"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2020/693 E., 2021/963 K.
DAVACILAR : 1-... 2-...
3- ... Turizm Yatırım ve İşletmeleri A.Ş. vekili Avukat ...
DAVA TARİHİ : 16.09.2014
HÜKÜM/KARAR : Kabul
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince başvurunun kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 16.05.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde davalı vekili Avukat ... ile davacılar vekili Avukat ..., Avukat ... ve Avukat ...'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri ile davalı arasında akdedilen 11.06.2010 tarihli Mutabakat Zaptı ve ekleri ile 24.07.2012 tarihli davalı taahhütnamesi uyarınca Irak-...'de her biri 25 katlı 6 blokta yaklaşık 608 daire inşa edilmesine yönelik Gayrimenkul Geliştirme Projesi ile ilgili olarak müvekkillerinin yatırımcı olarak bugüne kadar davalının şahsi taahhütnamesinde ifade ve kabul edildiği üzere toplam 16.000.000 Doları nakden taraflarca mutabık kalınan hesaplara yatırmış ve ödemeleri tamamlamış bulunduğunu, projenin gerçekleştirilmesi için davalı payına düşen 16.000.000 USD paranın taahhütnamede belirlenen hesaba ödenmediği gibi, kredi sağlama yükümlülüğü ile aylık raporlama ve benzeri edimlerin yerine getirilmemiş bulunduğunu, müvekkillerine davalı tarafça ödenmesi taahhütname ile garanti altına alınan tutar için İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2014/7724 sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının ise 28.03.2014 tarihli itiraz dilekçesi ile icra takibine itiraz ederek takibin durmasına sebep olduğunu, icra takibinin durması nedeniyle, hukuki dayanaktan yoksun itirazların iptâline ve takibin devamına, davalının kötü niyetli ve haksız itirazından dolayı davalının %20 icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ... Projesi Taahhütnamesi başlıklı sözleşmenin hukuki geçerliliği ve bağlayıcılığının bulunmadığını, davaya dayanak 24.07.2012 tarihli ... Projesi Taahhütnamesine konu inşaatın, dava dışı ... İnşaat ve San. A.Ş. tarafından yapıldığını ve müvekkilinin dava dışı şirketin münferiden temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğunu, proje taahhütnamesinde, 6098 sayılı TBK 128. maddesi muvacehesinde garanti sözleşmesi koşullarının mevcut bulunmadığını, müvekkilinin garanti vermesinin hukuken mümkün olmadığını, taahhütname hükümleri dikkatlice incelendiğinde, tarafların edim ve yükümlülüklerini yerine getirmeleri için kesin bir vade veya tarih belirlenmediğini, müvekkilinin edim ve yükümlülüklerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiğini, inşaatın tamamlanması için hali hazırda da yükümlülüklerini yerine getirmeye devam ettiğini, tapunun, daire satın alan üçüncü kişilere payları oranında tek tek devredilmesinin yasal bir zorunluluk olduğunu, müvekkilinin 25.09.2013 günü Erbil üzerinden Türkiye’ye dönmek üzere yola çıktığını, ... çıkışındaki asayiş kontrol noktasında asayiş polisleri tarafından durdurulup rehin tutulduğunu, eve hapsedildiğini, zorla ve zorbalıkla kendisine devir sözleşmesini imzalaması yönünde baskı yapıldığını ve ölümle tehdit edildiğini, ölüm tehlikesi ile burun buruna gelen müvekkilinin yaşam riski nedeniyle Arapça kaleme alınan ve ne olduğunu bilmediği bir takım evrakı imzalamak zorunda kaldığını, sonrasında Irak'tan sınır dışı edilen müvekkilinin yaşadığı bu olay nedeniyle tüm özel eşyalarını ve şirkete ait tüm kayıt ve evrakı Türkiye'ye getiremediğini, yaşadığı ölüm riski ve hukuksuzluğu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına ve ilgili makamlara bildirdiğini ve Irak'ta gasp edilen yatırımının kurtarılması için tüm işlemlerin yapılmasını talep ettiğini, yasal şartları bulunmayan, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemenin 14.02.2018 tarih ve 2015/769 Esas, 2018/152 Karar sayılı kararı ile, davanın kabulü ile, davalının İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2014/7724 Esas sayılı dosyasında takibe itirazının iptali ile takibin 16.000.000 USD asıl alacak üzerinden devamına, takipten itibaren asıl alacağa 3095 sayılı yasanın 4/a maddesine göre faiz yürütülmesine, alacak likit olmayıp yargılamayı gerektirdiğinden davacının icra inkar tazminatının reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1-Mahkemenin 14.02.2018 tarihli ve 20157769 Esas, 20187152 Karar sayılı kararına karşı davalı vekili süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.
