"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1739 Esas, 2022/1319 Karar
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Beypazarı Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/601 Esas, 2021/611 Karar
Tapu kaydının hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı üzerine yargılama yapan İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Ankara ili, Beypazarı ilçesi, ... Mahallesi 1589 parsel sayılı 2.741.827,00 m² yüzölçümündeki taşınmazda müvekkillerinin paydaş olduklarını, bir kısım müvekkillerinin ortaklığın giderilmesi davası sonucunda diğer paydaşların paylarını açık artırma yoluyla satın aldıklarını, Kadastro Müdürlüğü tarafından 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 22 nci maddesinin (a) bendi uyarınca yapılan yenileme kadastrosu neticesinde 132 ada 20 parsel numarası ile 2.366.799,00 m² olarak tescil edilmek suretiyle taşınmazın yüzölçümünün azaldığını, davacının tapu kayıtlarına güvenerek satın aldığı taşınmazda oluşan 375.027,00 m² fark için ödemesinin karşılıksız kaldığını belirterek düzeltme işlemi ile oluşan eksikliğin tazmin edilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu yerin gerek 1953 yılındaki kadastro tesis tarihindeki ölçümlerindeki sınırlarında, gerekse 2015 yılındaki kadastro yenileme çalışmaları sonrasındaki ölçümlerde sınırlarında bir değişiklik olmadığı, metrekaredeki eksikliğin 1953 yılındaki ölçüm teknolojisinin yetersiz olmasından kaynaklandığını, 2015 yılındaki yenileme çalışmaları sırasında davacıların mülkiyet hakkına bir zarar verilmediğini, arazinin %70'inin taşlık ve tarıma elverişsiz olduğunu, ayrıca davacıların taksim sonrası satışta kendi hisseleri için bir ödeme yapmadıklarını, sonraki satışlar da mevcut tapu bilgisine göre yapıldığından zarardan söz edilemeyeceğini belirtilerek davanın reddi talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne ve tespit edilen bedelin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat koşullarının oluşmadığını, taşınmazın zemindeki sınırlarında değişiklik olmadığını, davacıların tapu maliklerinin mirasçısı olup diğer paydaşlardan ortaklığın giderilmesi davası sonucunda satın aldıkları dikkate alınarak taşınmazın gerçek yüzölçümünü bilmemelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taşınmazın değerinin yöntemine uygun şekilde tespit edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile fen bilirkişileri tarafından düzenlenen raporla taşınmazın zemindeki sınırlarında değişiklik bulunmadığı, eksikliğin komşu parselde kalmadığı, yüzölçüm farkının tesis kadastrosu sırasında kullanılan ölçü tekniği ve hatalı hesaplamalardan kaynaklandığı, yenileme kadastrosunun doğru yapıldığı belirlenmekle, dosya kapsamı, kamu düzeni, istinaf sebepleri ve istinaf edenin sıfatı itibarıyla yapılan istinaf incelemesi sonucunda çekişmeli taşınmazın belediye sınırları içinde bulunması, kuzey tarafında yapılaşmaların olması karşısında taleple bağlı kalınarak tazminata hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının, 1950 yılında yapılan tesis kadastrosu sırasında Ankara ili, Beypazarı ilçesi, ... Mahallesi 136 parsel sayılı 2.742.500,00 m² yüzölçümündeki taşınmazın Temmuz 1949 tarihli 1 numaralı ve Nisan 1937 tarihli 33 numaralı tapu kayıtları uygulanarak Hasan Teke ve Hasan Hayri Yazıcıoğlu adlarına tespit edildiği, dava dışı kişiler tarafından açılan tespite itiraz davasının Beypazarı Gezici Arazi Kadastro Hakimliği’nin 1958/367 Esas ve 1961/306 Karar sayılı ilamı ile reddedildiği, temyiz incelemesinden geçerek 10.10.1962 tarihinde kesinleştiği ve tespit gibi tapuya tescil edildiği, TEK tarafından yapılan direk yeri ve irtifak hakkı tesisi işlemlerinden kaynaklı 19.01.1972 tarihinde 1582, 1583,1584, 1585,1586, 1587,1588,1589 parsellere ayrılarak toplam 673 m²nin direk yeri niteliği ile TEK adına tescil edildiği, 1589 parselin ise 2.741.827,00 m² yüzölçümüyle Mehmet Teke ve ortakları adlarına tescil edildiği, 1589 parsel sayılı 2.741.827 m² yüzölçümündeki taşınmazda bir kısım davacıların satın alma yoluyla, bir kısım davacıların ise ortaklığın satış yoluyla giderilmesi sonucunda yapılan açık artırmayla paydaş oldukları, 18.09.2015 tarihinde ada raporu düzenlendiği, 17.11.2015 tarihli uygulama tutanağı ile dava konusu taşınmazın yüzölçümünün 2.366.798,84 m² olduğu tespit edilmiş olup davacılar tarafından 10.12.2015 tarihli itiraz dilekçesi ile yüzölçümündeki eksilme nedeniyle yapılan itirazın, 14.12.2015 tarihli komisyon tutanağı ile reddedildiği, 17.11.2015 ile 15.01.2016 tarihleri arasında yapılan 30 günlük ilan süresi içinde Sincan Batı Adliyesi Kadastro Mahkemesinde dava açılmadığından 16.01.2016 tarihinde kesinleşerek 2.366.798,84 m² yüzölçümü ile 132 ada 20 parsel numarasını aldığı, 07.03.2016 tarihinde tapuda infazının yapıldığı, taşınmazın yüzölçümünde 375.028,16 m² azalma olduğu, eldeki davanın 25.05.2017 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmıştır.
3. Hükme esas alınan 05.08.2021 tarihli fen bilirkişi raporunda “... Mahallesi 132 ada 20 parsel (eski 1589 parsel) sayılı taşınmazın 8 numaralı 1/10.000 ölçekli ve hatalı ölçüme göre tersimatı yapılan kadastro paftasına göre sınırları kesinleştirilmiş olsa idi, dava konusu taşınmazın yüzölçümünde eksilme meydana gelmeyip, parseli çevreleyen bütün hudutlarında bulunan komşu parseller ile mükerrerlik oluşturacağı, bu sebeple yaklaşık 70 yıldır kullanılan komşu taşınmazlarda da mükerrerlik sebebi ile tarımsal destek ve kullanım kısıtlığı meydana geleceğinin öngörüldüğü” belirtilmiş olmakla; dava konusu taşınmaza 1950 yılında yapılan tesis kadastrosu sırasında uygulanan Temmuz 1949 tarihli 1 numaralı ve Nisan 1937 tarihli 33 numaralı tapu kayıtları getirtilmeden dava konusu taşınmazın yüzölçümü ve hudutlarında değişiklik olup olmadığı, var ise bu değişikliğin nedeni belirlenmeden eksik inceleme ile karar verilmiştir. Bu nedenle dava konusu taşınmazın yüzölçümündeki eksikliğin komşu parsellerde kalıp kalmadığı ve bu eksik miktarın açılan dava sonucu giderilip giderilemeyeceğinin belirlenmesi amacıyla 3402 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin (a) bendi uyarınca yapılan uygulama kadastrosuna itiraz davası açılması için süre verilerek açılacak davanın sonucunun bekletici mesele yapılarak sonucuna göre davacının zararının varlığı ve kaynağının kesin şekilde tespitinden sonra tazminata hükmetmek gerekir iken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
1. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının sair hususlar incelenmeksizin BOZULMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.