"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2023/145 E., 2023/630 K.
KARAR : Asıl ve birleşen davaların kısmen kabulü
MAHKEMESİ : Ankara 11. İş Mehkemesi
SAYISI : 2023/269 E., 2023/500 K.
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin işe giriş tarihinden itibaren davalı Belediyenin alt işverenler ile yaptığı personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yine davalıya ait işyerinde güvenlik işçisi olarak çalışmaya başladığını, çalışmasını değişen alt işveren şirketler nezdinde sürdürdüğünü, son olarak ise 2018 yılı Nisan ayında 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (696 sayılı KHK) kapsamında davalı Belediyenin tek ortağı olduğu personel temini amaçlı kurulan Çankaya Belediyesi Personel AŞ (...) nezdinde sürekli işçi kadrosuna geçirildiğini, müvekkilinin tüm çalışma döneminde zabıta görev tanımında yer alan işleri davalı işveren tarafından verilen emir ve talimatlar doğrultusunda yerine getirdiğini, davalı Belediyenin gerek sürekli kadroya geçiş öncesi gerekse kadroya geçtikten sonraki dönem bakımından 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) hükümlerine göre sorumlu olduğunu, davacının kadroya geçirildikten sonraki dönem yönünden ücretinin eksik belirlendiğini, tüm çalışma süresi boyunca ilave tediyeye hak kazandığını ileri sürerek ücret, ikramiye, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal ... ve genel tatil ücreti ve ilave tediye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davacı vekili birleşen davaya ilişkin dava dilekçesinde; davacının 01.01.2012 tarihinde davalı Belediyenin alt işverenleri ile yaptığı hizmet alım sözleşmesi kapsamında Belediyeye ait işyerinde zabıta olarak çalıştığını, 2018 yılı Nisan ayında 696 sayılı KHK kapsamında davalı Belediyenin tek ortağı olduğu personel temini amaçlı kurulan ... nezdinde sürekli işçi kadrosuna geçirildiğini, haftanın altı günü günlük on saatten az olmayacak şekilde çalıştığını, fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, hafta tatili günlerinde çalışmasına devam ettiğini belirterek fazla çalışma ve hafta tatili alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına yönelik itirazlarının bulunduğunu, öncelikle davanın müvekkili Belediye yönünden husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, davacı ile Belediye arasında herhangi bir iş sözleşmesi olmadığını, toplu iş sözleşmesinin tarafı da olmadıklarını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2. Birleşen dava davalısı Çankaya Belediyesi Personel AŞ vekili cevap dilekçesinde; derdestlik itirazında bulunduklarını, davacının aldığı ücrete ilişkin iddiasının yerinde olmadığını, davacının imzalı ücret bordrolarında belirtilen kalemlerin ödendiğini, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını, yazılı feragat beyanı nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, davacının davalı Şirketten hiçbir hak ve alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 29.07.2021 tarihli kararı ile; davalı ... ile dava dışı güvenlik şirketleri ile yapılan sözleşmelerde davacının güvenlik görevlisi olarak alınmasına rağmen davalının asıl işi olan zabıta işinde çalıştırıldığı, davacının kadroya geçirildiği tarihe kadar yapılan ihale sözleşmelerinin işçi teminine yönelik olup muvazaalı olduğu, dolayısıyla davacının baştan itibaren davalının işçisi olduğunun kabulü gerektiği, davalı tarafından dosyaya davacının imzasını içeren ancak tarih içermeyen sulh sözleşmesi sunulmuş ise de söz konusu belgenin davacının gerçek iradesini yansıtmadığı, gerçek iradesi ile alınmayan ve tamamen kadroya geçmek için usulen alınan bu belgeye itibar edilmediği, bilirkişi raporunda fazla çalışma, hafta tatili, ilave tediye, ulusal ... ve genel tatil ücreti alacaklarının hesaplandığı, davacının 01.01.2019 tarihinden sonra eksik ödenen herhangi bir ücret alacağının bulunmadığı, davalı tarafından toplu iş sözleşmesi ve hizmet alım sözleşmelerine uygun bir şekilde ödeme yapıldığı, bu nedenle fark alacak taleplerinin yerinde olmadığı, davalı ... tarafından husumet itirazında bulunulmuş ise de davacının sürekli işçi kadrosuna geçişine kadar muvazaalı asıl işveren alt işveren ilişkisinden dolayı, bundan sonra ise asıl işveren olarak alacaklardan sorumlu olması sebebiyle husumet itirazına itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 21.04.2022 tarihli kararı