"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 21. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 117-319
Şikâyetçi : ...
Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık ...'ın TCK’nın 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.03.2016 tarihli ve 117-319 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 12.10.2016 tarih ve 8705-6109 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.02.2018 tarih ve 7237 sayı ile;
"...Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hâkim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmi belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama halinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
Fotokopi, bir makine yardımı ile orijinal bir belgenin bire bir taklidinin oluşturulmasıdır. Fotokopi belgenin, orijinal bir belge gibi kanıtlama gücünün olmadığı kabul edilmektedir. Fotokopi üzerinde sahtecilik fiilinin işlenmesi hem kolaydır hem de baskı izi, el hareketleri, yazım şekli, el kaldırma hareketleri vb. yönlerden inceleme yapılmasına imkân veren tanı unsurlarının tespiti çoğu kez mümkün değildir.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Konumuzla benzer nitelikteki Yargıtay uygulamasına baktığımızda;
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 19/12/2017 gün ve 2017/4249 Esas, 2017/9120 Karar sayılı ilamında; 'Sanığın, aşamalarda değişmeyen savunmalarında, maaşında haciz olsa bile araç alınmasını sağlayabileceğini söyleyen ... isimli kişiye kredi için gerekli belgeleri verdiğini, maaş yazısını da okuldan aldığı şekliyle bu kişiye teslim ettiğini, belge üzerinde sahtecilik yapmadığını, belgelerini verdiği bu kişilerin yapmış olabileceğini beyan ettiği, hakkında ek takipsizlik kararı verilen ... isimli kişinin 15.10.2015 tarihinde gönderdiği dilekçesinde sanığın savunmalarını doğrular nitelikte beyanlarda bulunarak yanında çalışan elemanı ... isimli kişinin komisyon almak amacıyla belge üzerinde sahtecilik yaptığını beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması için; öncelikle belge aslının duruşmaya getirtilerek özelliklerinin zapta geçirilmesi ve aldatıcı niteliğinin olup olmadığının değerlendirilmesi, kredi başvuru belgelerinin sıhhati hususunda araştırma yapılmasının mutad olup olmadığının ilgili bankadan sorularak mutad olduğunun tespiti halinde suça konu belgenin hukuki sonuç doğurmayacak olması nedeniyle olayda resmi belgede sahtecilik suçu unsurları itibariyle oluşmayacağından; Ziraat Bankası’ndan kredi başvurusu sırasında müşteri tarafından verilen belgelerin doğruluğunun ilgili kurumlardan sorularak teyit edilmesinin tüm belgeler yönünden mutad olup olmadığı sorulup sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesi, ...’un dilekçesinde adı geçen ... isimli kişinin duruşmaya çağırılarak vereceği ifadenin kendi aleyhine olabileceği de hatırlatılıp tanıklıktan çekinme hakları hatırlatılıp takdiren yeminsiz olarak belgeyle ilgili bilgisinin sorulması, belge üzerindeki yazı ve imzalar üzerinde inceleme yaptırılarak sanığa, ... veya ...’e ait olup olmadığının araştırılması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması ...',
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 19/09/2017 gün ve 2015/7828 Esas, 2017/5702 Karar sayılı ilamında; 'Sanığın, katıldığı ihalede istenen teminata karşılık sunduğu banka teminat mektubunun sahte olduğunun kabul edildiği olayda; suça konu belgenin ilgili bankadan sorulduğunda sahte olduğunun bildirildiği ve ihale dosyasına sunulan teminat mektubunun sıhhati hususunda araştırma yapılmasının mutad olduğu, bu durumda suça konu belgenin hukuki sonuç doğurmayacak olması nedeniyle özel belgede sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine mahkumiyetine hükmedilmesi...',
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 25/12/2017 gün ve 2017/16638 Esas, 2017/9249 Karar sayılı ilamında; '...1- Sanığın yetkilisi olduğu ... İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. adına katılan TCDD tarafından gerçekleştirilen, 2 farklı ihaleye girerken aynı tarihte sunmuş olduğu ihale evrakları içerisindeki Akbank A.Ş. ... Şubesine ait 2 adet geçici banka teminat mektubunun sahte olduğunun iddia ve kabul olunduğu olayda; suça konu belgelerden 12.05.2009 tarih ve 46126 sayılı belge aslı dosya içerisinde bulunmakla birlikte mahkemece huzurda incelenmediği, 12.05.2009 tarih ve 46125 sayılı belge aslının ise dosya kapsamında temin edilemediğinin görüldüğü, ihale sürecinde bu tür mektupların gerçekliğinin mutad olarak araştırılıp araştırılmadığının ilgili kurumdan sorulmadığının anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu, suça konu belgelerin her ikisi de temin edilerek duruşmaya getirtilip incelenmeleri, özelliklerinin tutanağa yazılması ve denetime imkan verecek şekilde dosya içerisine konulmaları, benzer şekilde düzenlenen gerçek bir geçici teminat mektubunun getirtilmesi suretiyle suça konu belgelerin aldatma kabiliyetleri yönünden mahkemece değerlendirme yapılması, katılan TCDD'den ihalelere sunulan belgelerin doğruluğunun ilgili kurumlardan sorularak teyit edilmesinin teminat mektupları yönünden mutad olup olmadığı sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması ...',
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 27/09/2017 gün ve 2015/5565 Esas, 2017/5991 Karar sayılı ilamında; '1- İş takipçiliği yapan sanık hakkında, Mürsel Akcan adına düzenlenen ve eksik prim ödemelerini tamamlamak için Sosyal Güvenlik Kurumuna ibraz edilen 'Cidde Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ateşeliğine ait 22/10/2009 tarih ve 441 sayılı hizmet belgesinin' sahte olduğu iddiası ile resmi belgede sahtecilik suçundan açılan davada; suça konu belgenin, gerçek ve içeriğinin doğru olup olmadığının menşei olan kurumdan sorulmasının mutad bir uygulama olup olmadığının mahkemece araştırılmaması, aslı dosya içerisinde bulunmayan belgenin mahkemece aldatıcılık niteliği hususunda bir değerlendirmede bulunulmamış olması karşısında; belge içeriğinin doğruluğunun menşei kurumdan sorulmasının mutad olması halinde yapılan araştırma sonunda belgenin sahteliğinin ortaya çıkacak olması sebebiyle hukuki sonuç doğurmayacağından atılı suçun unsurları itibariyle oluşmayacağı ve belgelerde sahtecilik suçlarında aldatıcılık niteliğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu cihetle; suça konu belge aslının celp edilerek incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde belge aslının dosya içine konulması, aldatıcılık niteliğinin ne şekilde gerçekleştiğinin karar yerinde tartışılması ve suça konu belgenin gerçekliği ve doğruluğunun mutaden araştırılıp araştırılmadığının sorulup sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi ...',
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 29/03/2017 gün ve 2017/2221 Esas, 2017/2325 Karar sayılı ilamında; '1- Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı, 09.10.2012 gün 2011/8-335 Esas 2012/1804 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması ve aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği, belgede sahtecilik suçlarında aldatıcılık niteliğinin bulunup bulunmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu cihetle, dairemizce dosyaya intikal ettirilen adli emanetin 2010/7281 sırada kayıtlı suça konu motorlu araç trafik belgesi aslı üzerinde heyetimizce yapılan gözlemde; muayene işlemleri mutad uygulamasında mavi veya siyah renk yazan kalem kullanılıp, tek imza ile imzalanmasına rağmen, suça konu belgede kırmızı kalem kullanılıp, çift imza ile imzalanıp, işlem tarihinin bir alt satıra yazıldığı, yapılan sahteciliğin ilk bakışta anlaşılması karşısında; mevcut haliyle yapılan sahteciliğin aldatıcılık niteliği bulunmadığından, yasal unsurları itibariyle oluşmayan 'resmi belgede sahtecilik' suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi...'
Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 18/10/2017 gün ve 2015/7079 Esas, 2017/6783 Karar sayılı ilamında; '1-) Sanıkların suça konu 16.11.2007 tarihli haciz kaldırma ve 12.11.2007 tarihli borcu yoktur yazılarını sahte olarak oluşturmak suretiyle üzerilerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediklerinin iddia ve kabul olunduğu somut olayda: Gelir İdaresi Başkanlığının 14.01.2008 tarihli yazısında ... Finansbank ... Şubesine ibraz edilen söz konusu belgelerden haciz kaldırma yazısındaki imza konusunda tereddüte düşülerek adı geçen vergi dairesine sorulması üzerine yapılan inceleme sonucunda söz konusu belgelerde yer alan imza ve mühürlerin sahte olduğunun tespit edilmiş olduğunun bildirilmesi karşısında; öncelikle ... Finansbank ... Şubesince yaptırılan doğruluk teyidinin banka tarafından mutad araştırma yükümlülüğü olup olmadığının araştırılması, mutad olduğunun tespiti halinde yapılan araştırma sonunda belgelerin sahteliğinin ortaya çıkacak olması sebebiyle hukuki sonuç doğurmayacağından atılı suçun unsurları itibariyle oluşmayacağının gözetilmesi...'
İsabetsizliğinden hükümler bozulmaktadır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde ... Belediye Başkanlığına bağlı Mali Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan bilgi işlem birimine domain sunucusu kurulması işi için hizmet alınması konusunda şartname hazırlandığı, bu şartnamede en az bir adet yazılım mühendisi bulundurulmasının zorunlu olduğunun bildirildiği, sanık ...'ın yetkilisi olduğu Lodos Bilişim Sistemleri Reklam Pazarlama İth. İhr. Tic. Ltd. Şti'nin ... Belediye Başkanlığına verdiği teklife ekli tamamen sahte olduğu mahkeme gözlemi ve Selçuk Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dekanlığından alınan 13/12/2010 tarih ve 360-2698 sayılı yazı ile tespit edilen ... 2. Noterliğinin 27/10/2010 tarih ve 23366 yevmiye numarası ile tasdik ettiği Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi tarafından verilme diploma suretini ibraz ederek üzerine atılı sahte resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda;
... Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan hizmet alım ihalesinde sunulan belgelerin doğruluğunun ilgili kurumlardan sorularak teyit edilmesinin mutad olup olmadığı sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesi gerektiği, belge içeriğinin doğruluğunun menşei kurumdan sorulmasının mutad olması halinde yapılan araştırma sonunda belgenin sahteliğinin ortaya çıkacak olması sebebiyle hukuki sonuç doğurmayacağından ve bu nedenle atılı suçun unsurları itibariyle oluşmayacağı,
Kabule göre de;
Sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması ve aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği, belgede sahtecilik suçlarında aldatıcılık niteliğinin bulunup bulunmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu cihetle, mahkemece Adli emanetin 2015/1287 sırasında kayıtlı olan emanet eşyasının incelenmesinde; Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesine ait orijinal bir diploma örneğinin gönderildiği, bu orijinal diploma örneği ile dosyada bulunan lisans diploma örneğinin mukayesesinde benzer nitelikte olduğu görüldüğü, ancak diplomanın baş kısmında 1 adet Selçuk Üniversitesi amblemi bulunduğu halde suça konu diploma suretinde 2 adet sağda ve solda olmak üzere amblemin bulunduğu, yine Dekanların farklı olduğu, ayrıca orijinal diploma örneğinde lisans diploma sahibinin doğum tarihi ve baba adı ile doğum yerinin yazılı olduğu, suça konu diploma suretinde ise herhangi bir doğum tarihi, baba adı ve doğum yerinin bulunmadığının tespit edildiği yapılan sahteciliğin ilk bakışta anlaşılması karşısında; mevcut haliyle yapılan sahteciliğin aldatıcılık niteliği bulunmadığından, yasal unsurları itibariyle oluşmayan 'resmi belgede sahtecilik' suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliği nedenleriyle hükmün bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
Dosya, CMK'nın 308. maddesi uyarınca Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.12.2016 tarihli ve 398 sayılı kararı ile kararına itiraz edilen Yargıtay 21. Ceza Dairesinin kapatılması nedeniyle aynı karar uyarınca bu Daireye ait işlerin devredildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.02.2018 tarih ve 1534-1226 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Suça konu belgenin aldatma kabiliyetini haiz olup olmadığının,
2- Suça konu belgenin aldatma kabiliyetini haiz olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde, suçun sübutu bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... ilinde gazetecilik yapan şikâyetçi ...’ın, ... Büyükşehir Belediye Başkanlığının domain sunucusu kurulum işi için hizmet alımına çıkması üzerine adı geçen Belediye Başkanlığına, Lodos Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi tarafından 01.11.2010 tarihli teklif doğrultusunda ibraz edilen ... Selçuk Üniversitesinin Yazılım Mühendisliği bölümünden sanık ... adına düzenlenmiş görünen ve ... 2. Noterliğince 27.10.2010 tarih ve 23366 yevmiye numarası ile onaylanmış diplomanın sahte olduğu ve ilgili Belediye görevlilerince de bu sahte belge yönünden Cumhuriyet Başsavcılığına herhangi bir bildirim yapılmadığı ihbarı ile soruşturmanın başladığı,
... Selçuk Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığının ... Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Müdürlüğüne gönderdiği 13.12.2010 tarihli yazısında; fakültelerinden 16.06.2006 tarihinde mezun olduğu bildirilen ... adında bir öğrenciye kayıtlarının tetkiki sonucunda rastlanılmadığının, Yazılım Mühendisliği bölümlerinin öğrenime açılmadığının, Belediyeye ibraz edilen diplomanın Fakültelerine ait olmadığının, Diploma üzerindeki Dekan ve Rektör isimlerinin kullanıldığının ancak imzaların tamamen sahte olduğunun belirtildiği,
... Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü Mühendislik Fakültesi Dekanlığının ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 15.04.2014 tarihli yazısında da benzer şekilde; Fakültelerinde Yazılım Mühendisliği bölümünün açılmadığı, kayıtlarında ... isimli bir öğrenciye de rastlanmadığı bilgilerine yer verildiği,
... Ticaret Sicil Müdürlüğünün ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi hakkındaki bilgi ve şirket dosyasındaki belgelerin yer aldığı 21.04.2014 tarihli yazısına göre; adı geçen Şirketin inceleme dışı sanık ... ve ... tarafından kurulduğu, ...’ün Şirketin yarı hissesine sahip ortağı iken ... 1. Noterliğinin 18.11.2009 tarihli ve 21992 yevmiye numaralı “Limited Şirket Hisse Senedi Devir Sözleşmesi” ile tüm hissesini sanık ...’a devrettiği,
... Büyükşehir Belediye Başkanlığının 24.04.2014 tarihli yazısı ekinde gönderdiği domain sunucusu kurulum işi için hizmet alımına çıkılmasına dair dosya içerisinde bulunan domain sunucusu kurulması işi teknik şartnamesi, “Teklif İsteme Mektubu” ve “Domain Sunucusu Kurulum İşi Sözleşmesi” başlıklı belgelere göre; domain sunucusu kurulması işi teknik şartnamesinin 7. maddesinin “Hizmeti gerçekleştirecek olan yüklenici tüzel veya özel firmalar bünyesinde en az 1 adet yazılım mühendisi bulunduracaktır.” şeklinde olduğu, 01.11.2010 teklif verme tarihli Teklif İsteme Mektubu ile ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketince 800 TL tutarı belirtilerek teklif sunulduğu, belgenin sağ alt kısmında adı geçen Şirketin kaşesi ve kaşe üzerinde bir adet imzanın bulunduğu, yine 08.11.2010 tarihli “Domain Sunucusu Kurulum İşi Sözleşmesi” başlıklı belgenin sol alt tarafında adı geçen Şirketin adının yazılı olduğu ve üzerinde bir adet imzanın yer aldığı, sağ alt tarafında ise ... Belediyesi adına Bilgi İşlem Yetkilisi inceleme dışı sanık ... ismi ve imzasının bulunduğu,
... Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığının 26.06.2014 tarihli yazısında; ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi ile domain sunucusu kurulum işi için hizmet alım sözleşmesinin imzalandığını, iş teslimi yapılmadan önce firma yetkilisi ... tarafından kurumlarına verilen lisans diplomasının sahte olduğunun ortaya çıktığı ve bu nedenle sözleşmenin uygulanmadığı, firma tarafından herhangi bir iş ve işlem gerçekleştirilmemiş olduğundan firmaya herhangi bir ödemede de bulunulmadığı bilgilerine yer verildiği,
Yerel Mahkemece suça konu diploma ve Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesine ait orijinal başka bir diploma 20.10.2015 tarihli oturuma getirtilerek, Mahkeme Hâkimi tarafından “Emanetin 2015/119 sırasında Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesine ait sanık ... adına Mühendislik Fakültesinin 4 yıl süreli yazılım mühendisliği bölümündeki öğrenimini 16.06.2006 tarihinde tamamlayarak diplomaya hak kazandığının belirtildiği, lisans diploması suretinde fakülte dekanı Prof. Dr. ... ve Rektör Prof. Dr. ...'ın imzalarının bulunduğu, diploma suretinin ... 2. Noterinin 24.04.2014 tarih, 09384 yevmiye numarası ile tasdik edildiği, suça konu diplomayı tasdik eden kişinin sanık ... olduğu, nüfus cüzdanı fotokopisinin vekaletnameye işlendiği anlaşıldı.
Emanetin 2015/1287 sırasında kayıtlı olan emanet eşyasının mühürleri açıldı. Bu emanet sırasında Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesine ait orijinal bir diploma örneğinin gönderildiği, bu orijinal diploma örneği ile dosyada bulunan lisans diploma örneğinin mukayesesinde benzer nitelikte olduğu görüldüğü, ancak diplomanın baş kısmında 1 adet Selçuk Üniversitesi amblemi bulunduğu halde suça konu diploma suretinde 2 adet sağda ve solda olmak üzere amblemin bulunduğu, yine Dekanların farklı olduğu, ayrıca orijinal diploma örneğinde lisans diploma sahibinin doğum tarihi ve baba adı ile doğum yerinin yazılı olduğu, suça konu diploma suretinde ise herhangi bir doğum tarihi, baba adı ve doğum yerinin bulunmadığı anlaşıldı.” şeklindeki ibareler de duruşma tutanağına geçirilmek suretiyle söz konusu belgelerin incelendiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi aşamalarda; ... Büyükşehir Belediyesi Mali Hizmetler Müdürlüğünün açtığı hizmet alım ihalesine ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketinin verdiği teklif ekinde sanık ... adına Selçuk Üniversitesi Yazılım Mühendisliği bölümünden düzenlenmiş gibi görünen sahte diplomayı da sunduğu, firma yetkililerinden ve suçu bildirmeyen Belediye görevlilerinden şikâyetçi olduğunu,
İnceleme dışı sanık ...; suç tarihinde ... Belediyesi bilgi işlem bölümünde internet ve ağ sorumlusu olarak görev yaptığını, birim amirleri inceleme dışı sanık ...’ın, domain sunucusu kurulum işi için teknik bir şartname hazırlamalarını istediğini, bu şartnameyi inceleme dışı sanık ... ile birlikte hazırladıklarını, daha sonra tekliflerin geldiğini, bu teklifleri incelediği sırada sanık ...'ın yaşının küçüklüğünü ve bildiği kadarıyla Selçuk Üniversitesinde yazılım mühendisliği bölümünün olmadığını düşünerek şüphelendiğini, öncelikle internet sitesinden yaptığı kontrolde Selçuk Üniversitesinde böyle bir bölüm olmadığını tespit ettiğini, daha sonra durumu ... ile birlikte ...'a bildirdiklerini, ...’ın da Selçuk Üniversitesi ile yazıştığını, gelen cevap ile diplomanın sahte olduğunun teyit edildiğini,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; ... Belediyesinde işçi kadrosunda görev yaptığını, suç tarihinde de bilgi işlem biriminde coğrafi bilgi sistem bölümünde çalıştığını, birim sorumluları olan inceleme dışı sanık ...’ın domain sunucusu kurulum işi ile ilgili teknik bir şartname hazırlanmasını istediğini, inceleme dışı sanık ... ile birlikte bu şartnameyi hazırladıklarını, daha sonra ...’