"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı üzerine yargılama yapan İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; İstanbul ili, ... ilcesi, ... köyünde bulunan K.Evvel 324 tarihli ve 161 sıra, 5.11.1953 tarihli 29 cilt 2 sıra 24.03.1324 tarihli - 1 cilt -72 sıra, 24.03.1324 tarihli 1 cilt 77 sıra, 24.03.1324 tarihli 1 cilt 79 sıra, 24.03.1324 tarihli 1 cilt 78 sıra Ağustos 1335 tarihli 10/144 sırada kayıtlı taşınmazların müvekkillerinin murisi ... adına kayıtlı olduğunu, ... köyünde yapılan Kadastro çalışmaları sonucunda 4785 sayılı Kanun'la devletleştirildiğini ve orman vasfı ile Hazine adına tescil edildiğini, müvekilinin murisleri adına kayıtlı bulunan arazilerin devletleştirilerek kamulaştırmasız el atmanın gerçekleştirildiğini, söz konusu taşınmazların herhangi bir nedenle iadeye tabi tutulmadığını, taşınmazların kök kayıtlarının halen geçerli tapu kayıtları olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa Mahkemesi kararları gereğince taşınmazlara yapılan kamuşlaştırmasız el atmanın karşılığında taşınmazların dava tarihindeki bedelinin davalıdan tahsili ile ... mirasçıları davacılara payları oranında ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle;davacının açtığı mesnetsiz ve haksız davayı kabul etmediklerini, öncelikle zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacıların dayandığı tapu kayıtlarına göre toplam 263 dönüm arazinin sınırlarının mahkemece tespit edilerek bilirkişilerce harita üzerinde gösterilmesi gerektiğini; hükme dayanak yapılan 12.09.2019 tarihli bilirkişi raporunun eksik, hatalı ve Kanuna aykırı olduğunu, tapu kayıtları ile 31.07.2017 havale tarihli dilekçe ekinde bulunan teknik mütalaa başlıklı belgeler ve krokiler, orman zabıtnameleri ve krokileri, orman tahdit tutanakları ile orman kadastro haritalarıyla yapılan karşılaştırmalarda söz konusu yerlerin birbirleri ile örtüşdüğünü; hükme esas alınan bilirkişi raporunda 1939 yılına ait olan orman zabıtnamelerinde belirtilen yerler ile davacılar ... varislerine ait olan tapu kayıtlarının mevkilerinin örtüşmediği yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını, 21.10.2019 tarihli bilirkişi raporuna itirazlarını içeren dilekçelerinde belirtmiş oldukları hususlar ve yeniden keşif yapılması hususundaki taleblerinin mahkemece hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan reddedildiğini eksik, hatalı ve Kanuna aykırı olarak düzenlenen bilirkişi raporunun hükme dayanak yapıldığını belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması talep edilmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacıların eski tapularının kapsamında kalan ancak orman sınırları içinde kalması nedeniyle tespit dışı bırakılan ve revizyon görmeyen alan için mülkiyet ya da tazminat talebinde bulunulmuşsa da davacıların tutunduğu eski tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği ve işleme tabi kayıt niteliği kalmadığından mülkiyet hakkı doğmayacağına, 4721 sayılı Kanun'nun 1007 inci maddesi uyarınca tazminat talep edilemeyeceğine, zararın tazmini için 6098 sayılı Borçlar Kanun'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ıncı maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiğinin anlaşıldığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz itirazında bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; 18.11.2009 tarihli Yargıtay Genel Kurulunun içtihadı ile 4721 sayılı Kanun'nun 1007 inci maddesine dayalı tazminat davası etkili ve elverişli hale geldiğinden 10 yıllık zamanaşımı süresi 18.11.2009 tarihinden itibaren dava tarihine kadar dolmadığını, tazminat talebine konu tapulu taşınmazların ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1957/302 Esas, 1960/564 Karar sayılı kararında devlet ormanı dışında bırakılan toplam 263 dönüm tapulu araziyi kapsayan saha olup kadastroya tabi tutulan alanın toplam yüzölçümü 41.454.72 m² (yaklaşık 41.5 dönüm) olduğundan 263-41.5=221.5 dönümün mahkeme kararı ile devlet ormanı kapsamı dışında kaldığı halde tapusu davacılara verilmediği gibi mahkemece yeniden devlet ormanı kapsamına alındığından müvekkilleri davacılar lehine tazminata hükmedilmesi gerektiğini, ayrıca müvekkillerinin murislerine ait iken orman sınırları kapsamında kaldığından tespit harici bırakılan yerlerden sonradan orman vasfını kaybettiğinden 28.04.2014 tarihinde 6292 sayılı Kanun kapsamında İstanbul Milli Emlak Müdürlüğü'ne iade talebinde bulunduklarını taşınmazlar hakkında hiç bir inceleme ve değerlendirme yapılmaması ve hükme dayanak yapılan 12.09.2019 tarihli bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olmasına rağmen hükme esas alınmasını hukuka aykırı olduğunu, yeniden keşif yapılması hususundaki taleblerinin mahkemece hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan reddedildiğini eksik, hatalı ve Kanuna aykırı olarak düzenlenen bilirkişi raporunun hükme dayanak yapıldığının ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri
2.4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacıların dayandığı eski tapu kayıtları kapsamında kalan ancak orman sınırları içinde kalması nedeniyle tespit dışı bırakılan yerlerin 1965 yılında yapılan genel kadastro çalışmaları sırasında revizyon görmediğinden bahisle mülkiyet hakları ihlal edildiği gerekçesiyle 4721 sayılı Kanun'un 1007 inci maddesinden kaynaklanan tazminat istemli eldeki bu davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
2.4721 sayılı Kanun'un 1007 inci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun'un 146 ıncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru No.lu ve 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 inci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 ncı maddesine dayanarak dava açılmalıdır.
3.Buna göre, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru No.lu kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava için 4721 sayılı Kanun'un 1007 maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra 09.11.2015 tarihinde açılan eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiği, davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmadığı, kadastro sırasında revizyon görmeyen ve işleme tabi olma niteliğini kaybetmiş tapu kaydına dayanılarak 4721 sayılı Kanun'nun 1007 nci maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceğinden davanın reddine karar verimesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
4.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
14.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.