"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 24. İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının davalı işverenin Rusya'daki şantiyesinde formen olarak en son net 2.500 USD ile 08.00-19.00 saatleri arasında, haftanın 3 günü ise saat 22.00'ye kadar çalıştığını, iki haftada bir gün izin kullandığını, dinî bayramların birinci günü hariç diğer ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, yıllık izinlerini kullanamadığını, iş sözleşmesinin davalı işverence iş bitimi nedeniyle feshedildiğini ancak pasaportu işverende olan davacıdan pasaportunun verilmesi için istifa ve ibraname imzalaması şartı konduğunu belirterek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının davalı işyerinde 27.09.2007-18.01.2008, 24.02.2012-25.07.2012, 22.01.2013-14.06.2013, 19.12.2013-13.05.2014 tarihleri arasında 4 dönem hâlinde ve son kez kalıpçı formeni olarak çalıştığını, tüm çalışma dönemlerinin işçinin istifası ile sona erdiğini, alacaklarının zamanaşımına uğradığını, fazla çalışma yapılan aylara ait fazla çalışma ücreti hesaplanarak davacı işçiye eksiksiz olarak ödendiğini, bu hususun imzalı ücret bordroları ile de sabit olduğunu, alacaklarını aldığına dair ibraname imzaladığını, müvekkili Şirkette resmî ve dinî bayram günlerinde çalışma uygulaması bulunmadığını, müvekkili Şirketin Rusya'da bulunan şantiyelerinde pazar günü çalışma yapılmadığını, davacı işçinin tüm hafta tatillerini kullandığını, yıllık izin hakkı bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere alacak kalemleri için yasal faiz oranı uygulanması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; tüm dosya kapsamına göre; davacının davalı işyerinde fasılalı olarak 27.09.2007-18.01.2008, 24.02.2012-25.07.2012, 22.01.2013-14.06.2013, 19.12.2013-13.05.2014 tarihleri arasında en son net 2.000 USD ile çalıştığı, davalı tarafça dosya kapsamında istifaya ilişkin sunulan belgelerden davacının istifa iradesini yansıtmadığı, iş bitimi nedeniyle işveren tarafından alınan dilekçe olarak değerlendirildiği, kıdemli bir işçinin hiçbir sebep yokken kıdem tazminatı alamayacak şekilde iş sözleşmesini feshetmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı, haklı nedenle fesih hâllerini ispat yükü kendisine düşen işverenin haklı fesih nedenlerini ispatlayamadığı ve davacıya kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesinin gerektiği, yıllık izinlerinin tamamının kullanıldığını, işverenin ispatlayamadığı yıllık izin ücretinin ödenmesinin gerektiği, davacının tanık beyanları ile fazla çalışma yaptığı, hafta tatillerinin bir kısmında ve genel tatil günlerinde çalıştığını ispatladığı, yapılan bu çalışmalara karşılık ücret ödemesi yapıldığını ispat yükümlülüğü üzerinde olan davalı işverenlikçe bu hususun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; hükme esas alınan bilirkişi raporunda tanıklar ile davacının birlikte çalışmadıkları dönemler için hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, davacının sözleşmede yazan ücret seviyesinden farklı ücretle çalıştığının kabul edilmeyeceğini, davacının istifa ederek iş sözleşmesini kendisinin sona erdirdiğini, bilirkişi raporunda kıdem ve ihbar tazminatından gelir vergisi, damga vergisi ve diğer yasal kesintilerin mahsup edilmediğini, ıslahtan sonra yapılan zamanaşımı def'inin dikkate alınmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosya kapsamına göre işverence yapılan feshin haklılığının ispatlanamadığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından iş bitimi nedeniyle sona erdirildiği, ibranamenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420 nci maddesindeki yasal koşulları taşımadığı, davacının istifa ettiğine dair herhangi bir delilin dosyada olmadığı, zamanaşımı değerlendirmesinin yapıldığı, ücretin belirlenmesinde emsal ücret, banka hareketleri, tanık anlatımlarının değerlendirildiği, davacının fazla çalışma yaptığını, ulusal bayram ve genel tatil günleri çalışmaları bulunduğunu ve ayın iki hafta tatilinde çalıştığını ispatladığı, işverence yıllık izinlerin kullandırıldığının ise ispatlanamadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; iş sözleşmesinin feshi ve buna bağlı olarak davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı, ücretin miktarı ile fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ispatı ve hesaplanması ile yıllık izin ücreti noktalarında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 17, 32, 41, 44, 46, 47,53, 59 ve 63 üncü maddeleri ile 4857 sayılı Kanun'un 120 nci maddesi atfıyla mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun hâlen yürürlükte olan 14 üncü maddesi.
3. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 24 ve 27 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Fesih bildirimi tek taraflı bir irade beyanı olup bu beyan, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde süre verilerek sözleşmenin sona erdirilmesinde kullanılabileceği gibi belirli ya da belirsiz süreli sözleşmelerin haklı nedene dayanarak, işçi veya işveren tarafından süre verilmeksizin sona erdirilmesinde de kullanılmaktadır. Bu nedenle iş sözleşmelerinde fesih bildirimi sözleşmeyi belirli bir sürenin geçmesiyle ya da derhâl sona erdiren, karşı tarafa yöneltilmesi gerekli tek taraflı bir irade beyanı olup muhataba ulaşması ile sonuç doğurur. İş sözleşmelerinde fesih bildiriminde bulunma hakkı, kural olarak her iki tarafa da tanınmıştır. Hukuki niteliği itibarıyla fesih bildirimi, yenilik doğuran bir hak olup beyanın karşı tarafa ulaşması ile sonuç doğurur; bu nedenle karşı tarafın kabulüne gerek yoktur. Hukuk sistemimizde feshin işçi veya işveren tarafından yapılmasına bağlanan hukuki sonuçlar farklı olduğundan fesih bildiriminin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin belirlenmesi önem taşımaktadır. Yine iş sözleşmesinin her iki tarafça feshedilmiş olması hâlinde de ilk önce kimin tarafından feshedildiğinin ortaya konulması gerekmektedir. İş sözleşmesinin kimin tarafından feshedildiği belirlendikten sonra sözleşmeyi sona erdiren bozucu yenilik doğuran hak bu kişi tarafından kullanılmış sayılacağından, feshe bağlanan hukuki sonuçlar kullanan kişiye göre belirlenecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19.09.2018 tarihli ve 2015/22-3097 Esas, 2018/1339 Karar sayılı ilâmı).
3. İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer.
4. İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhâl ödeneceği sözünü vererek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması hâlinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu hâlde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
5. Somut uyuşmazlıkta davacı, işverende olan pasaportunun verilmesi şartı konarak kendisine zorla istifa ve ibraname imzalatıldığını ileri sürmüştür. Davacının, davalıya ait işyerinde 27.09.2007-18.01.2008, 24.02.2012-25.07.2012, 22.01.2013-14.06.2013, 19.12.2013-13.05.2014 tarihleri arasında dört dönem olmak üzere toplam 1 yıl 6 ay 8 gün süre ile çalıştığı uyuşmazlık dışıdır. Ancak dosya içerisinde davacının imzasını taşıyan iki adet istifa dilekçesi bulunmaktadır. Bunlardan 11.06.2013 tarihli dilekçede davacının Türkiye'ye çıkışa gitmek istediğini ve gereğinin yapılmasını arz ettiği, diğer dilekçede ise özel sebeplerden dolayı 13.05.2014 tarihinde ilişiğinin kesilmesini istediği görülmektedir. Ayrıca dosya içerisinde 14.06.2013 tarihli ve 13.05.2014 tarihli maktu yazılı ibranamelerde davacının imzasının yer aldığı ve içeriklerinde kendi isteği ile istifa ettiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. İşverence ilgili dönemlerde düzenlenen işten ayrılış belgelerinde ayrılma sebebi "kod 3" (istifa) olarak gösterilmiştir. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları Ş.B. ile İ.D. ise söz konusu dönemde pasaportlarını kendi bünyelerinde bulundurduklarını, davacının pasaportunun da kendisinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Dosya kapsamındaki delil ve belgeler ile davacı tanıklarının anlatımı birlikte değerlendirildiğinde; davacının pasaportunun verilmesi şartı ile zorla, baskı altında istifa dilekçesi imzalatıldığı yönündeki iddiasını ispat edemediği ortadadır. Bu hâlde davacının üçüncü ve dördüncü dönem çalışmasının istifa ile sona erdiği kabul edilerek kıdem tazminatının reddine karar verilmelidir.