ile; davacının davalı işyerinde davalı Belediyenin kadrolu elemanları ile birlikte çalıştığı, emir ve talimatları zabıta biriminden aldığı, tüm ekipmanın davalı tarafından karşılandığı, kadrolu zabıta elemanları ile birlikte operasyonlara katıldığı, davalı ... ile dava dışı güvenlik şirketleri arasında yapılan sözleşmelerde davacının, güvenlik görevlisi olarak alınmasına rağmen davalının asıl işi olan zabıta işinde çalıştırıldığı, sulh sözleşmesinin davacının kadroya geçirilirken davalı tarafından 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (375 sayılı KHK) kapsamında usulen alınması gereken bir belge olduğu, tarih içermediği, matbu olduğu, davalı ... ile dava dışı alt işverenler arasındaki sözleşmelerin muvazaalı olduğu dikkate alındığında davalı ... yönünden geçerli olmadığı, davacı ile davalı işveren arasında imzalanmış bir sözleşmeye rastlanmadığı, davacının ücreti toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre belirlenerek ödendiğinden fark alacak taleplerinin reddine karar verilmesinin usul ve kanuna uygun olduğu, bir kısım alacakların belirsiz alacak davası bir kısmının da kısmi dava olarak açılmasında hata bulunmadığı, zamanaşımına uğrayan alacak bulunmadığı, faiz yönünden hata bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
2. Dairemizin 12.06.2023 tarihli ilâmı ile; feragat beyanına davalı ... yönünden hukuki değer atfedilerek davacının sürekli işçi kadrosuna geçtiği tarihten önceki çalışma dönemi için dava konusu alacaklar bakımından davalıdan talepte bulunamayacağının kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla 01.04.2018 tarihine kadar olan çalışma dönemi yönünden muvazaa iddiasının kabulü ile talep edilen alacakların hüküm altına alınmasının hatalı olduğu, Belediyelerin hissedarı olduğu şirketlerin 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 Sayılı Kanunla 6212 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) kapsamında bulunmadıkları, 375 sayılı KHK'nın geçici 24 üncü maddesi kapsamında dava dışı ...'ta sürekli işçi kadrosuna geçirilen davacının, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediyeye hak kazanmasının mümkün olmadığı, ihbar olunan Şirket ve davalı Belediyenin ilave tediye ödemekle yükümlü olmadığı, dava konusu ilave tediye alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, davacının haftada 3 saat fazla çalışma yaptığı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiği, buna göre aylık 12 saatin altında fazla çalışma tahakkuku bulunan aylar için bordro ile yapılan ödemelerin hesaplamadan mahsup edilmesi, bu süreyi aşan tahakkuk bulunan ayların karşılığının ise Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre tam olarak ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, sonucuna göre davacının fazla çalışma alacağı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği, ulusal ... ve genel tatil ücreti alacağı bakımından ücret bordrolarında bulunan tahakkukların karşılığının Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre tam olarak ödenip ödenmediği belirlenerek sonucuna göre hüküm altına alınması gerektiği, çalışma şekline göre davacının çalıştığı 6 günü takiben hafta tatili izni kullandığından, hafta tatili ücreti talebinin reddi gerektiği gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı Belediyenin davacının kadroya geçtiği tarih olan 01.04.2018 tarihine kadar olan alacaklardan, sulh feragat sözleşmesi kapsamında sorumlu olmadığı, dolayısıyla davacının kadroya geçtiği 01.04.2018 tarihine kadar olan alacakları Yargıtayın yerleşik içtihatları gereğince sulh feragat dilekçesi kapsamında davalı Belediyeden istemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle bu döneme ilişkin taleplerin reddine karar verildiği, davacının 01.04.2018 tarihinden sonraki çalışma dönemi KHK kapsamında kurulan ... bünyesinde devam ettiğinden davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğu, davacının davalı işyerinde değişen vardiyalarda çalışmasının olduğu, buna göre haftanın altı günü günde 9 saat çalıştığı, 1 saat ara dinlenmesi kullanarak haftada 3 saat fazla çalışma yaptığının kabul edilmesi gerektiği, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen ödeme belgeleri incelendiğinde davacının ulusal ... ve genel tatil alacaklarının ödendiği, davacının hafta tatilini kullandığı, belediyelerin hissedar olduğu şirketlerin 