"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan)16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 453-374
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sanık ...’ın 5237 sayılı TCK’nın 299/1-2 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İskenderun 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2016 tarihli ve 453-374 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 27.03.2017 tarih ve 7494-3518 sayı ile;
"...
Kaçak akaryakıt taşımakta iken yakalanan sanığın, kolluk görevlilerine kızarak ve kaçakçılıkla mücadele görevi bulunan kamu görevlilerini kastederek Cumhurbaşkanının da kaçakçılık yapanlara izin verdiği yönündeki tehevvüren söylediği sözlerin demokratik toplumun temel esaslarından hoşgörü kapsamında değerlendirilebilecek ağır eleştiri niteliğinde kaldığının kabulünde zorunluluk bulunduğundan unsurları itibarıyla oluşmayan müsnet suçtan beraati yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.05.2017 tarih ve 348251sayı ile;
"...
TC Anayasası'nın 25. maddesi herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu, kimsenin bu düşünce ve kanaatini açıklamaya zorlanamayacağını, düşünce kanaatleri dolayısı ile kınanamayacağını, suçlanamayacağını düzenlemiştir.
Anayasa'nın 26. maddesi de; 'Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.’ düzenlemesi ile düşünce kanaatin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü teminat altına almıştır. Maddenin ikinci fıkrası ile bu özgürlüğün mutlak olmadığını ve sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi de ifade özgürlüğünü temel haklar içerisinde göstermiştir.
Anayasamızın hem de AİHS'nin belirtilen belrtilen maddelerinde fikir ve ifade özgürlüğü bir hak olarak tanınmış olmakla birlikte, bu hak sınırsız bir hak olarak düşünülmemiş, bazı durumlarda sınırlandırılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu hakkın sınırlandırılabileceği hâllerden birisi de ‘başkalarının şöhret ve haklarının korunması’ hâlidir. Bu sınırlandırmanın yasa ile yapılması gerekmektedir. TCK'da düzenlenen hakaret suçları (TCK'nın 125 ve 299. maddeleri), anılan özgürlüğün, yasa ile sınırlandırılmasının tipik örnekleridir. Yasa temelde bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde somut bir fiil veya olgu isnad edilmesini veya sövülmesini yaptırıma bağlamaktadır. İsnad edilen şeyin onur, şeref ve saygınlığı rencide edecek nitelikte olması gerekli ve yeterlidir. Onur, şeref ve saygınlığının rencide olması ise mağdurun başkalarının gözünde küçük düşmesi onların hakaret ve husumetine düşmanlığına maruz kalmasıdır. Burada en önemli kıstas mağdurun gerçekten bu duyguyu yaşayıp yaşamadığı değil ve fakat toplumda genel kabul gören, yerleşik olan, uygulanagelen ve bilinen örf ve adet kuralları çerçevesinde objektif olarak fiilin, bu sonucu doğuracak nitelikte olmasıdır. Elbette kıstas ortalama örf ve adet kurallarına göre tahkir edici olup olmadığı meselesidir. Yoksa objektif kabule göre tahkir edici nitelikte sayılmayan bir fiile mağdurun aşırı duyarlılık ve alınganlık göstermiş olması tahkir niteliğini maddi vakaya kazandırmaz. Bir isnad ya da sövmenin tahkir edici özellik taşıyıp taşımadığını ise hâkim ya da mahkeme her olayın somut tüm özelliklerini göz önünde tutarak belirler.
Fikir ve ifade özgürlüğünün yasa ile düzenlemiş istisnalarından olan Cumhurbaşkanına hakaret suçu, TCK'nın 299. maddesinde yaptırıma bağlanmıştır. TC. Anayasası'nın 104/1. maddesine göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. Genel anlamda hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle; onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır. Cumhurbaşkanına hakaret suçu da, suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler bakımından, genel hakaret suçu ile özdeş olsa da, Cumhurbaşkanının yukarıda izah edilen özel konumu nedeniyle Devlete karşı işlenen suçlar arasında müstakil bir suç olarak düzenlenmiştir.
Siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda kabul edilmektedir. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanamaz. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez. Bu fiillerin yaptırımsız bırakılmasının toplumsal barışı bozucu ve kamu düzenine zarar vereceğinden, demokratik toplumda yaptırım uygulanması zorunlu görülmektedir.
Bu açıklamalar gözetildiğinde;
Cumhurbaşkanına hakaret suçunda tehevvüren söylenmiş olmasının suç kastını da ortadan kaldırmayacağı gözetilmeyerek sanığın söylediği kabul edilen ‘Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hırsızlık yapıyor onlar kaçakçılığa izin veriyor’ şeklindeki sözlerin Cumhurbaşkanının ‘onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek’ suretiyle ağır eleştiri ve fikir özgürlüğünün sınırlarını aştığı ve bu şekilde atılı suçun işlendiğinin kabulünde zorunluluk olduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 26.09.2017 tarih ve 1704-4972 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
30.07.2014 tarihinde saat 22.45 sıralarında Sarıseki Mahallesi, D- 817 kara yolu üzerinde icra edilen önleyici kolluk devriyesi esnasında İskenderun-Dörtyol istikametinde Karakoyunlu Taşımacılık Otobüs Garajı önünde park hâlinde bulunan “51 ER 908” plakalı aracın yanına devriye ekibi ile durulduğu ve araç şoförü olan sanık ...’a neden beklediği ve araçtaki yükün ne olduğu sorulduğunda, sanığın kavun taşıdığını beyan ettiği ancak fatura veya irsaliye istendiğinde olmadığını aracında kaçak mazot olduğunu beyan ettiği,
31.07.2014 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağının; “Araca işlem yapılacağı şahsa bildirilmiş ve ehliyet ruhsat ve kimlik istendiğinde devriye personeline ‘Sana ehliyet de yok kimlik de yok ruhsat da yok vermiyorum, hadi alabiliyorsan al’ dediği, aracın kasasında ne kadar kaçak mazot olduğu sorulduğunda, 28 bidon kaçak mazot olduğunu, ‘Dur yukarı çıkıyım da brandayı açıp size bidonları göstereyim’ deyip aracın kasasına çıktığı ve kasasına çıkar çıkmaz mazot tanklarının alt vanalarını açarak mazotu yere boşaltmaya başlamıştır. Kaçak mazot yere aktığı esnada ‘Ben bu devletin a..na koyayım, sizi öldürürüm, ben iki polis vurdum, karakol bastım, ben bu aracı yakarım yine de devlete yâr etmem, adam mısın sen, senle yarın görüşeceğim, üniformayı çıkar da konuşalım, yalakasınız, benim 400 tane yeğenim var, yarın eşinin ve çocuklarının başına herhangi bir kaza bela gelirse tek sorumlu olarak beni gösterebilirsin, yarın karakolu basıp seni öldüreceğim’ şeklinde hakaretler savurması üzerine, olay yerine takviye kuvvet çağrıldığı, `Araçtan aşağıya in vanaları kapat´ uyarılarına rağmen, araçtan aşağıya inmediği yere akan mazot tanklarının alt vanalarını kapatmadığı, ‘Kolumu cama vururum beni hastahaneye götürmek zorunda kalırsınız’ deyip bir iki defa sağ eli ile aracın camına yumruk attığı, ‘Siz adamısınız lan, devletinin de a..na koyarım hâkiminin de a..na koyarım savcısının da a..na koyarım, ... bunlara müsaade ediyor, siz yalakasınız, beni yakalayınca ne olacak size madalya mı takacaklar, siz beni yakalayacaksınız sonra da yarın sabah içtimada karakol komutanına