Logo

9. Hukuk Dairesi2024/5061 E. 2024/8330 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalılar arasındaki hizmet alımına dayalı hukuki ilişkinin muvazaalı olup olmadığı, davacının davalı Belediyenin işçisi olarak kabul edilip fark alacaklara hak kazanıp kazanmadığı ve sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında imzalanan sulh sözleşmesindeki feragat beyanının bu alacaklara etkisi.

Gerekçe ve Sonuç: Anayasa Mahkemesinin 375 sayılı KHK'nın geçici 24. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerini iptal etmesiyle, davacının sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında imzaladığı sulh sözleşmesindeki feragat beyanının hukuki geçerliliğinin kalmaması ve davalılar arasındaki güvenlik hizmeti alımına dair hukuki ilişkinin muvazaalı olduğuna dair iddianın ispatlanamaması nedeniyle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/3844 E., 2023/4433 K.

KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 36. İş Mahkemesi

SAYISI : 2021/357 E., 2023/387 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin işe giriş tarihinden itibaren davalı ... (Belediye) nezdinde alt işveren personeli olarak "zabıta destek personeli" adı altında fiilen zabıta işi yaptırılmak suretiyle çalıştırıldığını, bu çalışmalarının muvazaalı olduğunu, müvekkilinin sendika üyesi olduğunu, 2018 yılında 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (696 sayılı KHK) kapsamında davalı ... bünyesinde kurulan ve Belediyenin tek ortağı olduğu ... Belediyesi Personel AŞ (...) nezdinde sürekli işçi kadrosuna geçirildiğini, müvekkilinin kadroya geçtikten sonra aynı şekilde çalışmaya devam ettiğini, müvekkilinin muvazaalı şekilde çalıştırılması ve eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı şekilde ücretlerinin eksik ödenmesinin davanın konusunu oluşturduğunu ileri sürerek davalılar arasındaki ilişkinin ve müvekkilinin çalışmasının muvazaalı olduğunun tespiti ile ücret, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti fark alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; derdestlik ve husumet itirazı ile zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacı ile Belediye arasında iş sözleşmesi olmadığını, toplu iş sözleşmesinin tarafı da olmadıklarını, iddiaların yasal dayanaktan yoksun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

2. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; derdestlik itirazı ve zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacının zabıta destek personeli olarak çalıştığı ve iş ilişkisinin muvazaalı olduğu iddiasının gerçeğe aykırı olduğunu, muvazaa tespiti talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının dava dışı ... Koruma Ltd. Şti. ve Vadi Güv. Ltd. Şti. Adi Ortaklığı ile davalı ... arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesine istinaden güvenlik görevlisi olarak hizmet verdiğini, 01.04.2018 tarihinden itibaren müvekkili Şirket bünyesinde güvenlik görevlisi olarak sürekli işçi kadrosuna geçiş yaptığını, müvekkili ile davalı ... arasında doğrudan hizmet alımı sözleşmesi imzalandığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; taraflar arasındaki diğer iş mahkemelerindeki ve önceki seri dosyalardaki dava konusunun bu davanın konusundan farklı olduğu, eldeki dava konusunun muvazaa ve muvazaanın kabulü hâlinde ortaya çıkacak ücret farkının tahsiline ilişkin olduğu, derdest olduğu belirtilen davanın konusunun ise kadroya geçişten sonra ücret zamlarında kullanılan çarpanlarla ilgili olduğu, işverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 2 nci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verildiğini, muvazaanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (6098 sayılı Kanun) düzenlenmiş olup tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olduğu, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun (5393 sayılı Kanun) 67 nci maddesinde yer alan işlerin alt işverene verilebileceğinin yargı kararları ile kabul edildiği, talep edilen dönem itibarıyla yapılan işin 5393 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinin (a) bendi kapsamda sayıldığı, muvazaa tespit talebinin ve dava konusu bir kısım ücret fark taleplerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili; karar gerekçesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin davalı Belediyenin asıl işi kapsamında ve Belediyenin kadrolu işçileri ile birlikte çalıştığını, kadrolu işçi ile zabıta memurunun ayrı ünvanlar olduğunu, müvekkillinin yaptığı işin doğru ve detaylı şekilde izah edilmesi için zabıta memurlarından bahsedildiğini, zabıtanın yaptığı işlerin Belediyenin asıl işinin bir parçası olduğunu, müvekkilinin imza atma yetkisi olup olmamasının önemli olmadığını, zira davacının bunun dışında tüm işleri yaptığını ve zabıta memuru gibi çalıştığını, davalı Kurumda zabıta müdürlüğüne bağlı kadrolu işçiler olup olmadığının araştırılması gerektiğini, davacının alt işveren işçisi olarak gösterildiğini ancak tamamen asıl işverenden aldığı emir ve talimatlar doğrultusunda asıl işverenin asıl işinin bir parçası niteliğindeki işi asıl işverenin kadrolu çalışanları ile beraber yaptığını, dosya kapsamında dinlenen tanıkların davacının güvenlik görevlisi olarak değil zabıta gibi çalıştırıldığını ifade ettiğini, Zabıta Müdürlüğü tarafında hazırlanan görev listelerinde davacının adının yer aldığını, zabıta yeleği giydiğini, Zabıta Derneğine üye olup aidat ödediğini, müvekkille aynı işi yapan kadrolu işçiler olduğunu, davacının zabıtalarca yapılan işin aynısını yaptığını, fiilen yapılan işin hizmet alımı yapılabilecek işler arasında yer aldığını ve 5393 sayılı Kanun'un 67 nci maddesi kapsamında değerlendirilmesinin hatalı olduğunu, muvazaalı çalışmanın tespiti ile beraber ortaya çıkacak olan ücret eşitsizliğinin giderilmesi gerektiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalılar tarafından ileri sürülen derdestlik itirazının yerinde olmadığı, eldeki davaya konu uyuşmazlığın muvazaaya dayalı ücret farkı alacağı ile buna bağlı fark alacaklara yönelik olduğu, her iki davada muvazaa iddiası var gibi görünse de sağlanmaya çalışılan alacakların farklı olduğu, 696 sayılı KHK ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye (375 sayılı KHK) eklenen geçici 24 üncü maddenin kamuda sürekli işçiliğe geçiş için öngörülen şartların yer aldığı (ç) bendinde belirtildiği gibi; kamuda sürekli işçiliğe geçiş için sağlanması gereken şartlardan birinin de işçinin geçişten önceki haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapması hususu olduğu, davacının belirtildiği gibi sulh sözleşmesini imzaladığı ve geçişten önceki haklarından feragat ettiğinin ibraz edilen sulh sözleşmesi ile tespit edildiği, davacının 01.04.2018 tarihinde davalı ... nezdinde 696 sayılı KHK uyarınca işçilerin Belediye şirketlerinde işçi statüsüne geçirilmesinden sonra 696 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK'ya eklenen ek 20 nci maddede, Belediyeler ile Bağlı Kuruluşlarının, doğrudan personel çalıştırılmasına ilişkin hizmet alımlarını 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tâbi olmaksızın yapabileceğinin düzenlendiği, davacı işçinin de dava konusu dönemde sürekli işçi kadrosuna geçtiği davalı ... bünyesinde, özel güvenlik işi için yapılan hizmet alım sözleşmeleri kapsamında, özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığı, sürekli işçi kadrosuna geçirildikten sonraki çalışmasının 696 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK'ya eklenen Ek 20 nci maddeye dayandığından muvazaalı ilişki bulunduğu iddiasının dayanaksız olduğu, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebepleri tekrar etmiş ve davalılar arasında muvazaalı hizmet alımı olduğunu, davacının hizmet alım sözleşmesi kapsamı dışında çalıştırıldığını savunarak ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesi istemiyle temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı ve davacının davalı Belediyenin işçisi olarak kabul edilmesinin gerekip gerekmediği, buna bağlı olarak dava konusu fark alacaklara hak kazanıp kazanmadığı, sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında tanzim edilen sulh sözleşmesindeki feragat beyanının talep konusu alacaklara etkisi noktalarında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 6098 sayılı Kanun'un 19 uncu maddesi, 4857 sayılı Kanun'un 2, 5, 32, 41, 44, 46, 47 ve 63 üncü maddeleri.

3. Anayasa Mahkemesinin 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

4. Geçici 23. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri

a. Anlam ve Kapsam

360. Dava konusu kurallarla sürekli işçi kadrosunda istihdam için başvuruda bulunacak işçilerden iki ayrı yazılı beyan istenmektedir. Bu beyanlardan ilki işçilerin bu kapsamda çalıştırılmalarına ilişkin olarak açtıkları davalardan ve/veya icra takiplerinden feragat edeceklerine dairdir. Diğer beyan ise işçilerin en son çalıştığı idare ile daha önce kamu kurum ve kuruluşlarında alt işveren işçisi olarak çalıştığı iş sözleşmelerinden dolayı bu madde ile tanınan haklar karşılığında herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını ve bu haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapmayı kabul ettiklerine dairdir.

361. Söz konusu yazılı beyanlara konu dava ve/veya icra takiplerinden feragat edildiğine dair tevsik edici belgeler ile imzalanacak sulh sözleşmesi ise yazılı sınavda başarılı olunmasından sonra sürekli işçi kadrolarına geçiş aşamasında ibraz edilecektir.

362. Ayrıca (c) bendinde yer verilen feragat şartının tarafı idare olan dava ve/veya icra takiplerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 375 sayılı KHK’nın geçici 25. maddesine dayanılarak hazırlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta Olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 23 ve Geçici 24 üncü Maddelerinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar’a ilişkin tebliğin 16. maddesinde de sınavda başarılı olanların “4734 sayılı Kanun ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılmalarına ilişkin olarak idarelere karşı açtıkları davalardan feragat ettiklerine…” dair ilgili evraklarını sunması gerektiği açıkça ifade edilmektedir.