2-Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.02.2020 gün ve 2019/1268 Esas, 2020/460 Karar sayılı ilamında, 5781 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 48. maddesiyle 6100 sayılı HMK'nın 88/1, 84/3 ve 114/1-ğ maddeleri hükümlerine yer verildikten sonra "Tüm bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Türk mahkemelerinde, dava açan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, kural olarak yargılama giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere, mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadırlar. Teminat gösterilmesi hususu dava şartı olarak düzenlenmiş bulunduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemelerce bu husus re'sen nazara alınmak zorundadır. Mahkeme, takdir ettiği teminatı göstermesi için, yabancı davacıya uygun kesin bir süre (HMK m.88/1 kıyasen) verir. Yabancı davacı (mahkemece) kendisine verilen kesin süre içinde istenilen teminatı gösterirse, mahkeme davaya devam eder. Yabancı davacı, kendisine verilen kesin süre içinde istenilen teminatı göstermez ise, dava usulden reddedilir (HMK m.88/1 kıyasen). Kural bu olmakla birlekte; teminat alınmasının istisnaları da bulunmaktadır. İlk istisna; karşılıklılık esasıdır. Mahkeme, yabancı davacıyı, karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar (MÖHUK m.48/2). Karşılıklılık, iki şekilde olabilir: a)Türkiye ile yabancı devlet arasında anlaşma bulunması, Yabancı davacının mensup olduğu (yabancı) devlet ile Türkiye arasında, teminattan muafiyet hakkında bir anlaşma (sözleşme) varsa, davacı, Türk mahkemesinde dava açarken teminat göstermekle yükümlü değildir; yani teminattan muaftır (MÖHUK m.48/2). b) Ülkeler arasında fiili karşılıklılık (uygulama) bulunmasıdır. Yabancı davacının teminat gösterme yükümlülüğünün ikinci istisnası, fiili karşılıklılıktır. Buna göre, yabancı davacının mensup olduğu (yabancı) devlet ile Türkiye arasında, teminattan muafiyet hakkında (bir anlaşma yoksa da) fiili bir karşılıklılık (uygulama) varsa, mahkeme, yabancı davacıyı teminat göstermekten muaf tutar (MÖHUK m.48/2). Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Davacılar ...-... ve ... Turizm Yatırım ve İşletmeleri A.Ş. olup bu davacılardan ...-... şirketleri yabancı şirketler olmakla teminat gösterme zorunlulukları bulunmaktadır. Bu davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından dava açan şirketlerden birinin Türk uyruklu olması yabancı uyruklu davacıların teminat gösterme mükellefiyetini ortadan kaldırmaz. Davalı cevap dilekçesinde bu yönde itirazda bulunmasına rağmen bu konu mahkemece irdelenmemiştir. Kaldı ki teminat gösterme zorunluluğu dava şartı olduğundan tarafın itirazı bulunmasa dahi mahkemece re'sen nazara alınarak; gerektiğinde konunun açıklığa kavuşturulması açısından Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü ile konu hakkında yazışma yapılarak durumun tespitiyle bir değerlendirme yapılması zorunlu bulunduğundan bu yönde bir karar verilmemesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından bozmayı gerektirmiştir. 6100 sayılı HMK'nın “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlığını taşıyan 27. maddesinde “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmü bulunmaktadır. Anayasa'nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkı; taraf taleplerinin olumlu ya da olumsuz şekilde karşılanmasını gerekli kılar. Somut olayda davalı taraf tanık dinletme talebinde bulunmuş, mahkemece yapılan yargılamanın 06.04.2016 tarihli oturumunda 5 nolu ara kararı ile “..Davalı tarafın tanık dinletme talebinin daha sonra değerlendirilmesine..” şeklinde karar verildiği halde, takip eden duruşmalarda bu konuda bir karar verilmediği gibi ara kararı niteliğinde olan bu karardan rucu edilmeden esas hakkında karar verilmesi Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkını ihlal edici olarak görüldüğü” belirtilerek kararın açıklanan nedenlerle usulden bozulmasına, bozma sebeplerine göre esasa ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmediğine karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında "... hem Lahey Sözleşmesine taraf