komutanım ben dün gece kaçak mazot yakaladım diye yalakalık yapacaksınız, ben bu işi tek başıma yapmıyorum, bu işin içinde polis de var Jandarma da var, ... polisleri de var, ben aylık bir kamu görevlisine 5.000 TL ödeme yapıyorum ama kim olduğunu söylemem’ şeklinde hitamlarda bulunmaya devam etmesi üzerine ... isimli şahsa orantılı olarak zor kullanılmış ve kamyonunun kasasından aşağıya indirilmiş ve kelepçe takılarak gözaltına alınması esnasında kelepçe takan kolluk görevlisine ‘Senin problemin ney kardeşim, ben seninle uğraşacağım', Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da hırsızlık yapıyor onlar kaçakçılığa izin veriyor" şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Tanık ... aşamalarda; “Ben suç tarihinde Sarıseki Jandarma Karakol Komutanlığında Kobra şoförü olarak görev yapmaktaydım. 31.07.2014 tarihli yakalama tutanağının altında bulunan imza bana aittir. Devriye görevi ifa ettiğimiz sırada Sarıseki Mahallesinde D-817 kara yolu üzerinde park hâlinde bulunan... plaka sayılı aracı gördüm. Gidip şoföre neden burada park hâlinde olduğunu sordum. İsminin daha somadan ... olduğunu öğrendiğimiz şahıs bana hitaben ‘Burada durmak yasak mı istediğim yerde dururum’ dedi. Bana karşı böyle söylemesi üzerine aracında ne yüklü olduğunu sordum. Şahıs bana aracında kavun olduğunu söyledi. Ben de kavunun sevk irsaliyesi olup olmadığını ve bana göstermesini söyledim. Daha sonra şahıs bana yalvarır bir şekilde‘Çocuklarım var, açlar. Onlar için arabada 5-10 bidon mazot var’ dedi. Ben de o zaman çık kamyonun brandasını aç ne olduğunu görelim dedim. Bu esnada kendisi şiddetle bana 'Görmemezlikten gel, beni bırak sana madalya mı takacaklar, sana ödül mü verecekler?' diyerek kamyonun üzerine çıktı. Brandayı açar açmaz kasaya atladı. İçerisinde daha sonradan gördüğümüz birer tonluk 3 adet tankm vanalarını tek tek açmaya başladı. Kamyonun üzerine çıkıp üstünü başını yırtarak ‘Bu mazot bana yar olmadı size de yar etmem, sizin Allahınız kitabınız yok. Ben böyle devletin de böyle Başbakanın da, Savcısının da Hâkiminin de a..na koyarım’ diyerek küfürler etmeye başladı. Sonra elini kamyonun camına vurarak kendi 'Kendimi yaralar jandarma beni darbetti derim,' dedi. Sonra bana hitaben ‘Bana bak komutan bu saatten sonra bana iyi bak benim adım İbrahim yarından itibaren çocuklarının ve eşinin başına bir iş gelirse bil ki ben yaptım direkt beni suçlayalabilirsin. Ben yandım sizi de yakacağım. Artık siz yaşamıyorsunuz. Daha önce de karakol basmıştım yine sizin karakolu gelip basacağım ve karakolu başınıza yıkacağım." diyerek tehditler savurmaya başladı. Bu esnada destek tim olarak Uzman Jandarma ...'i olay yerine acil çağırdım, destek kuvvetin gelmesi üzerine kamyonun üzerinde bulunan şüpheli İbrahim'i kamyonun üzerinden aşağıya indirdik. Kelepçe takarak durumu nöbetçi İskenderun Cumhuriyet Savcısına bildirdik. Şahsı karakola götürdüğümüzde şahıs ...'a hitaben ‘Siz adam mısınız lan devletin de a..na koyarım, Savcının da a..na koyarım, Hâkimin de a..na koyarım, ... bunlara müsaade ediyor siz yalakasınız, beni yakaladığınız ne oldu size madalya mı takacaklar. Eğer bu