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadıklarından davacının birleşen dava davalısı ... bünyesinde çalışmasından dolayı ilave tediye alacağı istemesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla Yargıtay bozma ilâmı kapsamında bu talebin de reddine karar verildiği, yukarıda da belirtildiği üzere davalı ... ile dava dışı firmalar arasında 01.04.2018 tarihine kadar yapılan sözleşmelerin muvazaalı olarak kabul edildiği, davacının 01.04.2018 tarihinde de Belediye tarafından kurulan şirkette kadrolu olarak çalışmaya devam ettiği, davacı baştan itibaren Belediyenin işçisi olarak kabul edildiğinden 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi kapsamında ilave tediyeye hak kazandığı, davacının ikramiye alacaklarının davalı tarafından ödendiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı ... vekili; tüm alacakların zamanaşımına uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına itiraz ettiklerini, davanın müvekkili Belediye yönünden husumetten reddi gerektiğini, Mahkemenin gerekçeli kararının içeriğinde birbiri ile çelişen ibarelerin yer aldığını, 01.04.2018 tarihinden sonraki çalışma bakımından davalı ... Şirketi ile Belediye arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğunun kabulünün yerinde olmadığını, davacının fazla çalışma yapmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; dava konusu alacaklardan davalı Belediyenin sorumlu olduğu dönem ile dava konusu alacakların ispatı ve hesaplanması noktalarında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19 uncu maddesi, 4857 sayılı Kanun'un 2, 32, 41, 44, 46, 47 ve 63 üncü maddeleri.
3. Anayasa Mahkemesinin 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
4. Geçici 23. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri
a. Anlam ve Kapsam
360. Dava konusu kurallarla sürekli işçi kadrosunda istihdam için başvuruda bulunacak işçilerden iki ayrı yazılı beyan istenmektedir. Bu beyanlardan ilki işçilerin bu kapsamda çalıştırılmalarına ilişkin olarak açtıkları davalardan ve/veya icra takiplerinden feragat edeceklerine dairdir. Diğer beyan ise işçilerin en son çalıştığı idare ile daha önce kamu kurum ve kuruluşlarında alt işveren işçisi olarak çalıştığı iş sözleşmelerinden dolayı bu madde ile tanınan haklar karşılığında herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını ve bu haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapmayı kabul ettiklerine dairdir.
361. Söz konusu yazılı beyanlara konu dava ve/veya icra takiplerinden feragat edildiğine dair tevsik edici belgeler ile imzalanacak sulh sözleşmesi ise yazılı sınavda başarılı olunmasından sonra sürekli işçi kadrolarına geçiş aşamasında ibraz edilecektir.
362. Ayrıca (c) bendinde yer verilen feragat şartının tarafı idare olan dava ve/veya icra takiplerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 375 sayılı KHK’nın geçici 25. maddesine dayanılarak hazırlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta Olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 23 ve Geçici 24 üncü Maddelerinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar’a ilişkin tebliğin 16. maddesinde de sınavda başarılı olanların “4734 sayılı Kanun ve diğer mevzuattaki hükümler uyarınca personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından çalıştırılmalarına ilişkin olarak idarelere karşı açtıkları davalardan feragat ettiklerine…” dair ilgili evraklarını sunması gerektiği açıkça ifade edilmektedir.
363. 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlandıktan sonra bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanun’dan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden ... yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla dava konusu kurallarla idarelerin bu sorumluluğun tarafı olmalarının önüne geçilmiş olacaktır.
...
377. Dava konusu kuralların yer aldığı maddenin işçilere yasal haklarının ötesine geçen bir avantaj sunduğuna tereddüt bulunmamaktadır. İşçilerin bu imkân karşılığında vazgeçmesi öngörülen alacak ve haklar ise alt işveren işçisi olarak çalıştıkları dönemlere ilişkindir. Asıl işveren olan idarenin bu hak ve alacaklardan kaynaklı rücu imkânı da değerlendirildiğinde işçilere sunulan imkân karşılığında bu hak ve alacaklarından feragat etmelerinin istenmesi şeklinde mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın orantılı olduğu söylenemez.
