Logo

Ceza Genel Kurulu2018/144 E. 2023/627 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanıkların eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa ülke topraklarının bir kısmını devlet egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçunu mu oluşturduğu, ve sanık ...'nın eylemlerinin niteliği uyuşmazlığıdır.

Gerekçe ve Sonuç: Sanık ...'nın örgüt hiyerarşisindeki konumu, siyasi faaliyetlerden sorumlu olması ve örgüt yapılanmasındaki rolü değerlendirilerek eyleminin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu kabul edilmiş ve mahkumiyet hükmü bozulmuş, sanık ...'nın ise askeri birimde yer aldığı, sorgulama yaptığı ve istihbari raporlar hazırlattığına dair deliller gözetilerek ülke topraklarının bir kısmını devlet egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

HÜKÜMLÜ

İtirazname No : 2017/2686

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi (CMK’nın mülga 250. Maddesiyle yetkili ve görevli)

I. HUKUKİ SÜREÇ

Ülke topraklarının bir kısmını devlet egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanık ...’nın aynı suçtan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 146, 59/1, 31, 33, 40. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine; sanık ...’un eylemlerinin ise silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5, TCK’nın, 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunlukğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Diyarbakır (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle yetkili ve görevli) verilen 03.04.2007 tarihli ve 226-129 sayılı, resen de temyiz yoluna tabi olan hükmün sanık ..., sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.02.2008 tarih ve 9830-651 sayı ile sanık ... bakımından verilen hükmün onanmasına, sanık ... bakımından ise; "... silahlı terör örgüte üye olan sanığın 17.01.2000 tarihinde Pozantı ilçesi, Akçatekir Yaylasındaki örgüte ait evde güvenlik güçlerince yapılan operasyon üzerine çıkan çatışma sonucunda yakalandığı, eyleminin örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasını zorla değiştirip yerine dini esaslara dayalı bir sistem getirmek şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eden olaylar cümlesinden olduğu, hukuki durumunun suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı (mülga) TCK'nın 146/1 ve karar tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 302/1. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde Diyarbakır (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle yetkili ve görevli) 15.02.2011 tarih ve 465-65 sayı ile sanık ...'nın ülke topraklarının bir kısmını devlet egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçundan 765 sayılı TCK'nın 146, 59/1, 31, 33, 40. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin verilen, resen de temyiz yoluna tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 19.10.2011 tarih ve 10376-28035 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 27.04.2017 tarih ve 2686 sayı ile; "…

A- ... bakımından;

1- Hizbullah terör örgütü üyesi olan sanığın genel mahiyetteki örgüt üst yönetiminin talimatı ile Kızıltepe ilçesinde yaşayan bazı kişiler hakkında kendisine bağlı örgüt mensubu Şemsi kod ... vasıtasıyla takip ve istihbarat yaptırdığı, düzenlenen istihbarat raporlarını örgüt üst yönetimine gönderdikten bir süre sonra, Hizbullah terör örgütünce bu şahıslara düzenlenen saldırılar sonucu öldürme ve yaralama olaylarının meydana geldiği, sanığın öldürme olaylarına fiiline katıldığına dair delil bulunmadığı, ancak sanığın isim belirleyip hakkında istihbarat yaptırıp örgüt üst yönetimine bildirimi olmasa örgütün bu eylemleri gerçekleştirmeyebileceği gözönüne alındığında sanığın öldürme eylemine dolaylı olarak katıldığı ve eyleminin vahamet arz ettiği gerekçesiyle, sanığın 765 sayılı TCK'nınn 146/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş; karara, mahkeme başkanı, sanığın silahlı örgüt üyeliğinden teşdiden cezalandırılması gerektiği, gerekçesiyle muhalefet etmiştir.

Sanığın örgüt üst yönetiminin talimatı ile kendisine bağlı örgüt mensubu Şemsi kod ... vasıtasıyla bazı kişiler hakkında takip ve istihbarat yaptırdığı, düzenlenen istihbarat raporlarını örgüt üst yönetimine gönderdikten bir süre sonra, Hizbullah terör örgütünce bu kişilere karşı düzenlenen saldırıların eylem talimatını; Hizbullah terör örgütünün liderliğe dayalı yapısı da nazara alındığında, sanığın verdiğine dair delil ve iddia olmadığı gibi, mahkemece de kabul edildiği üzere, sanığın saldırı eylemlerine fiilen katıldığına dair delil bulunmamaktadır.

Dosyada mevcut örgütün arşivinde ele geçen örgütsel dökümanların tetkikinden Hizbullah terör örgütünü hücre tipi sıkı hiyerarşik yapı içerisinde sıkı sıkıya lidere bağlı örgütlendiği, örgüt hiyerarşisi içerisinde en alt birimden başlayarak mümkün olduğunca herkesin en az sayıda kişi ile muhatap olması, bir üst birimde ancak sorumlularını kod isimle tanımaları, onlarında kendi üst sorumlusu olduğu kişi veya kişileri kod isimleriyle tanımalarını sağlamaya yönelik sıkı örgütsel gizlilik kurallarının geçerli olduğu, örgüt lideri dışındaki alt sorumluların veya örgütün mensuplarının en basit sosyal konularda dahi ferdi inisiyatif kullanmalarının önüne geçildiği, örgütsel bazda tüm sorun, şikayet ve taleplerin aynı hiyerarşik yapı içerisinde yazılı veya sözlü örgütsel gizliliğe riayet edilmek suretiyle, örgüt üst düzenine iletildiği ve tüm bu örgütsel taleplerin Hizbullah terör örgütü içerisinde tek çözüm üretebilme yetkisine sahip olan örgüt lideri tarafından cevaplandırıldığı, örgüt içerisinde hangi düzeyde olursa olsun sorumluların, ancak liderin emir ve talimatlarını, yine sıkı örgütsel gizlilik içerisinde emir ve talimatın gereğini yerine getirerek ilgiliye ulaştırmak olduğu, örgüt lideri dışındaki alt sorumluların veya örgüt mensuplarının hiçbir şekilde kendi inisiyatifini kullanarak alt birimlere kaçırma, sorgulama ve öldürme emir ve talimatı verme yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Sanığa atılı 13 eylemden dolayı açılan kamu davasının; istihbaratını yaptığı iddia olunan Şemsi kod ...’in 23.02.2000 tarihli kolluk beyanına istinaden açıldığı, ...’in (7 klasör dizi 3004-3099) arasındaki kolluk anlatımına göre özetle, Ata kod ... tarafından kendisine Hamza kod isminin verildiğini, ...’nın da aynı lisede öğrenci olduğunu, lise son sınıfa geldiğinde örgüt adına istihbari faaliyetlerde bulunma görevini... kod ...’nın kendisine verdiğini, istihbarat yapılacak kişilerin isimlerinin... kod tarafından değişik zamanlarda kendisine verildiğini, bunlar hakkında istihbarat yapıp raporunu... kod ...’ya verdiğini, savcılık beyanının ikrara havi olduğu ve kolluk beyanının doğruluğunu tasdik ettiği, (7 klasör dizi 3055) sorgu beyanının ikrara havi olduğu (7 klasör dizi 3068), ... ve yine sanık aleyhine kolluk beyanları bulunan Fesih Dağlı, ... ile ... hakkında 765 sayılı (mülga) TCK’nın 146/1 maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış ise de, yargılama neticesinde Diyarbakır 4 Nolu DGM’nin 2002/84 esas ve 2002/65 karar sayılı ilâmı ile sanıkların TCK’nın 168/2. maddesi uyarınca, terör örgütünün sair efradı olmak suçundan mahkumiyetlerine karar verildiği, dolayısıyla sanıkların eylemlere katıldıklarının mahkemece kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

Takip ve istihbaratı bizzat yapıp rapor eden eylem ortaklarının yasadışı örgüt üyeliğinden cezalandırılmış olması karşısında, sanığın haklarında istihbarat yapılacak şahısların kim olduğunu, akabinde örgüt liderinin bu kişiler hakkında ne gibi kararlar vereceğini bilebilecek konumda olmaması karşısında, iddianamede atılı eylemlerden sanık ...’nın sorumlu tutulamayacağı, sanığın örgüt liderinin talimatları ile örgüt üyeleri arasındaki konumunun, aracılık ve kuryelik olması nedenyle, sanığa atılı vahamet arz eden eylemlerden sanığın sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir..

