"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/562 E., 2022/571 K.
DAVA TARİHİ : 28.05.2018
HÜKÜM/KARAR : Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara Batı 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/26 E., 2021/107 K.
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekilince duruşmalı, davalı vekilince duruşmasız olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.11.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saatte Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ve dava dışı Sıdıka Akçar arasında imzalanan 27.04.2015 tarihli Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi uyarınca müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini, davalıya sözleşmede belirlenen daireleri teslim ettiğini, ancak davalının sözleşmenin ilgili "arsa sahiplerine ait harcamalar" başlıklı 8. maddesine aykırı olarak müvekkilince fatura edilmiş olan KDV bedelini ödemekten imtina ettiğini, alacağın gönderilen ihtarnameye rağmen ödenmediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalı itirazının haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının talep ettiği KDV alacağının bağımsız bölümlerin teslimi nedeniyle doğmuş KDV alacağı olup, bu hususa ilişkin sözleşmede herhangi bir düzenleme bulunmadığını, sözleşmede düzenleme yapılmış olsa dahi geçerli olmayacağını, müvekkilinin KDV ödeme yükümlüsü olmadığını savunarak, davanın reddi ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu somut olayda KDV mevzuatının ilgili hükümleri gereğince KDV borcunun doğmuş olduğu, davacının sözleşmeye konu tesisleri tamamlayıp davalı yana teslim etmiş olması nedeniyle faturalara konu tutarları davalı yandan talep edebileceği, dolayısı ile davalının takibe itirazda haklı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile itirazın iptaline, alacak likit olmadığından icra inkar tazminatının reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; alacağın likit olduğunu, icra inkar tazminatına da hükmedilmesi gerektiğini belirterek icra inkar tazminatı verilmesini verilmesini istemiştir.
2.Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davalıya ait taşınmazların üçüncü kişiye satışının yapılıp yapılmadığı ya da bu ilişkide KDV yükümlülüğünün doğup doğmadığı hususunun davacı ile bir ilgisinin bulunmadığını, bu hususun davalı ile vergi dairesi arasındaki ilişkide incelenebileceğini, davacı yüklenici tarafından davalıya teslim edilen bağımsız bölümlere ilişkin KDV yükümlülüğünün taşınmazın üçüncü şahıslara satışına bağlı olarak değişmesi, sözleşme ile değiştirilmesinin söz konusu olmadığını, davalının sözleşmeden kaynaklanan bir KDV yükümlülüğünün bulunmadığını, sözleşmenin 8. maddesinde arsa sahibinin kendi hakkına düşen daireleri üçüncü kişilere yapılan devirlerden kaynaklanan ödemelere değindiğini, davalının talep ettiği KDV alacağının ise bağımsız bölümlerin teslimi nedeni ile doğmuş KDV alacağı olduğunu, bu hususa ilişkin sözleşmede bir düzenleme bulunmadığını belirterek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri tam iki tarafa karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerden olup, bu sözleşme ile yüklenici, üzerinde taraflar arasında anlaşılmış bulunan vasıflarda ve imar mevzuatına uygun bir bina yapmayı üstlenirken arsa sahipleri de edim olarak, belirlenen arsa payının devrini gerçekleştirmeyi üstlendiği, yapısı gereği bu sözleşme türünün “götürü bedelli” olup, arsa maliklerinin arsa payı devretmekten başka borçları bulunmadığı, bu anlamda sözleşmenin ifasından doğacak borçların tamamından yüklenicinin sorumlu olduğu, öte yandan bu sözleşme kendine özgü bir sözleşme olup arsa malikleri için ticari nitelikte değilken, yüklenici için ticari nitelikte olduğu, bu noktada arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin KDV doğurup doğurmayacağı üzerinde de durulması gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “vergi ödevi” başlıklı 73 üncü maddesi ikinci fıkrasına göre vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır hükmünün düzenlendiği,
HGK'nin 2014/23-718 Esas, 2015/1433 Karar sayılı bir kararında da belirtildiği üzere, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda nelerin katma değer vergisi doğuracağı tek tek sayıldığı, Anayasal ilkeler gözetildiğinde, arsa payı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan karşılıklı edimlerin katma değer vergisi doğurmayacağı, taraflarca akdedilen sözleşmede katma değer vergisinin aidiyetinin belirlenmesi ve davacının bu vergiyi fatura kapsamına alarak vergi idaresine ödediği iddiasında bulunmasının da bu ilkeyi değiştirmeyeceği, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesindeki edimlerin kıyas yoluyla satım ya da trampa sayılması ve bu kapsamda vergiye tâbi olduklarının düşünülmesinin de doğru olmadığı, açıklamalar çerçevesinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerine konu edimlerin katma değer vergisi doğurması söz konusu olamayacağından davacının bu çerçevede bu verginin doğduğunu ileri sürmesi yasal dayanaktan yoksun olduğu, diğer taraftan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin götürü bedelli sözleşme olduğu tartışmasız bulunduğuna göre yükleniciye ait bir edimin, sözleşme ile dahi olsa arsa maliklerine devrine de yasal olanak bulunmadığı, bu şekilde