"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1008 E., 2024/167 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Batman 1. İş Mahkemesi
SAYISI : 2020/762 E., 2022/102 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 13.11.2020 tarihli ve 2020/632 Esas, 2020/936 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) ncı alt bendi uyarınca ortadan kaldırılmasına ve dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı asılın davalı ... Bakanlığına bağlı işyerinde alt işverenler nezdinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında çalışmaktayken 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (696 sayılı KHK) hükümlerine göre 02.04.2018 tarihinde sürekli işçi kadrosuna geçirildiğini ve hâlen aktif olarak Batman Bölge Devlet Hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalıştığını, müvekkilinin üyesi olduğu Hizmet İş Sendikası ile asıl işverene bağlı işverenler arasında Yüksek Hakem Kurulu kararıyla toplu iş sözleşmesi düzenlendiğini, Yüksek Hakem Kurulunun 13.04.2017 tarihli ve 2017/276 Esas, 2017/1202 Karar sayılı kararı uyarınca imzalanan toplu iş sözleşmesinin 01.10.2016-16.06.2018 tarihleri arasında geçerli olduğunu, davalı Kurum ve dava dışı alt işverenlerce toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ücret farklarının müvekkiline ödenmediğini, yıllık ücretli izinleri kullandırılmadığı gibi ücretlerinin de ödenmediğini, gece çalışma ücreti zamlarının ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ücreti, gece çalışma alacağı, yıllık ücretli izin, dinî ... yardımı, yakacak yardımı, ücret zammı farkı, ikramiye alacağı, bulaşıcı hastalık primi, çocuk yardımı ve öğrenim yardımı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkili İdarenin hizmet satın alan ihale makamı olup asıl işveren niteliğini taşımadığından davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 696 sayılı KHK ile sürekli işçi kadrosuna geçirildiğini, söz konusu KHK’nın 127 nci maddesi gereği sürekli işçi kadrosuna geçirilen işçilerin önceden çalışmış olduğu kurumlarda doğmuş olan işçilik alacaklarından feragat ettiklerine dair sulh sözleşmesinin yapılması gerektiğini, davacının bu hususu kabul ettiğini, benzer bir düzenlemenin zikredilen maddeyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye (375 sayılı KHK) eklenen geçici 23 üncü maddesinde yer aldığını, davacının ücret iddiasında mutabık olmadıklarını, davacı vardiyalı çalıştığı için fazla çalışma alacağına hak kazanmadığını, davacıya yıllık ücretli izin kullandırıldığını, davacının ulusal ... ve genel tatil günlerinde çalışmadığını, 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 8 inci maddesine göre kamu işveren sendikası tarafından yürütülmeyen ve sonuçlandırılmayan toplu iş sözleşmeleri için fiyat farkının ödenmediğini, asıl işverene sorumluluk yüklenemeyeceğini, tüm alacaklardan alt işverenlerin sorumlu olduğunu, alacaklara yasal faiz uygulanması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre; dava dilekçesinde talep edilen gece çalışması ücreti, yakacak yardımı, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ücret zammı farkı, ikramiye, çocuk yardımı ve öğrenim yardımı alacakları yönünden dava şartı olarak düzenlenen arabulucuya başvuru şartı yerine getirilmeden dava açıldığından bahse konu alacak iddiaları açısından davanın usulden reddi gerektiği, davacı tanıklarının davalı Bakanlığa karşı derdest davaları bulunması ve davacı ile menfaat birliği içinde olmaları nedeniyle beyanlarına ihtiyatla yaklaşıldığı ve işverene karşı davası bulunan tanık beyanlarını destekleyen başkaca bir delil bulunmadığından fazla çalışma ücreti talebinin reddedildiği, dinlenen tanık beyanlarının çelişkili olması, tanıkların işverene karşı davalarının bulunması, davacının 375 sayılı KHK kapsamında sulh sözleşmesi imzalayarak kadroya geçmesi ve 02.04.2018 tarihinden önceye dair haklarından feragat etmesi hususları bir bütün olarak nazara alındığında davacının dinî ... yardımı alacağı ile yine aynı gerekçeyle yıllık ücretli izin ve bulaşıcı hastalık primi taleplerinin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; usulden reddedilen alacak kalemleri için son tutanağı sunması açısından taraflarına süre verilmediğini, toplu iş sözleşmesinden kaynaklı alacakların sulh ve feragat kapsamında olmadığını, sulh sözleşmesi bulunan emsal davalarda kabul kararları verilmişken mevcut dosyada ret kararı verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, dinî ... alacağında eksik hesap yapıldığını, gece çalışması alacağının hatalı hesaplandığını, eksik kayıtların temin edilmediğini, davalı taraf bir kurum olup dosyada davacıya ait puantaj kayıtları bulunduğunu, tanık beyanları esas alınmasa bile puantaj kayıtlarının gözetilmesi gerektiğini, bu nedenlerle bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığını belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davaya konu edilen toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ücret zammı farkı, gece çalışması, yakacak, çocuk ve öğrenim yardımı ile ikramiye alacağına yönelik taleplerle ilgili arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği; fazla çalışma yaptığına ilişkin iddiasını tanık delili ile ispat yoluna giden davacının tanıklarının davalıya karşı açtıkları davalar sebebiyle salt bu tanık anlatımları ile sonuca gidilmesinin mümkün olmadığı ve davacının fazla çalışma yaptığına dair başkaca bir delil de sunulmadığı; sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında sulh sözleşmesi imzalayan ve 02.04.2018 tarihinden önce ... haklarından feragat eden davacının ilgili dönem yönünden yıllık ücretli izin, bulaşıcı hastalık primi ve dinî ... yardımı alacaklarını talep edemeyeceği, feragat edilen dönemden sonrası için bu alacaklara hak kazanıldığının kanıtlanamadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenleri tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 375 sayılı KHK'nın geçici 23 üncü maddesi uyarınca sürekli işçi kadrosuna geçen davacının, Anayasa Mahkemesinin 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararı doğrultusunda kadroya geçerken imzaladığı sulh ve feragat sözleşmesinin hukuki boyutu, talep konusu alacaklarla ilgili arabuluculuk dava şartının yerine getirilip getirilmediği ile talep edilen alacaklara hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 39 uncu maddesi.
3. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41, 53, 59 ve 63 üncü maddeleri.
4. 696 sayılı KHK'nın 127 nci maddesi ile 375 sayılı KHK'ya eklenen geçici 23 üncü maddesinin altıncı fıkrası söyledir:
"...
Sürekli işçi kadrolarına geçirilenlerden, geçiş işlemi yapılırken mevcut işyerinin girdiği işkolunda kurulu işyerinden bildirilenlerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, bu madde kapsamındaki idarelerde geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitimine kadar bu toplu iş sözleşmesinin uygulanması suretiyle oluşan ücret ile diğer mali ve sosyal haklardan fazla olamaz. Sürekli işçi kadrolarına geçirilenlerden; geçişten önce toplu iş sözleşmesi bulunmadığından kadroya geçirildiği tarihte yürürlükte olan bireysel iş sözleşmesi hükümlerinin geçerli olduğu işçiler ile geçiş işleminden önce yapılan ve geçişten sonra yararlanmaya devam ettiği toplu iş sözleşmesi bulunmakla birlikte bu madde kapsamındaki idarelerde alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitiminden önce toplu iş sözleşmesi sona eren işçilerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, bu madde kapsamındaki idarelerde geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesine göre belirlenir. Bu madde kapsamındaki idarelerde; 6356 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinde belirtilen mevcut işyerleri bakımından anılan Kanuna uygun olarak yetki başvurusunda bulunulabilir, ancak geçişi yapılan işçiler için yeni tescil edilen işyerlerinde, geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin sona erme tarihinden sonra yetki başvurusunda bulunulabilir."
5. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
6. 7036 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinin yirmi birinci fıkrasında; bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 07.06.2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (6325 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
7. 6325 sayılı Kanun'un 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür.” hükmü mevcuttur.
8. 6325 sayılı Kanun'un 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. ...” şeklinde; üçüncü fıkrasında da " Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir. Arabulucu, bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar." şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
9. Anayasa Mahkemesinin 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
4. Geçici 23. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri
a. Anlam ve Kapsam
360. Dava konusu kurallarla sürekli işçi kadrosunda istihdam için başvuruda bulunacak işçilerden iki ayrı yazılı beyan istenmektedir. Bu beyanlardan ilki işçilerin bu kapsamda çalıştırılmalarına ilişkin olarak açtıkları davalardan ve/veya icra takiplerinden feragat edeceklerine dairdir. Diğer beyan ise işçilerin en son çalıştığı idare ile daha önce kamu kurum ve kuruluşlarında alt işveren işçisi olarak çalıştığı iş sözleşmelerinden dolayı bu madde ile tanınan haklar karşılığında herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını ve bu haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapmayı kabul ettiklerine dairdir.
361. Söz konusu yazılı beyanlara konu dava ve/veya icra takiplerinden feragat edildiğine dair tevsik edici belgeler ile imzalanacak sulh sözleşmesi ise yazılı sınavda başarılı olunmasından sonra sürekli işçi kadrolarına geçiş aşamasında ibraz edilecektir.
362. Ayrıca (c) bendinde yer verilen feragat şartının tarafı idare olan dava ve/veya icra takiplerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 375 sayılı KHK’nın geçici 25. maddesine dayanılarak hazırlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta Olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 23 ve Geçici 24 üncü Maddelerinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar’a ilişkin tebliğin 16. maddesinde de sınavda başarılı olanların “4734 sayılı Kanun ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılmalarına ilişkin olarak idarelere karşı açtıkları davalardan feragat ettiklerine…” dair ilgili evraklarını sunması gerektiği açıkça ifade edilmektedir.
363. 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlandıktan sonra bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanun’dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden ... yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla dava konusu kurallarla idarelerin bu sorumluluğun tarafı olmalarının önüne geçilmiş olacaktır.
...
