Logo

6. Hukuk Dairesi2025/323 E. 2025/995 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Belediye ile park bakım ve temizliği hizmet alım sözleşmesi imzalayan şirketin, hak edişlerinin ödenmemesinden kaynaklanan zararının tazmini istemine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Sözleşmede ödeme tarihi kesin vade olarak belirtilmediğinden ve davacı tarafından temerrüt ihtarı gönderildiğine dair bir kanıt da bulunmadığından, davalı belediyenin temerrüde düştüğünden ve temerrüt faizi ile aşkın zararın talep edilebileceğinden söz edilemeyeceği gözetilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 36. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1263 E., 2024/1820 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2023/130 E., 2023/761 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin 1995 yılından beri İstanbul merkezli olarak faaliyette bulunan peyzaj-çevre düzenlemesi, mevsimlik çiçek-çalı üretimi ve yeşil alanların bakımları ile park yapımı işleriyle iştigal ettiğini, müvekkili şirket davalı Belediyenin park ve bahçe bakım hizmetlerini 2009 yılından başlamak üzere 2010 yılı hariç 2016 yılına kadar en uygun fiyatı vererek ihaleler kapsamında yüklendiği işi tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiğini, ancak davalı tarafça yapılması gereken hakediş ödemelerinin düzenli olarak yapılmaması nedeniyle müvekkilinin telafisi imkansız zararlar yaşamaya başladığını, geç ödemeler nedeniyle banka kredileriyle işlerini devam ettirmeye mecbur kaldıklarını, davalının bu kredileri temlik alıp taksitlendirdiğinde dahi ödemeleri zamanında yapmadığını, bu nedenle müvekkilinin ciddi boyutta zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davalı tarafından 2012/129286, 2013/102046, 2016/178048, 2016/15191 sayılı ihaleler kapsamında yapılan geç ödemeler nedeniyle uğradığı zarardan şimdilik 10.000,00 TL'nin faizi ile birlikte tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; öncelikle zamanaşımı itirazında bulunarak, açılan davanın yerinde olmadığını, davacı şirketin bu kadar yıl çalıştıktan ve bütün ödemeler yapıldıktan sonra kötü niyet iddiasında bulunmasının gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkili Belediyenin gerek protokol hükümleri gerekse sözleşme hükümleri gereği üzerine düşen tüm yükümlülüklerini eksiksiz ve tam olarak süresi içinde iyi niyet kuralları gereği, mali imkanları doğrultusunda yerine getirdiğini, davacı şirketin zarara uğramasına sebep olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin 12. maddesinde ödeme yeri ve şartlarının 90 günlük periyotlar öngörülmek suretiyle düzenlendiğini, sözleşmelerin 8. maddesine göre ise sözleşmenin eki sayılan ve tarafları bağlayısıcılıkta öncelik sıralamasında ilk sırada yer alan evrakın Hizmet İşleri Genel Şartnamesi olduğunun düzenlendiğini, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi'nin 42. maddesinde ise ödeme şekli olarak 30 günlü periyotlar öngörülmek suretiyle düzenlendiğini, taraflar arasında 20.06.2017 tarihinde imzalanan protokolde ise sadece Ankara 22. İcra Dairesi'nin 2017/8782 sayılı icra dosyası kapsamında ibrayı içerdiği ve 2.257.185,38 TL'lik bir alacak için anlaşmaya varıldığı ancak diğer tüm temlik bakiyelerinin ödeme gününe bağlanmadığı, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi kapsamında 30 günlük ödeme sürelerinin dışında kalan ödemelerin gecikmiş ödeme olarak değerlendirilmesi gerektiği ve SGK prim ve Vergi gecikme zamları (2014, 2015, 2016, 2017 yılları), banka temlik ödemelerindeki gecikmelerden kaynaklı gecikme süreleri ile ilgili yılların temerrüt faiz oranları dikkate alınarak, davalı idarenin ödemelerdeki gecikmelerden dolayı davacı şirketin uğradığı zararın toplam 1.680.275,40 TL olduğunun bilirkişi raporunda tespit edildiği, rapor doğrultusunda davacı iddiaları yerinde görülerek ve ıslah dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde;