ın şirketler tarafından yapılan müracaatları incelediği sırada sanık ...'ın diplomasının sahte olduğunu düşündüğünü söylediğini, bunun üzerine ...'a haber verdiklerini, ...’ın gerekli yazışmayı yaptığını ve Selçuk Üniversitesinden gelen cevabi yazıda diplomanın sahte olduğunun anlaşıldığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; suç tarihinde ... Belediyesi bilgi işlem servisinde yetkili amir olarak görev yaptığını, Başkanlığın talebi üzerine domain sunucusu kurulum işi için aynı birimde çalışan inceleme dışı sanıklar ... ve ...'a teknik şartname hazırlamaları hususunda gerekli talimatı verdiğini, daha sonra inceleme dışı sanıklar ... ve ...’ın teknik şartnameyi hazırladıklarını, bu şartnamede yazılım mühendisi bulundurulması gerektiğini belirttiklerini, kendisinin de uygun gördüğünü, daha sonra satın almaya gönderdiklerini, teklifler toplanıp dosyada son kez kontrol edilmek üzere birimlerine gönderildiğinde ...’in, sanık ... tarafından ibraz edilen teklif ekindeki mühendislik diplomasından şüphelendiğini, gerekli araştırmayı yaptığında Selçuk Üniversitesinde böyle bir bölümün bulunmadığını tespit ettiğini, sonrasında ... ve ...’ın bunu kendisine bildirdiklerini, benzer durumlarda bu tür hususları ilgili üniversite veya kurumlardan sordukları için önce telefon ile sonra da resmî yazı yazarak Selçuk Üniversitesinden bu hususu sorduğunu, gelen cevapta diplomanın sahte olduğunun anlaşıldığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; ... Belediye Başkanlığı bünyesinde domain kurulum işi ile ilgili bir ihale açıldığını, suç tarihinde ortağı olduğu ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketine ait teklifi abisi olan sanık ...’ın verdiğini, ancak bu teklifin içerisinde bildiği kadarıyla herhangi bir sahte diplomanın bulunmadığını, abisinin böyle bir diplomasının olmadığını, domain sunucusu kurulum sözleşmesindeki Şirket adına atılan imzanın tahmin ettiği kadarıyla abisi sanık ...’a ait olduğunu, bu şirketin yarı hissesinin kendisine ait olduğunu, diğer yarısı ise ...’e ait iken 2009 yılının Eylül veya Ekim ayında sanık ...’ın ...’e ait hisseleri devraldığını, kesinlikle herhangi bir sahte diploma düzenlemediğini, ayrıca noterden suretini çıkartmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; söz konusu Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi diploma fotokopisini kabul etmediğini, böyle bir diploması olmadığını, bu haberin ...’ın sesi isimli internet sitesinde yayınlandığında Belediye Başkanlığına başvurup böyle bir evrak olup olmadığını sorduğunu ve Belediye Başkanlığının yazılı olarak böyle bir evrak olmadığına dair cevap verdiğini, inceleme dışı sanık ...’ın kardeşi olduğunu, ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketinin kurucusunun da ... olduğunu, ancak 2009 yılında adı geçen Şirketin ... isimli ortağının hisselerini kendisinin devraldığını, kardeşi ...’ın hisselerinin durduğunu, Şirketin 2009 yılı Eylül ayından itibaren gayri faal durumda olduğunu, dosya içerisinde bulunan domain sunucusu kurulum işi sözleşmesindeki ... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi kısmındaki fotokopi imzanın kendisine ait olduğunu, ancak bu sözleşmelerin teklif usulü dağıtıldığını, bunu teklif şeklinde verdiğini ama herhangi bir iş yapılmadığı için fatura kesmediğini ve ödeme almadığını, ayrıca bu sözleşmenin nerede olduğunu da bilmediğini, ... 2. Noterliğinden 23366 yevmiye numarası ile aslına uygunluğu tasdik edilen lisans diploması ile ilgili olarak hiçbir bilgisi olmadığını savunmuştur.
Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarihli ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup hâkim, olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama hâlinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde;
... Bilişim Güvenlik Sistemleri Reklam Pazarlama İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketinin ortağı ve yetkilisi olan sanık ...’ın ... Büyükşehir Belediye Başkanlığının domain sunucusu kurulum işi için hizmet alımına çıkması üzerine anılan Şirket adına verdiği teklifte, ... Selçuk Üniversitesinin Yazılım Mühendisliği bölümünden kendi adına düzenlenmiş görünen ve ... 2. Noterliğinin 27.10.2010 tarih ve 23366 yevmiye numarası ile onaylanan sahte diplomayı da ibraz ettiği olayda;
1- Suça konu belgenin aldatma kabiliyetini haiz olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
Selçuk Üniversitesi tarafından tamamen sahte olduğu belirtilen suça konu diploma üzerinde herhangi bir tahrifatın bulunmaması, diplomanın sahte olduğunun ibraz edildiği Belediye görevlilerince ilk bakışta anlaşılamaması, belgenin sahteliğinden şüphelenilmesinin de inceleme dışı sanık ...’in belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip olmayan subjektif bilgisinden kaynaklandığının anlaşılması ve Yerel Mahkeme Hâkimince 20.10.2015 tarihli oturuma getirtilen suça konu diploma ile Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesine ait orijinal başka bir diploma mukayeseli şekilde incelenip özelliklerinin duruşma tutanağına geçirilmesinden sonra, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmuş olması karşısında; Ceza Genel Kurulu kararlarında da belirtildiği gibi belgedeki sahteliğin aldatma kabiliyetini haiz olup olmadığının öncelikle mahkemece değerlendirilmesi, duraksama hâlinde ise bilirkişi raporu alınması gerektiği göz önüne alındığında, tamamen sahte olan, üzerinde herhangi bir tahrifat iddiası ve iğfal kabiliyetini ortadan kaldıracak bir husus bulunmayan noter onaylı diplomayı bizzat duruşmada inceleyip mahkûmiyet hükmü kuran Yerel Mahkemenin suça konu belgenin aldatma kabiliyetinin bulunduğuna kanaat getirdiği, dosya içerisinde bulunan diplomanın sahteliğinin ilk bakışta fark edilemediği, mevcut hâliyle aldatma yeteneğinin bulunduğu sonucuna varılmalıdır.