mazot bana yar olmazsa size de yar etmem. Devlete nasip etmem bu mazotu. Ben bu işi tek başıma yapmıyorum. Bu işin içinde polis de var jandarma da var. ... polisleri de var. Ben aylık bir kamu görevlisine 5.000 TL para veriyorum ama kim olduğunu söylemem' şeklinde tehdit ve hakaretlerde bulundu. Daha sonra ...'a ‘Eğer yarın eşinin çocuklarının başına bir iş gelirse tek sorumlusu benim’ dedi. İfade aldığımız esnada ‘seninle işim var uzman çavuş şenle uğraşacağım’ şeklinde tehditler savurdu. ‘Ben bittim sizi de bitireceğim’ dedi. İfade alınırken imza atması gerektiğini beyan etmemiz üzerine tüm evrakı okuyup kalemi masamızın önüne fırlatıp ‘Ben bu tutanağı imzalamıyorum, sizin yaptığınız hiç bir evrakı imzalamam’ şeklinde beyanda bulundu, gözaltına alırken ... kelepçe taktığı esnada ...'a kafa atmaya çalıştı. Şüpheliyi nezarethaneye götürdüğümüzde nezarethane giriş defterini tanzim ettikten sonra bu defteri de imzalaması gerektiğini söylememiz hâlde 'Ben sizin yaptığınız hiç bir evrakı imzalamam' diyerek yine defteri imzalamadı. ...'a hitaben ‘Senin problemin ney kardeşim, bak benle uğraşma seninle uğraşacağım ben' şeklinde tehditlerde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve diğer büyükleri hakkında 'Devlet büyükleri hırsızlık yapıyor onlar kaçakçılığa izin veriyor.' " ,
Tanık ... aşamalarda; “Ben Sarıseki Jandarma Karakol Komutanlığında Birinci Asayiş Tim Komutan Yardımcısı olarak görev yapmaktayım. 31.07.2014 tarihli yakalama tutanağının altında bulunan imza bana aittir. Fedai Uzman tarafından park hâlinde bulunan... plaka sayılı araç sürücüsünün zorluk çıkarttığını bildirmesi üzerine destek kuvvet olarak olay yerine gittiğimde şahsın kamyonun üzerine olduğunu ve kamyondan bir sıvı akıntısı olduğunu gördüm. Şahıs ütünü yırtmış vaziyette kamyonun üzerinde hakaret ve küfürler savuruyordu. Şüpheli İbrahim'e vanaları kapatıp aşağıya inmesini söylememize rağmen arabanın ön camına yumruk atarak ‘Kendime zarar veririm jandarma ben darbetti derim' dedi. Bunun üzerine orantılı güç kullanarak şahsı kamyonun üzerinden aşağıya indirdik. Kelepçe takarak durumu nöbetçi İskenderun Cumhuriyet savcısına bildirdik. Şahsı karakola götürdüğümüzde şahıs bana ‘Siz adam mısınız lan devletin de a..na koyarım, Savcının da a..na koyarım, Hâkimin de a..na koyarım, ... bunlara müsaade ediyor siz yalakasınız, beni yakaladığınız ne oldu size madalya mı takacaklar. Eğer bu mazot bana yar olmazsa size de yar etmem. Devlete nasip etmem bu mazotu. Ben bu işi tek başıma yapmıyorum. Bu işin içinde polis de var jandarma da var. ... polisleri de var. Ben aylık bir kamu görevlisine 5.000 TL para veriyorum ama kim şeklinde Eğer yarın eşinin çocuklarının başına bir iş gelirse tek sorumlusu benim’ dedi. İfade aldığım esnada ‘Seninle işim var uzman çavuş senle uğraşacağım’ şeklinde tehditler savurdu. ‘Ben bittim sizi de bitireceğim’ dedi. İfade alınırken imza atacağını beyan etmesi üzerine tüm evrakları tanzim ettim ama saat 03.55 sıralarında tutanağı okuyup kalemi masamızın önüne fırlatıp ‘Ben bu tutanağı imzalamıyorum. Senin yaptığın hiç bir evrakı imzalamam’ şeklinde beyanda bulundu. Gözaltına