Diğer taraftan iş sözleşmesini kendisi fesheden taraf hiçbir koşulda ihbar tazminatına hak kazanamaz. Davacının 22.01.2013-14.06.2013 dönemi ile 19.12.2013-13.05.2014 dönemine ilişkin çalışmaları bakımından ihbar tazminatına hak kazanamayacağı açıktır. Hâl böyle olunca iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiği kabul edilen ilk iki çalışma dönemi bakımından ihbar tazminatı hesaplanırken, 4857 sayılı Kanun 17 nci maddesi gereğince her bir döneme ilişkin bildirim süresi ayrı ayrı tespit edilmek suretiyle hesaplama yapılması ve miktar bakımından usuli kazanılmış haklar da korunarak karar verilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
6. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
7. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş ve işyerinden çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
8. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazı kaydının bulunması hâlinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı hâlde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda ise işçinin ihtirazı kayıt ileri sürmesi beklenemeyeceğinden, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının her türlü delil ile ispatı mümkündür.
9. Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkân dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
10. Aynı ispat kuralları hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücret alacakları için de geçerlidir.
11. Çalışma sürelerinin ispatı noktasında işverene karşı dava açan tanıkların beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması gerekir. Fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının ispatında salt davacı ile menfaat birliği içinde bulunan veya işverene karşı davası bulunan tanık beyanlarıyla sonuca gidilemez. Bununla birlikte başkaca delil ya da olgularla desteklenen bu tanık beyanlarına itibar edilmelidir. Bu çerçevede; işin ve işyerinin özellikleri, davalı tanıklarının anlatımları, iş müfettişinin düzenlediği tutanak veya raporlar ve aynı çalışma dönemi ile ilgili olarak söz konusu alacakların varlığına ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararları gibi hususlar delil ya da olgular olarak değerlendirilebilir.
12. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince, zamanaşımı def'i de gözetilerek 15.05.2013-13.05.2014 tarihleri arasındaki döneme ilişkin fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan alacaklarının ispatı konusunda, dosya içerisinde işyerindeki çalışma düzenini gösterir kayıt bulunmadığından, alacakların davacı tanık beyanlarına göre kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki dinlenen davacı tanıklarının çalışma süreleri dikkate alındığında, davacının hesaplama konusu dönemin tamamındaki çalışma düzenini bilebilmeleri mümkün değildir.
Davacı vekili temyize cevap dilekçesinde; tanık Ş.B'nin 10.05.2006-02.04.2014 tarihleri arasında, İ.D.'nin 19.07.2008-06.08.2013 tarihleri arasında, B.E.'nin ise 2008-2011 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığını belirtmiştir. Ancak davacı tanığı Ş.B.'nin davalı işveren aleyhine açtığı davada Ş.B.'nin iş sözleşmesinin 02.04.2013 tarihinde son bulduğu kabul edilmiş olup söz konusu karar kesinleşmiştir. Bu durumda tanıkların davacıyla birlikte çalıştığı dönem ile sınırlı olarak hesaplama yapılması gerekirken 02.04.2014 tarihine kadar hesaplanan alacakların hüküm altına alınması da hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.