a. Zamanaşımı itirazının dikkate alınmadan hüküm tesis edildiğini,

b. Hükme esas alınan bilirkişi raporunun kaldırma ilamında eksiklikleri karşılamadığını, eksik ve hatalı olduğunu, kök rapordan tamamen farklı olduğunu, ancak neden görüş değiştirdiklerinin açıklanmadığını,

c. İhale dökümanları ve sözleşmeler arasında çelişki ve farklılık bulunmadığını,

d. Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin “Hakediş ödemeleri” başlıklı 42. maddesinde, "Hakediş raporu, yüklenici veya vekili tarafından imzalandığı tarihten başlamak üzere en geç sözleşmesinde yazılı sürenin sonunda, eğer sözleşmede bu hususta bir kayıt yoksa otuz gün içinde tahakkuka bağlanır. Bu tarihten başlamak üzere otuz gün içinde de ödeme yapılır" dendiğini, 42. maddenin öncelikle sözleşmede bu konuda hüküm bulunmamasını aramakta olduğunu, ancak taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 12. maddesinde bu konuda düzenleme var olduğunu,

e. Sözleşmede tahakkuk süresinin davalı idare tarafından belirlenmediği belirtilmekte ise de, 12. maddesinde aylık hakedişlerin tahakkuka bağlandıktan sonra yapılacağı düzenlenmiş olduğundan belirsizlik söz konusu olmadığını, ödemeler ile ilgili taraflarına gönderilmiş ihtarname bulunmadığını, ihale ile verilen bir iş olmasına rağmen 12. maddesi kapsamında, ihale mevzuatına ve dökümanlarına aykırılık sebebiyle Kamu İhale Kurumu'na yapılmış herhangi bir itiraz dahi bulunmadığını,

f. Protokolün sadece belli bir alacağı değil aradaki sözleşme ilişkisi kapsamındaki tüm alacakları kapsadığını, protokolün son kısmında ileride tekrar geçmiş veya gelecek dönemler için herhangi bir talepde bulunulmayacağı hüküm altına alındığını,

g. 2016 dönemine ilişkin vergi ve SGK prim zamları adı altında yaklaşık 400.604,73 TL'lik bir zarar miktarı tespit edildiği, yapılandırmaya ait ödeme belgelerinden gecikme zammının yaklaşık 1/4 oranında silindiğini, fakat 2016 dönemi ayrıntılı hesap raporda olmadığı için bunun dikkate alınıp alınmadığı anlaşılamadığını ve bu konudaki itirazlarının giderilmediğini, raporun hükme esas alınması hatalı olduğunu,

h. Rapordaki tespitle çelişkili olarak protokolün, 2015 ve 2016 yıllarına ait hakediş ödemelerini kapsaması ve bu dönem için başka bir talepte bulunulmayacağı belirtilmesine rağmen bu dönemleri de kapsar şekilde zarar hesabı yapılmasının hatalı olduğunu beyan etmektedir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, taraflar arasında yapılan park bakım ve temizliği hizmet alım sözleşmesi gereğince süresi içinde ödenmeyen hak edişlerden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür (TBK'nın 112/1). Borçlu, genel olarak her türlü kusurdan sorumludur. Borçlunun sorumluluğunun kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle borçlu için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir (TBK'nın 114/1). Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır (TBK'nın 114/2).

Para alacaklarının zamanında ödenmemesine ilişkin giderim yükümlülüğünün yaptırımı kanunda temerrüt faizi ve aşkın (munzam) zarar hükümleriyle düzenlenmiştir. 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesi hükmüne göre; bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, geçmiş günler için kanunda belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 120. maddesinde de uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranının, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirleneceği hükmü bulunmaktadır. Aynı Kanun'un (TBK) 122. madde hükmüne göre ise alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.

Borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde (temerrüt) oluştuğunda sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı temerrüt faiziyle giderme hakkı tanınmıştır.

Bunun dışında, alacaklının uğradığı zararın temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, davada uygulanması gereken TBK'nın 122. maddesi gündeme gelir. Aşkın (munzam) zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir.

Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür.

Temerrüt faizi başlangıç tarihi yönünden; muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş (kesin vade bulunması) veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; borçlu temerrüde düşmüş olur (TBK'nın 117. madde). Kesin vade olmadığı gibi temerrüde düşüren ihtarname de çekilmeden icra takibi yapılmış ise takip tarihinde temerrüt gerçekleşir (11.12.1957 tarih, 17/29 sayılı İBK). Temerrüde esas icra takibi de bulunmuyorsa dava tarihinde temerrüt gerçekleşir.

Kesin vadeden söz edilebilmesi için taraflarca kararlaştırılan ifa gününün takvime bakıldığında tarih olarak açıkça belirli olması veya kesin olarak hesaplanabilir olması gerekir. Sözleşmede hakedişlerin hangi aylarda ve tarihlerde düzenleneceği açıkça belirtilmediğinden, belirli olmayan hakediş tanzim tarihleri başlangıç alınarak belirlenen ödeme süresi de kesin vade sayılamaz. Sözleşmede kararlaştırılan süre, borcun ifa edileceği günü (kesin vadeyi) değil, borcun muaccel (istenebilir) hale geldiğini gösterir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin 11. maddesinde ödeme yeri ve şartları düzenlenmiş olup 12.1. maddede "Ödemeler aylık hakedişler tahakkuka bağlandıktan sonra 90 takvim günü içerisinde yüklenicinin banka hesabına EFT yoluyla aktarılacaktır" hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm takvim olarak belli bir tarihi göstermediğinden belirtilen ödeme tarihi kesin vade niteliğinde değildir. Kesin vade bulunmadığı için 90 günlük süre sonunda temerrüt gerçekleşerek temerrüt faizi işlemeye başlamış değildir. Mahkemece sözleşmenin 8. maddesine göre Hizmet İşleri Genel Şartnamesi'nin daha öncelikli olduğu ve şartname hükmü nedeniyle 30 günlük ödeme sürelerinin dışında kalan ödemelerin gecikmiş ödeme olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiş ise de bu süre de belli bir tarihi göstermediğinden kesin vade değildir. Kaldı ki şartname sözleşmenin eklerinden olan sözleşme tasarısına göre daha öncelikli ise de taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre daha öncelikli değildir. Bu durumda uyuşmazlığın sözleşme hükmüne göre çözümlenmesi gerekir.

Borçlu temerrüdünden söz edebilmek ve zararı karşılayacak temerrüt faizinin doğabilmesi için kesin vade bulunmadığından temerrüt ihtarının varlığı gerekir. Temerrüt ihtarı ile temerrüt gerçekleşmiş ve temerrüt faizi işlemeye başlamış ancak temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararın varlığı ispatlanmış ise aşkın (munzam) zarar alacağı olarak istenebilecektir. Temerrüt ihtarıyla temerrüt gerçekleşmeden doğan zararın ise munzam zarar adı altında istenebilmesi de mümkün değildir. Zira temerrüt faiziyle karşılanmayan bir zarardan söz edebilmek için öncelikle temerrüt faizi alacağının doğmuş olması gerekir.

Kesin vade bulunmadığı ve 30 günlük süre sonunda kendiliğinden temerrüt gerçekleşmediği halde hükme esas alınan bilirkişi raporunda şartname hükmüne göre 30 günlük sürede ödenmeme nedeniyle ödemelerde gecikildiği kabul edilmek suretiyle zarar hesabı yapılmıştır. Bu şekilde yapılan hesaplama yukarıda açıklanan esaslara aykırı olup hukuki temeli bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgilisine iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.