alınırken kelepçe taktırmamak için bana kafa atmaya çalıştı. Bu duruma tutanakta imzası olan tüm kolluk personeli şahittir. Nezarethaneye götürdüğümüzde nezarethane giriş defterini tanzim ettikten sonra ‘Bu defteri de imzalamayıp senin hazırladığın hiçbir evrakı imzalamıyorum. Seni tanımıyorum’ şeklinde beyanlarda bulundu. Yine şahsa kelepçe takmaya çalıştığım esnada ‘Senin problemin ney kardeşim, bak benle uğraşma seninle uğraşacağım ben’ şeklinde tehditlerde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve diğer büyükleri hakkında ‘Devlet büyükleri hırsızlık yapıyor onlar kaçakçılığa izin veriyor’ şeklinde beyanlarda bulundu." ,
Tanık ... aşamalarda; “Ben suç tarihinde Sarıseki Jandarma Karakol Komutanlığında vatani görevimi ifa etmekteydim. 31.07.2014 günlü yakalama tutanağının altında bulunan imza bana aittir. 30.07.2014 günü komutanlarımız ile devriye görevi ifa ettiğimiz sırada Sarıseki Mahallesi'nde D-817 kara yolu üzerinde park hâlinde bulunan... plaka sayılı araç sürücüsünün zorluk çıkarttığının bildirilmesi üzerine ... eşliğinde destek kuvvet olarak olay yerine intikal ettik. Olay yerine vardığımızda bir şahıs üstü başı yırtık vaziyette kamyonun üzerine elinde çakmakla mazot tanklarını yakmaya çalışıyordu. Araçtan yoğun bir şekilde mazot yere akıyordu. Şahıs kamyonun üzerinde sesli bir şekilde ‘Bu mazot bana yar olmadı size de yar etmem, sizin Allahınız kitabınız yok. Ben böyle devletin de böyle Başbakanın da, Savcısının da Hâkiminin de a..na koyarım’ diyerek küfürler etmeye başladı. ‘Dağılın gidin lan askerler ne geziyorsunuz burda’ diyerek bize hakaretlerde bulundu. Sonra elini kamyonun camına vurarak ‘Kendi kendimi yaralar jandarma beni darbetti derim’ dedikten sonra komutanlarıma hitaben ‘Bana bak komutan bu saatten sonra bana iyi bak benim adım İbrahim yarından itibaren çocuklarının ve eşinin başına bir iş gelirse bil ki ben yaptım direkt beni suçlayalabilirsin. Ben yandım sizi de yakacağım. Artık siz yaşamıyorsunuz. Daha önce de karakol basmıştım yine sizin karakolu gelip basacağım ve karakolu başınıza yıkacağım.’ diyerek tehditler savurmaya başladı. Sonra komutanlarım ile birlikte şahsı zor kullanarak kamyondan aşağıya indirdik. Komutanlarım şüpheliye kelepçe takarak durumu nöbetçi İskenderun Cumhuriyet savcısına bildirdi. Şahsı karakola götürdüğümüzde ... komutanıma hitaben ‘Siz adam mısınız lan devletin de a..na koyarım, Savcının da a..na koyarım, Hâkimin de a..na koyarım, ... bunlara müsaade ediyor siz yalakasınız, beni yakaladığınız ne oldu size madalya mı takacaklar. Eğer bu mazot bana yar olmazsa size de yar etmem. Devlete nasip etmem bu mazotu. Ben bu işi tek başıma yapmıyorum. Bu işin içinde polis de var jandarma da var. ... polisleri de var. Ben aylık bir kamu görevlisine 5.000 TL para veriyorum ama kim olduğunu söylemem’ şeklinde tehdit ve hakaretlerde bulundu. Daha sonra ...’a ‘Eğer yarın eşinin çocuklarının başına bir iş gelirse tek sorumlusu benim’ dedi. İfade alındığı esnada komutanlarıma ‘Sizinle işim var sizle uğraşacağım’ şeklinde tehditler savurdu. ‘Ben bittim sizi de bitireceğim’ dedi. İfade alınırken komutanlarım imza