Logo

Ceza Genel Kurulu2019/248 E. 2023/334 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün Anayasa'nın 141. maddesi ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkeme hükmünde, delillerin tartışılıp değerlendirilmediği, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmediği, ulaşılan kanaate, sanığın eyleminin hukuki nitelendirmesine ve ceza tayiniyle ilgili gerekçelere yer verilmediği gözetilerek, hükmün yasal ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmiş ve bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 131-111

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanık ...'ın mağdur ...'e yönelik gerçekleştirdiği neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK'nın) 86/1, 86/3-b-e, 87/1-c-d, 87/2-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Kangal Asliye Ceza Mahkemesince 25.01.2012 tarih ve 236-11 sayı ile kurulan hükmün, sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 07.04.2014 tarih ve 1559-14123 sayı ile;

"Hükmün gerekçe kısmında sanığa asgari hadden uzaklaşılarak ceza tayin edildiği belirtilmesine karşın, kısa kararda ceza uygulamasına göre temel cezanın asgari hadden tayin edildiği, ancak TCK'nin 87/2-b maddesi uyarınca ceza tayin edilirken 9 yıl hapis cezasına çıkartılmak suretiyle cezanın belirlenmesi suretiyle hükümde çelişki yaratılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma ilamına uyan Yerel Mahkemece 30.03.2015 tarih ve 349-216 sayı ile sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-b-e, 87/2-b-son cümlesi uyarınca 9 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, aleyhe temyiz olmaması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 307/4. maddesi uyarınca 8 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, TCK’nın 62. maddesi uyarınca neticeten 6 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ilişkin verilen hükmün ise sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 31.01.2019 tarih ve 5497-1708 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 10.03.2019 tarih ve 62199 sayı ile “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, yerel mahkemece, sanık ...'ın üzerine atılı eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği, gerçekleştirdiğinin kabulü halinde mağdurun beden veya ruh bakımından kendisini savunup savunamayacağı ve sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı yönünde yeterli değerlendirme yapılmadan, sanık lehine ve aleyhine olan delillerden hangilerine üstünlük tanındığı belirtilmeden, gerekçesiz olarak karar verildiği kanaatine ulaşılmıştır. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK'nin 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturacağından yetersiz gerekçeyle kurulan hükmün bozulmasına karar verilmelidir" düşüncesi ile itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK'nın) 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.04.2019 tarih ve 7131-8802 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Kangal Cumhuriyet Başsavcılığının 17.08.2006 tarihli ve 340-135 sayılı iddianamesiyle; şüpheliler ..., ... ve ...’in buğday teslimi için bekledikleri sırada şüpheli ...’in kamyonla yanlarından toz çıkartarak geçmesi üzerine önce ... ile ... arasında çıkan sözlü tartışmanın kavgaya dönüştüğünün, kavgaya ..., ... ve ...’un da karıştığının, her iki tarafın birbirlerine ağaç sopa ve demir levye gibi aletlerle saldırdıklarının, bu ilk olay nedeniyle ..., ..., ... ve ...’in yaralandıklarının, kavganın olay yerinde bulunan vatandaşlar tarafından aralandığının, bu ilk kavgadan sonra ... ve ...’in telefonla akrabalarını arayarak yardım istediklerinin, olay yerine ...’in babası olan sanık ile şüpheli ...’in babası ...’in akrabalarıyla birlikte geldiklerinin, ... soyadlı grup ile ... soyadlı grubun birbirleri ile ağaç sopa, bijon anahtarı, levye gibi aletlerle yeniden kavgaya giriştiklerinin, kavga sırasında sanığın mağdurun sağ gözüne bijon anahtarı ile vurarak yaraladığının ve mağdurdaki yaralanmanın yaşamını tehlikeye soktuğunun, duyu ve organlarından birini sürekli yitirmesine neden olduğunun, yüzünde sabit ize neden olduğunun ve kişinin beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğunun tespit edildiği, bu nedenlerle sanığın TCK’nın 86/1, 86/3-b-e, 87/1-c-d, 87/2-b, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,

Yerel Mahkemenin 16.06.2017 tarihli ve 131-111 sayılı gerekçeli kararında;

1. ve. 2. sayfalarda; Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 17.08.2006 tarihli iddianamedeki olay anlatımına, Yerel Mahkemenin iki farklı tarihli hükümlerine ve önceki Yargıtay bozma ilamları doğrultusundaki yargılama safahatına yer verildiği, sanığın bozma öncesi ve sonraki aşamalarda sunduğu savunmaların özetlendiği,