2-Diğer yönden sanık bakımından karara muhalefet şerhi koyan mahkeme başkanının muhalefet şerhinde belirttiği üzere, sanığın reddettiği kolluk beyanlarında, eylem ortakları olarak Şeyh Sinan kod Lütfi Bayol, Sadık Arslan, Habip Kaya, Ahmet Doğan isimli örgüt mensuplarının isimlerini vermiş olup, bu kişilerden örgütsel konumları bulunan Lütfi Bayol, Sadık Arslan, Habip Kaya’nın dosyaları incelendiğinde sanığa atılı eylemlerin bu sanıklara atılı bulunmadığı gibi, bu kişilerin ifadelerinde sanıktan herhangi bir şekilde atılı eylemlerden dolayı bahsetmedikleri görülmektedir..

Yine sanık kolluk beyanında Hayrettin kod Mehmet Varol’un bazı eylemler konusunda bilgi sahibi olduğunu ifade etmiş ise de, bu kişinin ikrara yönelik kolluk beyanında sanıktan bahsetmediği görülmektedir..

Gerekçeli kararda hükme esas alınan, Şemsi kod ...’in duruşmada reddettiği kolluk beyanlarında; geçmiş tarihli bir çok eylemi, hayatın olağan akışına aykırı olarak, gün ve ayına kadar tam tarihiyle beyan etmesi ve beyan edilen eylemlerden dört eylem evrakının bulunamadığının mahkeme tarafından da kabul edilmesine göre, güvenilirliği kuşkulu kolluk beyanlarının mahkumiyet hükmüne esas alınması usul ve yasaya, hakkaniyetli yargılama ilkesine aykırıdır.

Sanığın ve başka dosya sanıklarının, baskıya dayalı olduğunu belirterek kabul etmedikleri ve geri aldıkları kolluk ifadelerindeki ikrarlar dışında, sanığın isnat olunan suçları işlediğine ilişkin kuşku sınırlarını aşan yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, kuşku halinin de sanık lehine yorumlanması gerektiği gözetilmeden, bazı varsayımları aleyhe yorumlayıp vaki ikrarları yeterli görerek, sanığın silahlı terör örgütü üyesi olma yerine Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

B- ... bakımından;

1- Sanık tüm aşamalardaki beyan ve savunmalarında ısrarla, şiddete karşı olduğunu, hiç bir eylemin talimatını vermediği gibi, hiç bir eylemin içerisinde de yer almadığını ifade etmiştir. Tüm dosya kapsamı ve örgütsel dökümanların içeriğine göre sanığın hizbullah terör örgütünün askeri kanadında görev yaptığına dair delilin bulunmadığı, aksine örgütün siyasi kanadında ve yapılanma çalışmalarında bulunduğu, sanığın hizbullah terör örgütünün bölgesel yapılanmasında aktif rol oynadığı, örgütün kuruluşundan sanığın yakalandığı tarihe kadar ki dönem içerisinde 3 farklı örgüt liderinin de yakın çevresinde yer aldığı anlaşılmaktadır.

2- Sanığın da kaldığı örgüt faaliyetlerinin yürütüldüğü eve güvenlik güçlerince yapılan operasyon üzerine, çıkan çatışma sonucunda yakalandığı gerekçesiyle, sanığın Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçundan 765 sayılı (mülga) TCK'nın 146/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş ise de,

Adana ili, Pozantı ilçesi, Akçatekir Beldesi, 34. Sokak, No. 22 sayılı Osman Koç adına tapuda kayıtlı evde terör örgütü mensuplarının barınmakta olduğu eve güvenlik kuvvetlerince düzenlenen operasyon sonucu, operasyon tarihinde hizbullah terör örgütünün sözde lideri olan Sulhattin Ürük’ün, evden çıkıp ateş ederek kaçmaya çalışırken silahlı çatışma sonucu kullandığı tabanca ile birlikte ölü ele geçirildiği, operasyon sırasında sanık ... ve ... ile yargılama sırasında dosyası tefrik edilen Mehmet Veysi Özel ile güvenlik kuvvetlerine teslim olmak suretiyle ele geçirildiği, ele geçiriliş şekline dair birlikte yakalandığı diğer sanıkların anlatımlarının sanığın ele geçiriliş şeklini doğruladığı, her ne kadar sanığın ele geçirildiği operasyon sırasında silahlı çatışma meydana gelmiş ve örgütün lideri Sulhattin Ürük ölü ele geçirilmiş ise de, sanık ...’un bu operasyon sırasında diğer sanıkların anlatımları ile de desteklenen aksi kanıtlanamayan istikrarlı savunması içeriğine göre güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girmediği, aksine silahlı çatışmanın sona ermesini beklediği, akabinde önce ölen Sulhattin Ürük’ün eşi ve çocuklarının güvenlik kuvvetlerine teslim olduğu, ardından sanık ... ile ...’ın güvenlik kuvvetlerine teslim olduğu, bir süre sonra da Muhammet kod Mehmet Veysi Özel'in ateş edip slogan attıktan sonra en son teslim olduğu, sanıkların bulunduğu evde güvenlik kuvvetlerine karşı kullanılan 2 adet tabancanın ele geçtiği, klasör 4 dizi 1269’daki sanık ...’un el svaplarına ilişkin ekspertiz raporunda atış artığına rastlanmadığının bildirildiği, tüm dosya kapsamına göre çatışmada kullanılan iki tabancadan bir adedinin ölü ele geçen örgüt liderinin yanında ve ona ait olup, kaçmaya çalışırken onun tarafından kullanıldığı, diğer silahın ise sanıkla birlikte aynı evde bulunan ve ele geçen Mehmet Veysi Özel’e ait olup, sanık ...’un teslim olmasından sonra, onun tarafından kullanıldığı, olay sırasında sanık ...'ta silah bulunduğuna ve sanığın operasyon sırasında güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girdiğine dair hiçbir delil bulunmadığı, ayrıca operasyon sırasında evde ele geçen boş kovanların dosyada mevcut ekspertiz raporu içeriğine göre iki ayrı silahtan atıldığının anlaşılması karşısında olay sırasında silahsız olduğu diğer sanık ve tanık anlatımları ile de sabit olan ...'un güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girmediğinin kabulünün gerektiği; ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere bu olayın sanık ...’a atılı vahamet arz eden eylem olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.

3- Gerekçeli kararın 24 ve 25. sayfalarında, sanığın teslim olduğu Pozantı ilçesi, Akçatekir Beldesindeki operasyondaki konumu tartışılarak, ‘sanık ...’da silah bulunduğuna ve bu sanığın operasyon sırasında güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girdiğine dair hiçbir delil bulunmadığı ayrıca operasyon sırasında evde ele geçen boş kovanların dosyada mevcut ekspertiz raporu içeriğine göre iki ayrı silahtan atıldığının anlaşılması karşısında olay sırasında silahsız olduğu diğer sanık ve tanık anlatımları ile de sabit olan ...'un güvenlik kuvvetleri ile silahlı çatışmaya girmediğinin kabulünün gerektiği; ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere sanık ...’a atılı vahamet arz eden eylemlerin sanık ... yönünden sabit kabul edilemeyeceği’ şeklinde değerlendirme yapıldıktan sonra, ‘Sanık ...'a atılı vahamet arz eden eylemlere katıldığı sabit görülmemiş ise de; sanığın, yöneticisi olduğu Hizbullah terör örgütünün faaliyetlerinin yürütüldüğü eve güvenlik güçlerince yapılan operasyon üzerine çıkan çatışma sonrası yakalanmış olması sebebiyle; sanık ...’un 765 sayılı mülga TCK'nın 146/1, (5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 309/1) maddesi kapsamında kalan Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın tamamını ya da bir kısmını tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüs suçunu işlediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.’ şeklinde kanaat ve kabul ile sanığın 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu'nun 146/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle, gerekçe ile hüküm arasında çelişki meydana getirilmiştir.

