"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/1815 E., 2024/541 K.
Mahkemece kadastral parselin ihyası davasında Dairemizin bozma ilamına uyularak davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili ve davalı ... Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili asıl ve birleştirilen dava dilekçesinde; evveliyatı Hazineye ait 1187 (215) parsel sayılı taşınmazın kadastro sınırları üzerinde imar düzenlemesi yapıldığını, ancak idari yargıda iptal edildiğini, imar uygulaması sonucu oluşan 5617 ada 3 No.lu imar parselinin 1187 kadastro parseline isabet eden 29 m2'lik kısmının tapusunun iptali ile düzenleme öncesi kadastral ve kök parsele dönüşünün sağlanarak davacı adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
III.MAHKEME KARARI
Mahkeme ilk kararında, dava konusu taşınmazın belediye sınırları içerisinde kadastro sırasında tespit dışı bırakılan yer olup imar planında konut alanı olması nedeniyle 775 sayılı Yasanın 3/2. maddesi gereğince belediyeye devredilmesi gerektiğini, 775 sayılı Yasanın 3. maddesi 19.07.2003 tarihinde iptal edilmişse de, iptal kararının bu tarihten önce doğmuş haklara etkili olmayacağını, davacının dava konusu taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmadığından asıl ve birleştirilen davaların reddine karar vermiştir.
IV.BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 20.09.2021 tarihli ve 2021/1125 Esas, 2021/815 Karar sayılı ilamında özetle; dava konusu kadastral parselin tapu kaydı ile ilk tesisinden itibaren geldi tapu kayıtlarının evrak arasına alınması, tarafların bu konuda gösterdikleri tüm delillerin toplanması, Hazinenin hak sahipliğinin bulunduğunun tespit edilmesi halinde 20 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7221 sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 7. maddesiyle 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesine eklenen yeni fıkra gözetilerek karar verilmesi; hak sahibi olmadığının tespit edilmesi halinde ise bozma öncesi gibi karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru görülmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
B. Mahkemece Bozma İlamına Uyularak Verilen Karar
Mahkeme yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; rapora göre 5617 ada 3 parselde bulunan taşınmazın ilk uygulamada tescil harici taşlık ve dere olan alandan ihdasen tescil yapıldığı tarihte 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun 3/2. fıkrasının yürürlükte olduğu, bu anlamda taşınmazın belediyeye devri gerekli alanlardan olabileceği yönünde kanaat oluştuğu gerekçesiyle başkaca bir tahkikat yapılmasına gerek olmadan bozma öncesindeki doğrultuda karar vermiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili; hâlihazırda Hazine adına tescil edilmesi gereken devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların Hazine adına tescil edilmediğini, taşınmaz ortada bulunmadığından bunun idare ile görüşülerek çözüme kavuşturulmasının mümkün olmadığını, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin Hazine üzerinde bırakılmasını kabul etmediklerini belirtmiştir.
2.Davalı ... Belediyesi vekili temyizinde; 775 sayılı Kanunun 3. maddesine göre taşınmazın Belediye adına tesciline karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
B.Değerlendirme ve Gerekçe
Dava ve birleştirilen dava, kadastral parselin ihyası istemine ilişkindir.
Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428. maddesi ile 439. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle; yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin davalı ... Belediyesine yükletilmesine,
Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
1086 sayılı HUMK'un 440/III-2 nci bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolunun kapalı bulunduğuna,
26.02.2025 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Asıl ve birleştirilen dava, kadastral parselin ihyasına yönelik tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki; 20 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 14.02.2020 kabul tarihli 7221 sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 7. maddesiyle,
3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine yirmi birinci fıkrasından sonra gelmek üzere; “Bu madde kapsamında yapılmış olan imar uygulamalarının kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla iptal edilmesi nedeniyle; davaya konu parselin imar planı kararları ile umumi ve kamu hizmetlerine ayrılan alanlara denk gelmesi veya iptal edilen uygulama ile tahsis ve tescil edilmiş parsellerde hak sahiplerince yapı yapılmış olması ve benzeri hukuki veya fiili imkânsızlıklar nedeniyle geri dönüşüm işlemleri yapılarak uygulama öncesi kök parsellere dönülemeyeceğinin parselasyon planlarını onaylamaya yetkili idarelerin onay merciince tespiti halinde, öncelikle davaya konu parselin hak sahiplerinin muvafakati alınmak kaydıyla uygulama sahası içerisinde idarece uygun bir yer tahsis edilir veya anlaşma olmaması halinde davacı hak sahibinin kök parseldeki yeri dikkate alınarak uygulamadaki düzenleme ortaklık payı kesintisi düşüldükten sonraki taşınmazın rayiç bedeli üzerinden değeri ödenir” şeklinde fıkra eklenmiştir.
