"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
SAYISI : 2021/239 E., 2023/196 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasındaki öncesinde tescil olarak açılan, tutanak düzenlenmesi nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılan davada, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilâmına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Muğla ili Köyceğiz ilçesi ... Mahallesi çalışma alanında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) Geçici 8 inci maddesi uyarınca 2020 yılında yapılan kadastro sırasında; 303 ada 8 parsel, senetsizden, tarla vasfıyla 5.844,35 metrekare olarak, beyanlar hanesinde "Parsel üzerindeki narenciye ağaçları ...'nın babası ... tarafından dikilmiştir" şerhi ile birlikte Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğundan bahisle malik hanesi açık olarak tespit edilmiştir.
Davacı ... vekili 14.06.2012 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Toparlar köyü çalışma alanında bulunan sınırlarını belirttiği taşınmaz üzerinde müvekkili lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu halde, Hazine tarafından hasımsız olarak açılan Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/280 Esas sayılı başka bir dava sonucunda taşınmazın Hazine adına tesciline karar verildiğini öne sürerek, Hazine adına oluşan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar cevaplarında; davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne, fen bilirkişiler ... ve ... tarafından düzenlenen 25.12.2012 tarihli harita ve raporda (A) harfi ile gösterilen 5.296,11 metrekarelik yüzölçümündeki taşınmazın Hazine adına oluşan tapusunun iptali ile tarla vasfıyla davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hükmün, davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 17.03.2015 tarihli ve 2014/16000 Esas, 2015/2323 Karar sayılı ilamıyla; "Mahkemece çekişmeli taşınmazın Hazine adına Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/280 Esas-2012/107 Karar sayılı ilamıyla tescil edilen yerin kapsamında kaldığı kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de varılan sonucun dosya kapsamına uygun düşmediği, Tapu Müdürlüğünden gönderilen cevapta anılan ilamın tapuya tescil edilmediği bildirildiğine göre davanın tapu iptal ve tescil davası olmayıp tescil davası niteliğinde bulunduğunun kabulü gerektiği, bu doğrultuda TMK’nın 713/3. maddesi uyarınca ... ile Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesi" gereğine değinilerek, İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi de aynı Dairece reddedilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne, Köyceğiz ilçesi Toparlar Mahallesinde bulunan bilirkişiler ... ve ... tarafından düzenlenen 24.12.2012 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfiyle kahverengi boyalı olarak gösterilen 5.296,11 metrekarelik miktarındaki taşınmazın tarla vasfıyla davacı ... oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hükmün, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 22.04.2021 tarihli ve 2020/3091 Esas, 2021/3918 Karar sayılı ilamıyla; "Mahkemece, hükme esas alınan fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 5.296,11 metrekarelik bölüm üzerinde, davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de, yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın hüküm vermek için yeterli bulunmadığı, dava konusu taşınmazın hangi sebeple tescil harici bırakıldığının araştırılmadığı, taşınmazın niteliğini ve kullanım durumunu en iyi belirleme yönteminin hava fotoğraflarının incelenmesi olduğu halde hava fotoğraflarından yararlanılmadığı, çekişmeli taşınmaz bölümünün imar planı kapsamına alınıp alınmadığı, alınmış ise imar planının hangi tarihte onaylanarak kesinleştiğinin sorulup saptanmadığı, taşınmazı dıştan çevreleyen komşu parsel kadastro tespit tutanakları ile varsa dayanağı olan belgeler getirtilerek mahalline uygulanmadığı ve soyut içerikli ve denetime elverişsiz ziraatçı bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle hüküm kurulması cihetine gidildiği, bu doğrultuda orman araştırması yapılması, hava fotoğrafları incelenerek zilyetlikle kazanım koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi" gereğine değinilerek, İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.