Tüm bu nedenlerle sanık ...'un, silahlı terör örgütü üyesi olma yerine Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu" görüşüyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinin; 06.02.2008 tarih ve 0830-651 sayılı ..., 19.10.2011 tarih ve 10376-28035 sayılı sanık ... hakkındaki onama kararlarının kaldırılarak hükümlerin bozulması istemiyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 23.02.2018 tarih ve 1393-620 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIĞIN KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanık ...’un eylemlerinin niteliğinin,

2- Sanık ...’ya atılı eylemlerin 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen ülkede mevcut anayasal düzeni silah zoru ile değiştirmeye kalkışma suçunu mu yoksa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu oluşturduğunun,

Belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Hizbullah örgütünün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İslami-Kürt Devleti kurmak için terör eylemlerine girişen, ilk aşamada bölge hâkimiyeti için PKK terör örgütü mensupları ile silahlı mücadele veren, siyasi ve askeri kanatları mevcut, üyelerinin çoğu silahlı, emir-komuta zinciri altında disiplinli ve düzenli bir silahlı çete, aynı zamanda bir terör örgütü olduğu ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verildiği,

Örgüte ilişkin yapılan aramada; sanık ...'dan ismen veya Hafız kod olarak bahseden bir kısmı Hafız kod tarafından düzenlenmiş bir kısmı ise sanığın örgüt üst düzey yönetimine çeşitli yollarla ilettiği sorunların nasıl çözümlenmesi gerektiğini gösterir örgüt liderinin emir ve talimatlarından oluşan belgelerin ele geçirildiği,

Örgüte ilişkin yapılan aramada; sanık ...'dan... ve ... kod isimleriyle bahsedildiği, "M.Ata’nın çözüm notları" diye başlayan dökümanın örgütün üst düzey sorumluları tarafından sanığın yazdığı raporlara cevap niteliğinde olduğu, içeriğinde Davut Oral ve A. Baki Evirgen’in yakalanmasının istenilmesi üzerine bu iki şahsı kaçırarak sorgulayıp infaz ettiklerinin belirtildiği, “Faaliyet raporu .../8.9.1999” başlıklı dökümanın alt ilişkilerden sanığa gönderilen raporlar olduğu, “Berri” başlıklı dökümanda da Kızıltepe ilçesine ilişkin faaliyetlerin raporladığı,

Yakalama tutanağına göre; sanık ...'nın içinde bulunduğu Adana ili, Pozantı ilçesi, Akçatekir Beldesinde bulunan evde terör örgütü mensuplarının barınmakta olduğuna ilişkin ihbar üzerine 05.09.2001 tarihinde düzenlenen operasyonda evdekilerin teslim ol çağrılarına riayet etmeyerek evden tabanca ile ateş etmeleri üzerine operasyon düzenlendiği, evden elinde silahla ateş ederek çıkan şahsın kaçmaya çalıştığı sırada vurularak öldüğü, (bilahare bu şahsın o tarihte Hizbullah terör örgütü lideri Sulhattin Ürük isimli şahıs olduğu anlaşılmıştır) bu sırada evin güneydoğuya bakan bir odasından yüksek sesle patlama seslerinin meydana geldiği ve oda içerisinde yangın çıktığı, güvenlik kuvvetlerinin içeridekilere teslim olmaları yönünde uyarıları devam ettikleri esnada evden 1 kadın ile 7 çocuğun çıktığı, daha sonra içeride bulunanların Cumhuriyet savcısı veya emniyet müdürü rütbesinde birine teslim olmak istediklerini beyan ettikleri, kısa bir diyalogdan sonra evden 2 erkek şahsın ön kapıdan çıkarak teslim olduğu, üst aramalarında silah ve benzeri alet bulunmadığı, evin içinde Muhammet isimli bir şahsın olduğunun ve kendisinde tabanca bulunduğunu öğrenen güvenlik kuvvetlerinin teslim ol çağrılarını sürdürdüğü, evdeki şahsın saat 05.30 sıralarında bir el daha tabanca ile ateş ettiği, İslami slogan attığı, tekbir getirdiği ve evin ön kapısından silahsız çıkarak teslim olduğu, evde 1 adet tabancanın fişek yoluna boş kovan sıkışmış olarak ele geçirildiği, kadın ve çocuklardan sonra evden çıkıp teslim olan şahısların inceleme dışı sanık ... ve sanık ..., evden en son çıkan şahsın ise Mehmet Veysi Özel olduğunun tespit edildiği, olay sırasında 1 adet evde 1 adet de maktül Sulhattin Ürük’ün yanında olmak üzere 2 adet tabancanın ele geçirildiği, sanık ... ve inceleme dışı sanık ...’da silah bulunmadığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 20.09.2001 tarihli ekspertiz raporu içeriğine göre olay yerinde bulunan kovanların iki ayrı silahtan atıldığının belirtildiği,

Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 07.09.2001 tarihli ekspertiz rapor içeriğine göre; sanık ...'nın sağ ve sol ellerine ait avuç içi ve el üstü svaplarında atış artığına rastlanılmadığının tespit edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Fadıl Işık şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın örgütün Şura üyesi olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Ahmet Seyidoğlu şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın örgütün ... Velioğlu’ndan sonraki liderlerinden olan İsa Altsoy’un yardımcılığını yaptığını,

Başka dava dosyasında yargılanan Nihat Bünül şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın örgütün Şura üyesi olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Abdulbaki Arslan şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın üst düzey ders veren konumunda olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Cemal Tutar şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın İlim Kitapevini kurduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Vecdi Şeran şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın örgüt içerisinde siyasi yapılanmanın lideri olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Sadun Çiğdem şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'nın örgütün Diyarbakır yapılanması içinde mali yapılanmanın başında olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Varol şüpheli sıfatıyla kollukta; Hafız kod Hacı'nın kendisine Çınar ilçesine bağlı Kurum Köyünde, Galo kod Şehmus Kınay isimli şahsın ajanlıkla suçlandığından bahisle sorgulanması yine 1996 yılı içinde Haydar Kaya isimli şahsın sorgulanması görevini verdiği, köye gittiğinde Haydar Kaya ile birlikte Yasin Özalp ve Hatip Pirizade isimli şahısların da orada olduğunu, örgütün üst düzey mensuplarınca hazırlanmış ve gönderilmiş soruları şahıslara sorduklarını, kendilerine cevap vermeyince Beşir kod Edip Gümüş'e sorguladığı şahısların konuşmadıklarını ve ne yapmaları gerektiğini sorduğunu, onun talimatıyla Abdülaziz Tuna isimli şahısla askeri kıyafetlerle köye gidip silahlarla korkutmak için sığınağa girdiklerini, şahısların yine konuşmadıklarını, Abdulaziz’in köyden ayrıldığını, kendilerinin şahısları daha sonra konuşturup videolarını çekip görüntülerini örgütün üst sorumlusu olan Hafız kod sanık ...'ya götürüp verdiğini, onun da görüntüleri ve örgütsel notları örgütün üst sorumlularına gönderdiğini,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Varol şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet savcılığında, sorguda ve mahkemede önceki beyanlarından farklı olarak örgüt üyeliği ikrar ettiği, adam kaçırma öldürme ve sorgulama olaylarının reddettiği, işkence ile beyanlarının alındığını savunduğu, sanık ...'yı tanımadığını,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Salih Acar şüpheli sıfatıyla kollukta; Muşlular grubu olarak bilinen ..., ..., Ali Aslan, Mahsun Yılmaz ve arkadaşlarının öldürülmesi olayına ilişkin ifadesinde sanık ...'dan bahsetmiş, ...’ın telefon açıp Ali Doyar isimli Muş Bölge sorumlusunu yakalayıp rehin aldıklarını söyledikleri sırada yanında sanık ...'nın da olduğunu, daha sonra Hacı-Hoca kod Hacı İnan ve Edip Gümüş’ün birkaç kişiyle evine geldiğini, onlara "... ve diğerlerine tuzak hazırlamışsınız" diyerek evden ayrılıp abisinin evine gittiğini, sanık ... ve Edip Gümüş’ün gelerek özür dileyip "yanlış anlamışsınız yok öyle bir şey" dediklerini, birkaç gün sonra sanık ..., Edip Gümüş ve arkadaşlarının evine gelerek ... ile görüşmek istediklerini söylediğini, ...’ı ikna ettiğini, evde buluşturduğunu, daha sonra evden ..., Edip Gümüş ve sanık ...'nın birlikte çıkttıklarını, bir gün sonra şoförünün gelip misafirleri sorduğunu, Atik Coşkun’un evine gönderdiğini, oradan Mansur Yılmaz ve ...’ı alıp götürdüklerini öğrendiğini,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Salih Acar şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet savcılığında, sorguda ve mahkemede önceki beyanlarından farklı olarak örgüt üyeliği reddettiği, sanık ...'dan bahsetmediği,