3. ve 4. sayfalarda; sanık müdafiinin savunmalarına yer verildiği, Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe başlıklı bölümde; mağdurun beyanları ile tanık beyanlarının özetlendiği,

5. sayfada; Yerel Mahkemece yapılan keşif ve Adli Tıp Kurumu raporlarının özetlendiği ve gerekçe kısmının son paragrafında;

“Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanık ...'ın katılan ...'a karşı üzerine atılı yaralama suçunu işlediği sabit olduğundan sanığın cezalandırılmasına, cezalandırma yoluna gidilirken suç konusunun önem ve değeri, suç sebepleri ve saikleri sanığın kişiliği ekonomik ve sosyal durumu nazara alınarak ayrıca sanığın mahkumiyetine hükmedilen 2006/236 Esas sayılı ilk kararda sanık aleyhine temyiz yoluna başvurulmadığı, yeniden verilen cezanın önceki verilen hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir ceza olamayacağı anlaşılmakla sanık hakkında her ne kadar alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayinine gidildiyse de sonuç ceza olarak 8 YIL hapis cezası ile cezası ile cezalandırılmasına, katılandan sanığa karşı herhangi bir haksız fiil tespit edilemediğinden TCK'nun 29. Maddesine göre sanık hakkında haksiz tahrik hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklindeki açıklamalara yer verilerek hüküm fıkrasına geçildiği,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Öne Sürülen Görüşler

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.

CMK'nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında;

"Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.”,

"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;

"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu'nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.

(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",

Hükümlerine yer verilmiştir.

Buna göre, Anayasa'nın 141 ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, sorun bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, gerekçe kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, sonuç (hüküm) kısmında ise CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının gerekçe bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, CMK'nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33.). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).

AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).

Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.). Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Yerel Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle sanığın mahkûmiyetine karar verilen ve 6 sayfadan oluşan gerekçeli kararın; CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşleri ihtiva ettiği,

Ancak;

CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca; delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine yönelik olarak, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin neler olduğu açıkça ortaya konulmadığı gibi tanık ifadelerine ve dosyada mevcut raporlara özetlenmek suretiyle kararda yer verilerek savunma makamınca sunulan savunma ve delillerin neden reddedildiğinin açıkça gösterilmediği,

Adı geçen Kanun'un 230. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca; Yerel Mahkemece suça konu maddi olayda ulaşılan kanaate, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen maddi fiilinin ne olduğuna, bu fiilin TCK’nın hangi maddeleri uyarınca ne şekilde nitelendirildiğine ve TCK’nın 61 ve 62. maddeleri uyarınca belirlenen sıra ve esasa göre ceza uygulamasının takdiren veya teşdiden nasıl ve hangi gerekçeyle belirlendiğine açıklık getirilmediği,

Netice itibarıyla, hükmün CMK’nın 230. maddesinde yazılı gerekçede gösterilmesi zorunlu hususlar yönünden; mahkemenin suça konu maddi olayın oluşuna dair kabulünü, TCK’nın 86. maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinin uygulanması gerekçesini ve özellikle de sanığın olay yerine gelmesine neden olan oğlu ...’ın yaralanması şeklinde gerçekleşen ilk olayın TCK’nın 29. maddesi kapsamında haksız tahrike konu olup olmayacağının gerekçesini ihtiva etmemesi nedenleriyle, yasal ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir.

Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içermemesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 31.01.2019 tarihli ve 5497-1708 sayılı onama ilâmının KALDIRILMASINA,

3- Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 16.06.2017 tarihli ve 131-111 sayılı mahkûmiyet hükmünün, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içermemesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilip, Özel Dairenin onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi nedeniyle; sanık ... hakkında verilen cezanın infazına başlanmış ise İNFAZININ DURDURULMASINA, sanık hakkında Kangal Asliye Ceza Mahkemesinin 16.06.2017 tarihli ve 131-111 sayılı kararıyla 5271 sayılı CMK'nın 109/3-a maddesi uyarınca yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verildiği anlaşıldığından söz konusu adli kontrol kararının, 7331 sayılı Kanunla değişik 5271 sayılı CMK'nın 110/A maddesinde yazılı sürenin de gözetilmesi suretiyle KALDIRILMASINA, gereği için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına YAZI YAZILMASINA,

5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.06.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.