Logo

5. Hukuk Dairesi2022/14053 E. 2023/2726 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydındaki hata nedeniyle oluşan zararın tazmini için açılan davada zamanaşımının dolup dolmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Tapu kayıtlarının aleniliği, davacının tapuda alım ve tashih işlemleri yaptırdığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içerisinde açılmadığı gözetilerek, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

KARAR : Esastan ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu kaydının hatalı oluşması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Antalya ili, ... ilçesi, ... Köyünde bulunan ve 01.12.1989 tarihinde imar gören 331 numaralı parselin hissedarlarından olduğunu, bu parselin 01.12.1989 tarihli ve 11064 yevmiye numarası ile 76405 m²lik kısmı düzenleme ortaklık payı olarak alındıktan sonra geriye kalan 141895 m²lik kısmı, 6348 adaya 10620 m², 6349 adaya 46468 m², 64351 adaya 10934 m², 6352 adaya 1997 m², 6353 adaya 52348 m², 6354 adaya 9452 m², 6355 adaya 10076 m² olmak üzere toplam 141895 m² olarak gittiğini, söz konusu parselde 26.08.1986 tarihli ve 6183 yevmiye ile 14400/12787200 hisse, 07.01.1988 tarihli ve 133 yevmiye ile 172800/12787200 hisse, 28.11.1989 tarihli ve 10908 yevmiye ile 1754670/12787600 hisse, 30.11.1989 tarihli ve 11032 yevmiye ile 151200/12787600 hisse olmak üzere dört ayrı hissenin davacı tarafından iktisap edildiğini, bu şekilde davacının 2093070/12787200 hissesinin mevcut hale geldiğini, dört ayrı tarihte satın alınan bu hisselerden 28.11.1989 tarihli ve 10908 yevmiyeli işlem dışındaki hisseler ile ilgili herhangi bir hatanın bulunmadığını, 28.11.1989 tarihli ve 10908 yevmiyeli işlemde diğer hissedarlar ile birlikte ... oğlu ...'nin 432900/12787200, ... kızı ...'nin 129600/12878200, ... oğlu ...'in 128800/12787200 hisseleri olmak üzere toplam 1754670/12787200 hisse satın almış olmasına rağmen adı geçen bu üç kişinin söz konusu hisselerinin tapu kaydında terkin edilmediğini, 331 numaralı parselin imar görerek gittisi olan 6348, 6349, 6351, 6352, 6353, 6354, 6355 adalara imar süreci ile yeniden hisse verildiğini, davacı adına toplam 2093070/12787200 hisse mevcut iken, bu adalara giden hisse miktarı 281/2400 hissenin imar süreci ile tescil edildiğini, aslında bu oranın 393/2400 olması gerektiğini, bu durumun 28.11.1989 tarihli ve 10908 yevmiyeli işlem ile satın alınan ..., ... ve ...'nin hisselerinin tapu kaydından terkin edilmemesinden kaynaklanan bir idari hatadan doğduğunu, 110/2400 hissenin bu kişilere verilmesi ve imar uygulamasının tescili esnasında, paydan 2400'e uyarlanması sırasındaki hissesinin yanlış hesaplanmasından dolayı 6504 m²lik bir zararın söz konusu olduğunu, davacının uzun yıllar tapu sicil müdürlüğünün hatasını farketmediğini, 21.09.2010 tarihinde durumdan haberdar olduğunu ve aynı tarihte ilgili ... Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurduğunu, 22.09.2010 tarihli ve cevabî yazıda iddiaların doğru olduğunun anlaşıldığını, talebin gereğinin bu zamana kadar yerine getirilmediğini, aradan geçen zaman içerisinde tapuların üçüncü kişilere devredildiğini, bu sebeple artık tapu iptal ve tescil davasını açma imkanının kalmadığından tazminat talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde ; davacı tarafın tapu sicilinin yanlış tutulması sebebiyle zarara uğradığını iddia ettiğini, 6038 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 60 ıncı maddesinde zararın meydana gelmesinden itibaren 10 yıl ve öğrenilmesinden itibaren de 1 yıl içerisinde zamanaşımının dolacağının öngörüldüğünü, davanın zamanaşımına uğradığını, davada öncelikle davalı idare lehine hak düşürücü süre veya zamanaşımı sürelerinin gerçekleşmiş olduğu tespit edilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın bu aşamada tazminat talep etme olanağının bulunmadığını, davada tapu kütüğü üzerinde yapılan işlem esnasında kütüğe aykırı tescil iddiasına dayanıldığını, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2009/12534 Esas, 2010/143 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, bu durumda öncelikle Tapu Sicil Tüzüğü'nün 85 inci maddesindeki prosedüre başvurmanın gerektiğini, Tapu Sicil Tüzüğü'nün 85 inci maddesi uyarınca, kütük üzerinde belgelere aykırı tescil veya yazım söz konusu ise düzeltilmesi için ilgililerin olurlarının alınması ve yevmiye defterine kaydedilmesinin gerektiği, belgeye aykırı yazının veya tescilin düzeltilmesinde ilgililerden birinin yazılı oluru bulunmazsa müdürün, defterdarlık veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını talep edebileceğini, kütük üzerinde belgelere aykırı tescilin varlığı halinde dava açabilecek makamın kaydın maliki olmadığını, tüzükte belirtilen yönteme uymak koşuluyla defterdarlık veya mal müdürlüğü, hazine avukatı bulunmayan yerlerde doğrudan müdürlüğün olduğunu, 4721 sayılı Kanun'un 1027 nci maddesinde de paralel düzenleme ile tapu memurunun yazılı olur almadan düzeltme yapamayacağı, bu durumda ancak mahkeme kararı ile yanlışlığın düzeltilebileceği hükmünün getirildiğini, davacı tarafın iddia ettiği şekilde zararın bir ayni hakkın varlık veya sona ermesinden ibaret olması durumunda hak sahibinin her şeyden önce aynen geri alma olanaklarını arayacağını, sonuçta tapu iptal ve tescil davası reddedilip kesinleşince oluşan zararın tazmininin bu kurala dayanarak devletten istenebileceğini, ayrıca Hazinenin sorumlu tutulabilmesi için tapu sicilinin tutulmasından zarar doğmuş bulunması, memurun hukuka aykırı eyleminin olması, zararla eylem arasında nedensellik bağının bulunmasının gerektiğini, zarar doğmadıkça Hazinenin sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, tapu kaydının düzeltilmesi olanak içinde bulundukça da zarardan söz edilemeyeceğini, bu sebeple de Hazineye karşı tazminat davası açılamayacağını, davacı tarafın davasını belirsiz alacak davası olarak açtığını ancak dava konusu alacağın belirlenebilir olduğunu belirterek reddine karar verilmesini talep etmiştir