Öncelikle,anılan bu düzenlemenin görülmekte olan davalar bakımından nasıl uygulanacağının çözümlenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, imar hukuku düzenlemeleri kamu düzenine ilişkin olup, re’sen gözetileceği gibi, kamu düzenine ilişkin hususlarda da usulü kazanılmış haktan söz edilemez. Ayrıca, tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. Diğer taraftan, yargı merciilerince verilen kararlar yöntemine uygun şekilde kesin hüküm niteliğini kazandığında "Lazım-ül icra" (uygulanması gereken) duruma gelirler.
Öte yandan, idari yargıda esas olan iptal kararlarının geriye yürümesi, başka bir anlatımla iptal edilen idari işlemin, doğduğu andan itibaren yok sayılmasıdır. Bu açıdan, idari yargıdaki iptal kararları beyan edici (açıklayıcı) niteliktedir. Çünkü, sakat bir idari işlemin hukuk düzenine girmesi ile hukuka aykırı bir durum ortaya çıkar. Bu durumun giderilebilmesi için iptal kararı, hukuken sakat olan işlemi geçmişe etkili biçimde ortadan kaldırır ve hukuka aykırı işlem yapılmadan önceki duruma geri dönülür. Bu bağlamda, imar parsellerinin dayanağını teşkil eden idari işlemlerin idari yargı yerinde iptal edilip kesinleşmesi ile imar parsellerinin TMK'nin 1025. maddesinde öngörülen yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Öyleyse, idare mahkemesi tarafından verilen imar uygulamasının iptaline ilişkin kararın kesinleşmesiyle bu idari işlemle oluşmuş tüm uygulamalar iptal edilmiş sayılacağından, sicil kayıtlarının iptal edilen uygulama öncesine getirilmesi gerektiği tartışmasızdır.
Davacı da eldeki dava ile, imar uygulamasının idari yargı yerinde iptali ile sicil kayıtları kendiliğinden eski haline dönmeyeceğinden, imar parsellerinin sicil kayıtlarının dayanağı olan idari işlemin idari yargı yerinde iptal edilerek yolsuz tescil durumuna düştüğü iddiasıyla imar düzenlenmesi öncesi duruma dönülmesi isteminde bulunmuştur.
Kadastral parselin ihyasına yönelik tapu iptal ve tescil istemli böylesi bir davada, davacının imar düzenlemesi öncesi mülkiyet hakkının bulunup bulunmadığı, yapılan imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edilip edilmediği öncelikle araştırılıp, anılan hususların varlığı ortaya konulduktan sonra 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesine eklenen yukarıdaki hüküm gereğince işlem yapılması gerekecektir. Bu bağlamda, anılan yasal düzenleme ile “davaya konu parselin imar planı kararları ile umumi ve kamu hizmetlerine ayrılan alanlara denk gelmesi veya iptal edilen uygulama ile tahsis ve tescil edilmiş parsellerde hak sahiplerince yapı yapılmış olması ve benzeri hukuki veya fiili imkânsızlıklar nedeniyle geri dönüşüm işlemleri yapılarak uygulama öncesi kök parsellere dönülemeyeceğinin parselasyon planlarını onaylamaya yetkili idarelerin onay merciince tespiti halinde” şeklinde ön koşullar öngörüldüğünden mahkemece dava konusu taşınmazın imar durumu araştırılarak taşınmazın imar planına göre umumi ve kamu hizmetlerine ayrılan alanlara denk gelip gelmediğinin açıklığa kavuşturulması ve yine ilgili idarenin kök parsellere dönülüp dönülemeyeceğine dair tespitinin olup olmadığının belirlenmesi gereklidir.
