"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 476-6
Sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesince 02.10.2012 tarih ve 623-1431 sayı ile eylemin kasten öldürme suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, bu karara itiraz edilmesi üzerine itiraz mercisi olarak dosyayı inceleyen İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince 10.10.2012 tarihli ve 1109 sayılı değişik iş kararı ile itirazın kabulüne ve görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verildiği, dosyanın tevdi edildiği İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesince 12.10.2012 tarihli ve 623-1431 sayılı ek karar ile yeniden görevsizlik kararı vermesi üzerine olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesince 26.12.2012 tarih ve 14973-13559 sayı ile, görevsizlik kararına yapılan itirazı inceleyen İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin itirazın yerinde bularak kaldırılmasına karar verdiği, İstanbul ilinde birden fazla Ağır Ceza Mahkemesi bulunduğu, bu nedenle kararın kanun yararına bozma yoluyla kaldırılmadığı sürece kesin nitelikte olduğu, bu itibarla ortada çözümü gereken görev uyuşmazlığının bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeyen dosyanın tevdi edilmesi üzerine İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesince 20.11.2013 tarih ve 11-259 sayı ile sanığın, TCK’nın 85/1, 22/3, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba karar verildiği, bu hükmün sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.06.2015 tarih ve 11459-11389 sayı ile;
"...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Gündüz saatlerinde, sanığın yönetimindeki servis otobüsü ile meskun mahalde bulunan, 6 metre genişliğindeki, hafif iniş eğimli, çift yönlü yolun sağında park hâlinde iken harekete geçerek sola manevra yapıp ilerlediği sırada, yol üzerinde sırtı dönük şekilde aynı istikamette yürümekte olan yaya ...'e arkadan çarpıp 8, 5 metre sürükleyerek inşaat bariyerlerine çarparak durması sonucu aracın altında kalan yayanın öldüğü olayda, bilinçli taksirin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden isabetsiz gerekçeyle sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesi ise 14.01.2016 tarih ve 476-6 sayı ile;
"...Toplanan deliller, maktulün tamamen kusursuz olduğuna ilişkin olay yerinde yapılan keşif ve ... adlı tarafsız tanığın anlatımı, bilirkişi raporu, adli tıp kurumu raporu, dosyada mevcut belgelere göre sanığın aracıyla gitmeye yeterli en az altı metre yol güzergahının bulunması, hatta savunmasına göre başka araçlara da maddi hasarlı olarak çarpıp durma neticesi gerçekleşecek şekilde aracını yönlendirme imkanları varken daha önceden aralarında içeriği belirlenemeyen sohbet sonrasında gerçekleşen olayda sanığın kendine ait araçların gitmesine tahsisli yolun dışına çıktığı ve kenarda giden maktule doğrudan görebileceği mesafede herhangi bir kırma hareketi yapma olanağı olduğu hâlde; görüşe açık yolda maktulü arkasından gördüğü hâlde bilinçli olarak aracını maktul üzerine yönlendirdiği, bu yönlendirmenin göz göre göre gerçekleştiği, sanık ile maktul arasında kastı gerektirir somut bir nedenin ortaya konmaması nedeniyle eylemin bilinçli taksirle maktule arkadan çarpıp sürükleme ölümüne neden olma kapsamında değerlendirilmesi konusunda mahkemede tam bir vicdani kanaat oluştuğu," şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.03.2016 tarihli ve 77236 sayılı "Onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 343-916 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.05.2017 tarih ve 174-3920 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda, sanığın eylemini taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