Bozma ilâmı sonrasında, yörede kadastro çalışması yapılması ve dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmesi nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosya Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucunda; "Keşif sırasında alınan mahalli bilirkişi ve tutanak bilirkişilerin beyanlarında ve davacı asilin beyanlarında davaya konu edilen taşınmazın davacının babası ...'dan geldiği, sağlığında taşınmazın zilyetliğini devretmediği gibi vefatından sonra da mirasçıları tarafından mirasının paylaşılmadığı, bu nedenle muris ...'nın mirasının paylaşıldığı ve taşınmazın zilyetliğinin davacı ... ya intikal ettiği hususunda ispat yükü kendisinde olan davacının bu hususu ispatlayamadığı, taşınmazın geçerli bir hukuki ilişkiye veya geçerli bir miras paylaşımına dayalı olarak davacıya intikal ettiğine dair herhangi bir tespitin olmadığı, bu haliyle bile davaya konu taşınmazın ...'nın terekesine dahil olduğunun anlaşıldığı, öte yandan, davalı ... Hazinesinin ve ilgili belediyelerin ...'nın mirasçalarına karşı 3. kişi konumunda bulunmakta olduğu, terekeye dahil bir taşınmazda mirasçılar arasında zilyetlikle iktisap hükümleri işlemeyeceği, mirasçılardan birinin tek başına, 3. kişiye karşı kendi adına tescil istemiyle dava açmasının mümkün olmadığı, elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp, haklarının terekenin tamamını kapsadığı, TMK'nın 702. maddesine göre topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerektiği, ya da 3402 sayılı kanunun 29/2.maddesi uyarınca mirasçılardan birinin tereke adına talepte bulunması gerektiğinin açık olduğuı, mirasçılardan birinin kendi adına açtığı davanın, diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından, davanın diğer mirasçıların muvafakatlerinin sağlanması ya da terekeye temsilci atanması suretiyle de sürdürülmesinin hukuken mümkün bulunmadığı, davacının taşınmazı kendi adına tesciline ilişkin talebinde muris ...'nın diğer mirasçılarının paylarını kapsamadığı anlaşıldığından davacı ...'nın aktif husumetinin gerçekleşmediği kanaatine varıldığı, davanın 3402 sayılı yasanın mahalli mahkemeden devredilmesi nedeniyle 3402 Sayılı Kanunun 30/2 maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, gerçek hak sahibi re'sen belirleneceğinden davaya konu Muğla ili, Köyceğiz ilçesi, ... Mahallesi 303 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 1953 yılındaki tapulama çalışmalarında fundalık vasfıyla tescil harici bırakılması, keşif esnasında beyanları alınan mahalli bilirkişilerin ve tutanak bilirkişilerin taşınmazın öncesinde taşlık ve fundalık olduğu yönündeki anlatımları, en eski tarihli hava fotoğraflarında taşınmazın içerisinde kapalılık teşkil etmeyen çalı bitkilerinin görülmesi nedeniyle dava konusu taşınmazın orman vasfında ve orman sayılan yerlerden olmaması şartıyla 3402 sayılı kanunun 17. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğu, teknik bilirkişi raporunda da dava konusu taşınmazın orman vasfında olmadığı ve orman sayılan yerlerden olmadığının tespit edildiği, bu nedenle taşınmazın özel mülke konu olabilecek yerlerden olduğu, teknik bilirkişi raporunda taşınmazın imar ve ihyasının 1987 yılında tamamlandığı ifade edilmiş ise de 1981 yılından sonra en erken hava fotoğrafının 1987 yılına ait olması, keşif esnasında beyanları alınan mahalli bilirkişilerin ve tutanak bilirkişilerin taşınmazın 1980 yılında taş ve fundalıklardan temizlemeye başladığını ifade etmeleri ve 1987 yılı hava fotoğrafında taşınmazın tarla niteliği ile kullanıldığına dair sürüm izlerinin mevcut olması birlikte değerlendirildiğinde muris ... mirasçıları lehine takdir hakkı kullanılarak taşınmazın içerisinde bulunan taşların ve fundalıkların emek ve masraf harcanarak temizlenmesi ve tarla vasfıyla taşınmazın zilyet edilmesi nedeniyle taşınmazın 1982 yılında imar ve ihyasının tamamlandığı kanaatine varılmış olup imar ve ihyanın tamamlanmasından itibaren ... tarafından taşınmazın uygulama imar planına alındığı 2004 yılına kadar malik sıfatıyla, aralıksız ve nizasız ekonomik amaca uygun zilyet olunduğu, vefatından sonra günümüze kadar mirasçısı ...'nın tereke adına malik sıfatıyla, aralıksız ve nizasız ekonomik amaca uygun zilyet olduğu, adına tescil kararı verilenlerin ve babalarının daha önce aynı çalışma alanında belgesizden herhangi bir kazanımlarının olmadığının tespit edilmesi nedeniyle 303 ada 8 parsel sayılı taşınmaz yönünden 3402 sayılı yasanın 17.ve 14.maddeleri uyarınca ... mirasçıları lehine mülkiyet edinme şartlarının oluştuğu, Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/280 Esas, 2012/107 Karar sayılı ilamı ile davaya konu 303 ada 8 parsel sayılı taşınmazın da içerisinde bulunduğu taşınmazın hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ise de bu kararda adına tescil kararı verilenlerin taraf olmadığı, tescile yönelik kararın infazının da yapılmadığı, bu hali ile Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/280 esas, 2012/107 Karar sayılı ilamı adına tescil kararı verilenler yönünden kesin hüküm olarak değerlendirilemeyeceği ve yukarıda açıklanan nedenlerle gerçek kişiler lehine mülkiyet edinme şartları gerçekleştiği" gerekçesiyle, davacının davasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114/1-d ve 115/2 nci maddeleri uyarınca aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı Hazine taşınmazın Hazine adına tescil edilmesi yönündeki talebinin reddine, dava konusu Muğla ili Köyceğiz ilçesi ... Mahallesi 303 ada 8 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptali ile 5.844,35 metrekare yüzölçümlü ve tarla vasfıyla taşınmazın tamamı 8 pay kabul edilerek, 2 payın ... adına, 1 payın ... adına, 1 payın ... ... adına, 1 payın ... adına, 1 payın ... adına, 1 payın ... adına, 1 payın ... ... adına iştirak halinde mülkiyet esasına göre tespiti ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; öncesinde tescil talepli olarak açılan, ancak dava konusu taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenmesi nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılan niteliktedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1940 yılında orman tahdidi, 1978 yılında aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun'la Değişik 2 nci madde çalışması, 1986 yılında 3302 sayılı Kanun'la Değişik 2/B madde uygulaması yapılmıştır. Arazi kadastrosu ise 1953 yılında kesinleşmiştir. Dava konusu yer fundalık olarak tapulama harici bırakılmıştır. 2014 yılında 3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesi uyarınca uygulama kadastrosu yapılmıştır.