Mahkemece yapılacak araştırma sonucunda dava konusu taşınmazın 3194 sayılı yasaya eklenen yeni hüküm kapsamında bulunmadığının belirlenmesi durumunda, davacının mülkiyet hakkının korunması gereği ve imar uygulamasının idari yargı yerinde iptali sonucunda yolsuz tescil durumuna düşen sicil kaydına tapu sicilinin tutulması prensipleri uyarınca değer verilemeyeceği dikkate alınarak işin esasının incelenerek bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Öte yandan, çekişmeli taşınmazın imar planına göre umumi ve kamu hizmetlerine ayrılan alanlara denk geldiğinin anlaşılması veya ilgili idarece kök parsellere dönülemeyeceği yönünde bir tespitin yapılması durumunda, yukarıda değinilen yasal düzenlemeyle “öncelikle davaya konu parselin hak sahiplerinin muvafakati alınmak kaydıyla uygulama sahası içerisinde idarece uygun bir yer tahsis edileceği veya anlaşma olmaması halinde davacı hak sahibinin kök parseldeki yeri dikkate alınarak uygulamadaki düzenleme ortaklık payı kesintisi düşüldükten sonraki taşınmazın rayiç bedeli üzerinden değerinin ödeneceği” hükme bağlandığından, davacıya ilgili idareye başvurması için olanak ve süre tanınması, başvuru sonucunda idare tarafından dava konusu taşınmaz bakımından yeni yasal hükmün koşullarının mevcudiyetinin tespitiyle davacı taraf ile anlaşma sağlanarak davacıya uygulama sahası içerisinde uygun bir yerin temlik edilmesi veya idarece davacıya taşınmaz değerinin ödenmesi halinde davanın konusuz kalacağının gözetilmesi gerekecektir.
Ne var ki; getirilen yasal düzenlemenin gerekleri ilgili idare tarafından yerine getirilmediğinde, farklı bir ifadeyle koşulları oluşmasına rağmen davacı ile idarenin anlaşamaması ve davacıya idarece taşınmaz bedeli de ödenmemesi halinde, davacının usul kuralları uyarınca eldeki davayı anılan yeni kanun hükmü gereğince bedele dönüştürebileceği ve böylesi bir durumda da davaya tazminat davası olarak devam edilebileceği gözetilmelidir.
Anılan hususlar, gerek yeni yasa hükmü, gerek usul kuralları –adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakları, usul ekonomisi, vd.- gerekse Anayasamızın 35. maddesiyle ve kanunlarımızla ve de AİHS’nin Eki Birinci Protokolün “Mülkiyetin Korunması”başlıklı 1. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilemeyeceğine ilişkin hükümlerin gereğidir.
Somut olayda; Seyhan Belediyesi tarafından yapılan 37 no'lu imar düzenlemesinin ve sonrasında Adana Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı şuyulandırma işlemlerinin idari yargı yerinde iptal edildiği ve bu kararların kesinleştiği; daha sonra dava konusu yerin yeni kurulan ... sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, çekişme konusu 1187 parsel sayılı taşınmazın ihdasen Hazine adına tesciline ilişkin ihdas beyannamesi düzenlenmiş, ancak yolsuz olarak Seyhan Belediyesi adına tescil işlemi yapılmış ise de, mülkiyeti Hazineye ait iken, Seyhan Belediyesi tarafından 37 nolu imar uygulamasına tabi tutularak 5344 ada 1 sayılı imar parselinin oluşturulduğu ve bu parselin Hazine adına tescil edildiği, mahkemece alınan bilirkişi raporuyla da anılan ihdas parselinin sınırları üzerinde iptal edilen- imar uygulamaları ile en son 5617 ada 3 sayılı imar parselinin meydana getirildiği görülmektedir. Başka bir ifade ile, imar uygulamaları öncesinde dava konusu taşınmazın mülkiyetinin davacı Hazineye ait olduğu sabit olup, Seyhan Belediyesi tarafından da Hazine parseli olarak imar uygulamasına tabi tutulmuş olmakla, çekişmeli taşınmazla davacı Hazinenin mülkiyet ilişkisi açık olduğundan somut olayda 775 sayılı Yasanın mülga 3. maddesinin uygulama yeri yoktur.
Hal böyle olunca, davacının iptal edilen imar uygulamaları öncesinde mülkiyet hakkı sahibi olup eldeki davayı açmakta halen devam eden hukuki yararının bulunduğu ve 3194 sayılı Yasanın 18. maddesine eklenen fıkranın eldeki davanın reddini öngörmediği gözetilerek, yeni yasal düzenlemenin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun onama kararına katılamıyorum.