24.06.2012 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık ...’nun 24.06.2012 tarihinde saat 18.30 sıralarında sevk ve idaresindeki ... plaka sayılı otobüs ile Çelik Sokağı takiben ... kesimini 12 metre geçtikten sonra 62 numaralı binanın giriş kapısına geldiği sırada aynı numaralı binanın önünden sanığın yönetimindeki araca sırtı dönük şekilde yürüyen yaya ...’e aracının ön tampon kısmıyla çarptığı ve adı geçen yayayı 10 metre kadar sürükledikten sonra 62 numaralı binanın karşısındaki inşaat bariyerine çarparak aracını durdurabildiği, sanığın aracın frenlerinin tutmadığını ifade ettiği; kazanın oluşumunda sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda belirtilen “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” kuralını ihlâl ettiği,
Kazanın, yerleşim yeri içerisinde, gündüz vakti, 6 metre genişliğindeki, iki yönlü, görüşe engel bir cismin ve yol şerit çizgisinin olmadığı, asfalt kaplamalı, kuru yüzeyli, hafif eğimli yolda gerçekleştiği,
24.06.2012 tarihinde görevli polis memurları tarafından düzenlenen tutanağına göre; Ferahevler Mahallesi Çelik Sokak üzerinde yaralamalı trafik kazası olayının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olay yerinde acil servis ve itfaiye ekiplerinin kazaya müdahale ettiği, kazaya karışan sanığın yönetimindeki minibüsün ön lastik kısmının uçurumda olduğu, yaya Şükrü’nün aracın altında kaldığının görüldüğü, sanığın kazadan sonra olay yerinden uzaklaştığı bilgisine ulaşıldığı, itfaiye ve acil servis ekipleri tarafından araç altında kalan yayanın çıkartıldığı, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan yayanın hayatını kaybettiği, olay yerinin 400 metre uzağındaki ekip aracının yanına gelerek teslim olan sanığın, olay yerine orada oturanları düğün yerine götürmek için geldiğini, araç freninin tutmaması nedeniyle yayaya çartığını, yaralı olan yayanın yakınları tarafından linç edilmekten korktuğu için olay yerinden uzaklaştığını beyan ettiği,
Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş tarafından düzenlenen 04.07.2012 tarihli inceleme raporuna göre; yapılan incelemeler sonucu sanığın yönetimindeki aracın fren sisteminde herhangi bir arıza bulunmadığı,
16.07.2012 tarihli otopsi raporuna göre; ölen ...’in ölümünün, genel beden travmasına bağlı sternum, kot ve pelvis kemik kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama ve yaygın doku içi kanama sonucu meydana geldiği,
Kovuşturma aşamasında yapılan keşfe istinaden Makine Yüksek Mühendisi Doç. Dr. İsmail Gerdemli tarafından düzenlenen 01.10.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; kazanın iki yönlü, bölünmemiş 6 metre genişliğindeki, eğimli ve çıkmaz bir yolda gerçekleştiği, sanığın bu eğimli yolda aracını çalıştırdıktan sonra frenin tutmadığını anladığı hâlde yolun her iki yanında park hâlindeki araçların arasından hareket ederek ve ani sola manevra yaparak aracın gidiş istikametine sırtı dönük olan yaya öleni görmesine rağmen aracı üzerine sürmesi neticesinde ölene çarptığı ve onu aracın altına alarak sürüklediği, sanığın yerleşim yeri içinde, yol üzerinde park hâlindeki araçların ve yayaların olduğu yolda, aracın teknik özellikleri ile yol durumuna göre aracın gidişini ayarlayamaması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 10. maddesinde belirtilen “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” kuralını ihlâl ettiğinden asli kusurlu; ölenin ise olay sırasında sırtı dönük yol kaplamasında yürüyüşü esnasında arkasından gelen araçtan habersiz olması nedeniyle kusursuz olduğu,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 12.08.2013 tarihli rapora göre; sanığın, yönetimindeki otobüs ile mahal ve yol özelliklerini dikkate almadan, aracı kontrolsüz şekilde çıkmaz sokoğa doğru harekete geçirip uygun viteste seyrine özen göstermediği ve el freninden yararlanmayarak olayın meydana gelmesine ağırlıklı katkı sağladığından asli kusurlu olduğu; ölenin ise