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihli ve sayısı belirtilen kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; hatalı işlemin tapu müdürlüğünün de kabulünde olduğunu, ...’nin hisselerini imardan önce satın alan davacının ortaklığın giderilmesi davası sonucu satış memurluğundan tekrar aldığını, zararın tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklandığını, Tapu Sicil Müdürlüğünün 22.09.2010 tarihli cevabî yazısında hatayı kabul ettiğini, bunun da zaman aşımı itirazında bulunulmadığını gösterdiğini ve zaman aşımından feragat niteliğinde olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; buna göre Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) 18.11.2009 tarihli ve E.2009/4-383, K.2009/517 sayılı karar ile kadastro işlemlerinden doğan zararın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar kapsamında değerlendirileceği kabul edilmiş ise de Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 sayılı kararında, YHGK tarafından kadastro işlemlerinden kaynaklanan tazminat taleplerinin 18.11.2009 tarihinde kabul edildiğinden bu tarihten önce zamanaşımı süresi dolan hak sahiplerinin, dava açabilmelerini mümkün kılacak makul bir süre belirlenmesi gerektiği, adil bir denge için gereken sürenin ne olduğunun ise derece mahkemelerince ve özellikle içtihat mahkemesi konumundaki Yargıtayca belirlenmesi gerektiğine değinildiği eldeki davanın tarihinin 01.03.2013 olup belirtilen nedenlerle tazminat istemine ilişkin davanın Anayasa Mahkemesinin az yukarıdaki kararında belirtilen 18.11.2009 tarikhinden sonra makul süre içerisinde açıldığının kabul edilmesinin mümkün olmadığı, yine Mahkemece de belirtildiği üzere 4721 sayılı Kanun'un 1020 nci maddesinde "İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez. " şeklinde düzenleme bulunmakta olup davacının 1990 ve 2009 yılları arasında çok sayıda hisseyi yeniden satın aldığı veya düzeltme işlemi yapıldığı, buna göre tapu sicilindeki yanlışlığı 2010 yılında öğrendiğini ileri süremeyeceğinden davacılar vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; 21.09.2010 tarihinde davacının Tapu Sicil Müdürlüğünün verdiği dilekçe sonrası hisse hatasını kabul ettiği, doğan zarardan sorumlu olduğu, YHGK’nın 18.11.2009 tarihli kararı itibarıyla davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinde açıldığını, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri

2. 4721 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.

3. YHGK’nın 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. Anayasa Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2014/6673 Başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli ... kararı.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dosyanın tetkikinde; Antalya ili, ... ilçesi, ... Köyü 331 parsel sayılı dava konusu taşınmazın 01.03.1989 tarihli ve 1551 sayılı imar uygulaması sonrasında çok sayıda parsele ifraz görerek, yeni parsellerin oluştuğu, davacı tarafından ..., ... ve ...' ye ait hisseleri satın aldığı, davacının adı geçen paydaşlardan satın aldığı hisselerin, tapudan terkin edilmesi gerekirken terkin edilmeyerek, imar uygulaması ile oluşan yeni parsellerde yer verildiği, davacı tarafından satın alındığı halde, terkin edilmeyerek başka parsellerde yer verilen hisselerin davacı tarafından muhtelif tarihlerde tekrar edinildiği, sonuç itibariyle davacı ... adına eksik tescil edilen 6.506,98 m²lik hissenin, 6.442,27 m²lik kısmının satın alma, izaleyi şüyu ve tashih işlemleri ile davacı tarafından geri alındığı, eldeki davanın 01.03.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

3. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ncı maddesine (eski 125 inci md.) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ... kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hâle gelmiştir.

4. Buna göre, yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 Başvuru No.lu, 25.07.2017 tarihli kararı nazara alındığında, 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesini etkili hâle getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra davanın makul süre içinde açılması gerekmektedir. Eldeki dava 01.03.2013 tarihinde açılmış olup, tapu kayıtlarının aleniliği ve davacının tapuda alım ve tashih işlemleri yaptırdığı da dikkate alındığında, makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından ve davalı Hazine vekili süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğundan ilk derece mahkemesince tazminat istemli davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmamıştır.

5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

20.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.