Logo

5. Hukuk Dairesi2024/8325 E. 2025/1375 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali nedeniyle Hazine'den tazminat istenmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazların eski zabıt kaydına dayanmasına rağmen 1940 yılından beri orman kadastrosunda yer aldığı, davacıların ve murislerinin yasal süreler içinde itiraz etmedikleri, davanın da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli kararından sonra makul süre içerisinde açılmadığı gözetilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/616 Esas, 2024/1566 Karar

KARAR : Düzeltilerek yeniden esas hakkında verilen karar

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/249 Esas, 2021/515 Karar

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin asıl ve birleştirilen davalarda verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek suretiyle asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili asıl ve birleştirilen dava dilekçelerinde özetle; Eylül 1314 tarihli, 265 sıra no, 5/41 sayfa No. Odayeri Su Yolu... Mevkii, Cinsi Çalılık, hududları Şarken yol Garben patik, ... : 50 dönüm miktarlı taşınmazın, Eylül 1314 tarihli 264 sıra no, 5/41 sayfa no,........... Yolu............ mevkiili Cins............hududları Şarken yol Garben dere, Şimalen ...100 dönüm miktarlı taşınmazların, müvekkilleri murisi ...'a Balkanlardan zorunlu göç ile geldikten sonra Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmesine rağmen 1947 tarihinde Devlet Ormanı olarak tahdit ve tescil edildiğini, ormanın münazaalı orman olması ve itirazlar mucibinde bu tescil işleminin 07.07.2016 tarihine kadar hiç bir şekilde yapılamadığını, sonradan, Odayeri Devlet Ormanı 146 Parsel numarası ile tescili idari ve tek taraflı bir işlem 07.07.2006 tarihli ve 8812 yevmiye numarası ile kayıt dışı kalmış yerlerin hükmen tescili ile ... adına tescil edildiğini, 2006 yılında yapılan kayıt dışı kalmış yerlerin tescili işleminin tamamen yolsuz tescil olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 10.000,00.TL tazminatın davalı Hazine den tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı definde bulunduklarını, dava konusu olayda varlığı iddia edilen zararla tapu sicilinin tutulması arasında nedensellik bağının bulunmadığını, ormanların tapu ya da zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile asıl ve birleştirilen davaların, dahili davalı ... yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle, davalı Hazine yönünden ise esastan reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ve davalı Hazine vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 21.12.2022 tarihli ve 2022/1537 Esas, 2022/3120 Karar sayılı kararı ile bilirkişi raporlarına göre dava konusu eski zabıt kaydına dayalı taşınmazların 1940 yılında yapılan orman kadastrosuna göre kesinleşen orman tahdidi içinde bulunduğu sonradan yapılan çalışmalarda orman sınırı dışına çıkarılmadığı, söz konusu zabıt kayıtlarının 1970 yılında Odayeri köyünde yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında orman sınırlarında bulunması nedeniyle herhangi bir taşınmaza revizyon görmediği, yapılan arazi kadastrosunun 1970 yılında kesinleştiğini, somut olayda davacıların tutunduğu murislerine ait eski zabıt kayıtlarının 1970 yılında yörede yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında taşınmazların orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmediği, zabıt kayıtlarının sonradan herhangi bir işlem görmediği, davacılar ve murisleri tarafından 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı, keza 1940 yılında yörede yapılan ve kesinleşen orman kadastrosuna davacıların murislerin itiraz etmediklerinin anlaşıldığını, davacıların murisi adına arazi kadastrosu sonucu oluşan herhangi bir tapu kaydının bulunmadığını, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan eski tapu kaydının hukuki değerini yitirdiğini, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince hukukî değerini yitiren tapu kaydına dayanılarak tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını, kaldı ki tapunun hukuki değerini yitirdiği 1970 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş bulunduğunu, bir an için davacıların zabıt kaydına dayalı olarak tazminat talep hakkı bulunduğu kabul edilse bile, Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 başvuru nolu 25.07.2017 tarihli kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 5 yıl sonra 31.12.2014 tarihinde dava açıldığından 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibarıyla davanın makul süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olmadığını, Mahkemece zabıt kayıtlarının hukuki değerini yitirdiği ve tazminat koşulların oluşmadığı, gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararı usul ve kanuna uygun olduğundan başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin 21.12.2022 tarihli ve 2022/1537 Esas, 2022/3120 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davacılar ve davalı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosya içeriğinden ve UYAP sisteminde yapılan incelemeden davalı Hazine vekiline, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararının 27.02.2022, davacı tarafın istinaf başvuru dilekçesinin ise 06.03.2022 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı Hazine vekilinin 08.03.2022 e-imza tarihli dilekçesi ile istinaf yoluna başvurduğu; ancak Bölge Adliye Mahkemesince davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusu hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmış olup, bu nedenle, davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusu hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmediğinden sair hususlar incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek suretiyle dava ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz  dilekçesinde özetle; tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğun tapu kütüğünün oluşumu sırasında yapılan hataları kapsamadığı yolundaki içtihadın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli içtihadı değiştiğini, geçerli kayda dayalı tapu kaydının korunması gerektiğini, bu durumun mülkiyet hakkının ihlali olduğunu, talebin 2/B kapsamında taşınmazların iadesi aksi hâlde, tazminat isteği olduğunu, bu duruma ilişkin sayısız Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bulunduğunu, yerel mahkemenin mülkiyet iddiasının kanıtlanamadığı yönündeki hatalı düşünce ile karar vermiş olduğunu, taşınmazların zorunlu göçe tabii tutulan müvekkilerin ailesine Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmiş olduğunu, tescilin yolsuz olduğunu, kararların hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Mahkemesi Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi.