olan hem de kendi ülkesinde hiçbir yabancı devlet vatandaşına teminat zorunluluğu getirmeyen ABD ülkesi ile Türkiye arasında karşılıklılık ilkeleri nazara alınarak teminat muafiyetinin var olduğu kanaatine varılarak bu davada iki davacı yönünden teminat alınmasına yer olmadığı kanaatine varılmıştır. Tarafların dilekçe içeriklerine, davanın konusuna ve miktarına göre davalı tarafın tanık dinletme talebinin reddine karar verilerek, yukarıda belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur" ifadelerine yer verilerek, "Davanın kabulü ile; davalının İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2014/7724 Esas sayılı dosyasında takibe itirazının iptali ile takibin 16.000.000,00 USD asıl alacak üzerinden devamına, takipten itibaren asıl alacağa 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesine göre faiz yürütülmesine, Alacak likit olmayıp, yargılamayı gerektirdiğinden davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine" karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle, mahkemenin, verdiği kararla Anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesi gereğince adil yargılanma yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve davalının adil yargılanma hakkını elinden aldığını, Anayasanın duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması başlıklı 141. maddesindeki "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" şeklindeki hükmünü yerine getirmediğini, davacıların dava dilekçesinde, anlaşma ve taahhütnamede yer alan maddeler uyarınca davalı tarafın edim ve yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia ettiklerini, davacıların iddialarını ispat yükümlülükleri olduğunu, mahkemenin ispat yükünün davalıda olduğuna dair tutum ve mantıkla gerekçeli karar ihdas ettiğini, tarafsızlığını şüpheye düşürdüğünü, müvekkilinin mücbir sebep iddiasını ispata yarar nitelikte olan tanık dinletme talebinin mahkemece "Davalının dilekçe içeriğine, dava konusuna ve miktarına göre tanık dinletme talebinin reddine karar verildi." şeklinde ara kararı ile reddedildiğini, mahkemece adeta Yargıtay ilamında bozma gerekçesi olarak gösterilen eksik hususun usulen giderildiğini, Yargıtay ilamının özünün görmezden gelindiğini, dava konusu olayda mücbir sebep bulunduğunun açık olduğunu, mahkemenin tanıkları dinlemeksizin ve delilleri toplamaksızın, yaşanan mücbir olayın ispatlanamadığı gerekçesiyle usul, yasa ve içtihatlara aykırı davranarak davayı kabul ettiğini, davaya konu sözleşmenin Türk Borçlar Kanunu'nun madde 584 gereğince sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında eşin yazılı rızası şartı yerine getirilmeksizin akdedildiğini, bu sebeple ... Projesi taahhütnamesi başlıklı sözleşmenin hukuki geçerliliği ve bağlayıcılığının bulunmadığını, davalı ...'nın eşinin yazılı rızasının alınmadığını ve yasal şartların yerine getirilmediğini, davacıların, davalı gibi olay tarihinde dava dışı ... İnşaat ve Sanayi A.Ş.'nin hissedarı olup, şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduklarını, davacıların dava dışı ... A.Ş.'nin hissedarları olmaları nedeniyle, proje finansallarının düzenli bir şekilde kendilerine gönderildiğini, mali tablolara karşı hiçbir itirazda bulunmadıklarını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Davacılar ve davalı, dava dışı şirketin ortakları olup, dava, davalı hakkında yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1086 sayılı HUMK'un 427 ve devamı maddeleri, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 67. maddesi 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi
3. Değerlendirme
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile kararlarda gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
2. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinde bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
3. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
4. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
5. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
6. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetleyeceği gibi üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler.
7. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
8. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2018 tarihli ve 2017/11-101 Esas, 2018/1869 Karar; 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 Esas, 2020/165 Karar; 04.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-1968 Esas, 2021/31 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
9. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
10.Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkeme kararında dava ve cevap dilekçeleri ile icra takip dosyasının özetine yer verildiği, davacı tarafın alacağını 11.06.2010 tarihli mutabakat anlaşması ve 24.07.2012 tarihli taahhütnameye dayandırdığı belirtilerek bu anlaşma ve taahhütnamenin içeriklerinin ve yine davacıların davalıya gönderdiği 23.12.2013 tarihli ihtarname ile davalının davacılara gönderdiği 13.01.2014 tarihli cevabi ihtarname içeriklerinin özetlendiği, alınan bilirkişi raporundaki açıklamalara değinildikten sonra, mahkemenin 14.02.2018 tarih ve 2015/769 Esas, 2018/152 Karar sayılı bozulan ilk kararında yer verilen gerekçe ve hükmün yazıldığı, karara karşı davalı tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesince verilen 14.02.2020 gün ve 2019/1268 Esas, 2020/460 Karar sayılı bozma ilamının özetlendiği, bozma ilamı uyarınca yapılan araştırma sonucunda “bu davada iki davacı yönünden teminat alınmasına yer olmadığı kanaatine varıldığının” açıklandığı ve kararın hüküm fıkrasından önceki son paragrafında aynen “Tarafların dilekçe içeriklerine, dava konusuna ve miktarına göre davalı tarafın tanık dinletme talebinin reddine karar verilerek, yukarıda belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur” denilerek davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
11.Görüldüğü üzere, kararda hangi hukuki nitelendirme ile davada sonuca gidildiği belirtilmemiştir. Kararda davacının alacağını 2010 tarihli “mutabakat anlaşması” ve 24.07.2012 tarihli “... Projesi Taahhütnamesi”ne dayandırdığı açıklanmışsa da, bu anlaşma ve taahhütname ile taraflar arasında kurulan hukuki ilişkinin niteliğinin ne olduğu açıklanmamıştır. Kararın hangi hukuki sebebe dayandırıldığı, hangi delilin karara dayanak yapıldığı, hangi delilin diğerine neden üstün tutulduğu belli değildir.
12.Gerekçeden amaç hükmün dayanağının ortaya konulmasıdır. Yargılama dosyasının kronolojik olarak sıralanması yasanın aradığı anlamda gerekçe sayılamaz.
13. Mahkemenin 14.02.2018 tarihli ilk kararı Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.02.2020 tarihli ilamı ile bozulmuş olup, bozma ilamında kararın belirtilen nedenlerle “usulden” bozulduğu, bozma sebeplerine göre esasa ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmediği belirtilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak verilen son kararda işin esası ile ilgili davanın kabulü gerekçesi bulunmamaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14.02.2020 tarihli ilamı ile bozulan ilk mahkeme kararında yer alan gerekçe ile davanın kabulüne karar verildiği şeklinde bir açıklama da yapılmamıştır. Kaldı ki, bozulan ilk karardaki gerekçeye dayanıldığı kabul edilse bile ilk kararda sadece “Davalının sözleşme ve taahhütname uyarınca üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini ispatlayamadığı gibi bu konuda mücbir sebeple karşılaştığı hususundaki iddialarını da ispatlayamadığı” gerekçesine yer verilmiş olup, gerekçede bu sonuca ulaşılmasını sağlayan hususlara değinilmemiş, hangi delillere dayanılarak bu sonuca ulaşıldığı açıklanıp, davanın kabulünün maddi ve hukuki gerekçeleri izah edilmemiştir. “Davacının mücbir sebeple karşılaştığı hususunda iddiasını ispatlayamadığı” belirtilmişse de, davalının bu iddiasıyla ilgili mücbir sebep halinin ispatlanması bakımından tanık dinlenip dinlenemeyeceği konusu üzerinde durulup, hangi hukuki nedenle tanıkların dinletilme talebinin kabul edilmediği de açıklanmamıştır.
14.Mahkeme kararında, davanın miktar ve niteliğine uygun biçimde davanın kabulü sebepleri açıklanıp ortaya konulmamış olup, bu haliyle karar “Zahiri gerekçeli karar” niteliğindedir. Yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibi ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine açıkça aykırı şekilde bir gerekçe içermeyen kararın mahkeme ilamı niteliğinde olduğundan söz edilemez. Gerekçesi olmayan bu kararın temyiz incelemesi de yapılamaz.
15. Hal böyle olunca, kanunun emredici düzenlemesine uygun biçimde, yeterli unsurları ve görünürde değil gerçek gerekçe içeren, böylece tarafların adil yargılanma hakkını ihlal etmeyen temyiz denetimine elverişli bir karar verilmek üzere, kararın bozulması uygun bulunmuş ve bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz talebinin kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
Davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine,
Peşin alınan harcın istek halinde iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine
30.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.