Logo

6. Hukuk Dairesi2024/3721 E. 2025/1135 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kooperatif hisse devri sözleşmesinin davalı kooperatife bildirilmesinden sonra davacıların üyeliğinin iptal edilmesi nedeniyle davacılar tarafından davalıya ödenen hisse bedelinin iadesi talebiyle açılan davada, zorunlu arabuluculuk şartının bulunup bulunmadığı ve davanın hangi hukuk dalına tabi olduğuna ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların kooperatife karşı bir talepte bulunmayıp davalıdan hisse bedelinin iadesini talep etmesi nedeniyle davanın ticari dava veya kooperatifler kanunundan kaynaklanan bir dava olmadığı, dolayısıyla zorunlu arabuluculuk şartına tabi olmadığı gözetilerek, mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmeyerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1550 E., 2024/1355 K....

İLK DERECE MAHKEMESİ : Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2024/177 E., 2024/437 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacılar vekili; müvekkilleri ile davalı arasında, davalının dava dışı kooperatifteki 4 adet hissesinden 2 adet hissenin davacılara devri konusunda sözleşme imzalandığını, devir işleminin dava dışı kooperatife bildirildiğini, ilk etapta dava dışı yönetim kurulunca davacıların üyeliklerin kabul edilmesine rağmen daha sonra iptal edildiğini, bu nedenle davalı ile yapılan hisse devir sözleşmesinin geçersiz hale geldiğini ileri sürerek ödenen 235.050-USD'nin aynen ve temerrüt tarihi olan 20.10.2020 tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesine göre Devlet Bankalarınca bir yıl vadeli dolar hesabına uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalıdan tahsiline kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili, hisse devri iptalinin gerçekleşmesinin üzerinden 7 yıl geçtiğini, davanın zaman aşımına uğradığından reddi gerektiğini, hisse devrinin iptaline ilişkin kooperatif kararının haksız ve kanuna aykırı olduğunu, hisse devir bedellerinin Türk lirası olarak belirlendiğini ve bu şekilde ödendiğini, davacıların dolar olarak miktar talep edilmesi haksız ve kötü niyetli olduğunu, davacıların dosyaya sundukları ödeme dekontlarında; “Sporcular Kooperatif Üyelik Devri” açıklamasıyla davacılardan ... 208.300,00 TL’yi ve ... de 208.300,00 TL’yi davacılara banka kanalıyla gönderdiğini, bu nedenlerle öncelikle görev ve zamanaşımı yönünden usulden, olmadığı takdirde esastan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacıların arabuluculuğa başvurduğuna dair belge sunmadıklarını gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle; davada zorunlu dava arkadaşlığı söz konusu olamayıp, davacıların davası ancak ihtiyari dava arkadaşlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu hallerde her davacının ayrı bir davasından söz edileceğini, bu halde ilk derece mahkemesi tarafından iki davacı aleyhinde ayrı ayrı ve nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle yeniden karar verilmek suretiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi kararına karşı davacılar vekilince temyiz kanun yoluna başvurulmuş olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi'nin 26.11.2024 tarihli ek kararı ile davacılar vekilinin temyiz başvurusunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-g maddesi ve aynı Kanunun 366/1 maddesinin yollamasıyla 346/1 maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davadaki taleplerinin kooperatif ortaklığından çıkma veya çıkarılma gibi kooperatif hukukunu ilgilendiren bir durumdan kaynaklanmadığını, davalının müvekkillerine sattığı taşınmazları alamadıkları gibi davalının kendisine ödenen taşınmaz bedelini de iade etmediğini, taleplerinin borçlar hukukundan kaynaklanan alacak hakkı olduğunu, arabuluculuğun zorunlu olmadığını, temyizin reddi ek kararının kaldırılarak kararın bozulması gerektiğini beyan etmektedir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

1. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353. maddesi ‘Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:’ şeklide düzenlenmiştir.

Eldeki davada Bölge adliye Mahkemesince işin esasına girilerek yeniden bir karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353. maddesi yukarıda açıklandığı gibi Bölge Adliye Mahkemelerinin kaldırma kararları için geçerlidir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-g maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 353. maddesine dayanarak kararın kesin olduğundan bahisle ek karar ile temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi doğru olmamış, ek kararının bu nedenle kaldırılması gerekmiştir.

2. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun beşinci bölümünde ise “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk" başlığı ile 18/A maddesinde, “1”. fıkrada, ilgili kanunlarda arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine hangi hükümlerin uygulanacağı 20 fıkra şeklinde gösterilmiştir. 19/12/2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkındaki Kanun'un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesine ek düzenleme getiren 5/A maddesinde "Dava şartı olarak arabuluculuk" başlığı ile "(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. (2) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir." hükmü getirilmiştir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ‘Davaların niteliği ve muhakeme usulü’ başlıklı 99. maddesinde ‘Bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır.’ hükmü düzenlenmiştir.

