Logo

6. Hukuk Dairesi2022/3547 E. 2023/3946 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı miktarın açıkça belirtilip belirtilmediği ve kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Kefalet sözleşmesinde kredi limitinin açıkça belirtilmiş olması ve bu limitin kefalet limiti olarak kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/580 E., 2022/61 K.

Taraflar arasında açılan kefalet sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit ve istirdat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Yargıtay (Kapatılan) 15 Hukuk Dairesince karar bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usulü eksiklikler yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; muris ...'ın davalı kooperatifin 1323 no.lu ortağı olduğunu, davalı kooperatifin 1454 no.lu ortağı olan Nazlı Can'a 14.03.2015 tarih ve 348 no.lu Kredi Genel Sözleşmesi kapsamında kredi kullandırdığını ve alacağını da müşterek murisleri ...'ın kefaleti ile temin ettiğini, anılan kredi borcunun vadesinde ifa edilmediğini, bunun üzerine borçlu ve kefiller aleyhinde icra takibi başlatıldığını, kefaletin geçerli olabilmesi için sözleşmenin akdi esnasında 'yazılı şekle riayet' ve kefilin sorumlu olacağı miktarın açıkça belirtilmesinin zorunlu olduğunu, Kredi Genel Sözleşmesinin konunun uzmanı bilirkişilerce incelendiği takdirde matbu sözleşmede limite ilişkin bilgilerin elektronik yazıcı yordamıyla yazdırıldığını fakat murisin el ürünü imzasından daha sonraki bir tarihte doldurulduğunu, diğer bir deyişle sözleşmenin murisleri tarafından imzalandığı esnada ortada kefaletin limitine ilişkin hiçbir bilginin mevcut olmadığını, kefaletin teşekkülü bakımından Yasanın aradığı şartları taşımadığından sözleşmeden dolayı herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığını, Çumra İcra Müdürlüğünün 2007/879 Esas no.lu takip dosyası kapsamında gerçekleştirilen 4 ayrı taşınmaz hissesinin satışı sonucunda toplam 28.900,00 TL'nin tahsil edildiğini, taraflarınca borçlu olmadıkları halde ve cebri icra tehdidi altında haksız olarak tahsil edilen miktarın taraflarına ödenmesini talep etmişlerdir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların murisi olan ...'ın kooperatif ortağı olarak kendi adına kredi kullandığını, diğer üyelerin kullandıkları kredilere istinaden düzenlenen kredi sözleşmelerine müteselsil kefil ve borçlu olarak imza attığını, davaya konu kredi genel sözleşmesini de davacıların murisi müteselsil kefil ve müşterek borçlu sıfatı ile imzaladığını, B.K. 484. maddesi uyarınca kefalet akdinin geçerli olabilmesi akdin yazılı ve sorumlu olunacak miktarın açıkça belirtilmiş olması ya da 12/04/1944 tarih ve 1943/14 Esas, 1944/13 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında değinildiği gibi sözleşmede böyle bir miktarın anlaşılmasının mümkün olmadığı koşuluna bağlı olduğunu, sözleşmede kredi limiti ve kefalet limitinin açıkça yazılı olduğunu, limitin 30.000,00 TL olarak belirlendiğini, murisin Çumra İcra Müdürlüğünün 2007/880 Esas sayılı dosyasına konu 23/02/2005 tarihli 295 no.lu Kredi Sözleşmesi için aynı gerekçelerle menfi tespit davası açtığını, Çumra Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/176 Esas ve 2010/55 Karar sayılı dosyası ile görülen davada mahkemenin kefalet limitinin belli olduğunu, sözleşmenin yasal unsurlar taşıdığını ve geçerli olduğunu, gerekçeleri ile davanın reddine karar verdiğini, davacının mahkeme kararını temyiz etmesi üzerine Yargıtay’ın kararı onayarak gönderdiğini, davacı karar düzeltme talebinde bulundu ise de Yargıtay'ın bu talebini reddettiğini, davanın reddi ile davacıların %20'den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemenin 20.05.2015 tarih, 2014/518 Esas 2015/397 Karar sayılı kararı ile davanın hak düşürücü sürede açılmadığından usulden reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 01.06.2021 tarihli ve 2021/897 Esas 2021/2409 Karar sayılı kararıyla; davacıların murisi ... aleyhine davalı kooperatif tarafından müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı 348 no.lu Kredi Genel Sözleşmesine dayanılarak asıl borçlu ve diğer kefille birlikte Çumra İcra Müdürlüğü'nün 2007/879 Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatılmış, takibin kesinleşmesi üzerine davacıların murisine ait bir kısım taşınmazlar haczedilerek ihale yoluyla satılmış olup, icra dosyasına 23.12.2013 tarihinde ödeme yapıldığı dikkate alındığında dava tarihi itibariyle 1 yıllık hak düşürücü süre geçmemiş olmasına rağmen davanın esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın usulden reddi doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 09.01.2022 tarih 2021/580 Esas 2022/61 Karar sayılı kararı ile; davacıların murisi ... aleyhine Çumra İcra Dairesi'nin 2007/879 Esas sayılı dosyasında başlatılan takibin kesinleştiği, söz konusu takip nedeniyle muris adına tapuda 3097, 2824, 1649 ve 715 no.lu parsellerde kayıtlı taşınmazların takip alacaklısı tarafından satış talebine konu edildiği ve söz konusu taşınmazların toplam 28.900,00 TL bedelle 16/12/2013 tarihinde ihale yoluyla satıldığı ve bu tarihte ihale teminat bedellerinin icra veznesine depo edildiği hususunun sabit olduğu,kefalet akdinin geçerliliğinin B.K.'nun 484. maddesi uyarınca, sözleşmenin yazılı olarak yapılması ve kefilin sorumlu olduğu miktarın açıkça belirlenmiş olmasına bağlı olduğu, kefillik sözleşmesinde kefilin ödeyeceği miktarın gösterilmiş olup olmadığının ve sözleşmeden böyle bir miktarın anlaşılıp anlaşılamayacağının hakim tarafından kendiliğinden göz önüne alınması gerektiği, kefalet sözleşmesinden kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın mevcudiyeti anlaşılabiliyorsa sözleşmenin geçerli olacağı, ayrıca kredi sözleşmesinde müteselsil kefil için sözleşmede ayrıca bir kefalet limitinin olmadığı hallerde sözleşmedeki kredi limiti kefalet limiti olarak ( kefaleti de içerdiği ) kabul olunacağı ve böylelikle kefaletin de geçerli olacağı, davaya konu sözleşmede de kredi limitinin 30.000 TL olduğu görülmüş olup söz konusu kefaletin geçerli olduğu, bu gerekçelerle açılan davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; davaya konu sözleşmede nokta vuruşlu yazıcı ile kefalet limitinin sonradan eklendiği hususunun bilirkişi incelemesi ile tespit edilip davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek mahkeme kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

T.B.K. 484. madde vd maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunun geçici 3 ncü maddesinin 2 nci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanunun 427 nci maddesi ile 439 ncu maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesinin hukukça mümkün olmadığı anlaşılmakla ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Mahkeme kararının 6100 sayılı Kanunun 370 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin ilglisine yükletilmesine,

Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

28.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.