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas,  2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan ... duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

6. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı kararında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

7. Anayasa Mahkemesinin 2014/6673 Başvuru No.lu 25.07.2017 tarihli, 29.09.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ... kararı.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Dosyadaki bilgi ve belgelere, bilirkişi kurulu ve ek raporlarına göre yapılan incelemede; talep olunan 264 ve 265 nolu eski kayıtlardaki sınırlar, 1940 yılında ilk orman sınırlamasında devlet ormanı içine alınmış, müteakiben 4785 sayılı Kanun çalışmaları kapsamında 1947 yılında devlet ormanı olarak tapuya bağlanmış, 1947 yılındaki işlemde 1940 sınırları esas alınmış olup, 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu'nun gereği itiraz hakkının da kullanılmadığı, 1967 yılında bölgede arazi kadastrosu yapıldığı ve taşınmazların orman alanı olarak işlem gördüğü, kadastro çalışmalarına da itirazda bulunulmadığı, 2000 yılında yapılan çalışmalar kapsamında 4574 yevmiye ile 121 sayı ile 35 No ile 8.153.994,00 m² olarak yüzölçüm hanesinin doldurulduğu ve 264 ve 265 sayılı eski kayıtların içerisinde olduğu 146 nolu hazine parselinin geldisinin 1947 tarihli Hazine adına kayıtlı orman tapusunun olduğu anlaşılmış olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından sonra 31.12.2014 tarihinde açılan asıl dava ile 01.07.2016 tarihinde açılan birleştirilen davaların makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığı gibi, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği de dava açılamayacağı, davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmadığı, kadastro sırasında revizyon görmeyen ve işleme tabi olma niteliğini kaybetmiş tapu kaydına dayanılarak 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceğinden İlk Derece Mahkemesince dava ve birleştirilen davaların reddine ilişkin verilen karara karşı yapılan istinaf başvurularının, davalı Hazine vekili yönünden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek suretiyle dava ve birleştirilen davaların reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

3. Temyizen incelenen kararın bozmaya uygun olduğu, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının Hazineye irat kaydedilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verilmiştir.