Başka dava dosyasında yargılanan Atik Coşkun Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; Muşlular grubu olarak bilinen üst düzey şahısların kaçırılma olayını Edip Gümüş'ün organize ettiğini, sanık ... ile birkaç kez görüştüklerini, kaçırılanların bir kısmının öldürüldüğünü televizyondan öğrendiğini, örgütün kendilerini kullandığını,

Başka dava dosyasında yargılanan ... şüpheli sıfatıyla kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; örgüte 1991 yılında katılıp çeşitli faaliyetlerde bulunduğunu, Abdurrahman Geşgin isimli örgüt mensubunun talimatıyla askeri kanada geçtiğini, bu birime geçtikten sonra... kod sanık ... tarafından kendisine Hamza kod isminin verildiğini, lise son sınıfa geldiğinde örgüt adına istihbari faaliyetlerde bulunma görevini sanık ...'nın kendisine verdiğini, sanık ...’a askeri kanat sorumluluğu verildikten sonra ona bağlı olarak Fesih Dağlı ile birlikte çalıştıklarını, istihbarat raporlarını sanık ...’a verdiklerini, istihbarat yapılacak kişilerin isimlerinin sanık ... tarafından değişik zamanlarda kendisine verildiğini, verilen isimler hakkında istihbarat yapıp raporunu sanık ...'a verdiğini, hakkında istihbarat yaptığı kişilerden İsmail Kına'nın istihbarattan 15-20 gün sonra öldürüldüğünü, Fahrettin Baday’ın istihbarattan üç dört gün sonra dükkanının bombalandığını ve Mehmet Salih Kaplan’ın istihbaratını yaptığını raporunu verdikten 1 hafta sonra bu şahsın öldürüldüğünü duyduğunu, İsmail Sertkaya'nın istihbaratını yapıp raporunu verdikten sonra bu şahsın öldürüldüğünü, Gönül Birahanesi hakkında rapor yazdıktan 1 hafta sonra bombalandığını öğrendiğini, ...’ın istihbaratını yapıp raporunu yazdığını, bu şahsın evinin 1,5 ay kadar sonra evinin bombalandığını duyduğunu, 1994 yılının içinde Hacı Adem Akın isimli örgüt mensubunun PKK terör örgütü mensuplarınca öldürülmesinden sonra PKK mensubu olarak bildikleri şahsın öldürülmesi için sanık ... tarafından kendilerine talimat verildiğini, Fesih Dağlı ile 2 adet takarof silahı sanık ...’dan alıp şahsın evinin dışında pusu kurduklarını, gelen polis otosunu görünce oradan uzaklaştıklarını, sanık ...'nın verdiği silahları geri alıp kendilerine 15 gün görevden uzaklaştırma ve oruç tutma cezası verildiğini, kendisinin askeri kanada geçmesinden sonra örgüt tarafından bir şahsın öldürülmesine veya bir kişi hakkında herhangi bir şekilde eylem yapılmasına karar verildiği zaman son istihbarat görevinin kendisine verildiğini, istihbaratını yapıp raporunu üst sorumlusu sanık ...'a verdiğini, istihbarat konusunun kendisine sanık ... tarafından ders verilerek öğretildiğini, bir seferinde sanık ...'ın 2 PKK mensubuna ait olduğunu söylediği teyp kasetini verip kasetleri şahısların ailelerine vermesini söylediğini, başarısızlıkla sonuçlandırdığı askeri eylemlerden dolayı askeri kanattan alınarak tebliğ görevine verildiğini, Fesih Dağlı’nın kız kardeşine aşık olup evlenmek istediğini söyleyince bu şahısla kavga ettiğini, örgütün karşı çıkmasına rağmen askere gittiğini, askerlik dönüşü Fesih Dağlı’nın kendisiyle görüşerek örgüte dönüşünü istediğini ancak örgüte dönmeyerek Çorlu’ya çalışmaya gittiğini, 1998 yılının başlarında Kızıltepe’ye geri döndüğünü ve cemaatle hiçbir ilişki kurmadığını, örgütün Kızıltepe ilçesinde 1993 yılı yapılanmasında sanık ...’ın askeri kanat sorumlusu olduğunu, 1995 yılında askeri kanat yapılanmasında askeri kanat sorumlusunun Hamit kod Fesih Dağlı olduğunu, pişmanlık yasasından yararlanmak istediğini,

Başka dava dosyasında yargılanan ... sanık sıfatıyla mahkemede; sanık ...'a ilişkin anlatmış olduklarını reddettiğini,

Başka dava dosyasında yargılanan Fesih Dağlı şüpheli sıfatıyla kollukta; 1995 yılında... kod Aydın'ın talimatı ile örgüte özgeçmiş raporu yazarak verdiğini, örgüt içerisinde talimatları sanık ...'dan aldığını, bazı zamanlarda ...’in diğer örgüt mensuplarından aldığı raporları da kendisinin sanık ...'a ilettiğini, örgüt içinde faaliyet gösterdiği sırada 1993 yılının içinde askeri kanada geçtikten sonra sanık ... tarafından kendisine Hamit kod isminin verildiğini, 1991 yılında akrabası olan sanık ...'ın tavsiye ve telkinleri ile örgüte girdiğini ve ona bağlı hareket ettiğini, sanık ...'ın bazen eve silahlar getirip çalışma şekilleri hakkında kendilerine bilgi verdiğini, 1992 yılında sanık ... ve ... ile birlikte örgütün askeri kanadında görevlendirdiklerini, 1993 yılında Hacı Adem Akın PKK mensuplarınca öldürülünce sanık ...'ın kendilerine öldürenleri bildiğini ve bu kişilerin öldürülmesi gerektiğini söyleyip bu görevi kendisi ve ...’e verdiğini, kendilerine 2 adet Makarov silah verip nasıl çalıştığını gösterdiğini ancak eylemi gerçekleştiremediklerini sanık ...'a ilettiklerinde kendilerine "boş verin bir dahaki sefere işi bitirirsiniz" dediğini ve silahları teslim ettiklerini, bir dönem PKK ile çatışmaya girdiklerini, bu örgüt mensuplarının kendisini tanımaları nedeniyle sanık ...'ın kendisine Kaleşnikof silah verdiğini, bu silahla evinde nöbet tuttuğunu, 1995 yılına kadar silahın kendisinde kaldığını, daha sonra sanık ...'ın talimatıyla örgüt içinde silahı olan kişilerden silahların toplandığını, bu işi Mehmet Emin Akın ile kendisinin yaptığını, 5-6 kaleşnikof, 5-6 tabanca, 3-4 kadar bomba ile çok sayıda mermi olduğunu, bu silahları bir yere gömdüklerini, silahların 7-8 ay orada kaldığını, daha sonra bulundukları yerden çıkarttıklarını, Mehmet Emin Akın’ın silahları götürdüğünü, 1996 yılından sonra sanık ...'ı görmediğini,

Başka dava dosyasında yargılanan Fesih Dağlı şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet savcılığında, sorguda ve sanık sıfatıyla mahkemede önceki beyanlarının reddettiği,