atması gerektiğini beyan etmesi karşısında elindeki kalemi komutanlarıma doğru fırlatarak ‘Ben bu tutanağı imzalamıyorum. Sizin yaptığınız hiç bir evrakı imzalamam’ şeklinde beyanda bulundu. Sonra elinde bulunan telefonun sim kartını kırarak komutanlarımızın önüne doğru fırlattı. ... Komutanım kelepçe taktığı esnada ... Komutanıma kafa atmaya çalıştı. Şüpheliye nezarethane defterine imza atması gerektiği söylenmesi karşısında yine defteri imzalamadı.... Komutana hitaben ‘Senin problemin ney kardeşim, bak benle uğraşma seninle uğraşacağım ben' şeklinde tehditlerde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve diğer büyükleri hakkında 'Devlet büyükleri hırsızlık yapıyor. Onlar kaçakçılığa izin veriyor’ şeklinde beyanlarda bulundu." ,
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık kollukta; “Sarıseki Mahallesi'nde, D-817 kara yolu üzerinde bir tane otobüs garajının önüne aracı çektim ve istirahat etmeye başladım. Kısa bir süre sonra benim kamyonumun yanına bir araç durdu. Ben de kamyondan aşağıya inip aracın yanına gidip 'Hayırdır abi ne oldu?' diye sordum. Sonra aracın içerisnde Jandarma personelini gördüm. Jandarmanın rütbelisi bana aracımda ne yüklü olduğunu sordu. Ben önce kavun yüklü olduğunu söyledim. Sonra Jandarma benden fiş, fatura ve irsaliye isteyince ben de aracımın içerisinde kaçak mazot olduğunu söyledim. Jandarma bana işlem yapacağını söyledi. Ben oradaki rütbeliye çok dil döktüm 'Beni görme, beni gönder' şeklinde ama rütbeli işlem yapacağını söyleyince ben de kamyonumun üzerine çıkıp aracın kasasındaki 1000'er litrelik 2 adet mazot tankının alt vanalarını açarak mazotumu yere boşalttım. Jandarma beni önce ikna etmeye çalıştı ve bana aracın kasasından aşağıya inmemi ve mazot tanklarının kapaklarını kapatmamı söyledi. Ben o an sinirlendim ve malı yere dökmek istedim. Bir öfke ile yaptım. Ben beni yakalayan Jandarma personelini tanımam, ilk defa gördüm. Aramızda bir husumet yoktur. Ben gerek olay yerinde gerek karakolda Jandarma personeline tehdit ve hakaret içerikli söz söyledim. Rüşvet alıyorsunuz diye iftira attım. Suçumu kabul ediyorum.”,
Mahkemede; “Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Olay tarihinde aracımda mazot yakalandığı doğrudur. Kolluk görevlileri de görevini ifaa ettiler. Fakat ben iddianamede bahse konu küfür ve hakaretleri etmedim. Kesinlikle Cumhurbaşkanına, Başbakana, Hâkime, Cumhuriyet savcısına küfretmedim. Sadece aracımdaki mazot gitti diye direndim. Zaten o esnada da sinirlendim diye aracımdaki mazotun vanalarını açarak yere boşalttım. Kimseye hakaret ve tehdit nitelikli sözler söylemedim. Maddi zararı oluştuğu takdirde bu zararı karşılamak isterim. Fakat bakacak çocuklarım vardır. Mağdurum. Jandarma görevlilerine direndiğim için pişmanım. Yukarıda da bahsettiğim gibi kimseye küfür ve hakarette bulunmadım. Öncelikle beraatime, olmadığı takdirde hakkımda HAGB hükümlerinin uygulanmasını talep ederim.”,
Şeklinde savunma yapmıştır.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan kanuni düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel, bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.
İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
19. maddesinde;
“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir”,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin;
10. maddesinin 1. fıkrasında;
“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir”
Hükümlerine yer verilmiş,
Anayasa’nın;
25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”
26. maddesinde, İHAS’nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlan¬masına engel değildir”
Hükümleri yer almış,
Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.
Bu cümleden olarak uluslararası alanda;
İHAS’nin;
10. maddesinin 2. fıkrasında,
“Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir”
17. maddesinde ise;
“Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz”
Şekline düzenlemeler yapılmış,
Ulusal alanda ise Anayasa’nın;
2. maddesinde;
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”
13. maddesinde;
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırla¬malar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”
14. maddesinde;
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”
26/2. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;
“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
Anayasa’nın 2, 13, 14 ve 26/2. ile İHAS’nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabii tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükârda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.
Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerekmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine göre;
“Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınır¬lamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. ‘Kamu düzeni’ genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.
Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı ‘değerler’, (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tâbi tutulmalıdır” (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde İfade Özgürlüğü sh. 111 ve 112.),
“Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tölerans ve hoşgörünün gerekleridir” (Prof. Dr. D.Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M. R. Erdem, Yrd.Doç.Dr.O.San¬caktar, Türkiyenin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı, sh.462.).
Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı mülga TCK’nın 158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCK’nın 299. maddeleri incelendiğinde;
765 sayılı mülga TCK’nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler... cezalandırılır.
Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur” hükmüne yer verilmiş,
Aynı fiiller 5237 sayılı TCK’da hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle,Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde,
“(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir hare¬kettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak; hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Madde¬deki hakaret ve sövme terimleri 765 sayılı mülga TCK’nın 480 ve 482., 5237 sayılı TCK’nın 125. maddelerine göre belirlenecektir.
Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S.Hakaret ve Sövme Suçları, S.80 vd.)
Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.
Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasanın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenil¬meye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.
Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması halinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.
Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da diğer anayasal ve yasal kurumlar konumu gibi eleştiriye açık olması doğaldır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
30.07.2014 tarihinde Sarıseki Mahallesi, D- 817 kara yolu üzerinde yapılan önleyici kolluk devriyesi esnasında, İskenderun-Dörtyol istikametinde Karakoyunlu Taşımacılık Otobüs Garajı önünde park hâlinde bulunan... plakalı aracın yanına devriye aracı ile durulduğu ve araç şoförü olan sanık ...’a neden beklediği ve araçtaki yükün ne olduğu sorulduğunda, sanığın kavun taşıdığını beyan ettiği ancak kendisinden taşıdığını ifade ettiği yüke ilişkin fatura veya irsaliye istendiğinde aracında kaçak mazot olduğunu ifade ettiği, 31.07.2014 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre sanığın kolluk görevlilerinin de bulunduğu ortamda “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da hırsızlık yapıyor onlar kaçakçılığa izin veriyor" şeklindeki sözleri nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında yapılan yargılamada; bir kısım hakaret içerikli sözleri söylediğini kabul eden sanığın, suça konu sözleri söylemediğini savunduğu, tutanak tanıklarının sanığın bu sözleri söylediğini beyan ettikleri olayda;
Somut olayın koşullarında sanığın kullanmış olduğu ifadeler ile Cumhurbaşkanına hakaret suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığı hususları açısından, siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştiri sınırlarının çok daha geniş olduğu her zaman vurgulanmıştır. Olayın gerçekleşme koşulları ve gerçekte söylediği kabul edilen sözlerle sanığın amacı da dikkate alındığında sanığın iddiaya konu sözleri bizatihi Cumhurbaşkanını ve makamını hedef alarak söylemediği ve dolayısıyla Cumhurbaşkanına hakaret suçunun, manevi unsuru itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığa atılı Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu ve bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.