"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/427 Esas, 2023/417 Karar
KARAR : Esastan ret/ Yeniden esas hakkında verilen karar
İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/323 Esas, 2022/824 Karar
Taraflar arasındaki 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 22/A maddesi gereği tapu kaydındaki yüzölçümün azalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı üzerine yargılama yapan İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun davalı Hazine yönünden esastan reddine, davacı yönünden kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Antalya ili, ..., ... köyü 129 parsel sayılı 13.800,00 m² yüzölçümlü taşınmazda malik iken, Kadastro Müdürlüğü tarafından yapılan düzeltme çalışmaları sonucu müvekkilin hissedar olduğu taşınmazın 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yapılan çalışmada Pınarlı Mahallesi 13239 ada 5 parsel olarak düzeltildiğini ve yüzölçümünün 10.639,85 m²ye düşürüldüğünü, yenileme kadastrosu nedeniyle oluşan eksikliğin tazmin edilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı azalma meydana geldiğini iddia etse de kadastro çalışmaları öncesi kullanmış olduğu arazinin sınırları ile çalışmalar sonrası sınırların aynı olup olmadığının araştırılması gerektiğini, davacı aynı sınırlarla arazisini kullanıyorsa bahsedilen m² eksikliğinin sadece evrak üzerinde o günün teknolojisinde ölçüm yapan cihazların yaptığı matematiksel bir hatadan kaynaklandığını, davacının kullandığı taşınmazın son halinde sınırlar değişmemişse ve 13.800,00 m² olarak aldığı yerin 2012 yılında yapılan kadastro çalışmaları ile 10.639,85 m² olduğu tespit edilmiş ise taşınmazı satın aldığı önceki sahibine karşı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açması gerektiğini, eğer sınırlarda değişiklik varsa sınır taşınmazın sahibine karşı tapu iptal ve tescil davası açması gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taşınmazın arazi vasfında olduğunun kabulü ile 29.03.2022 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak davanın kısmen kabulüne ve tespit edilen bedelin dava tarihinden yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmaza arsa olarak dava tarihi itibarıyla belirlenen bedeli olan 619.831,82 TL’nin dava tarihinden yasal faiziyle müvekkili davacıya ödenmesine ilişkin davanın tam kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalı Hazine lehine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davanın kısmen reddi halinde ise davalı lehine hükmedilecek vekâlet ücretinin, davacı vekili için belirlenen vekâlet ücretinden fazla olamayacağını ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2. Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımından ve husumetten reddi gerektiğini, davacı dava konusu taşınmazı 06.12.2018 tarihinde satın almış olup aktif husumet ehliyeti olmadığı gibi bu tarihten sonrasına ilişkin faiz talebinin de reddedilmesi gerektiğini, davacı tarafın idari yoldan düzeltme yaptırmak üzere ilgili idareye başvurmadığını ve başvurusunun reddi halinde Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açmadığı gözetilerek davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca taşınmazı satın aldığı kişiden zararını talep etmesi gerektiğini, ıslah ile artırılan kısım yönünden faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu, arazi niteliğindeki dava konusu taşınmazın arsa olarak kabulü ile belirlenen bedelin yüksek olduğunu, müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile devletin kusursuz sorumluluğu uyarınca davacının zararının karşılanması gerektiği, mahkemece taşınmazın arazi olarak kabulü ile net gelir yöntemine göre dava tarihinde meydana gelen zararın tazminine yönelik hüküm kurulmuş olup, önceki tarihli Yargıtay içtihatlarında meydana gelen zararın kesinleşme tarihi itibarıyla hesaplanması gerektiği içtihat edilmekteyken, son tarihli içtihatlarda oluşan zararın dava tarihi itibarıyla belirlenmesine görüşü hakim olduğundan zararın dava tarihi itibarıyla hesaplanması doğru ise de dosyada bulunan müzekkere cevaplarına göre dava tarihi itibarıyla meskun mahalde bulunan, belediye hizmetlerinden yararlanan, ilk olarak 2003 yılında ... planına alındığı bildirilen çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu kapsamda hükme esas 29.03.2022 tarihli bilirkişi raporunda