"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/63 Esas, 2023/73 Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ: Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/504 Esas, 2020/465 Karar
Taraflar arasındaki tapu kaydının hatalı oluşması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazminine ilişkin asıl ve birleştirilen davalarda yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davaların reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar ve asli müdahiller vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar ve asli müdahiller vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, kesinlik, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili asıl ve birleştirilen dava dilekçelerinde özetle; müvekkillerinin murisi Baş Katip ...e ait olan tapu kaydında yer alan... arkasında yer alan 16 dönüm 2 evlek arazinin muris ...in vefatından sonra oğlu ...ye intikal ettiğini, daha sonra bu taşınmazın 03.09.1993 tarihinde ikiye bölündüğünü ve bir kısmının ...köyü 104 ada 23 ve 46 parsel olarak tapuya kayıt edildiğini, esasen muris adına kayıtlı olması gereken bu taşınmazın Hazine adına kayıt edilmesi nedeniyle murisin mirasçısı olan müvekkillerinin yolsuz tescil nedeniyle uğramış olduğu zararın tazminini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; tapu sicilinin tutulmasından dolayı devletin sorumluluğunun doğmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ve asli müdahiller vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacılar ve asli müdahiller vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu taşınmazın kadastro tespit işleminin 20.10.1993 tarihinde kesinleştiği, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası dikkate alındığında dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin 2003 yılında dolduğu, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı tazminat davasının 2003 yılından itibaren işleyen 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı anlaşıldığından sonucu itibarıyla davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu belirtilerek davacılar ve asli müdahiller vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ve asli müdahiller vekilinin temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar ve asli müdahiller vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, ... olarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihaî kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dava konusu taşınmazın kadastro tespit işlemi sonucu mera olarak tespit gördüğü, 21.10.1993 tarihinde kadastro tespit tutanağının kesinleştiği, eldeki davanın 18.10.2018 tarihinde açıldığı, davalı vekilinin süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmıştır.
3. 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklanan tazminat davalarında, mülkiyet kaybının kesinleştiği tarihten itibaren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ncı maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125 inci maddesine) göre 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2014/6673 başvuru numaralı ve 25.07.2017 tarihli Yaşar Çoban kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararı nazara alındığında; YHGK kararı ile 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi ile düzenlenen tazminat için hukuk yolu etkili hale gelmiş olup YHGK karar tarihi olan 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolanlar açısından makul süre içinde 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayanılarak dava açılması gerekir.
4. Tazminata konu edilen taşınmazın mülkiyetinin 21.10.1993 tarihinde kaybedildiği, davacıların mülkiyeti kaybettiği bu tarih itibarıyla zararının oluştuğu, bu tarihten itibaren on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra davacıların eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
5. Buna göre, YHGK karar tarihinden sonra makul süre de dolmuş bulunduğundan, davalı Hazine vekilinin süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu da gözetilerek Hazine yönünden davanın zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
6. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Davacılar ve asli müdahiller vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.