Başka dava dosyasında yargılanan ... şüpheli sıfatıyla kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; 21.02.2000 tarihinde yaptığı ifadeli yer gösterme zaptetme ve sığınak açma kapama tutanağı içeriğine göre şahsın Kızıltepe ilçesi, Bahçelievler Mahallesi, 2104 Sokak, No. 77 sayılı adreste 1993 yılında sanık ...'ın talimatı ile kaçırılan kişilere ilişkin sorgulamaya katılmadığını ancak içerde sorgu yapılırken ... ile bir hafta kadar dışarıda nöbet tuttuklarını, bu sırada sorgulanmak için sığınakta 3 kişi bulunduğunu, şahısları tanımadığını, gösterdiği ahır ve samanlık olarak kullanılan yerde yapılan kazı sonucu sığınağın giriş kapısının bulunduğu ve ayrıca tavandaki ağaca sabitlenmiş 1 metre uzunluğunda bir zincirin bulunduğunun tutanağa bağlanmış olduğu, yine 21.02.2000 tarihinde Kızıltepe ilçesi, Akziyaret Köyüne gidiş yolu üzerinde Mehmet Karaman isimli şahsa ait tarla içinde bulunan eve Mehmet Emin Akın’ın talimatı ve ... ile plastik bidon içinde at arabasıyla silah getirdiklerini ve gömdüklerini beyan etmesi üzerine gösterdiği yerde yapılan kazıda herhangi bir şey bulunmadığının tutanağa bağlandığı, yine Mehmet Karaman isimli şahsın tarlasında sığınak bulunduğunun öğrenilmesi üzerine bu şahısla birlikte tarla içindeki evde sığınak araması yapıldığı, banyoda bulunan raf sökülünce arkasında metal kapak ve kilit bulunan 70x70 cm ebadında mekanizmanın bulunduğu, duvara açılan boşlukta çuval içinde 1 adet makineli MP5 marka tabanca, 1 adet 9 mm tabanca şarjörü ve mermileri ile teyp ve kulaklığın bulunduğu, aynı evin zemininde saç kapaklı kapalı tünel ve 2,5x3 metre genişliğinde sığınak bulunduğu, sığınağın 2 hücre ve bir tuvaletten oluştuğu, aramada Lütfi Bayol adına sefer görev emri ve 35 adet muhtelif belge bulunduğu ayrıca eve 20-25 metre mesafede tavla içinde 1,5 metre derinliğine gömülü plastik bidon içinde çok sayıda kaleşnikof tüfek , tabanca şarjör, mermiler el bombaları, gaz bombaları, el bombası fünyeleri, 1 adet 60 milimetre çapında havan, 3 adet Kanas dürbünü, 3 adet roketatar dürbünü, av tüfeği, göz yaşartan bombalar, makineli tabancalar ve bu silahlara ait çok sayıda merminin ele geçirildiği,

Başka dava dosyasında yargılanan ... sanık sıfatıyla mahkemede önceki beyanlarını reddettiği,

Başka dava dosyasında yargılanan ... şüpheli sıfatıyla kolluk ve Cumhuriyet savcılığında ifadeli yer gösterme sığınak açma ve kapama tutanakları içeriğine göre şahsın sığınak yeri göstermeleri yaptığı, Hizbullah terör örgütüne katıldığını, 1993 yılında cami toplantılarında cemaat içinde ve cemaat mensubu olarak bildiği... kod’la tanıştığını, 1997 yılının ortasında ... isimli örgüt mensubun talimatıyla evinin tabanına çukur eştiğini, ...’a yardım ederek çukura bidon gömdüklerini ve 1 yıl sakladığını, daha sonra evden taşınacağını bildirince ...’ın gelerek çukuru açıp bidonu çıkarıp evden ayrıldığını, 4 adet sığınak yapımında çalıştığını, etkin pişmanlık yasasından yararlanmak için teslim olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan ... sanık sıfatıyla mahkemede önceki beyanlarını reddettiği,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Veysi Özer şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'ın Kızıltepe (Berri) bölge sorumlusu olduğunu,

Başka dava dosyasında yargılanan Mehmet Salih Kölge şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'ın Kızıltepe (Berri) bölge sorumlusu olduğunu beyan ederek sanığı teşhis ettiğini,

Başka dava dosyasında yargılanan Müfit Yaray şüpheli sıfatıyla kollukta; sanık ...'a bağlı olarak cami sorumluluğu yaptığını,

Beyan etmişlerdir.

Sanık ... kollukta; kendisinin 1989 yılında Adana ili, Pozantı ilçesi, Tekiryayla Pekmez Tepe mevkii, 34. Sokak, No. 22 sayılı adreste yakalandığı güne kadar Hizbullah cemaatinin içerisinde faaliyet gösterdiğini, yaptığı faaliyetlerinden pişman olmadığını, Hizbullah örgütü ve içerisindeki faaliyetleri ile ilgili bilgi vermek istemediğini,

Cumhuriyet savcılığında; kendisinin Müslüman olduğunu ve dinine göre yaşamak istediğini, Hizbullah terör örgütüyle kendisinin bir ilgi ve alakasının olmadığını, Sülhaddin Ürük adındaki şahsın Mardin ili, Mazıdağı ilçesi, Etibank fosfor tesislerinde 1980’lı yıllarda çalıştığını, kendisinin o dönemde inşaat taşeronluğu aldığını, kendisiyle eskiye dayalı bir ahbaplığının olduğunu, ...’ı ise Diyarbakır’dan tanıdığını, Mehmet Veysi Özel’i daha önceden tanıdığını, ...’yi ise tanımadığını kendisinin beyninden rahatsız olduğunu ve sıcak havanın kendisine iyi gelmediğini bu yüzden yayla havası iyi geldiği için yakalanmasından15-20 gün önce Sülhaddin Ürük’ün yanına otobüsle gittiğini ve evde Mehmet Veysi Özel’in olduğunu, ...’ın ise bir hafta kadar sonra geldiğini, kendisinin burada sadece kitap okuduğunu ve dinlendiğini, başka bir şey yapmadığını, ..., Mehmet Veysi Özel ve kendisinin evin ikinci katında kaldıklarını, zaman zaman yanlarına Sülhaddin’in de geldiğini, kendisinin bilgisayar kullanmadığını, hatırladığı kadarıyla evde bir bilgisayarın olduğunu ancak içinde ne kayıtlı olduğuu ve ne için kullanıldığını bilmediğini, evi kimden ve ne şartla tuttuklarını bilmediğini, olay yerinde bir tabanca olduğunu ancak tabancanın kime ait olduğunu bilmediğini, sahte kimliklerle kendisinin hiçbir alakasının olmadığını, evin ikinci katında çıkan yangından haberinin olmadığını, kendisinin güvenlik güçlerine "çocuklar var, güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmek istemiyoruz, şartlarımız var, teslim olacağım, sadece insanca muamele istiyorum" dediğini, güvenlik güçlerinin kendisine anlayış gösterdiklerini, nasıl olduysa Sülhaddin’e ateş ettiklerini, kendisini herkesin Hacı diye çağırdıklarını, yakalandığı güne kadar örgütsel faaliyete hiç katılmadığını ve herhangi bir şekilde kod isim kullanmadığını, suçlamaları kabul etmediğini, 1998 yılı içinde örgütün Muş kanadında huzursuzluk baş gösterdiğinden kendisinin tarihini hatırlamadığı bir tarihte Adana ilinde Atik Coşkun isimli örgüt mensubunun evinde Muşlu ...’la karşılaştığını, kendisine nasihatta bulunduğunu hatta aynı davranışları gösterirse hayatının tehlikeye girebileceğini hatırlattığını, bu hatırlatmanın tehdit mahiyetinde olmadığını, ... Velioğlu ile konuşacağını söylediğini, kendisinin üzerine fazla gitmediğini, daha sonra bu şahısların cesetlerinin bulunduğunu basından öğrendiğini ve örgüt içerisinde olaya tepki gösterdiğini, kendisinin bu eylemde en küçük bir katkısının olmadığını, silahlı eyleme ve insan öldürmeye karşı olduğunu,

