"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık ...’un beraatine ilişkin, Antalya 1. Sulh Ceza Ceza Mahkemesince verilen 15.12.2009 gün ve 475-1765 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.05.2013 gün ve 22017-21213 sayı ile;
“Katılanın aşamalardaki ifadeleri, tanıklar ... ve ...'un anlatımları, katılana ait doktor raporu, olayın oluş şekli ve dosya kapsamına göre, sanığın sabit olan atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 27.06.2014 gün ve 590-757 sayı ile;
“...Katılana ait doktor raporunda herhangi bir darp cebir izi, ekimoz, lezyona rastlanılmadığı, beyana dayalı sübjektif ağrı olduğu gerekçesiyle rapor düzenlendiği göz önüne alındığında sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin yeterli delil elde edilemediğinden sanığın beraatine karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 15.10.2014 gün ve 333085 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 31.03.2015 gün ve 37483-11373 sayılı kararı ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı kasten yaralama suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususunun öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Aleyhe bozmadan sonra yapılan yargılamada duruşmaya katılan sanığın bir avukata danıştıktan sonra bozmaya karşı beyanda bulunacağını, gerekirse de avukat tutacağını söyleyip tarafına süre verilmesini talep ettiği, yerel mahkemece talebin uygun görülerek duruşmanın ileri bir tarihe ertelendiği, belirlenen duruşma gününden bir gün önce sanığın eşinin mahkemeye dilekçeyle müracaat ederek eşinin rahatsızlığı nedeniyle duruşmaya katılamayacağını belirtip gereğinin yapılmasını istediği ve eşinin duruşma gününü de kapsayacak şekilde iki gün istirahatinin uygun olduğuna ilişkin sağlık raporunu ibraz ettiği, yerel mahkemece duruşmada bu belgeler okunup sanığın sağlık mazereti değerlendirilmeden yokluğunda önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle sanığın bozmaya karşı beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya yokluğunda devam olunarak direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine aykırıdır.
Öte yandan, bozmadan sonra yapılan yargılamada duruşmaya katılarak bir avukata danıştıktan sonra beyanda bulunacağını, gerekirse de avukat tutacağını söyleyip süre istemesi üzerine ertelenen son oturuma sağlık mazereti nedeniyle katılamayan sanığın aleyhe bozmaya karşı beyanda bulunma hakkından vazgeçtiği de söylenemez.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.06.2014 gün ve 590-757 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.