2- Ulaşılan sonuç karşısında, suçun sübutu bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının incelenmesine gelince;
... Büyükşehir Belediye Başkanlığının domain sunucusu kurulum işi için hizmet alımı konusuyla ilgilenen personelleri inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...’ın, başvuru yapan tüm firmaların ibraz ettiği belgelerin teyidi amaçlı ilgili kurum veya kuruluşlardan mevzuattan kaynaklı olarak sorulduğuna dair bir beyanlarının bulunmadığı, aksine inceleme dışı sanıkların ifadelerinde, ...’in, sanığın yaşının küçük olduğuna dikkat etmesi ve ... Selçuk Üniversitesinde Yazılım Mühendisliği bölümünün olmadığı yönündeki subjektif bilgisi doğrultusunda belgenin gerçek olup olmadığına ilişkin araştırma yapıldığının ve bu şekilde belgenin sahteliğinin tespit edilmiş olduğunun belirtildiği ve ayrıca dosya kapsamına göre somut olayda, sahte olarak düzenlenen hukuki sonuç doğurucu resmî belge niteliğindeki suça konu diplomanın gerçek olup olmadığına yönelik Belediye görevlilerince yasal mevzuattan kaynaklı mutat araştırmayı gerektirir bir yükümlülüğün de bulunmadığı anlaşılmakla, Yerel Mahkemece sanığa atılı resmî belgede sahtecilik suçunun sübutu bakımından eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Bir numaralı uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Sanık ...'ın ... Büyükşehir Belediyesine sunduğu ihale dosyasına ekli Selçuk Üniversitesi Mühendislik/Mimarlık Fakültesi yazılım mühendisliği bölümünden mezun olduğuna dair noter onaylı sahte olduğu belirlenen diploma örneğinin aldatıcılık yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin olarak Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda görüş ayrılığı doğmuştur.
Belediye görevlilerinin dosyaya yansıyan beyanlarına göre, sanık ... tarafından ihale dosyasına ekli olarak ibraz edilen diplomanın sahteliğinden ilk bakışta şüphelenildiği ve mutat uygulama olmadığı halde Selçuk Üniversitesi ile yazışma yapılarak diplomanın sahte olduğunun belirlendiği,
Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanlığı’nın yazıları ile Fakültelerinde Yazılım Mühendisliği bölümünün olmadığı, bu bölümün hiç öğrenime açılmadığı, 16/06/2006 tarihinde mezun olduğu bildirilen ... isimli bir öğrenci kaydının olmadığı, örneği gönderilen diplomanın, imza ve isimlerin tamamen sahte olduğunun bildirildiği, ayrıca yerel mahkemece emanete kayıtlı sahte diploma örneği ile Selçuk Üniversitesi Mühendislik/Mimarlık Fakültesinden gönderilen orijinal diploma örneğinin incelenip karşılaştırılmasında, orijinal diploma örneğinde 1 adet üniversite amblemi olmasına rağmen sahte diploma örneğinde 2 adet amblem bulunduğu, dekan isimlerinin farklılık arzettiği, orijinal diploma örneğinde mezun olan öğrencinin isminin yanında ayrıca baba adı, doğum tarihi ve doğum yeri yazılı olmasına rağmen sahte diploma örneğinde sadece isim yazılı olduğunun gözlemlendiği,
Yargıtay uygulamasında sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması ve aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından dikkatsizlik ve özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceğinin benimsendiği,
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, sanık ... tarafından dikkatsiz ve özensiz hazırlanmış, amblemlerinin sayısı farklı, dekan ismi yanlış, doğum tarihi, baba adı ve doğum yeri içermeyen diplomadan Belediye görevlilerince ilk bakışta sahteliğinden şüphelenilmesinin, belgenin noter tarafından onaylanmış olmasının dahi belgenin aldatıcılık yeteneğinin bulunduğunu göstermediğinin açıklaması olduğu, dolayısıyla sahte diplomanın aldatıcılık yeteneğinin olmadığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu yöndeki itirazının kabulü ile sanık ...'ın atılı suçtan beraati yerine mahkumiyetinin düzeltilerek onanmasına ilişkin Özel Daire kararına karşı yapılan itirazın reddedilmesine dair sayın çoğunluğun görüşüne katılmadıkları" görüşüyle,
Her iki uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ... ise; "... Belediye Başkanlığına bağlı, Mali Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan bilgi işlem merkezine domain sunucusu kurulması işi için hazırlanan şartnamede en az bir yazılım mühendisinin bulunması ön koşulunu yerine getirmek amacıyla sanık ...’ın yetkilisi olduğu şirket adına teklif verirken, şartnameye uygun olarak Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden verilmiş gibi gösterilen tamamen sahte diploma suretini noterden onaylatarak diğer belgelerle birlikte ibraz etmekten ibaret eyleminden dolayı, suça konu diplomanın iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı ve ayrıca belgenin sunulduğu idarenin belgenin doğruluğunu araştırma görevinin mutat olup olmadığı, dolayısıyla belgenin hukuki sonuç doğurup, doğurmayacağının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespitinin zorunlu olup olmadığı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için 5237 sayılı TCK'nın 204/1. maddesindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 204/1. Maddesinde; 'Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' hükmüne yer verilmiştir.
Maddenin uyuşmazlıkla ilgili bölümünün gerekçesi;
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
Öğretide sahtecilik suçu aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.
'Resmi belgede sahtecilik suçlarında kast, gerçeğin değiştirildiğini 'bilme' ve bunu 'isteme' şeklinde oluşmalıdır. Düzenleme, değiştirme veya taklit iradesi yeterli değildir. Failde başkalarına zarar verme bilinci olmalı ve bu bilinçle hareket etmelidir.
Diğer yandan sahtecilik suçlarından söz konusu olan genel kast ise de kastın varlığı için gerçeğe aykırı belge düzenleme fiilinden bir zarar doğabileceğini failin öngörmüş olması lazımdır. Ancak, belge düzenlenirken maddi bir hatanın düzeltilmesi veya bir unutkanlığın giderilmesi ya da görevi ihmalle beyanın gerçeğe uygunluğu araştırılmaksızın hareket edilmesi halinde failde sahtecilik kastının bulunduğu söylenemez.(Erman/Özek Kamu Güvenine Karşı İşlenen Suçlar s. 279)
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.
Sahteciliği konu edilen belgenin unsurları,
1-) Yazılı Olma, 2-) Hukuki değer taşıyan bir içeriğinin bulunması, 3-) Düzenleyenin bilinmesi, 4-) Yazının okunabilir olması,
Sahteciliğe konu edilen belgenin unsurlarını yukarıdaki şekilde özetledikten sonra sahtecilik suçunun unsurlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.
