Logo

6. Hukuk Dairesi2023/329 E. 2023/799 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Eser sözleşmesinden doğan bir alacak için başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan menfi tespit ve takibin iptali davasında, davacının davasını açmakta hukuki yararı olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı tarafından aynı ticari ilişki ve aynı icra takibi sebebiyle itirazın iptali davası açılmış ve bu davada davacının borçlu olmadığı savunmasını ileri sürebilme imkanı varken ayrıca menfi tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmadığı gözetilerek, yerel mahkemenin davayı reddeden direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

HÜKÜM/KARAR : Ret

Taraflar arasındaki menfi tespit ve takibin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı şirket ile beş bin adet VIP tanıtım kataloğunun yapımı için 28.500,00 TL’ye anlaştığını, birkaç ay sonra katalogların kendiliğinden dağıldığının görülmesi üzerine bu durumun davalıya bildirilerek yüz civarında ayıplı kataloğun iade faturası düzenlenip gönderildiğini, davalının bu katalogları incelemesi sonucu gizli ayıp olduğunu kabul ettiğini bunların yerine geçmek üzere yeni kataloglar yaparak gönderdiğini, ancak birkaç ay sonra davalının ikinci parti kataloglar için müvekkili aleyhine haksız olarak icra takibi başlattığını, davacının takibe itirazı üzerine Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava sürecinin başladığını, müvekkili şirketin ortak ve yetkililerinin bir soruşturma kapsamında 10.12.2010 tarihinde tutuklandıklarını, bu süreçte davacı şirketin ve yetkililerinin mal varlığına el konulduğunu, aciz duruma düşen müvekkilinin, savunmasını yapıp delillerini sunamadığından davanın aleyhine sonuçlandığını ve parasını ödediği kataloglara ikinci kez para ödemek durumunda bırakıldığını, davalıya müvekkilinin hiçbir borcu bulunmadığını ileri sürerek 28.500,00 TL olan katalog ücreti dışında müvekkiline teslim dahi edilmeyen faturalarla 37.110,00 TL üzerinden Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2400 sayılı icra dosyasında başlattığı takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, müvekkili şirketin ve yetkililerinin mal varlığına el konulduğundan adli yardım talebinin kabulüne, davalının %20’den az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiş; 24.07.2013 havale tarihli ıslah dilekçesinde ise, davacının malvarlığına el konulduğundan adli yardım talebinin kabulü ile müvekkili şirketin 2009 yılı Şubat ayında davalıdan bedelini ödeyerek teslim aldığı beş bin adet kataloğun gizli ayıplı olduğunun belli olduğunu belirterek ayıplı ürünler için ödenen 28.500,00 TL’nin iadesine karar verilmesini istemiş; davasını “istirdat davası” olarak ıslah etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin davacıdan olan alacaklarının bir kısmının tahsili için Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2400 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığını, davacının haksız itirazı üzerine müvekkilinin Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/182 E., sayılı dosyasında açtığı itirazın iptali davasının kabul edildiğini, anılan kararın temyiz incelemesinde de düzeltilerek onandığını, davacının karar düzeltme yoluna başvurmak yerine kanunu dolanmak suretiyle menfi tespit davasını açtığını, menfi tespit davası açmakta hukukî yararı bulunmayan davacının Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/182 E., sayılı dosyasında ileri sürdüğü savunmalarını bu davada aynen tekrarladığını, katalogların bedelini ödemeyen davacıdan mükerrer tahsilat yapılmadığını, davacının sadece yüz on sekiz adet kataloğun ayıplı olduğunu bildirerek bunları da iade faturasıyla geri gönderdiğini, bunların dışında ayıp ihbarının yapılmadığını, itirazın iptali davasında savunma yapamadığına ilişkin iddiaları asılsız olan davacının adli yardım talebinin de dayanağının bulunmadığını, daha önce davacı şirkete hacze gidildiğinde 79.840,00 TL teminatı çok kısa sürede nakit olarak yatıran davacının adli yardım talebine yönelik aciz hâlinin fiilen doğru olmadığını belirterek davanın reddini ve davacı aleyhine %40’tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini savunmuş; ıslah dilekçesine karşı sunduğu cevap dilekçesinde ise; davacının ıslah talebi üzerine mahkemece verilen kesin süre içinde ve yapılan ihtara rağmen teminatı yatırmadığından, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilmesi gerektiğini, kanuna aykırı adli yardım talebinin reddinin gerektiğini, ıslah talebinin teminat şartı yerine getirilmediği için geçersiz olduğu gibi Yargıtay tarafından onanan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/182 E., sayılı davada verilen karara aykırılıktan dolayı da geçersiz olduğunu, davacının iadesini talep ettiği bedelin Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/182 E., sayılı davada verilen karar doğrultusunda cebri icra yoluyla ödemek zorunda kaldığı tutar olup, bunun da hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddi ile %40’tan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 17.09.2013 tarihli ve 2012/760 E., 2013/406 K. sayılı kararı ile; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/182 E., sayılı dosyasında aynı icra takibi ve aynı ticari ilişkiden dolayı açılan itirazın iptali davasında, bu davada ileri sürülen sebeplerin savunma