tanıkların beyanları ve kazanın oluş şekli dikkate alındığında kusurunun bulunmadığı; her ne kadar sanığın aracın fren sisteminin arızalı olduğu yönünde savunmada bulunmuş ise de dosya kapsamından fren sisteminde teknik bir arıza bulunduğuna dair somut bir tespitin olmaması nedeniyle bu yöndeki beyanına itibar edilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...; kaza olayını görmediklerini, sanığın olay yerinden kaçtığını, ölenin uzun süre aracın altında kalması nedeniyle hayatını kaybettiğini, sanığın kasıtlı hareket ettiğini düşündüklerini, şikâyetçi olduklarını,
Katılan ..., ölenin eşi olduğunu, olay anında diğer servis otobüsünün yanında, sanığın kullandığı aracın ise arkasında bulunduğunu, sanığın aracı hareket ettirdikten sonra hızlarak inşaatın demirlerine doğru gittiğini gördüğünü, aracın altında eşi ölenin kaldığını sonradan anladığını, aracın yanına gittiğinde sanığı görmediğini,
Tanık ... soruşturma aşamasında; ölenin komşusu olduğunu, olay günü kardeşinin oğlunun düğününe gelen misafirleri düğün salonuna götürmesi için sanığın kullandığı araçta dahil olmak üzere iki adet minibüs kiraladıklarını, kendisinin ve ölenin evlerinin bulunduğu olay yerindeki sokağın rampa olduğunu, sanığın da servis aracını rampa aşağı sokak üzerine park ettiğini, kendisinin yokuş yukarı doğru sanığın içinde bulunduğu servis aracına doğru gittiği sırada ölenin bu aracı arkasına alacak şekilde kendisine doğru yürüdüğünü, ölen ile bu servis aracı arasında tahminen 15 metre, kendisi ile ölen arasında da tahminen 10-15 metre kadar mesafenin bulunduğunu, ölenin kendisine düğün salonuna gitmek isteyenlerin servisin yanına gelip binmeleri gerektiğini, aracın aşağıya inmesi hâlinde dönemeyeceğini söylemeye çalıştığı sırada sanığın yönetimindeki servis aracının yavaş yavaş hareket ettiğini, aracın 8-10 metre yavaş yavaş rampa aşağıya doğru indikten sonra birden hızlandığını, sanığın, ölenin hemen yanında bulunan sokağın diğer tarafındaki araçlara çarpmamak için birden direksiyonu kırdığını ve bu sırada ölene çarpıp onu aracın altına aldığını, bir süre sürüklendikten sonra da yan tarafta bulunan inşaatın bariyer duvarına çarparak durabildiğini, akabinde sanığın araçtan indiğini, ölenin ezildiğini anlaması üzerine de panikleyip kaçtığını, sanığın dikkatsizliği neticesinde olayın meydana geldiğini,
Kovuşturma aşamasında; sanığın otobüs ile park ettiği yerden yani yukarıdan aşağı doğru geldiği sırada yolda, yolun kenarlarında ve evlerin önünde herhangi bir insan veya çocuğun olmadığını, otobüsün geliş istikameti yönünde sağ tarafta bir park bulunduğunu, evinin olduğu yerde aracın manevra imkanının olmadığını, sanığın kullandığı araç ile hareket etmeye başladığı sırada hemen yanındaki ara sokaktan manevra yaparak geri döneceğini düşündüğünü, ancak birden hızlandığını, hızlanınca öndeki araçlara vurmamak için tam sol manevra yaparak yolun sağından konuşarak kendisine doğru yürüyen ölene çarpıp onu aracın altına aldığını, bir süre sürükledikten sonra inşaat demir korkuluklarının bulunduğu yere çarparak durduğunu, aracın sol ön tekerleğinin boşta diğer tekerleğin betonun üstünde, ölenin ise aracın altında bulunduğunu, aracın boşluğa düşmek üzere olduğunu, panik olduklarından ne yapacaklarını şaşırdıklarını, o sırada sanığın nasıl hareket ettiğini görmediğini, aracı bulunduğu yerden kaldıramadıklarını, daha sonra olay yerine gelen itfaiye ve polis ekipleri tarafından aracın kaldırıldığını,
