.03.1999 tarihinde satın alma yoluyla ... ve ... adına kayıtlı iken, arsa sahiplerince S.S. ... ... Konut Yapı Kooperatifi ile .... Noterliği 15.04.1999 tarih ve 4399 sayılı düzenleme şeklinde Kat Karşılığı Satış Vaadi Sözleşmesi düzenledikleri ve bu sözleşmeye göre davalılardan ... payına isabet eden A Blok 4 üncü kat 2 numaralı dubleks daire, A Blok 4 üncü Kat 3 numaralı dubleks daire, A blok 3 üncü kat 1 numaralı bağımsız bölüm, A blok zemin kat dükkândaki payın 1/2'sini .... Noterliğince düzenlenen 12.05.1999 tarihli ve 5608-5609-5610-5611 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile davacıya satıldığı, ancak tapu kaydına bu hususta işlenmiş bir şerh bulunmadığı,10.12.2003 tarihli ifraz - tevhid işlemleriyle yeni numara verilerek 87 parsel olarak üçüncü kişiler de dahil edilerek tescil edildiği anlaşılmıştır.

3.... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/8 Esas, 2008/124 Karar sayılı dosyasında; davacı ... tarafından S.S. ... ... Konut Yapı Kooperatifi ve ...’a karşı satış vaadi sözleşmesi ile satın alıp bedelini ödediği taşınmazların 38 ayda teslim edilmesi gerektiği halde halen bitirilip teslim edilmemesi nedeniyle zarara uğradığını öne sürerek gecikmeden ve binayı kullanamamaktan kaynaklanan maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilsen tahsili ile taşınmazların projesine uygun bitirilip teslim edilmesine karar verilmesi talebi ile açtığı davanın reddine karar verildiği, Yargıtay Kapatılan 13. Hukuk Dairesi’nin 04.02.2009 tarihli ve 2008/10078 Esas, 2009/1153 Karar sayılı ilamı ile davacının, geçerli satış sözleşmesi ile dairenin dava tarihindeki rayiç değerini davalı ...’dan isteyebileceği, davalı ...’un ileri sürdüğü 11.04.2003 tarihli fesihname beyanı belgesinden dolayı hakkında özel belgede sahtecilik suçundan açılan davada mahkumiyetine karar verilerek kesinleştiği dikkate alınarak mahkemece işin esasına girilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmıştır.

4.... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/143 Esas, 2010/153 Karar sayılı ilamı ile davacı ... tarafından vaad borçlusu davalı ...’a karşı satış vaadini yerine getirmemesi nedeniyle açtığı tazminat davasının kabulü ile 715.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği, kararın kesinleşme şerhinin temyize konu dosya içinde bulunmadığı, ... tarafından İcra Müdürlüğünün 2010/14001 Esas sayılı dosyasında bu ilama dayanılarak ilamlı icra takibi başlatıldığı, icra dosyasının temyize konu dosya arasına alınmadığı anlaşılmıştır.

5.... 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/376 Esas, 2007/613 Karar sayılı dosyasında; sanıklar ... ve ...’un müşteki ... ve kayınbabası olan Zekeriya Selvan ‘a inşaatı devam eden sitenin adını değiştireceklerini, bu sebeple noterde yaptıkları satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğunu ve fesihname vermeleri halinde yeniden sözleşme yapacaklarını söyleyerek fesihname imzalattıkları, bu fesihname üzerinde sahte eklemeler yaparak özel belgede sahtecilik suçunu işledikleri ve bu belgeleri hukuk mahkemelerinde farklı dosyalara delil olarak ibraz ettikleri, müştekilere ait daireleri bilahare üçüncü kişilere sattıkları, sahte belgelere dayanarak müştekilerin verdikleri paranın iade edilmediği; ancak sanıkların müştekilerin mağduriyetlerini giderdikleri anlaşıldığından dolandırıcılık suçundan verilen cezada indirim yapılmak suretiyle sanıkların mahkumiyetine karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

6.... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/297 Esas, 2009/23 Karar sayılı ilamı ile davacı ... tarafından davalı ... ve ...’a karşı açılan fesihname beyanının iptali davasının kabulüne karar verildiği ve Yargıtay Kapatılan 13. Hukuk Dairesi’nin 10.12.2009 tarihli ve 2009/7842 Esas, 2009/14528 Karar sayılı ilamı ile onandığı anlaşılmıştır.

7.... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2007/21 Esas, 2007/59 Karar sayılı dosyasında davacı ... tarafınfdan davalı ...’a karşı açılan tapu iptali ve tescil davasının; taşınmazın 1/1000 ölçekli Boğaziçi Geri Görünüm Etkileme Bölgeleri Koruma Amaçları Uygulama İmar Planında kaldığı, henüz terkinleri yapılmadığından imar parseli haline gelmemiş olup kadastral parsel niteliğinde olduğu, taraflar arasında var olduğu ileri sürülen satış işlemi 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18 inci maddesinin son fıkrasında sayılan sınırlamalar içerisine girmekte olup anılan madde gereğince hisse bölünmesi sureti ile tescil olanağı bulunmadığını, taşınmazın bulunduğu yerde henüz terkinler yapılmadığından imar planının uygulanmasına geçilmediği, taşınmazın kadastral parsel halinde bulunduğu gerekçesiyle sübut bulmadığından reddine karar verildiği ve kararın temyiz edilmeyerek 02.11.2007 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

8. Davacı ... ile dava dışı ... tarafından .... Noterliğince 12.05.1999 tarih ve 5608-5609-5610-5611 sayılı Düzenleme şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi düzenlendiği, ancak bu hususta tapuya herhangi bir şerhin işlenmediği, Tapu Müdürlüğünün yapması gereken bir şeyi yapmadığı veya yapmaması gereken bir şeyi yaptığı hallerde aktif ve pasif hareketlerinden sorumluluğunun söz konusu olacağı, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca sorumluluk şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

9. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13 üncü maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca maddi tazminat istemli davanın tamamen reddi durumunda, maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, davacı tarafın temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan "114.808,78" sayısının hükümden çıkartılmasına, yerine "5.100,00" sayısının yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Davacıdan peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.