İlk Derece Mahkemesince 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü ve 17 nci maddelerindeki şartların oluştuğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de; yapılan orman araştırmasının hüküm kurmak için yeterli olmadığı, ayrıca taraf teşkilinin de sağlanmadığı saptanmıştır.
Şöyle ki; genel mahkemelerde açılan dava devam ederken bölgede kadastro çalışması yapılması neticesinde dava konusu taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlendiği gerekçesiyle dava dosyası Kadastro Mahkemesine devredilmiş olup, davada 3402 sayılı Kanun'un 30/2 nci maddesi şartları mevcuttur. İlk Derece Mahkemesince, 3402 sayılı Kanun'un 30/2 nci maddesi uyarınca gerçek hak sahibi re'sen belirlenecek ve kadastro tespit tutanağı doldurulacaktır. Yine, 3402 sayılı Kanun'un 5., 26., 27. ve 30/2 nci maddelerinde, kadastro tespit tarihinden önce dava konusu olan taşınmaz hakkında ne gibi işlem yapılacağı gösterilmiştir. 3402 sayılı Kanun'un 27., 28. ve 29. maddeleri gereğince yargılamaya devamla, tespit tutanağında yazılı hak sahiplerinin 3402 sayılı Kanun'un 30/2 nci maddesi gereğince gösterecekleri delillerle, Mahkemece re'sen lüzum görülen diğer deliller de toplanıp, dava konusu taşınmazın gerçek hak sahibi ya da sahipleri adına tespit ve tapuya tesciline karar verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda; taşınmazın malikhanesi açık olduğundan, yörede kesinleşmiş orman tahdidi bulunduğu ve tahdit uygulaması yapılarak dava konusu taşınmazın tahdit içinde olup olmadığının belirlenmesi yönünde orman araştırması da yapılacağından, Orman İdaresinin davaya dahil edilmesi ile birlikte, dava konusu yerin davacının babasından intikalen geldiği ve davacının kullanımının tereke adına olduğu anlaşıldığından muris ...'nın tüm mirasçılarının da davaya dahil edilmesi gerekirken bu hususların gözardı edilerek esasa girilip karar verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan; dosya kapsamında yapılan orman araştırmasının da usulüne uygun olmadığı anlaşılmıştır. Zira, bozma öncesi alınan orman ve fen bilirkişi ortak raporunda yörede 1940 yılında orman tahdidi, 1978 yılında aplikasyon ve 2 nci madde uygulaması ile 1986 yılında 2/B uygulamaları yapıldığı belirtilmiş ve dava konusu taşınmaz orman sınırına bitişik olarak tahdit hattı dışında gösterilmiş, bozma sonrası alınan harita, ziraat ve orman ortak raporunda ise çekişmeli parsel bu defa orman sınırına uzak bir yerde konumlandırılmış, bilirkişilerce, çalışma tutanakları dikkate alınarak usulüne uygun tahdit uygulaması yapılmadığından, bu tespitler denetlenememiştir. Yine, bu defa, Kadastro Müdürlüğü tarafından dosya arasına gönderilen tesis kadastro paftasında ve hükme esas alınan ortak raporda fenci tarafından yapılan gösterimde çekişmeli parselin orman tahdit hattı içinde olduğu görülmüştür. Raporlar ve dosya arasındaki belgelere göre dava konusu taşınmazın orman tahdit hattı dışında mı içinde mi olduğu hususu tereddütlüdür.