Tanık ... soruşturma aşamasında; ölenin komşusu olduğunu, kendisinin ve ölenin evininin bulunduğu olay yerindeki sokağın rampa olup, sanığın servis aracını rampa aşağı sokak üzerine park ettiğini, ölenin bu aracın biraz ilerisinde rampa aşağı evine doğru gittiği sırada babası tanık İbiş’in rampa yukarı ölene doğru yürüdüğünü gördüğünü, bu sırada sanığın kullandığı aracın yavaşca aşağıya doğru hareket etmeye başladığını, ardından birden hızlandığını ve sokağın her iki tarafına dizilmiş araçlara çarpmamak için direksiyonu kırıp sokak ortasında yürüyen ölene çarptığını, öleni aracın altına aldıktan kısa bir süre sonra da yolun kenarında bulunan inşaat alanının saçtan olan duvarına çarparak durduğunu, sanığın olay sırasında kornaya basmadığını, yolun her iki tarafında bulunan arabalara ve sokak üzerinde oynayan çocuklara çarpmamak için aracı hemen sokağın yanında bulunan inşaat alanının saçtan duvarına çarpıp durdurabileceğini düşünerek direksiyonu kırmış olabileceğini, olayın kaza olduğunu, ölen ile sanığın yönetimindeki araç arasındaki mesafeye göre ölenin kaçabileceği bir yerin olmadığını, aracın ölene çarptığı sırada yavaş olduğunu, öleni altına aldıktan sonra hızlandığını, sokak üzerinde kaldırımın olmadığını, sanığın panikle hareket ettiğini düşündüğünü,
Kovuşturma aşamasında; kaza sırasında olay yerinde ve aracın bulunduğu güzergahta insan yada çocuk olmadığını, evlerin önünde ve karşı tarafta park hâlinde bazı araçların bulunduğunu, çevredekilerle birlikte olaya müdahale etmeye çalıştıklarını ancak sanığı o sırada olay yerinde görmediğini,
Lüzumuna binaen sorulduğunda; sokak üzerinde oynayan çocukların kendi evinin alt tarafında oynadıklarını, sanığın yönetimindeki aracın dümdüz gitmesi hâlinde 50-70 metre sonra çocukların bulunduğu yere varabileceğini, çocuklara çarpmamak için sanığın direksiyonu kırdığını düşündüğünü, ayrıca yolun sağında ve solunda bazı araçların olduğunu, sanığın bu araçlara da çarparak durabileceğini, olay yerinde ... ile Çelik Sokağın kesiştiği noktada levhanın bulunduğunu, bu levhanın çarpmanın meydana geldiği yerin biraz yukarısında olduğunu, levhanın iki metre yükseklikliğinde olması nedeniyle rahatlıkla görülebileceğini,
Tanık ... soruşturma aşamasında; yeğeninin düğünü için olay yerinde bulunduğunu, sokakta olduğu sırada kardeşi tanık İbiş'in yukarı doğru, ölenin ise rampa aşağı yürüdüğünü gördüğünü, sanığın aracının da rampa aşağı yolun kenarında park hâlinde bulunduğunu, sanığı aracın içinde gördüğünü, ölen ile sanığın yönetimindeki aracın arasında yaklaşık 5 metre mesafe olduğunu, ağabeyi tanık İbiş ile ölenin servisler konusunda aralarında uzaktan uzağa bir şeyler konuştuğunu, ölenin servislere eliyle dönmeleri gerektiği yönünde bir işaret yaptığını, hatta bir şeyler de söylediğini ancak duymadığını, ardından ölenin rampa aşağıya yürümeye devam ettiğini, akabinde sanığın yavaş yavaş rampa aşağıya inmeye başladığını ancak birden hızlandığını ve ölene çarparak onu aracın altına aldığını, öleni bir süre aracın altında sürükledikten sonra inşaatın bariyer duvarına çarparak durduğunu, yolun her iki tarafında park hâlinde araçların bulunduğunu, sanığın bu araçlara çarpmamak için direksiyonu kırınca ölene çarptığını düşündüğünü, olayın kasıtlı olduğunu zannetmediğini, olayın tamamen sanığın dikkatsizliğinden kaynaklandığını, sokak üzerinde kaldırım olmadığını, ölenin park hâlindeki araçların arasından yürüdüğünü, olay sırasında herhangi bir korna yada uyarı sesi duymadığını,
Kovuşturma aşamasında; yolun çevresinde park hâlinde arabaların olduğunu, ancak sanığın aracının geçebileceği mesafenin bulunduğunu, olay sırasında sanığın aracının geldiği tarafa doğru baktığını, sanığın direksiyonu sağa ya da sola kırdığını görmediğini, yolda herhangi bir çocuğun olmadığını, aracın kendilerine çarpma durumunun da olmadığını, kendilerine çarpmamak için direksiyonu kırmış olsa bunu hatırlayacağını,