Mahkemede; atılı suçlamaları kabul etmediğini, kendisinin Hizbullah örgüt üyesi olduğunu ancak herhangi bir şekilde yaralama, adam öldürme olaylarına karışmadığını, bu yönde örgüt itirafçılarının bir tanesinin bile kendisi hakkında askeri kanat içerisinde eylemlere ilişkin suçlamalarda bulunurlarsa kabul edeceğini, ...’ı Muş’ta esnaf olarak tanıdığını, Mahsum Yılmaz’ı da tanıdığını, kendisinin imam olduğunu, bunların kaçırılması ve öldürülmeleri hakkında bilgisinin olmadığını, bu şahıslarla herhangi bir örgütsel bağlantısının olmadığını, Hatip Coşkun ile Adana ilinde görüştüğünü, bunun dışında kimseyle görüşmediğini, Ahmet Yeşil, Aziz Gökçe, ... Atasoy, Mehmet Veysi Demir isimli şahısları tanımadığını, hakkındaki aleyhe kolluk beyanlarını kabul etmediğini, savcılık ifadesinin doğru olduğunu, herhangi bir şekilde öldürme olayına karışmadığını, bu işin silahla olmayacağını,

Sanık ... kollukta; Hizbullah örgütü ile ilişkilerinin 1988-1989 yılında Kızıltepe ilçesinde bulunan Güneş Kırtasiye Kitap isimli iş yerinin sahibi olan Şerif Güneş ve aynı yere gelen Mahmut Gündüz isimli şahısların telkin ve tavsiyeleri ile başladığını, Köprübaşı Camisinde Molla Cüneyt isimli şahıstan ders almayla birlikte örgüte kazandırıldığını, yaklaşık 1 yıl kadar ders aldıktan sonra örgüt tarafından Koçhisar Camiine sorumlu olarak gönderildiğini, sorumlusu olan Abdurrahman Hoca isimli örgüt mensubu tarafından kendisine okumuş olduğu Kızıltepe Lisesinin sorumluluğunun verildiğini, bu okulda kendisine bağlı olarak İshak Kovan, Halil İbrahim, Selim Karaca, Mustafa Ayaz ve Salih isimli örgüt mensuplarının faaliyet gösterdiğini, Bremin kod Bahattin Temel isimli örgüt mensubu tarafından Kızıltepe Camileri sorumluluğunun kendisine verildiğini, bu camilerin dışarıdan sorumluluklarını Yahya, Kasım, Tahir isimli örgüt mensuplarının yaptığını, bu sorumlulardan da Tevfik kod Müfit Yarar isimli örgüt mensubunun hesap aldığını ve kendisine rapor verdiğini, bu faaliyetlerine devam ettiği esnada Bahattin Temel isimli örgüt mensubu tarafından Mardin ilinde, Abdulaziz Tunç'un yer göstermesi sonucu deşifre olan üç katlı hücre evine götürüldüğünü, bu evin sorumluluğunu M.Salih Kölge isimli örgüt mensubunun yaptığını, hücre evinde bulunan bilgisayarla illerden gelen dökümanların yüklendiğini, kendisinin de Mardin ve civarı illerden gelen dökümanları bilgisayara geçtiğini, yaklaşık 1 yıl süre ile bu bilgi işlem merkezinde çalıştığını, Bahattin Temel’in yakalanmasından sonra M.Salih Kölge isimli örgüt mensubu tarafından 1997 yılında Kızıltepe ilçesinin genel sorumluluğunun kendisine verildiğini, Kızıltepe ilçesi askeri kanat faaliyetlerinde Tahsin kod sorumluluğunda Lütfi Bayol, Hikmet Durmaz, ..., Fesih Dağlı, Halil Yalçın, Mehmet Emin Ekin isimli örgüt mensuplarının bulunduğunu, siyasi kanatta ise Müfit Yarar’ın sorumluluğunda Yahya, Tahir ve Kasım isimli örgüt mensuplarının bulunduğunu, bu örgüt mensuplarından almış olduğu faaliyetleri ile ilgili raporları Mardin ilinde bulunan örgüte ait evde M. Salih Kölge isimli örgüt mensubuna verdiğini, bu eve ... Velioğlu, Edip Gümüş, İsa Altsoy isimli örgütün üst düzey sorumlularının gelip gittiğini, ... Velioğlu ile birebir görüşmelerinin olduğunu, Mardin ilinde hücre evinde çalışmaları yaptığı esnada sorumlusu olan M.Salih Kölge isimli örgüt mensubu tarafından Adana iline gönderildiğini, burada Sülhaddin Ürük isimli örgüt mensubunun kendisini karşıladığını ve Tarsus ilçesinde bulunan örgüt ait bilgi işlem merkezine götürdüğünü, bu evde Cemal Tutar ve Emin Ekici isimli örgüt mensuplarının bulunduğunu, Edip Gümüş ile İsa Altsoy’un da zaman zaman gelip gittiğini, bu evde 20 gün kaldığını, kaldığı süreçte gelen dökümanları tarayıcıdan geçirerek bilgisayarlara yüklediklerini, Sülhaddin Ürük’ün talimatı ile tekrar Mardin iline döndüğünü, 1998-1999 döneminde girmiş olduğu üniversite sınavında İstanbul Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, sorumlusu olan M. Salih Kölge isimli örgüt mensubuna gitmek istemediği şeklinde rapor verdiğini ancak gelen cevapta okula gitmesi yönünde talimat gelmesi üzerine kayıt yaptırdıktan sonra Konya iline gittiğini, Konya ilinde ... Velioğlu ile görüştüğünü aynı zamanda Kızıltepe ilçesi sorumluluğunun devam ettiğini, kendisine bağlı olan örgüt mensupları ile Gaziantep ilinde buluşma yaparak almış olduğu dokümanları ve örgütsel notları İstanbul ilindeki evine getirdiğini, evine gelen Edip Gümüş ve Hacı İnan tarafından dokümanların alındığını, daha sonra da aynı şekilde çözümlerin getirildiğini, Mardin ilinde hücre evinde iken örgütten tüm silah ve mühimmatların toplanıp bölgede gizlenmesi talimatının verilmesi üzerine kendisine bağlı olarak faaliyet gösteren Tahsin kod isimli örgüt mensubuna gereken talimatı verdiğini, toplanan silahların ve mühimmatın ... isimli örgüt mensubunun ikametinin altına gömülmesi talimatını verdiğini ve Tahsin kod tarafından talimatın yerine getirildiğini, daha sonra bu silahların seri numaralarını alarak Şeyh Sinan kod Lütfi Bayol’un evinin önünde yapılan sığınağa gizlemeleri yönünde talimat verdiğini, ayrıca bu sığınakta kaçırılan şahısların sorgulamalarının yapıldığı ve bu sığınağa gömüldüğünü, bu sığınağın yapımında ..., Şeyh Sinan kod Lütfi Bayol ve Hikmet Durmaz isimli örgüt mensuplarının çalıştığını, sığınağın yapımı için gereken parayı Tahsin kod’a verdiğini, silahların bir araya toplanmasından sonra bölgede mit mensubu ve ajan olabileceği değerlendirilen şahıslar ile ilgili çalışmalar yapılması talimatının gelmesi üzerine bu yönde talimat verdiğini, bu şahıslarla ilgili gereken raporların gelmesi üzerine bu konuyu üst sorumlularına bildirdiğini, gelen talimat ile kaçırma ve sorgulama faaliyetlerine başlandığını, buna göre;

1- 1995 yılında Kızıltepe ilçesi, Meskanterli Köyünde Abdulkadir isimli bir imamı Molla Cüneyt isimli şahsın evinde bağladıktan sonra elli gün süreyle sorgulanması,

2- 1995 yılında Zeki kod isimli bir PKK örgüt mensubunun yakalanıp Kızıltepe ilçesinde Gazi isimli şahsın evinde sorgulanması ve Bahattin Temel’e teslim edilmesi,

3- 1998 yılında Kızıltepe’li ... isimli şahsın kaçırılıp sorgulandıktan sonra Lütfi Bayol’un evinin altında bulunan sığınakta öldürülmesi,

4- 1999 yılında Abdulkadir Ay isimli şahsın Kızıltepe ilçesinden kaçırılıp sorgulanması ve öldürülmesi,

5- 1999 yılında Davut Oral isimli şahsın Kızıltepe’den kaçırıp Gaziantep iline getirdikten sonra Sadık Arslan ile birlikte Cumhuriyet Mahallesindeki Ahmet Doğan ve Habip Kaya’nın evine götürüp sorgulanması,