Somut olayda, davacılar, dava dışı kooperatifin ortağı olan davalıdan, kooperatif ortaklığını devraldıklarını, ancak kooperatife ortaklık kaydı yapılmadığını ileri sürerek davalıya ödedikleri 235.050,00 USD'nin tahsilini talep etmektedir. Davacıların dava dışı kooperatife karşı herhangi bir talepleri bulunmamaktadır. Bu nedenle eldeki dava, Türk Ticaret Kanunu kapsamında mutlak ve nispi ticari davalardan olmadığı gibi yukarıda açıklanan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’ndan kaynaklanan ticari davalardan da değildir. Bu durumda zorunlu arabuluculuk dava şartına da tabi değildir.

Açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesince işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

19.03.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

KARŞI OY YAZISI

Somut olayda; davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesince davanın ticari dava olduğu ve ticaret mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek verilen görevsizlik kararı istinafa konu edilmiş ve bölge adliye mahkemesince de ticari dava olduğu ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek buna ilişkin istinaf itirazları kabul edilmemiştir. Bölge adliye mahkemesinin bu kararı ilk derece mahkemesini bağlayan kesin bir karar olup usul hukuku anlamında ticari davanın varlığı ve buna bağlı olarak alacak talebi hakkında asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu hususu kesinleşmiştir. Bu kesinlik ile Yargıtay da bağlı olup görev hususu temyiz incelemesi sırasında bozma nedeni yapılamayacaktır.

Dosya sonrasında görevsizlik kararı nedeniyle asliye ticaret mahkemesine gönderilmiştir. Davanın ilk açılış tarihi 23.11.2022, görevsizlik kararının verildiği tarih ise 05.07.2023'tür. Dosyanın gönderildiği mahkemece ilk duruşmada, dava şartı olan arabuluculuğa başvurulmamış olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Davanın ticari dava olduğu ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu bölge adliye makemesinin kararı ile kesin biçim de belirlendiğine göre yine bir usul konusu olan dava şartı arabuluculuk konusunun da bu kesinlik kapsamında incelenip değerlendirilmesi gerekir.

Dava tarihinde yürürlükte olan değişiklik öncesi haliyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 5/A maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre; bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

Dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin temel düzenleme 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A madde de yer almaktadır.

Bu maddenin 2. fıkrası hükmüne göre; "Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.

Genel olarak dava şartlarında, davanın açılabilirliği değil davanın görülebilirliği ön plandadır. Hakim dava şartlarının varlığını dava tarihine göre değil, bu konuda inceleme yaptığı tarihe göre belirler. Çünkü HMK 115. madde dava açılırken bu dava şartlarının bulunmasını bir önşart olarak öngörmemiş ve tamamlanabilme, tamamlandığında dikkate alma esasına göre bu dava şartlarını getirdiğini de açıkça ortaya koymuştur. Somut olaydaki dava şartında ise yasa koyucu bu genel ilkeden ayrılmış ve arabuluculuk dava şartını, davanın görülebilmesi için değil davanın açılabilmesi için bir şart olarak getirdiğini de açıkça düzenlemiştir. Zira maddede arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceği hükmü bulunmaktadır.

Zorunlu arabuluculuğa tabi bir davanın arabulucuya başvurulmaksızın açılması halinde 6325 sayılı Kanun'un 18/A-2. Maddesi hükmüne göre dava şartı eksikliğinin tamamlatılması için süre verilmesi gerekmez ise de davanın görevsiz mahkemeye açılması ve bu mahkeme için açılan davanın dava şartı arabuluculuğa tabi olmaması halinde ne işlem yapılacağı üzerinde de durulması gerekir. Zira somut olayda davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesi yönünden eldeki dava zorunlu arabuluculuğa tabi değil iken asliye ticaret mahkemesi yönünden tabidir.

Kanun'un 18/A maddesi bu durumu düzenlememiştir. Anılan hükmün düzenlemediği bir konuda, doğrudan uygulanması temel hak ve hürriyetleri sınırlayan hükümlerin dar yorumlanması kuralından da öte bir sınırlama teşkil edecektir. Maddenin bu hali düzenlemediği gözetildiğinde HMK hükümleri uygulanmalıdır.

6100 sayılı HMK 20. madde hükmü ile görevsiz mahkemeye açılan davanın süresinde başvuru halinde görevli mahkemede görülebileceği kabul edildiğine göre görevli mahkeme nedeniyle ortaya çıkan dava şartı eksikliğinin de görevli mahkemede dava görülürken tamamlanabileceğinin kabulü gerekir. Kanunun (HMK) 115/2. madde hükmüne dayanılarak da bu dava şartı eksikliğinin tamamlanmasını için süre verilmesinin mümkün olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki dava şartı eksikliği de görevsizlik kararının kesinleşerek dosyanın görevli mahkemeye gelmesiyle ortaya çıkmıştır. İlk dava tarihinde olmayan ve sonradan ortaya çıkan dava şartı eksikliğinin de tamamlatılması için süre verilmesi mümkün iken bu süre verilmeyerek, sonradan ortaya çıkan eksikliği tamamlatma imkanı tanınmadan davanın usulden reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı ve bu hak kapsamında olan mahkemeye erişim hakkını da sınırlayacaktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle arabuluculuk dava şartı eksikliğinin tamamlanması için süre verilmesi gerekirken buna uyulmadan davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı için kararın bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, kararın; davanın ticari dava niteliği taşımadığı için dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığı ve işin esasına girilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.