Tanık ....; olay günü servis şoförü olarak sanık ile birlikte düğün evine gittiklerini, kendi servis aracı ile ilgilenirken arkadan bir ses duyması üzerine dönüp baktığında sanığın aracı inşaata vurarak durdurduğunu ve öleni aracın altında olduğunu gördüğünü, aracın yanına gittiğinde sanığın “Ne yapalım?” diye sorması üzerine “Kriko getir” dediğini, aracın bir tarafının uçurumda olması nedeniyle araca binmediklerini ve kendi aracından kriko getirdiğini, daha sonra olay yerinin kalabalıklaştığını, sanığa “Git karakola teslim ol” dediğini, çevredekilerle birlikte epey uğraştıklarını ön tekerleğin ikisinin de boşta olması nedeniyle aracı kaldırmakta başarılı olamadıklarını, olay yerinde oynayan bir çocuk görmediğini, yaklaşık bir ay önce başka bir düğünü için olay yerine geldiğini, bu nedenle bu yolda aşağı tarafta manevra yapma imkanı ve park edecek yer olmadığını bildiği için olay günü aracını sokağın başında manevra yapabileceği yere park ettiğini, sanığın kaza yaptığı aracın bir aydır çalışmadığını, daha önce bu aracı kardeşinin kullandığını, aracın bakımının yapıldığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık soruşturma aşamasında; servis şoförü olduğunu, olay günü yönetimindeki otobüsü düğüne yolcu götürmek amacıyla kullandığını, düğüne gidecek olan yolcuları almak için... Mahallesi Çelik Sokak içerisinde park hâlinde olan otobüsü çalıştırdığını, yokuş aşağı doğru hareket ettiği sırada ayağını frene attığını ancak frenin tutmaması nedeniyle aracın yokuş aşağı ilerlemeye devam ettiğini, yolun sağ tarafında düğüne gitmek için toplanan insanlara çarpmamak için direksiyonu sola kırdığı sırada yolun solunda bulunan yayanın yolun sağına doğru gittiğini, uyarı için kornaya bastığını ancak mesafenin kısa olması nedeniyle yayanın yoldan çekilemediğini ve aracın altına girdiğini, frenlerin tutmaması ve sağ tarafında insanlar olması nedeniyle kaçacak yer bulamayıp sol tarafta bulunan inşaatın korkuluğuna çarptığını, aracın inşaat korkuluğu ile boşluk arasında kaldığını, yolun dar ve yokuşlu olduğunu, sağ tarafa yada düz ilerlemiş olması hâlinde insanların yolun kenarında ve üzerinde bulunması nedeniyle daha fazla kişinin ölebileceğini, otobüsün sahibinin tanık Memduh Çelik olduğunu, bu kişi için şoförlük yaptığını, otobüsü bir haftadan beri kullandığını, kendisinden önce aracı kullanan şoförün otobüsün ön tarafını çarptığını, bu nedenle otobüsün ön tarafının hasarlı olduğunu, bu konuda kaskoya bilgi verildiğini, çevrede bulunanların kendisine saldırmak istediğini, linç edilmemek için olay yerinden uzaklaştığını, kastının olmadığını,
Kovuşturma aşamasında; mesleğinin şoförlük olduğunu, olayın meydana geldiği yerden düğüne götürülmek üzere iki otobüs kiralandığını, olay günü kendisinin kullandığı otobüs ile düğün evinin bulunduğu olay yerine gittiğini, otobüsün önü rampa olacak bir şekilde park ettiğini, ölen ile olaydan yaklaşık yarım saat önce sohbet ettiğini, herhangi bir tartışma olayının yaşanmadığını, sadace sohbet şeklinde konuştuklarını, düğüne götürmek üzere yolcuları almak için otobüsü çalıştırdığı sırada frenin tutmadığını gördüğünü, yolun sağında başka araçların park hâlinde bulunduğunu, bu araçlara bazı insanların binmiş olduğunu, bazı insanların ise araçlara yaslanır vaziyette olduğunu, yolun solunda ise çocukların oynadığını, kendisini tehlikeye atarak inşaatın bulunduğu alana doğru direksiyonu kırdığını, bu sırada ölenin otobüsün ön tarafında sırtının kendisine dönük şekilde olduğunu, otobüsün yokuş aşağıya doğru hızlandığını, mesafenin kısa olması nedeniyle kornaya basamadığını, inşaatın korkuluğuna doğru girdiğini, otobüsün ön tekerlerinin askıda kaldığını, bu esnada ölene çarptığını ve ölenin otobüsün altında kaldığını, olayın akabinde tanık Memduh’un yanına geldiğini, adı geçen tanığa frenin boşalmış olduğunu gösterdiğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir." şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmez. 5237 sayılı TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; "Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır." açıklamasına yer verilmiştir.
Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir. Örneğin, sevk ve idaresindeki araçla trafikte seyri esnasında, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışığın yandığını ve diğer istikametten gelen araç veya yayaların hareket etmeye başladığını görmesine rağmen şoförlük yetenek ve tecrübelerine güvenerek süratle yola girip yaya veya araçlara çarpan fail, gerçekleşen zararlı neticeyi öngörmesi ancak istememesi nedeniyle bilinçli taksirden sorumlu olacaktır.
Görüldüğü üzere, bilinçli taksirde meydana gelen netice, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten fiilinin kanunda suç olarak düzenlenen bir neticeye sebebiyet verebileceğini öngördüğü ve bu neticeyi istemediği hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hâli, bunu öngörmemiş bulunan kimsenin durumu ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek bir harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, "neticenin fail tarafından öngörülmesi" ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 24.06.2012 tarihinde saat 18.30 sıralarında, yerleşim yeri içinde bulunan 6 metre genişliğindeki, hafif iniş eğimli, çift yönlü yolun sağına park ettiği servis otobüsünü hareket ettirdikten sonra sola manevra yapıp ilerlediği sırada, yol üzerinde sırtı dönük şekilde aynı istikamette yürümekte olan yaya Şükrü'ye arkadan çarptığı, otobüsün altında kalan adı geçen yayayı 8,5 metre sürükledikten sonra inşaat bariyerlerine çarparak otobüsü durdurabildiği, sanığın kazadan sonra panikleyerek olay yerinden uzaklaştığı, yaya Şükrü’nün ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, oluşa ve dosya kapsamına uygun bilirkişi raporlarına göre, sanığın yönetimindeki otobüs ile mahal ve yol özelliklerini dikkate almayıp, aracı kontrolsüz şekilde çıkmaz sokoğa doğru harekete geçirip uygun viteste seyrine özen göstermemesi ve el freninden de yararlanmayarak olayın meydana gelmesine ağırlıklı katkı sağlaması nedeniyle asli kusurlu olduğunun belirlendiği olayda;
Sanığın, yönetimindeki otobüs ile yokuş aşağı doğru ilerlediği sırada yolun sağında başka araçların park hâlinde olduğunu, yolun sağ tarafında da düğüne gitmek için toplanan insanların bulunduğunu, yine yolun solunda çocukların oynadığını, onlara çarpmamak için direksiyonu sola doğru kırdığını ve kendisini de tehlikeye atarak bir tarafı uçurum olan inşaatın bulunduğu alandaki bariyerlerine çarparak durabildiğini savunması, olayı gören tanıkların, sanığın yönetimindeki otobüsün rampa aşağıya doğru inerken önce yavaş hareket ettiğini sonra birden hızlandığını, yolun sağında ve solunda bazı araçların park hâlinde bulunduğunu, tanık ...’ın ayrıca sanığın yönetimindeki otobüs ile dümdüz gitmesi hâlinde 50-70 metre ileride oynayan çocuklara çarpacağını ve sanığın park hâlindeki araçlara ve çocuklara çarpmamak için direksiyonu sola doğru kırdığını ifade etmeleri ile sanığın, alkollü olduğu ya da aşırı süratli ve tehlikeli şekilde araç kullandığına dair delil bulunmaması ve dosya içerisinde istemediği bu durumu öngörmesine rağmen, otomobiline, şoförlük tecrübe ve yeteneklerine, şansına, kullandığı yolun boş olacağı ihtimaline güvendiği ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı harekette bulunarak, öngördüğü fakat istemediği zararlı neticeye sebebiyet verdiğine ilişkin herhangi bir delil de bulunamaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bilinçli taksir hâlinin gerçekleşmediği, sanığın, meydana gelen neticeyi öngörmesi gerektiği hâlde gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak istemediği ancak öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirdiğinden taksirle hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bir kişinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında bilinçli taksir şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.01.2016 tarihli ve 476-6 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemini taksirle gerçekleştirdiği gözetilmeksizin, bilinçli taksirle gerçekleştirdiğinin kabul edilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.