6- 1999 yılında Hacı İnan isimli örgüt mensubunun talimatı ile İstanbul ili, Kaynarca ilçesinde bir örgüt evinde kaçırılan bir şahsın bağlanarak Hacı İnan’a teslim edilmesi,

7- Abdullah Tunç isimli şahsın kaçırılıp öldürülmesi eylemlerine katıldıklarını,

17.01.2000 tarihinde İstanbul ili, Beykoz ilçesinde çıkan çatışmadan sonra ele geçirilen örgütsel dökümanlarda isminin geçeceği ve evinin de İstanbul ilinde olması sebebiyle İstanbul'dan ayrılarak Gaziantep iline geldiğini, Gaziantep'e doküman almak ve çözüm vermek için geldiğinde akrabası olan Davut'un evinde kaldığı, Gaziantep iline gelmesinden sonra yaklaşık 1 yıl süre ile örgüt ile irtibat kuramadığını ancak Hacı İnan’ın kendisine önceden vermiş olduğu randevuda yazılı olan Lalezar Camisine giderek Hatip Dağ ile Özgürlük Mahallesinde bulunan evine gittiklerini, bir gece kaldıktan sonra ayrıldığını, birkaç gün sonra yine geldiğinde fotoğrafını vererek sahte kimlik istediğini, Hatip Dağ’ın önce ... Şimşek, daha sonra da Şükrü Sağlam adına düzenlenmiş sahte kimlikleri getirdiğini, bu örgüt mensubunun talimatı ile Mardin ilinde Tacettin Tuna isimli örgüt mensubu ile irtibata geçtiğini, şahsın kendisine Mazıdağı'nda faaliyetlerine devam etme talimatı verdiğini, kendisinin kullanmış olduğu Panelvan marka araç ile dağın eteklerinde iki katlı bir eve gittiklerini, evde Sadık Arslan, Sülhaddin Ürük, isimli örgüt mensupları ile sanık ...'nın bulunduğunu, Sülhaddin Ürük ile görüştüğünü, bu evde 4-5 gün süre ile kaldığını ve yapılacak irtibatlar ve çalışmalar ile ilgili sohbetler yaptıklarını, Sülhaddin Ürük tarafından kendisine Nasuh Sevinik isimli örgüt mensubu ile buluşma yapması için randevu verildiğini, Mehmet Veysi Özel tarafından Pozantı tesislerine araç ile bırakıldığını, Gaziantep ilinde Nasuh Sevinik ile buluştuğunu, kendisinin ikametinde kaldığını, ev bulduklarını, 2 gün sonra yakalandığını, ikametinde ele geçirilen Makarov marka tabanca, 1 adet şarjör ve 7 adet 9 mm çapında fişeğin Hatip Dağ isimli örgüt mensubuna ait olduğunu, İstanbul ilinde 17 Ocak 2000 tarihinde yapılan operasyonda ele geçirilen örgütsel dökümanlarda geçen... kod isimli örgüt mensubunun kendisi olduğunu, belgelerde yazılı olan konuların doğru olduğunu,

Cumhuriyet savcılığında; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce alınan 5 sayfadan ibare olan kolluk beyanlarını kabul etmediğini, mensubu olduğu Hizbullah örgütü adına hiçbir terör eylemlerine katılmadığını, örgüt içerisinde herhangi bir cami sorumluluğu ve diğer sorumluluklarda çalışmadığını, Kızıltepe camiler genel sorumlusu ve Kızıltepe ilçe sorumlusu olduğu hususlarının doğru olmadığını ayrıca 1998 yılına kadar katıldığı örgütsel faaliyetlerini anlattığını,

Mahkemede; suçlamaları kabul etmediğini, Fesih Dağlı’nın akrabası olduğunu, diğer sanıkları gerek akrabalık nedeniyle gerekse okuldan tanıdığını, bu şahısların kendisinden 2 yıl önce yakalandıklarını, kendisine isnat edilen olayların doğru olmadığını, atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini, Mehmet Salih Kaplan, Şeyhmus Demir, Seydo Aydoğan’ın öldürülmeleri eylemlerine katılmadığını, Medeni Dağlı'nın akrabası olduğunu, özgeçmiş raporunun kendisine ait olduğunu, Fesih Dağlı’nın kolluk beyanını kabul etmediğini ancak bu şahsı tanıdığını, kendisinin 2001 yılında yakalandığını,

Savunmuşlardır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu'nun 168. maddesinde yer alan; "Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahküm olur.

Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır" şeklindeki düzenlemenin birinci fıkrasında, Kanun’un 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete oluşturmak veya böyle bir cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir vazife üstlenmek eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Silahlı cemiyet ve çetenin sair efradı olmanın cezai müeyyidesi de maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup, birçok yargısal kararda vurgulandığı üzere; silahlı cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir görev almayan, çeteye basit şekilde katılan, ulaşılmak istenen amaca ait konularda irade birliği içinde olan, çeteye katılırken çetenin niteliğini bilen ve çetenin ulaşmak istediği amacı kendi amacına uygun görenler ise cemiyet ve çetenin sair efradıdır.

Gelinen noktada 5237 sayılı TCK'da düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun da ifade edilmesi gerekecektir.

Terör konusunu özel olarak düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.

Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.

18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı TCK'nın 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, 3713 sayılı Kanun'da ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.

TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.

TCK'nın "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" başlıklı 220. maddesinde;

"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur..." hükmüne yer verilmiştir.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.

Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.

TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.

3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.

TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan "Silahlı örgüt" suçu ise;

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.

Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın "Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler" başlıklı TCK’nın 146. maddesi;

"Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.

65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur" şeklindedir.

Maddede devletin (siyasal iktidar düzeni ve fonksiyonları) aleyhine işlenen fiiller cezalandırılmaktadır. Hükümet düzeni, Devlet kuvvetlerinin şekillenişi, Devletin temel ideolojik yapısı, temel insan hakları, seçim sistemi gibi değerler ise Devletin Siyasal İktidar düzenini oluşturmaktadır. Suçun konusu bu olduğuna göre bu kavramın içine Anayasa'nın 1. maddesindeki Devlet ve Hükûmet şekline ilişkin "Cumhuriyet" ile 2. maddesindeki "Laiklik" ilkeleri de girmektedir.

Cumhuriyet, egemenliğin bir kişiye veya bir zümreye değil tüm topluma ait bulunduğu bir devlet şeklini, Laiklik ise genel anlamda devlet yönetiminin dini kurallara göre değil, toplum gereksinimlerinin akılcı ve bilimsel kurallara göre karşılandığı bir yönetim biçimini tanımlar. Madde ile Devletin Siyasal İktidar düzeninin hukuka aykırı yöntemlerle ve zorla değiştirilmesine "teşebbüs" edilmesi suç sayıldığına göre bu hususa yönelik icra hareketlerinin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bu suçun oluşumunda genelde diğer suçlarda olduğu gibi "neticenin" gerçekleşmesi aranmaz. Zira bu suç tipinde netice gerçekleşmişse, artık o fiili cezalandırma olanağı ortadan kalkar. Bu nedenle öğretide bu suç "peşinen tamamlanmış suç", "neticesi hareketten ayrı suç" olarak da tanımlanmaktadır. Bu nitelikteki suçların özelliği teşebbüs aşamasında kalan fiillerin de tamamlanmış suç gibi cezalandırılması, ceza uygulaması açısından "teşebbüs" ile "tamamlanmış suç" ayrımının yapılmamasıdır.

765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde düzenlenen suçun icrasına başlandığına, faile suçun tamamlanmış hâlinin cezasının uygulanabilmesi nedeniyle öğretideki bir görüşe göre bu suç tipinin "salt tehlike suçu" veya "salt hareket suçu" olarak nitelendirilmesi de yerinde değildir. Zira tehlike ve salt hareket suçları hukuka aykırı hareketten ayrı olarak hukuka aykırı neticenin öngörülmediği suç tipleridir. Oysa TCK'nın 146. maddesinde, hareketten ayrı olarak neticede belirtildiğine göre bu suç aynı zamanda bir "zarar suçu"dur.