Ayrıca, çekişmeli taşınmazın dosya kapsamından imar ihyaya muhtaç yerlerden olduğu anlaşıldığından, imar planı kapsamına alındığı tarih, zilyetlikle kazanım açısından önem arzetmektedir. Zira, 3402 sayılı Kanun'un ihya edilen taşınmaz mallara ilişkin 17 nci maddesinin 2 nci fıkrası, "il, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz" hükmünü içermekte olup, buna göre, imar planına alınan bir taşınmazın imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak mülk edinilebilmesi için tüm koşulların, imar planının onay tarihine kadar oluşmuş olması gerekir. Burada bahsedilen imar planı, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 8/b maddesinde tanımlanan, nazım ve uygulama imar planıdır.
Bu anlatılanlar çerçevesinde dosya kapsamında imar planı hususunda yapılan araştırmada, taşınmazın 14.11.1993 tarihinde onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında kısmen ağaçlandırılacak alan, kısmen de imar planı sınırları dışında olduğu belirtilmiş olmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince ilk imar planına alınma tarihinin neden 1993 değil de 2004 yılı olarak kabul edildiği ve zilyetlikle kazanım şartlarının 2004 yılından geriye doğru belirlendiğinin gerekçede açıklanmamış olması da yerinde değildir. Yine, Mahkemenin imar planı tarihi kabulü doğrultusunda, hükme esas alınan ortak raporda jeodezi uzmanı tarafından yapılan hava fotoğrafı incelemesinde 1992 yılında kullanım olduğu belirtilmiş olmasına rağmen, orman bilirkişi tarafından yapılan değerlendirmede aynı yıl hava fotoğrafında kullanım olmadığının belirtilmesi hususu çelişki oluşturduğu halde, bu çelişki giderilmeden hüküm kurulması da isabetsizdir.
Hal böyle olunca İlk Derece Mahkemesince doğru sonuca ulaşılabilmesi için; Orman İdaresi ile muris ...'nın tüm mirasçıları davaya dahil edilmeli, taraf teşkili sağlandıktan sonra, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede yapıldığı anlaşılan ve dosyaya getirtilen tüm çalışmalara ait tutanaklardan okunaklı olmayan 3116 sayılı Orman Kanunu uyarınca yapılan orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilan tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneği yeniden -okunaklı olanı- getirtilerek, önceki bilirkişiler dışında halen Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi bilirkişi, bir fen elemanı ve bir jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişi aracılığıyla yeniden keşif yapılmalıdır. Keşifte, orman sınır noktaları tutanak ve haritalarda yazılı mevki, yer, kişi isimleri ile açı ve mesafelere göre, orman kadastrosu tutanak ve haritalarının düzenlenmesinde kullanılan hava fotoğrafları ve memleket haritalarından yararlanılarak, değişik açı ve uzaklıklardaki en az 6-7 adet orman sınır noktası bulunup röperlenmeli, orman kadastrosu ile ilgili sınır noktaları aynı ölçeğe çevrilerek, çekişmeli taşınmazın orman kadastro haritasına göre konumu genel kadastro paftası üzerinde ve aynı ya da yakın orman sınır hatlarında dava konusu edilen parseller varsa, bunların tümü birleşik harita üzerinde gösterilmeli; tutanaklardaki anlatımlar değerlendirilmeli; tutanaklarla tahdit haritası arasında çelişki bulunup bulunmadığı belirlenmeli; çelişki bulunmakta ise çekişmeli parsel yönünden tahdit tutanakları ile haritalar arasındaki çelişki tahdit tutanaklarına değer verilmek suretiyle giderilecek şekilde müşterek imzalı, tereddüte mahal bırakmayacak, açıklamalı, krokili rapor alınmalı, dava konusu taşınmazın orman tahdidi içinde olup olmadığı tereddütsüz olarak belirlenmelidir.
Çekişmeli taşınmazın orman tahdidi içinde olmadığının anlaşılması durumunda; bir kısmının 14.11.1993 tarihinde onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı içinde olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla, planın iptal edilip edilmediği de araştırılarak, plan içindeki kısımla ilgili zilyetlikle kazanım koşullarının 1993 tarihinden geriye doğru oluşup oluşmadığı dosyadaki deliller çerçevesinde irdelenmeli, yine jeodezi uzmanı aracılığıyla taşınmazda 1992 yılı hava fotoğrafında kullanım bulunup bulunmadığı da belirlenerek, tüm deliller ile birlikte oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
İlk Derece Mahkemesince, belirtilen hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak ve dahi taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesi usul ve kanuna uygun bulunmadığından, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi yollaması ile 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,
1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
24.02.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.