363. 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlandıktan sonra bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanun’dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla dava konusu kurallarla idarelerin bu sorumluluğun tarafı olmalarının önüne geçilmiş olacaktır.

...

377. Dava konusu kuralların yer aldığı maddenin işçilere yasal haklarının ötesine geçen bir avantaj sunduğuna tereddüt bulunmamaktadır. İşçilerin bu imkân karşılığında vazgeçmesi öngörülen alacak ve haklar ise alt işveren işçisi olarak çalıştıkları dönemlere ilişkindir. Asıl işveren olan idarenin bu hak ve alacaklardan kaynaklı rücu imkânı da değerlendirildiğinde işçilere sunulan imkân karşılığında bu hak ve alacaklarından feragat etmelerinin istenmesi şeklinde mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın orantılı olduğu söylenemez.

378. Öte yandan işçilerden dava açmış olanların davalardan feragat etmeleri koşulunun konulması, hak arama özgürlüğünü kullanarak dava açmış olanların davalarından vazgeçmemelerine bağlanan sonuçlar nedeniyle kuralın yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde caydırıcı nitelik taşıdığı açıktır. Bu yönüyle kuralın hak arama hürriyetine getirdiği sınırlamanın da orantılı olmadığı anlaşılmaktadır.

379. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.

...

9. Geçici 24. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri

a. İptal Talebinin Gerekçesi

427. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralların getirdiği şartların işveren karşısında daha güçsüz durumda olan işçileri güvenceli olduğunu düşündüğü işçi kadrosuna geçme hakkını kaybetme endişesiyle haklarından vazgeçmeye zorlayacağı ve eşit güce sahip olmayan taraflar arasında adaletsizliği arttıracağı, işçilerin çalışma edimini yerine getirmesine rağmen hukuken elde etmeleri gereken hakları yargı yoluyla alma hakkından zorunlu olarak vazgeçmelerine zorlandığı, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkelerine aykırı hareket edildiği, ayrıca işçilerin hak arama özgürlüklerine ve bu kapsamda mahkemeye erişim haklarına doğrudan müdahale edildiği, düzenlemenin Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

428. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca ilgisi nedeniyle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden de incelenmiştir.

429. 375 sayılı KHK’nın geçici 23. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerine ilişkin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine yönelik gerekçeler uygun olduğu ölçüde dava konusu kurallar yönünden de geçerlidir.

430. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.

..."

4. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153 üncü maddesi şu şekildedir:

“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun (…) teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”

5. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararı şöyledir:

"...

Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.

..."

6. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın ilgili bölümü ise şu şekildedir:

"...

Sonradan çıkan içtihatları birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.

..."

7. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiğine dair Dairemizin 04.02.2021 tarihli ve 2020/5169 Esas, 2021/3479 Karar sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:

"...

İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C.Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.

Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın 'Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü' başlıklı 11 inci maddesine göre 'Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.' 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.

Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, ...: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, ...: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214; Aliefendioğlu, ...: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305; Tunç, Hasan: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler' hususları belirtilmiştir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...' hususları ortaya konulmuştur.

..."

8. Dairemizin 12.06.2023 tarihli ve 2023/7235 Esas, 2023/8942 Karar sayılı; 12.06.2023 tarihli ve 2023/7237 Esas, 2023/8944 Karar sayılı kararları.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (3) numaralı paragrafında yer verildiği üzere, 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararı ile; 375 sayılı KHK'nın geçici 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinin iptallerine karar verilmiştir. Bu durumda İlgili Hukuk bölümünün (5), (6) ve (7) numaralı paragraflarında yer verilen kararlarda da açıklandığı üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının eldeki gibi kesin hüküm hâlini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanması zorunludur.

Açıklanan durum karşısında Bölge Adliye Mahkemesinin; davacı işçinin sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında imzalandığı açık olan sulh sözleşmesinde daha önce alt işveren işçisi olarak çalıştığı dönemlere ilişkin verdiği feragat beyanına, davalı ... yönünden hukuki değer atfedilerek davacının sürekli işçi kadrosuna geçtiği tarihten önceki çalışma dönemi için dava konusu alacaklar bakımından davalıdan talepte bulunamayacağının kabul edilmesi gerektiği yönündeki gerekçesinin yasal dayanağı kalmamıştır.

Bu bağlamda somut uyuşmazlık incelendiğinde; davacı tarafından davalılar arasındaki hizmet alımına dayalı hukuki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespiti ile buna bağlı fark alacaklar talep edilmiş olup dosya içeriğine göre davalılar arasındaki güvenlik hizmeti alımına dair hukuki ilişkinin muvazaalı olduğu iddiası sübut bulmamıştır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle (2) numaralı paragrafta yapılan ilave gerekçeye göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.