nedeni olarak ileri sürülmesinin mümkün olduğu, davacının iddialarının bir kısmının söz konusu davada dile getirildiği, icra takibine konu alacağın bulunup bulunmadığı, ayıbın söz konusu olup olmadığı hususlarının tespit ve tartışmasının yapıldığı, bu bakımdan davacının menfi tespit istemiyle bu davayı açmasında hukukî yararı bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddinin gerektiği, davacının ıslahla davayı istirdat davasına dönüştürdüğü ve adli yardım talebinde bulunduğu, ancak 04.01.2013 tarihli ara karar ile adli yardım talebinin reddedildiği, yasal süresi içinde teminat yatırılmadığı için ıslahın yapılmamış sayılması gerektiği; ihtiyati tedbir kararı ile takibin durdurulduğu gözetildiğinde ise, davalı tarafın tazminat talebinin haklı olduğu gerekçesiyle ıslahın yapılmamış sayılmasına, davanın reddi ile asıl alacağın %40'ı oranındaki tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. İlk Derece Mahkemesinin 17.09.2013 tarihli ve 2012/760 E., 2013/406 K. sayılı kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 14.11.2014 tarihli ve 2013/6713 E., 2014/6595 K. sayılı ilamında; davacı vekilinin 24.07.2013 tarihli davanın tamamen ıslahı mahiyetindeki ıslah dilekçesi ile davasını ıslah ederek menfi tesbit davasına konu olmayan ve daha önce yapılıp ayıplı olması nedeniyle reddedilen etiketlerle ilgili olarak ödenen 28.500,00 TL'nin iadesini isteyerek davasını istirdat davasına dönüştürdüğü, davacı şirketin ve yetkilisinin tüm malvarlıkları ile banka hesaplarına el konulduğundan adli yardım talebinde bulunduğu, Mahkemece 24.07.2013 tarihli dilekçe ile yapılan adli yardım istemi konusunda dava açılırken istenen adli yardım talebi, adli yardım talep edebilecek kişiler arasında gerçek kişi, dernek ve vakıf dışında tüzel kişilerin belirtilmemiş bulunması sebebiyle reddedildiğinden adli yardım talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle HMK'nın 178. maddesindeki teminat, verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından ıslahın yapılmamış sayılmasına ve davanın reddine karar verildiği, 6100 sayılı HMK'nın adli yardımdan yararlanacak kişiler başlıklı 334. maddesinin 1. bendinde “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler iddia ve savunmalarında geçici hukuki koruma taleplerinde ve icra takibinde taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler” 2. bendinde de “Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler” hükmü getirildiği, bu maddedeki düzenlemelerden gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanabilecekleri anlaşılmakta ve bir kısım Yargıtay kararları ile doktrinde kanunda belirtilenler dışında tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanamayacakları genel kabul gördüğü, ancak Kanunda, diğer tüzel kişiler ve şirketlerin adli yardımdan yararlanamayacaklarına dair açık bir hüküm de bulunmadığı, davacı şirket ve yetkilisinin tüm mal varlıkları ile hak ve alacaklarına el konulup tasarruf yetkisi kısıtlandığından şirket ve yetkilisinin 8.000,00 TL civarında ve asgari ücretin yaklaşık dokuz misli fazlası ıslah teminatını yatırmasının aşırı bir külfet oluşturacağı, bu nedenle somut olayda HMK'nın 178/1. maddesine göre ıslah teminatının yatırılmasının istenmesi mahkeme veya yargı yerine başvurma hakları üzerinde orantısız bir kısıtlama olduğundan ıslah teminatı ile ilgili adli yardım talebinin kabul edilemeyerek ıslah yapılmamış sayılıp, davanın sonuçlandırılması, yargıya erişim engellenerek Avurupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 (1). fıkrasında ifadesini bulan adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu, davacı şirket ve yetkilisinin tüm malvarlığına el konulmuş olduğundan ıslah için HMK'nın 178/I. maddesi uyarınca talep edilen teminatı yatırmasının mümkün olmaması sebebiyle adli yardım talebi kabul edilip dava tamamen ıslah edildiğinden, ıslah edilen şekliyle işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan adli yardım talebi yerinde görülmeyerek, teminatın yatırılmaması nedeniyle ıslahın yapılmamış sayılması ve davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuş, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesi 14.06.2016 tarihli ve 2016/412 E., 2016/503 K. sayılı kararı ile; HMK’nın 334. maddesindeki açık düzenleme ve Hükümet gerekçesine göre gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanamayacağı, kanun koyucunun tahdidi olarak kimlerin adli yardımdan yararlanabileceğini kanunda açıkça düzenlediği, maddede konuyla ilgili herhangi bir hukukî boşluk da bulunmadığından yargı yetkisini kullanan mahkemenin TMK’nın 1. maddesi gereğince somut olaya özgü hukuk yaratmasının mümkün olmadığı, mahkemenin değişik gerekçe ve yorumlarla tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlanabileceğine karar vermesinin yetki gaspı olup bu yorumun hukuken kabulünün mümkün olmadığı, kanundaki düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olması hususunun da yasa koyucu tarafından düzeltilmesi gereken bir durum olduğu, mahkemelerin ancak pozitif mevcut hukukun yorumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate alabileceği, kendi yorumuna göre mevcut düzenlemenin İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğundan bahisle Meclisin açık iradesini ortadan kaldıracak tarzda karar vermesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

