Logo

5. Hukuk Dairesi2023/10460 E. 2024/3459 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydının iptali nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini davasında zamanaşımı def'inin kabulü.

Gerekçe ve Sonuç: 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin, tapu iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ve Anayasa Mahkemesi'nin 2014/6673 başvuru numaralı kararı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli kararına rağmen davanın makul süre içerisinde açılmadığı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/1313 Esas 2023/1528 Karar

KARAR : Esastan ret

Taraflar arasındaki dava konusu taşınmazın tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların kök murislerinin adına kayıtlı iken Konya Orman İşletme Müdürlüğü tarafından açılan Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/638 Esas, 1997/880 Karar sayılı ve Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/256 Esas, 1992/730 Karar sayılı tapu iptal ve tescil davalarına konu edilen gayrimenkullerden Konya ili, ... ilçesi, ... Mahallesi, ... Mevki, ... pafta, ... parsel sayılı taşınmaz hakkında açılan Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1995/638 Esas, 1997/880 Karar sayılı dosyasında davacı idarenin davasının reddine karar verildiğini, anılan dosyanın halen Yargıtayda olduğunu, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan aynı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil davasının davacı idare lehine sonuçlandığını, kararın kesinleşerek bu taşınmazın tapu kaydının davalıya geçtiğini, davacıların 6292 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi kapsamında iade ya da eşdeğer taşınmaz talebinde bulunulduğu ve talebin reddedildiği; reddedilen haklı taleplerinin karşılanması maksadıyla Konya 2. İdare Mahkemesine dava açtıklarını, davanın reddine karar verildiğini, müvekkillerinin miras bırakanlarına bu taşınmazın tapusunun çok uzun yıllar önce 1950'li yıllarda bizzat devlet tarafından verildiğini, davacının murisleri ve bunların çocuklarının çok uzun yıllar boyunca bu taşınmaz üzerinde çiftçilik yaptıklarını, tarımla uğraştıklarını, aradan 40 yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra 1990'lı yıllarda devletin bir gün aniden müvekkillerinin murislerine ve diğer mirasçılara tapu hırsızı muamelesi yapmasının, herhangi bir kamulaştırmaya veya denkleştirici adalet uygulanmasına dahi gerek duymaksızın doğrudan doğruya tapunun iptalini ve Hazine adına tescilini istemesinin her şeyden önce en ... insan haklarından olan mülkiyet hakkının ihlali olduğunu beyan ederek tapu sicilinin hatalı tutulmasından dolayı her bir müvekkili için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL tazminatın davalı idareden taleplerine olumsuz cevabın verildiği 29.09.2014 tarihinden itibaren mevduat uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte tahsiline, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; eldeki davanın Maliye Hazinesine izafeten Konya Valiliği aleyhine açılamayacağını, bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunlu olduğunu, davalı olarak gösterilen Konya Valiliğinin davalı sıfatı bulunmadığını ayrıca idare yargılanan görev alanına giren davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın süresinde açılmamış olduğunu, taleplerin zamanaşımına uğradığını beyan ederek husumet itirazlarının öncelikli dikkate alınmasına, belirtilen nedenle davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile husumetten reddine, görev, zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazlarının dikkate alınmasına, belirtilen nedenlerle davanın reddine, davacıların davasının haksız ve hukuksal dayanaktan yoksun olması nedeniyle esastan reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; eksik ve yetersiz inceleme ile karar verildiğini, müvekkillerinin mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini, yerel mahkemece 6292 sayılı Kanun nedeniyle Danıştay tarafından verilen bozma kararının gerekçesinin irdelenmeden karar verildiğini, davanın esasına girilmeden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin Yüksek Mahkeme ve mevzuat hükümlerine uygun olmadığını beyan ederek verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinde düzenlenen tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan dolayı açılacak davalar için kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği ancak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 146 ncı maddesindeki, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” şeklindeki kanuni düzenlemenin bir gereği olarak uygulama ve öğretide kanunen özel bir zamanaşımı süresi öngörülmeyen alacak veya tazminat davaları 10 yıllık genel zamanaşımına tâbi tutulmuş, bu nedenle, eldeki davada tapu sicilinin tutulmasından doğduğu iddia edilen zararın tazmini istendiğine ve bu alacakla ilgili kanunda aksine bir hüküm bulunmadığına göre, bu zarar alacağının da 6098 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesinde öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tâbi olduğunun kabulü gerektiği, 10 yıllık genel zamanaşımı süresi alacağın muaccel (istenebilir) hale geldiği gün işlemeye başlayıp 10 yıl sonra aynı gün dolacağı, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 başvuru numaralı kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava için 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi kapsamında dava açılabilmesi imkanı yönünden Anayasa Mahkemesinin belirtilen hak ihlali kararı nazara alındığında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra 09.11.2015 tarihinde açılan eldeki davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığı gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiği, davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmadığı, kadastro sırasında revizyon görmeyen ve işleme tabi olma niteliğini kaybetmiş tapu kaydına dayanılarak 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceğinden ve 605 parselin mülkiyetini Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/256 Esas, 1994/447 Karar sayılı kararı ile kaybedildiği, kararın 08.11.1995 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme tarihi itibarıyla zararın doğduğu ve bu tarihte tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale geldiği ve davalı Hazine vekili süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğundan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ilearsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Kanun'un 146 ncı maddesine göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru numaralı 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından dava açılmasını mümkün kılacak makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanarak dava açılmalıdır.

3. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/256 Esas, 1994/447 Karar sayılı ilamı ile dava konusu taşınmazın tapusunun iptal edildiği, ilgili kararın temyiz incelemesinden geçmek suretiyle 08.11.1995 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 28.11.2020 tarihinde açıldığı, 10 yıllık zamanaşımının süresinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce dolduğu, bu tarihten itibaren de makul süre içerisinde işbu davanın açılmadığı ve davalı Hazine vekilinin süresi içerisinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmakla davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi yerindedir.

4. Dava konusu taşınmaz 6292 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi kapsamında iade edilebilecek taşınmazlardan olmadığından Konya 2. İdare Mahkemesinin 2018/287 Esas, 2018/372 Karar sayılı kararı ile davasının reddine karar verildiği, eldeki davadaki talebin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davası olduğu gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

21.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.