1-) Zarar Verme Olasılığının Bulunması,
Sahtecilik eyleminin somut bir zarara yol açması zorunlu bulunmamakla birlikte, doktrinde zarar verme olasılığının bulunmaması durumunda suçun oluşmayacağı kabul edilmektedir. Fakat, sahteciliğin icrasıyla kamu güveni bozulup sarsıldığı veya tehlikeye düşürüldüğü için, zararın gerçekleştiğinin araştırılması veya ispat edilmesi gerekli değildir. Esasen sahtecilik suçunun kamu güvenine karşı suçlardan olması nedeniyle, fiilin suçla korunan kamu güveninin ihlal edilmesine elverişli biçimde işlenmesi gerekir. Ancak suçla tali olarak kişilerin belgede somutlaşan kişilik hakları da korunmaktadır. Dolayısıyla belgede sahtecilik suçunun kamu güvenini bozma veya kişilerin haklarına zarar verme tehlikesi yaratması gerekir ki cezalandırılabilirsin. Bu nedenle, hiçbir zarar verme olasılığı bulunmayan sahtecilikler cezalandırılmaz. Hatta bu husus, bir ilke olarak kanunların yapılmasında gözetilmiştir.
2. Aldatma Yeteneğinin Varlığı
Kamu güvenine karşı işlenen bir suç olarak kabul edilen belgede sahtecilik suçlarının oluşması için, sahtecilik fiilinin zarar tehlikesini doğurmaya elverişli olarak işlenmesi zorunlu görülmektedir. Zira, işlenen sahteciliğin herhangi bir zarara yol açma kabiliyetinin bulunmaması halinde suçun oluşmayacağı kabul edilmektedir. Dolayısıyla, sahtecilik kimseyi aldatamaz nitelikte ise, zarar verme yeteneği bulunmayacağından suç oluşmayacaktır.
Uyuşmazlığa konu somut olayımızın daha iyi anlaşılabilmesi için, benzer olayların yargı kararlarında nasıl karşılık bulduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
(Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 1989/161 E. ve 1989/226 K. sayılı kararı)
Açıklanan şu hale ve sanığın sözü edilen parayı edinmesinin düzenlediği belgelerin aldatıcı nitelikte olmalarından ileri gelmeyip, saymanlık görevlilerinin görevlerini savsayıp bordrolardaki dikey toplamları kontrol etmemelerinden kaynaklandığına ve sanığın yaptığı sahte işlemlerin saymanlıkça yapılacak olan basit bir kontrolle kolayca ve kesin bir biçimde meydana çıkacağından, suça konu olan maaş bordrolarında aldatıcılık yeteneği olmadığı
(Yargıtay Ceza Kurulu 2007/11-245, 2007/264K)
Sanık, resmi belgede sahtecilik suçundan yargılanmıştır. Uyuşmazlık, suça konu belgenin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamından, sanığın yurt dışındaki bir üniversiteden aldığı diploma için denklik işlemi yapılmasını talep ettiği ve neticede denklik belgesi verildiği, daha sonradan söz konusu diplomanın sahte olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Başvuru tarihinde yürürlükte olan bu husustaki yönetmeliğe göre, belgelerin orijinal olup olmadığının araştırılması zorunludur. Bu araştırma ise belgeyi veren kurum nezdinde yapılabilir. Somut olayda, bu hususta bir inceleme yapılmamıştır. İnceleme yapılmış olsaydı, suça konu diplomanın sahte olduğu kolaylıkla anlaşılacak, denklik belgesinin verilmesi de söz konusu olmayacaktı. İdari görevin gerektirdiği araştırma yapılması halinde belgenin sahteliği anlaşılabilecek ise bu durumda belgenin aldatıcılık niteliğine sahip olduğu kabul edilemez. Açıklanan nedenlerle resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı berat kararı verilmesi usul ve yasaya uygundur
Yargıtay Yüksek 11 . Ceza Dairesinin 2014/17209 K
Sanığın, İçişleri Bakanlığı KİHBİD Başkanlığı bilgi toplama yönergesi uyarınca GBT kaydında yeralan mahkumiyet hükmüne ilişkin bilgi formunun iptali istemiyle ... Emniyet Müdürlüğüne verdiği 25.07.2007 tarihli dilekçe ekinde sunduğu beraate ilişkin mahkeme ilamının sahte olduğu iddiasıyla açılan kamu davasında; KİHBİD Başkanlığı sisteminden yapılan sorgulamada, ibraz edilen ilamda adı geçen mahkemeye ait aynı esas ve karar no'sunda yer alan sanık hakkındaki hükmün mahkumiyet hükmü olduğu anlaşılarak işlem yapılmadığı gibi sahte olarak ibraz edilen ilamın incelenmesinde ilam formatına uygun olarak yazılmadığının görüldüğü, ibraz edildiğinde doğruluğunu teyit bakımından yapılacak sorgulamada sahte olduğu anlaşılacağından hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı, bu nedenle iğfal kabiliyetinin de bulunmadığı gözetilmeden, suça konu belgenin iğfal kabiliyetinin ne şekilde oluştuğu karar yerinde tartışılmadan eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Yargıtay Yüksek 11 Ceza Dairesinin 2019/564 K sayılı ilamı;
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın, Çiftçi Kayıt Sistemine Dahil Olan Çiftçilere Mazot, Gübre ve Toprak analizi Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair 2011/15 numaralı Tebliğ’in 15. maddesi gereğince, ilgili Bakanlığın Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince destekleme ödemelerinden faydalanmak amacıyla yapılan başvuruların gerçeğe aykırı olup olmadığı konusunda örnekleme yöntemiyle ön denetim yapma zorunluluğunun olması; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.11.2018 tarihli 2017/15-335 Esas ve 2018/524 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, ilçe tarım müdürlüğünün daha önce ilan edilen tarihlerde ilgili köye gidip ürün henüz tarlada iken, hasat yapılmış ise anızı görmek suretiyle tespit yapma yetkisinin bulunması, arazi bilgileri formundaki beyanların tek başına hukuki sonuç doğurucu nitelik arz etmeyip, destekleme prim ödemelerinde ilçe tarım müdürlüğünün tespit ve denetimi sonucu belirlenecek parseller ve miktarların esas alınacak olması, dolayısıyla arazi bilgileri formunun aldatma niteliğinin bulunmaması karşısında, belgede sahtecilik suçunun yasal unsurları oluşmadığı gibi sanığın fiilinin kanunda suç olarak tanımlanmadığı dikkate alınarak, sanık hakkında beraat yerine yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması,
Yargıtay Yüksek 11 Ceza Dairesinin 2017/5991 K- 2017-1057 K sayılı ilamlarında da aynı şekilde sahtecilik suçunun oluşabilmesi için şekli sahtecilik ile yetinilmeyip düzenlenen belgenin mutlaka hukuki sonuç doğurması gerektiği vurgulanmıştır.