377. Dava konusu kuralların yer aldığı maddenin işçilere yasal haklarının ötesine geçen bir avantaj sunduğuna tereddüt bulunmamaktadır. İşçilerin bu imkân karşılığında vazgeçmesi öngörülen alacak ve haklar ise alt işveren işçisi olarak çalıştıkları dönemlere ilişkindir. Asıl işveren olan idarenin bu hak ve alacaklardan kaynaklı rücu imkânı da değerlendirildiğinde işçilere sunulan imkân karşılığında bu hak ve alacaklarından feragat etmelerinin istenmesi şeklinde mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın orantılı olduğu söylenemez.
378. Öte yandan işçilerden dava açmış olanların davalardan feragat etmeleri koşulunun konulması, hak arama özgürlüğünü kullanarak dava açmış olanların davalarından vazgeçmemelerine bağlanan sonuçlar nedeniyle kuralın yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde caydırıcı nitelik taşıdığı açıktır. Bu yönüyle kuralın hak arama hürriyetine getirdiği sınırlamanın da orantılı olmadığı anlaşılmaktadır.
379. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
...
9. Geçici 24. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri
a. İptal Talebinin Gerekçesi
427. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralların getirdiği şartların işveren karşısında daha güçsüz durumda olan işçileri güvenceli olduğunu düşündüğü işçi kadrosuna geçme hakkını kaybetme endişesiyle haklarından vazgeçmeye zorlayacağı ve eşit güce sahip olmayan taraflar arasında adaletsizliği arttıracağı, işçilerin çalışma edimini yerine getirmesine rağmen hukuken elde etmeleri gereken hakları yargı yoluyla alma hakkından zorunlu olarak vazgeçmelerine zorlandığı, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkelerine aykırı hareket edildiği, ayrıca işçilerin hak arama özgürlüklerine ve bu kapsamda mahkemeye erişim haklarına doğrudan müdahale edildiği, düzenlemenin Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
428. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca ilgisi nedeniyle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
429. 375 sayılı KHK’nın geçici 23. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerine ilişkin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine yönelik gerekçeler uygun olduğu ölçüde dava konusu kurallar yönünden de geçerlidir.
430. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
..."
10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153 üncü maddesi şu şekildedir:
“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun (…) teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
11. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararı şöyledir:
"...
Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.
..."
12. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın ilgili bölümü ise şu şekildedir:
"...
Sonradan çıkan içtihatları birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.
..."
13. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiğine dair Dairemizin 04.02.2021 tarihli ve 2020/5169 Esas, 2021/3479 Karar sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"...
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C.Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın 'Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü' başlıklı 11 inci maddesine göre 'Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.' 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, ...: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, ...: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214; Aliefendioğlu, ...: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305; Tunç, ...: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler' hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...' hususları ortaya konulmuştur.
..."
14. Dairemizin 12.06.2023 tarihli ve 2023/7235 Esas, 2023/8942 Karar sayılı; 12.06.2023 tarihli ve 2023/7237 Esas, 2023/8944 Karar sayılı kararları.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Somut uyuşmazlıkta dava dilekçesinde, dava konusu alacak kalemlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiş; davalı Bakanlık vekili ise davacının 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 696 sayılı KHK ile sürekli kadroya geçirildiğini, söz konusu KHK’nın 127 nci maddesi gereği sürekli kadroya geçirilen işçilerin önceden çalışmış olduğu yerlerde doğmuş olan işçilik alacaklarından feragat ettiklerine dair sulh sözleşmesinin yapılması gerektiğini ve davacının bu hususu kabul ederek sulh ve feragat sözleşmesi imzaladığını belirterek alacaklardan herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; davacının 375 sayılı KHK kapsamında sulh sözleşmesi imzalayarak kadroya geçmesi ve 02.04.2018 tarihinden önceye dair haklarından feragat etmesi, dinlenen tanıkların beyanlarının çelişkili olması ve tanıkların işverene karşı davalarının bulunması hususları bir bütün olarak nazara alındığında davacının dinî ... yardımı ile bulaşıcı hastalık primi alacaklarının reddi gerektiğine karar verilmiştir.
İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (9) numaralı paragrafında yer verildiği üzere, 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararı ile; 375 sayılı KHK'nın geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin iptal kararının; İlgili Hukuk kısmının (11), (12) ve (13) numaralı paragraflarında yer verilen kararlar da gözetildiğinde, eldeki gibi kesin hüküm hâlini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanması zorunludur.
Açıklanan durum karşısında; davacı işçinin sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında imzalandığı sulh sözleşmesinde daha önce alt işveren işçisi olarak çalıştığı dönemlere ilişkin verdiği feragat beyanına, davalı ... yönünden hukuki değer atfedilerek, davacının sürekli işçi kadrosuna geçtiği tarihten önceki çalışma dönemi için talepte bulunamayacağı yönündeki kabulün yasal dayanağı kalmamış ise de davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü dinî ... yardımı ile bulaşıcı hastalık primi alacaklarına hak kazandığını dosya kapsamındaki delil durumu itibarıyla ispat edemediği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle karar sonucu itibarıyla doğru olduğundan, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle (2) numaralı paragrafta yapılan açıklamalara göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
09.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.