378. Öte yandan işçilerden dava açmış olanların davalardan feragat etmeleri koşulunun konulması, hak arama özgürlüğünü kullanarak dava açmış olanların davalarından vazgeçmemelerine bağlanan sonuçlar nedeniyle kuralın yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde caydırıcı nitelik taşıdığı açıktır. Bu yönüyle kuralın hak arama hürriyetine getirdiği sınırlamanın da orantılı olmadığı anlaşılmaktadır.
379. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
...
9. Geçici 24. Maddenin Birinci Fıkrasının (c) ve (ç) Bentleri
a. İptal Talebinin Gerekçesi
427. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralların getirdiği şartların işveren karşısında daha güçsüz durumda olan işçileri güvenceli olduğunu düşündüğü işçi kadrosuna geçme hakkını kaybetme endişesiyle haklarından vazgeçmeye zorlayacağı ve eşit güce sahip olmayan taraflar arasında adaletsizliği arttıracağı, işçilerin çalışma edimini yerine getirmesine rağmen hukuken elde etmeleri gereken hakları yargı yoluyla alma hakkından zorunlu olarak vazgeçmelerine zorlandığı, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkelerine aykırı hareket edildiği, ayrıca işçilerin hak arama özgürlüklerine ve bu kapsamda mahkemeye erişim haklarına doğrudan müdahale edildiği, düzenlemenin Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
428. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca ilgisi nedeniyle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
429. 375 sayılı KHK’nın geçici 23. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerine ilişkin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine yönelik gerekçeler uygun olduğu ölçüde dava konusu kurallar yönünden de geçerlidir.
430. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
....
4. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 153 üncü maddesi şu şekildedir:
“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun (…) teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
5. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararı şöyledir:
"...
Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.
..."
6. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın ilgili bölümü ise şu şekildedir:
"...
Sonradan çıkan içtihatları birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.
..."
7. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiğine dair Dairemizin 04.02.2021 tarihli ve 2020/5169 Esas, 2021/3479 Karar sayılı ilâmının ilgili bölümü şöyledir:
"...
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C.Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın 'Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü' başlıklı 11 inci maddesine göre 'Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.' 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, ...: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, ...: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214; Aliefendioğlu, ...: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305; Tunç, ...: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler' hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da 'Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...' hususları ortaya konulmuştur.
3. Değerlendirme
1. İlk derece mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. İlâmın İlgili Hukuk bölümünün (3) numaralı paragrafında yer verildiği üzere, 17.04.2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 27.12.2023 tarihli ve 2018/96 Esas, 2023/222 Karar sayılı iptal kararı ile; 375 sayılı KHK'nın geçici 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinin iptallerine karar verilmiştir. Bu durumda İlgili Hukuk bölümünün (5), (6) ve (7) numaralı paragraflarında yer verilen kararlarda da açıklandığı üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının eldeki gibi kesin hüküm hâlini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanması zorunludur.
Açıklanan durum karşısında İlk Derece Mahkemesinin; davacı işçinin sürekli işçi kadrosuna geçiş sırasında imzalandığı açık olan sulh sözleşmesinde daha önce alt işveren işçisi olarak çalıştığı dönemlere ilişkin verdiği feragat beyanına, davalı ... yönünden hukuki değer atfedilerek davacının sürekli işçi kadrosuna geçtiği tarihten önceki çalışma dönemi için dava konusu alacaklar bakımından davalıdan talepte bulunamayacağının kabul edilmesi gerektiği yönündeki gerekçesinin yasal dayanağı kalmamıştır. Ancak temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
3. İlk Derece Mahkemesince kararın gerekçesinde ilave tediye alacağı bakımından davalı Belediyenin hissedar olduğu şirketler 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığından davacının davalı ... şirketindeki çalışmasından dolayı ilave tediye alacağı istemesinin mümkün olmadığı kabul edilmiş; ancak gerekçenin devam eden kısmında davacının ilave tediyeye hak kazandığı belirtilmiştir. Gerekçede ilave tediyeye hak kazanıldığının belirtilmesi hatalı ise de uyulan bozma ilâmı doğrultusunda hüküm kısmında da ilave tediye alacağının reddine karar verildiği görülmekle; kararın sonuç itibarıyla yerinde olduğu anlaşılmaktadır.
4. Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı ve özellikle (2) ve (3) numaralı paragraflarda yer alan ilave gerekçeye ve temyiz edenin sıfatı ile temyiz nedenlerine göre kararın usul ve kanuna uygun olduğu anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
10.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.