Yargıtay Yüksek 11. C.D. 2015/29600 K -2017/7147 K-2018/1993 K -4148 K-9501 K-2020/1057 K-2020/2237 K sayılı ilamlarda; mutat araştırma nedeniyle ibraz edilen belgelerin sahte olacağının anlaşılabileceği ve buna bağlı olarak hukuki sonuç doğurmayacağından bahisle mutat araştırmanın yapılmasının zorunlu olması halinde sahtecilik suçunun oluşamayacağına karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, öğretideki görüşler ve yargısal kararlar ışığında; somut olayımıza baktığımızda;
... Belediye Başkanlığı tarafından, hizmet alımı yapabilmek amacıyla çıkılan ihale için hazırlanan teklif ekindeki şartnamede yüklenici özel veya tüzel firmalar bünyesinde en az bir yazılım mühendisi çalıştırılmasının zorunlu tutulması üzerine, yetkilisi bulunduğu şirket adına, hizmete talip olan sanığın, diğer belgelerle birlikte Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi dekanlığınca düzenlenmiş gibi gösterilen ancak tamamen sahte olarak düzenlenen yazılım mühendisliği diplomasını noterden onaylatarak ilgili kuruma ibraz etmesi üzerine, şüphelenen görevliler tarafından yapılan basit bir araştırma sonucunda ibraz edilen diplomanın sahte olduğu anlaşılarak hukuki sürecin başlatıldığı anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında, teknolojinin yeterince gelişmediği dönemlerde belgelerin kaynağından araştırılmasının uzun süre almasına ve buna bağlı olarak işlerin sürüncemede kalmasına sebebiyet verilmesine rağmen, gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu, gerekse özel daireler tarafından, sahtecilik suçu ile korunmak istenen hukuki menfaatin zedelenmemesi için yargılamaya konu edilen eylemin özelliğine göre; mutat araştırma yapma zorunluluğunun bulunması ya da belgenin iğfal yeteneğine haiz olmaması halinde hukuki sonuç doğurması mümkün olamayacağından, sahtecilik suçunun oluşamayacağına karar verilirken, normalin dışındaki gecikmeler dahi göze alınarak sahtecilik suçu şekli bir suça dönüştürülmemiş, iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı belgeyle yüz yüze gelen mahkeme heyetine bırakılmış, ancak teknik bilgilerin gerekmesi halinde bağlayıcı olmamakla birlikte bilirkişi incelemesinin yapılabileceği duraksamaya yer vermeyecek şekilde kabul edilerek bu konudaki içtihatlar zaman içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. TCK’nın 204. maddesini, ceza kanununun amacı ve ceza hukukunun evrensel ilkeleri ile birlikte çok yönlü değerlendiren gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu gerekse özel daireler tarafından içtihat yoluyla iğfal kabiliyeti ve mutat araştırma kavramları oluşturulmuş, içtihat yoluyla oluşturulan kavramlardan birisi olan 'belgenin iğfal kabiliyeti' kavramına kanun koyucu tarafından da kayıtsız kalınmayarak 5237 sayılı kanun düzenlenirken TCK'nın 204. maddesinin gerekçesinde bu kavrama özellikle yer verilmiştir. Sahtecilik suçu tehlike suçu olup, anılan suça konu belgenin herhangi bir zarara henüz sebebiyet vermese dahi zarar ihtimalinin bulunması ve buna bağlı olarak hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerektiği hususunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Resmi evrakta sahtecilik suçunu, özel evrakta sahtecilik suçundan ayıran en önemli özellik, resmi evrakın herkese karşı hüküm ifade edebilecek belgelerden olmasına karşın, özel evrakın sadece ilgililerine karşı hüküm ifade edecek belgelerden olmasıdır. Uygulamada ve öğretideki tartışmaların ve hatta sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlığın sebebini resmi evrakın bu özelliği oluşturmaktadır. Zira resmi evrakta sahtecilik suçu evrakın düzenlemesi ile oluşmakta, kullanılması halinde düzenleyen ile kullanan aynı kişi olsa dahi suç tarihi doğal olarak evrakın kullanıldığı tarihe taşınmaktadır. Karşı görüşü savunanlar tarafından, evrakın düzenlenmesi ile tehlikenin oluşacağı ve buna bağlı olarak da suçun tamamlanmış olacağı, daha sonraki aşamada yapılan araştırmanın, oluşan suç kastını ortadan kaldırmayacağı dikkate alındığında, mutat araştırmanın sonuca etkili olamayacağı ileri sürülmüştür. İşte bu görüş, kanaatimizce resmi evrakta sahtecilik gibi çok ağır müeyyideleri bünyesinde barındıran bir suçu şekli suç haline dönüştürür ki, böyle bir kabulün yasal düzenlemelere, ceza kanununun amacı başta olmak üzere olmazsa olmaz ilkeleri arasında yer alan hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik ilkelerine ve yerleşik uygulamalara aykırı olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zira resmi evrakta sahtecilik suçu da kasten işlenebilen suçlardan olduğu hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Suçun oluşabilmesi için evrakın zarar verme bilinciyle ve bunun doğal sonucu olarak kullanmak amacıyla düzenlenmesi gerekmektedir. Aksine kabulün zarar verme bilinci olmaksızın, dağ başında bulduğu bir çeki, bütün unsurlarını içerecek şekilde sahte olarak düzenleyen ya da zarar doğurma ihtimali olacak şekilde değiştiren ya da herhangi bir saikle örneğin sırf kendi yeteneğini test etmek için sahte nüfus cüzdanı ya da diploma v.b gibi belgeleri sahte olarak düzenleyen kişinin yakalanması halinde resmi evrakta sahtecilik suçundan sorumlu tutulması gerekir ki, böyle bir sonucu çağdaş bütün hukuk sistemleri gibi kusur ilkesini benimseyen ceza kanunumuzun da kabul etmesi asla beklenemez. Mutat araştırmanın suç kastını ortadan kaldırmayacağı hususunda sayın çoğunluk ile aramızda bir uyuşmazlık yoktur. Ancak belgenin özelliğine ve kullanıldığı yere göre hiçbir zaman araştırma yükümlüğünün bulunmadığının kabul edilmesi halinde, sahtecilik suçu ile korunmak istenen hukuki menfaatin zedeleneceği açıktır. Örneğin sahte bir çek, piyasada çok rahatlıkla kullanılarak çok sayıda kişiye zarar verilebilir. Böyle bir çek veya benzeri belgelerin gerçek olup olmadığının araştırılmasına elbette gerek bulunmamaktadır. Böyle bir araştırmanın ticari hayatı olumsuz yönde etkileyebileceği gibi çoğu kez de gerçek durumun basit bir araştırma ile öğrenilmesi de mümkün olmamaktadır. Ancak somut olayımızda olduğu gibi diplomaların teorik olarak herkese karşı hüküm ifade edebilecek belgelerden olmasına karşın, belgenin özelliğine göre pratikte genellikle resmi ya da özel bir kuruma ibraz edilebilen belgelerden olduğu bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. İstisnası elbette mümkündür. Ancak istisnanın gerçekleşmesi halinde mutat araştırma zorunluluğu her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce takdir edilebilir. Zira bu hususta önceden tespit edilen formüllerin somut olaya uygun düşmemesi ihtimal dahilindedir. Resmi ya da özel kurumdaki herhangi bir görevlinin böyle bir belgeyi bugünkü teknolojik imkanlarla birkaç dakika içerisinde hatta internete girerek dahi anında öğrenmesi mümkündür. Böyle bir araştırmanın sayılamayacak kadar çok faydaları bir yana ceza kanunun birinci maddesinde açıklanan amacına hizmet edeceği de açıktır. Bilindiği üzere çağdaş ceza hukukunun ve bunun ifadesini oluşturan ceza kanununun amacı; hukuk devleti, kusur ve hümanizm gibi evrensel ilkelere dayalı olarak, insan onurunu, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak, suçluyu sosyalleştirip tekrar topluma kazandırmak ve aynı zamanda bireyi ve toplumu suça karşı korumaktır.