sözleşmenin 8. maddesinde yapılan düzenlemenin yazılmamış sayılması gerektiği, sırf bu şekilde sözleşmeye dercedilen vergi yükümlülüğü, zaten doğmamış bir vergi alacağının ödenmesi mükellefiyetini de getirmeyeceği gerekçesiyle davalı istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine, davacının sözleşme maddesi uyarınca icra takibi başlattığı kötüniyetli olmadığından kötüniyet tazminatının reddine, davacı istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde; TBK’nın 26. maddesi gereğince sözleşme serbestisi olduğunu, 27. maddesi gereği sınırların belirlendiğini, sözleşmenin tarafları bağlayıcı olduğunu, vergi mevzuatında düzenlenen hükümler doğrultusunda mükellefin kim olduğu hususu değişiklik göstermese de sorumluluğun, tarafların iç ilişkisinde düzenlendiği kurallar çerçevesinde takdir edileceğini, sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde, KDV’ye ilişkin hususun taraflarca sözleşme uyarınca düzenlenebilecek bir husus olduğunu,özel hukuk sözleşmesi neticesinde 44 ofis 11 dükkan sahibi olan arsa sahibi için bu işin ticari niteliğinin olmadığının kesin bir dille söylenemeyeceğini, taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılacağının düzenlendiğini, sözleşmeye konu inşaat alanının ticari alan olarak imara ayrıldığını, müteahhidin arsa sahibine bağımsız bölüm tesliminin her hal ve koşulda KDV’ye tabi olacağını, alacak likit olduğundan icra inkar tazminatına da karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
2.Davalı vekili temyiz dilekçesinde; basiretli tacirin KDV’den doğan sorumluluğun kimde olduğunu bilmesi gerektiğini, başlatılan icra takibinde davacının haksız kötüniyetli olduğunu belirterek, kararda kötüniyet tazminatına ilişkin kısmın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı KDV alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
TBK’nın 26. ve 27.ve 480. maddesi,3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, eser sözleşmelerinin kendine özgü bir türü olup, kural olarak, arsa sahibi bu sözleşme ile yüklenicinin yapacağı inşaat karşılığı arsa veya arsa payı devrini, yüklenici de sözleşmeye göre üstlendiği işi tamamlayıp teslim etmeyi taahhüt eder. Bu haliyle bu sözleşmeler "götürü bedelli" nitelik taşımaktadır. Türk Borçlar Kanununun 480. maddesi uyarınca, yine kural olarak, yüklenici üstlendiği işi, kararlaştırılan fiyata yapmaya mecbur olup, tahmin edilenden daha fazla emek ve masrafı gerektirse dahi, fiyatın artırılmasını isteyemez. Ancak bu hüküm emredici değil, düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar düzenleyici hüküm dışında anlaşma yapabilecektir.
Somut olayda da dava konusu sözleşmenin “arsa sahiplerine ait harcamalar” başlıklı 8. maddesi ile arsa sahiplerine ait bağımsız bölümler için yüklenicinin keseceği faturadan dolayı çıkacak KDV'nin arsa sahiplerince ödeneceği karalaştırılmıştır. Nitekim davacı yüklenici şirket de buna istinaden alacağına konu yaptığı faturaları düzenlemiş ve davalı arsa sahibinden bu faturalara ilişkin KDV'nin ödenmesini istemiştir.
3065 sayılı Yasa'nın 8. maddesinde mükellef (yükümlü) düzenlenmiştir. Maddenin 1/a fıkrasıyla, katma değer vergisinin mükellefi, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, bu işleri yapanlar olarak kabul edilmiştir.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde,tarafların kararlaştırdıkları götürü ücret bakımından yüklenici, TBK'nın 480. maddesi uyarınca ücretin sonradan artırılmasını isteyemez ise de TBK'nın 26. maddesi gereğince sözleşme serbestisi ilkesi geçerli olup, taraflar TBK'nın 27. maddesindeki hükümsüzlük halleri dışında, sözleşmenin içeriğini istedikleri gibi düzenleyebilirler. Yapılan sözleşmede, bağımsız bölüm tesliminde KDV'nin arsa malikine ait olacağı kararlaştırılabilir. Bu taraflar arasında bir hüküm ifade edecektir. Ancak sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince taraflar için bağlayıcı olan bu hüküm, KDV alacaklısı olan kamu maliyesi için hüküm ifade etmeyecektir. Yüklenici tarafından inşaatın yapılıp konut veya ticari ünitenin arsa sahibine teslimi anında da vergiyi doğuran olay gerçekleşecek ve mükellef yüklenici olduğundan doğacak KDV'yi vergi dairesi yükleniciden talep edecektir. Ancak, yukarıda belirtildiği gibi sözleşme ilişkisi gereğince, bunun aksinin kararlaştırılması mümkündür ve böyle bir kararlaştırma bulunması halinde KDV'yi ödemiş olan yüklenici ödediği bedeli arsa sahibinden talep edebilecektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde arsa maliklerine düşen bağımsız bölümlere ait KDV’nin arsa sahiplerine ait olduğunun kararlaştırıldığı, dosyada alınan bilirkişi raporunda KDV'nin davacı tarafından ödendiğinin tespit edildiği, davacı yüklenicinin sözleşmeye konu inşaatı tamamlayıp arsa malikine devretmesi nedeniyle ödediği KDV bedelini sözleşme hükümlerine istinaden arsa malikinden isteyebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının
BOZULMASINA,
Yargıtay duruşmasında vekili hazır bulunan davacı yararına takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekalet
ücretinin, davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davacıya iadesine,
Aşağıda yazılı harcın temyiz eden davalıdan alınmasına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
28.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.