Maddede, neticesi hareketten ayrı bir suç tipi tanımlanması, özelliğin, salt ceza uygulaması yönünden "tamamlanmış suç","teşebbüs aşamasında kalmış suç" ayrımını ortadan kaldırmakla sınırlı bulunması nedeniyle, bir fiilin anılan madde uyarınca cezalandırılabilmesi için o fiilin "icra hareketi" niteliğinde bulunması zorunludur. Diğer bir deyişle maddedeki "teşebbüs eden" sözcüğü icra hareketine başlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan da fiilin elverişli vasıtalarla icrasına başlanmış olması aranır. Bir fiilin 146. madde yönünden icra hareketi niteliğinde olup olmadığı hususu ise olayın akışına göre değerlendirilir.

Bu suç, gittikçe ağırlaşan, belirli bir süreçte gelişen, muhtelif fiillerin nedensellik bağı içinde gerçekleştirilmesini zorunlu kıldığından öğretide "müterakki suç", "gelişimli suç" olarak da tanımlanmakta, dolayısıyla bu suç failleri hakkında önceki suç aşamalarının cezaları uygulanmamaktadır. Bu suçun kasten işlenebilen suçlardan bulunduğunda ise kuşku yoktur. Ancak failin gerçekleştirmek istediği sonucun Anayasa'ya aykırı olup olmadığını bilmemesi, bu konuda düşeceği yanılgı, suç kastına ve dolayısıyla sonuca etkili değildir. Yine bu suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş bir çete veya örgütün varlığı da zorunlu değildir. Maddede "teşebbüs edenler" deyiminin kullanılmış olması, suçun işlenmesi bakımından şahıs itibarıyla ayrım yapılmadığını, korunan değeri zorla ihlal eden bir kimsenin konumuna bakılmaksızın bu suçun faili olabileceğini ortaya koymaktadır.

Gelinen noktada bağlantılı olması sebebiyle uyuşmazlıkların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

B. Somut Olaylarda Hukuki Nitelendirme

Amacının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, İslami-Kürt Devleti kurmak için terör eylemlerine girişen, ilk aşamada bölge hâkimiyeti için PKK terör örgütü mensupları ile silahlı mücadele veren, siyasi ve askeri kanatları mevcut, üyelerinin çoğu silahlı, emir-komuta zinciri altında disiplinli ve düzenli bir silahlı çete, aynı zamanda bir terör örgütü olduğu ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile hakkında silahlı terör örgütüne dair karar verilen Hizbullah örgütünün liderinin Hüseyi Velioğlu olduğu ve hem sanık ...'nın hem de sanık ...'ın liderle ilişkilerinin bulunduğunun sanıkların kısmi ikrar içerikli beyanları ve örgüte ilişkin yazılı belgelerden sabit olduğu,

a) Sanık ...'nın örgüt içerisinde üst konumlarda olduğu, tanık beyanları ile bir kısım örgüt arşivinden ele geçirilen belgelerde sanığın Şura üyesi olarak belirtildiği, yakalandığı operasyonda o tarihteki örgüt lideri olan Sulhattin Ürük ile aynı evde bulunduğu, yakalandığı tarihe kadarki dönem içerisinde 3 farklı örgüt liderinin de yakın çevresinde yer aldığı, 1990’lı yılların başında örgütün siyasi kanat sorumlusu olarak Diyarbakır ve çevre illerde propaganda amaçlı düzenlenen dinsel ya da siyasal nitelikli ders ve sohbet toplantılarını düzenlediği, Muş ilinde örgütlenmeyi yaptığı, sorumlusu olduğu yer ve birimlerden aldığı yazılı faaliyet raporlarını 1997 yılına kadar Mardin ilinde ikamet eden örgüt lideri ... Velioğlu nezdinde kurulan ana arşive bizzat veya kurye aracılığıyla ulaştırdığı, örgüt liderinden çözümler adı altında kendisine verilen veya kuryeler aracılığıyla ulaştırılan fetvaları gereği yapılmak üzere ilgili birim veya kişilere ulaştırdığı, kendi faaliyet alanında karşılaşılan sorunlarla ilgili olarak örgüt liderinin verdiği özel yetki çerçevesinde çözümler ürettiği, fetvalar verdiği ve tüm bu hususların örgüt arşivinden ele geçirilen belgeler ve tanık beyanları ile de sabit olduğu ancak sanık hakkında askeri kanatta olduğuna ilişkin net bir beyan bulunmadığı gibi örgüt arşivinden ele geçirilen belgelerde de bu hususlardan bahsedilmediği, öte yandan Özel Dairece sanığın yakalanış şekli vahim eylem olarak açıkça kabul edilmiş ise de yakalandığı evde sanığın çatışmaya girmediğinin olay tutanağı ve kullanılan silahlara ait ekspertiz raporları ile sabit olduğu, sanıkta atış artığına da rastlanılmadığının tespit edildiği ve bu suretle mevcut örgütün arşivinde ele geçen örgütsel dökümanlara göre hücre tipi sıkı hiyerarşik yapı içerisinde sıkı sıkıya lidere bağlı olarak örgütlenen Hizbullah'a ait şemada Şura üyesi olan sanığın örgütteki konumu, siyasi faaliyetlerden sorumlu olması, bir kısım illerde örgütün yapılanmasının gerçekleştirmesi de gözetildiğinde eylemlerinin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

b) Sanık ...'ın 1988 yılında Hizbullah silahlı terör örgütüne katıldığı, Kızıltepe Köprübaşı Camiinde siyasi eğitim aldığı, Koçhisar Camii ve Kızıltepe Lisesi sorumluluğunu birlikte yürüttüğü, üst sorumlusuna raporlar sunduğu, 1996 yılında Mardin ilinde ana arşivin bulunduğu hücre evine çekildiği, 1 yıla kadar örgüt arşivinde çalıştığı, 1997 yılında Kızıltepe ilçesi sorumluluğuna getirildiği, bu yıllarda kendisine bağlı olarak askeri kanat eylem birimi kurduğu, örgütsel faaliyetleri sırasında kendisine..., ... ve ... kod adları verilerek gizliliği sağlandığı, 06.09.2001 tarihinde ... Şimşek adına düzenlenmiş sahte kimlikte Gaziantep ilinde yakalandığı, 10.09.2001 tarihinde yapmış olduğu yer gösterme sonucu Kızıltepe ilçesi, Akziyaret Köyü yakınlarında bulunan, ... ve ... isimli şahısların sorgulanıp öldürüldüğü iddia edilen ve Şeyh Sinan kod isimli ...’a ait evde kazılı sığınak bulunup imha edildiği,

Sanık hakkında beyanda bulunan başka dava dosyasında yargılanan Fesih Dağlı, ..., ... ve ...'in kolluk anlatımlarını doğrulayan yer gösterme tutanakları ile özellikle ... ve ...’in Cumhuriyet savcısı ve sorgu sırasındaki ikrara yönelik ifadeleri dışında sanığın kollukta yaptığı yer göstermeleri ve Hizbullah terör örgütünün arşivlerinde ele geçen sanıkla ilgili çok sayıda örgütsel doküman içerikleri ile doğrulanan deliller kapsamında sanığın örgüt içerisinde askeri birimde yer aldığı ve vahim eylem kabul edilebilecek sorgulamalar yaptığı, örgütün düşman olduğu kişilerle ilgili istihbari raporlar hazırlattığı anlaşılmakla eyleminin 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinde düzenlenen ülke topraklarının bir kısmını devlet egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının sanık ... bakımından değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan vermiş olduğu mahkûmiyet hükmünün sanığın eyleminin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu isabetsizliğinden bozulmasına, sanık ... yönünden ise itirazın reddine karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- a) Sanık ... bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

b) Sanık ... bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19.10.2011 tarihli ve 10376-28035 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Diyarbakır (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın mülga 250. maddesiyle yetkili ve görevli) 15.02.2011 tarihli ve 465-65 sayılı sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün, sanığın eyleminin silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı kabul edilip Özel Daire onama kararı kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle sanık ...'nın cezasının infazına başlanmış ise İNFAZININ DURDURULMASINA,

5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.