5237 sayılı TCK’nun 1. maddesinde Ceza Kanununun amacı; 'Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir’ şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü gibi suç işlenmesini önlemeyi en önemli amaçlarından birisi olarak benimseyen kanun koyucunun bir taraftan Türk Ceza Kanununun 1. maddesinde bu amacını açıklarken, diğer taraftan araştırma yükümlülüğünü tamamen kaldırarak bunun doğal sonucu olarak yeni mağdurların ortaya çıkmasına ve yakalanamayan faillerin ustalıkla suç işlemeye devam etmesine izin vermesi çok büyük bir çelişki olarak karşımıza çıkacaktır. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, suça konu diplomanın ya da benzeri bir belgenin gerçek olup olmadığının 2 - 3 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde anında öğrenilme imkanı varken, sırf resmi belgelere olan güvenin sarsılmaması için telafisi imkansız zararların ortaya çıkmasına sebebiyet verecek şekilde suçun işlenmeden önce önlenmesi yerine ibraz edilen belgenin denetlenmemesinden cesaret alan yeni faillerin ortaya çıkarak yeni mağduriyetler yaşatmalarına tabir yerindeyse seyirci kalınmasının, belgelere olan güveni çok daha fazla sarsacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Böyle bir kabulün, belgelere olan güveni korumak isteyen kanun koyucunun gerçek iradesine aykırı olacağı gibi anında denetim olmadığı için nasıl olsa anlaşılmaz mantığından hareket eden kötü niyetli kişilere de başka suçları işleme konusunda cesaret vereceği açıktır. Yasal düzenlemelerle önleyici kolluk görevine son derece önem veren ve bu yöndeki iradesini TCK’nın 1. maddesinde ceza kanununun amacını suç işlemeyi önlemek şeklinde açıklayan kanun koyucunun, denetimsizlikten cesaret alan faillerin suçlu potasına girmesine tahammül etmesi asla beklenemez. Hukuk Devletinin, yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için öncelikli olarak yasalarda bizzat kendi organları vasıtasıyla suç olarak düzenlenen ihlalleri yine kendi organları vasıtasıyla önleme görevi bulunduğunun kabulü gerekir. Başka bir deyişle, hukuk devletinin bir erki olan idarenin görevi, öncelikle bireylerin kuralları ihlal etmesini bekleyip cezalandırma yoluna gitmesi değil, kurallara uygun davranma düzeyini ve alışkanlığını geliştirmek olmalıdır. Bu husus 'iyi idare ilkelerinin' de bir gereğidir. İyi idare ilkelerinin gerçekleşebilmesi içinde iyi bir cezalandırılma sistemine ihtiyaç duyulduğu tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Türk Ceza Kanununun 1. maddesinde, 'kanunun amacının suç işlenmesini önlemektir' şeklinde açıklayan kanun koyucunun bu hassasiyeti yargı kararlarında da karşılık bulmuş, örneğin sürücü belgesi olan her kişinin, yolun özelliğine göre hız sınırını bilmesine rağmen, uyarı görevi yapılmadan hız sınırının aşılmasından dolayı yargıya intikal eden çok sayıda olayda 'Öncelikle kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla yapılması gereken trafik denetimlerini, yol kullanıcılarına ceza vermek amacıyla bilgilendirme yapmadan kural ihlali yapmasını beklemek, trafik kurallarının konuluş amacına uygun olmadığı gibi araç sürücülerine tuzak kurulması anlamına gelecektir ki bu durum, çağdaş hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz ve kabul edilemez' şeklindeki gerekçeyle hız sınırını aşan sürücülere verilen cezalar iptal edilmiştir. (Örnek Yargıtay 7. C.D-2014/2954 E-2014/14281 K, Yargıtay 19.C.D-2015/2605 E-2015/1507 K)
Sonuç itibariyle, Selçuk Üniversitesi, mühendislik fakültesinde, yazılım mühendisliğine öğrenci alınmadığı gibi orijinal diplomada tek mührün bulunması ve diploma sahibinin adının ve soy adının yanında doğum tarihi ile baba adının yazılı olmasına karşın, suça konu diplomada, iki mührün bulunması ve diploma sahibinin sadece adının ve soyadının yazılması suretiyle gerçek diploma ile sahte diploma arasında ciddi farkların bulunduğu gibi ayrıca görevli memurun şüphelenerek çok basit bir araştırma ile diplomanın sahte olduğunu tespit etmesi karşısında; suça konu diplomanın iğfal yeteneğinin olmadığı gibi ayrıca basit bir araştırma ile sahte olduğunun tespit edilmiş olması nedeniyle hukuki sonuç doğurmadığı kabul edilerek sanık hakkında beraat kararı verilebilmesi için, yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulması yerine onanmasına karar veren Yargıtay Yüksek 11. Ceza Dairesinin onama kararına itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne, yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir." düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu yönünden de oy çokluğuyla karar verildi.