C.Direnme Kararı Üzerine Hukuk Genel Kurulunca Verilen Karar

1.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.10.2021 tarihli 2017/(15)6-256 Esas, 2021/1280 Karar sayılı kararı ile; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK'nın) 334/1. maddesi hükmünce adli yardımdan kural olarak yalnızca gerçek kişilerin istifade etmesi mümkün olup, 334/2. maddesinde de istisnaî olarak ancak kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanması kabul edildiği, tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanmasının sadece kamuya yararlı dernek ve vakıflarla sınırlı olduğu, HMK’nın 334/2. maddesinin Hükümet Gerekçesinde; “…Kamuya yararlı dernek ve vakıfların faaliyetleri sırasında taraf olmak zorunda kalacakları dava ve işler sebebiyle yapacakları harcamaları karşılayacak yeterli malî kaynaklarının bulunmaması durumunda, gerçekleştirebilecekleri kamuya yararlı faaliyetlerin de tehlikeye girmesi söz konusu olabileceğinden, bu tür tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlanmaları uygun bulunmuştur.” şeklinde maddenin konuluş amacının açıklandığı, şu hâlde kamuya yararlı dernek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle adli yardım isteminde bulunan ticarî şirketi olan davacının, HMK'nın 334/2. maddesinde tahdidi olarak sayılan adli yardımdan yararlanabilecek tüzel kişilerden olmadığından; mahkemece anılan madde hükmü gözetilerek davacı şirketin adli yardımdan istifade edemeyeceği gerekçesiyle verilen direnme kararının uygun bulunduğu, ne varki bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar düzeltme yolu açık olmak üzere karar verilmiştir.

2.Hukuk Genel Kurulunun yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

3.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.12.2022 tarihli 2022/6-1198 Esas, 2022/1791 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin karar düzeltme talepleri reddedilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Bozma kararında da belirtildiği üzere, kanunda şirketlerin adli yardımdan faydalanamayacağına ilişkin bir düzenleme olmadığını, davacı şirketin tüm malvarlığına el konulduğu için uhdesindeki malvarlığını kullanamadığını, bozma kararında ayrıntıları ile belirtildiği üzere tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlandırılmasının adaletin tesisi gereği olduğunu, Yargıtay daireleri ve bir çok yerel mahkeme tarafından da tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanabileceği belirtildiğini, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, eser sözleşmesi uyarınca borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334-340, 369, 370 ve 371. maddeleri, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.72

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Dava, eser sözleşmesi uyarınca iş bedelinden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup davacı iş sahibi, davalı yüklenicidir.

3. Davacının adli yardım yararlanma talebi direnme kararı uygun görülmeyerek ret edilmiş olmakla, davanın esasına yönelik temyiz nedenleri incelenmiştir.

4. Davacı iş sahibi, dava dilekçesinde Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2400 sayılı dosyasında borçlu olmadıklarının tespiti ve takibin iptaline karar verilmesini istemiş, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/182 Esas, 2011/478 Karar sayılı dosyasında ise davacı icra takip dosyası alacaklısı yüklenici, Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2010/2400 Esas sayılı icra dosyasına yapılan itirazın iptali ile icra takibinin iş sahibi aleyhine devamına karar verilmesini talep etmiştir. Her iki davanın da dayanağı aynı icra takibine, aynı ticari ilişkiden doğan alacağa ilişkindir. Bu durumda alacaklının, itirazın iptali davası açmasından sonra, borçlunun işbu davada menfi tespit talebinde bulunmasında hukuki yararı yoktur. Çünkü borçlu, itirazın iptali davasına karşı vereceği cevap dilekçesinde borçlu olmadığı savunmasını ileri sürebilir; açılmış ve görülmekte olan bir davada savunma olarak ileri sürülebilecek hususlar için ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmamaktadır.

5. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine,

01.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.