emsal karşılaştırması yöntemine göre çekişmeli taşınmazın değerinin 619.831,82 TL olarak belirlendiği, ancak istinaf kaldırma kararı öncesi ilk kararla 336.397,96 TL tazminata hükmedildiği ve bu hükmün davacı yanca istinaf edilmediği, her ne kadar davacı istinafa cevap dilekçesi vererek yeniden bilirkişi incelemesi yapılırsa fazlaya ilişkin hakkımızı saklı tutuyoruz dese de hükümde fazlaya ilişkin saklı tutulan bir alacak bulunmadığı gibi bu dilekçenin, hükmün istinafı anlamına gelmeyeceği ve dilekçe içeriğinde Yargıtay kararlarına uygun olarak verilen kararın doğru olduğu belirtilerek Hazinenin başvurusunun esastan reddinin talep edildiği, aksinin kabulünün istinaf cevap dilekçesine istinaf anlamı yüklemek ile usuli kazanılmış hakkın ihlali anlamına geleceği ve zarar dava tarihine göre hesaplandığı için her yeni davada değer yükseleceğinden bu davaların sürekli açılır hale gelmesinin söz konusu olacağı anlaşılmakla her ne kadar dava tarihine göre belirlenen değer daha yüksek ise de taraflar arasında oluşan usuli kazanılmış hak uyarınca önceki hükmedilen değer aşılamayacağından 336.397,96 TL tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiziyle hükmedilip davalı lehine hükmedilecek vekâlet ücretinin davacı lehine hükmedilen vekalet ücretini geçemeyeceği nazara alınarak davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurumak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz itirazında bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri
2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; dava konusu ... köyü 129 parsel sayılı taşınmazın evveliyatında 1963 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında 13.800,00 m² alanlı olarak dava dışı kişiler adına tapuya tescil edildiği, 18.01.2006 tarihinde üzerinde kısıtlayıcı herhangi bir şerh olmaksızın satış yoluyla davacıya geçtiği, dava konusu ... köyü 129 parsel sayılı taşınmazın tapu kütüğünün beyanlar hanesine 18.08.2009 tarihli ve 5698 yevmiye numarası ile “3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uygulamasına tabidir.”şerhinin işlendiği, 27.05.2010 tarihinde yapılan 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uygulamasıyla ... köyü 129 parselin Pınarlı Mahallesi 13239 ada 5 parsel numarası ile 10.639,85 m² olarak tescil edildiği, uygulama kadastrosunun 12.08.2010 - 13.09.2010 tarihleri arasında ilan edildiği, davacının askı ilan süresi içinde dava açmaması nedeniyle 14.09.2010 tarihinde kesinleştiği, dava konusu taşınmazın yüzölçümünde 3.160,15 m² azalma meydana geldiği, Mahkemece yapılan inceleme ve keşif sonrası düzenlenen 11.01.2022 tarihli fen bilirkişi raporunda; “Komşu parsellerin irdelenmesinde dava konusu taşınmaz sınırlarının ilk tesis kadastrosu sınırları ile aynen alındığından dava konusu taşınmazda olan yüzölçüm eksikliğinin sınırlarının değişmesinden kaynaklı olmadığı, tapulama çalışmalarında planimetre karnesinde (a) harfi ile gösterilen kısmın alanın yanlış hesaplanmasından kaynaklandığı...” belirtilmekle eldeki davanın 26.02.2018 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
3. Arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesi ve dosya kapsamına göre dava konusu taşınmazın gerçek bedelinin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesi yerindedir.
4. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı Hazine vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
5. Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı öncesi İlk Derece Mahkemesince verilen ilk karar davacı tarafından istinaf edilmediğinden, davalı Hazine lehine oluşan 6100 sayılı Kanun'un 26 ncı maddesinden kaynaklanan taleple bağlılık ve aleyhe hüküm verme yasağı ilkesi gözetilerek kaldırma kararı öncesi bedele hükmedilmesi doğru ise de hükmedilen bedele yenilemenin kesinleştiği 14.09.2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekirken, yazılı şekilde faize hükmedilmesi bozmayı gerektirir.
Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı Hazine vekilinin tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının (B-1) nolu bendinde yer alan "26/02/2018" tarihinin çıkartılması, yerine "14.09.2010" tarihinin yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Davacıdan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmamsına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.