"İçtihat Metni"
İTİRAZ
İtirazname No : 2016/215095
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 248-157
I. HUKUKİ SÜREÇ
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 133/2, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan verilen 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Taşköprü Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2016 tarihli ve 248-157 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.12.2018 tarih ve 3553-12027 sayı ile; "Sanık ...'ın kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan dolayı TCK'nın 133/2, 62, 52/2-4. maddeleri gereğince doğrudan 3.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 03.03.2016 tarihli mahkûmiyet hükmü, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından, '...Aleni söyleşinin kamu görevlisi tarafından kayda alındığı hususu göz önüne alınmadan yanılgıya düşülerek eksik ceza tayini...' biçiminde ifade edilen TCK'nın 137/1-a madde, fıkra ve bendi uyarınca hükmedilen cezada ½ artırım yapılmaması nedenine dayalı olarak temyiz edilmiş olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 gün ve 532-126, 12.03.2013 gün ve 1515-202 ile 21.12.2010 gün ve 230-264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümlerin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabileceği ve mahalli Cumhuriyet savcısının sanık hakkında TCK'nın 137/1-a madde, fıkra ve bendinin uygulanmamasına dair temyiz talebinin isabetli olmadığı anlaşıldığından, kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik bir temyiz talebi ile yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezanın verildiği bir hükme yönelik temyiz istemi bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede:
Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 tarihli ve 27369 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK'nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL'ye kadar (2000 TL dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanun'un 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkûmiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3000 TL dahil) adli para cezalarının 5320 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu anlaşılmakla; 03.03.2016 tarihinde sanık hakkında doğrudan hükmedilen 3000 TL'den ibaret mahkumiyet hükmüne yönelik mahalli Cumhuriyet savcısının ve sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak reddine" oy çokluğuyla karar verilmiştir.
Daire Üyesi N. Güngüneş; "Cumhuriyet savcısı, aleni söyleşinin zabıt kâtibi (kamu görevlisi) tarafından kayda alındığını bu nedenle de TCK'nın 137/1-a maddesinin tatbik edilmesi gerektiğini beyanla temyiz isteminde bulunmaktadır. İddianamede yer alan bir sevk maddesinin mahkeme tarafından dikkate alınmaması bir temyiz sebebidir. Hele bu sevk maddesinin tatbik edilmemesi kararı kesin hâle getiriyor ise bunun temyiz sebebi olarak kabul edilmemesi düşünülemez.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 tarihli ve 532-126, 12.03.2013 tarihli ve 1515-202 ile 21.12.2010 tarihli ve 230-264 sayılı kararların başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümlerin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabileceğini belirtmektedir.
Bu kararlarda mahkemelerce sevk maddesinin uygulanmamasının gerekçelendirildiği durumlarda bile bu hususun öncelikle incelenip sevk maddesinin uygulanmama gerekçesi haklıysa esasa girilmemesi, eğer gerekçe haksız ise işin esasına girilmesi gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Davamızda ise mahkeme TCK’nın 137/1-a maddesini uygulamamış, uygulamama gerekçesini de göstermemiştir. Bu tavrı ile temyize konu olabilecek bir kararı kesinlik sınırında tutarak temyiz incelemesi dışında bırakmıştır.
Bu durumda suçun niteliğinin belirlenmesi ve ceza miktarının değişebileceği ihtimali göz önünde tutularak olayımızda TCK’nın 137/1-a maddesinin tatbik imkanı bulunup bulunmadığı incelenmeli, olmadığı anlaşılır ise kesin olan içeriğe girilmemeli, aynı maddenin olayımıza tatbik imkanı olduğu anlaşılır ise esasa girilerek temyiz incelemesi yapılmalıdır.
Bu itibarla; Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin kararın kesin nitelikte olduğundan bahisle reddine karar verilmesine dair sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 15.03.2019 tarih ve 215095 sayı ile; "...Taşköprü Asliye Ceza Mahkemesince sanık ... hakkında aleni olmayan söyleşinin kamu görevlisi tarafından kayda alınması suçundan TCK'nın 133/2 ve 62. maddesince doğrudan 150 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ve TCK'nın 52/2. maddesince 3.000 TL adli para cezasına hükmedildiği, ancak sanık hakkkında TCK'nın 137/1-a maddesince verilen cezanın sanığın kamu görevlisi olması sebebiyle 1/2 oranında artırım yapılmadan yanlış uygulama yapılarak 3.000 TL adli para cezasına hükmedildiği, mahkemece doğru uygulama yapılmış olsaydı verilecek cezanın 4.500 TL adli para cezası olarak hükmedilmesi gerekirdi. Sanık aleyhine Cumhuriyet savcısı temyiz isteminde bulunmuştur.
Bu itibarla Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK'nın 133/2, 137/1-a ve 62. maddelerince uygulama yapılması gerekirken yanlış uygulama yapılarak nitelikli hâl uygulanmamıştır. Bu durumda hükmün temyiz denetimine olanak bulunduğu kabul edilmelidir. Sanık hakkında verilen doğrudan para cezasının kesin nitelikte olmadığından Özel Dairenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılması gerektiği" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.04.2019 tarih, 3552-5168 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmedilen sonuç adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin nitelikte bulunan Yerel Mahkeme hükmüne karşı kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içerecek gerekçeye dayalı olarak yapılan temyiz isteminin Özel Dairece kabul edilmesinden sonra, hükmün incelenerek sonuçta hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece, sanığın eylemine uyan TCK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, madde metninde yer alan seçenek yaptırımlardan adli para cezası tercih edilip temel cezanın 180 gün adli para cezası olarak belirlendiği, takdiri indirim nedenleri uygulanarak adli para cezasının TCK’nın 62. maddesi uyarınca 150 güne indirildiği, aynı Kanun'un 52. maddesi gereğince de günlüğü 20 TL'den hesaplanmak suretiyle sonuç olarak 3.000 TL adli para cezasına hükmedildiği,
Cumhuriyet savcısı tarafından; "Aleni söyleşinin kamu görevlisi tarafından kayda alındığı hususu göz önüne alınmadan yanılgıya düşülerek eksik ceza tayin edildiği" görüşüyle sanık aleyhine temyiz talebinde bulunulduğu,
Dosyayı inceleyen Özel Dairece, hükmün temyizen incelenebilir olduğunu vurgulandıktan sonra Cumhuriyet savcısının sanık hakkında TCK'nın 137/1-a madde, fıkra ve bendinin uygulanmamasına dair temyiz talebinin isabetli olmadığı ve bu nedenle hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Değerlendirmeler
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır." hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
CMUK’nın hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan "Temyizi Kabil Olan ve Olmayan Hükümler" başlıklı 305. maddesi; "Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, on beş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümler hiçbir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtay’ca re'sen tetkik olunur.
1- İkimilyon liraya kadar (İkimilyon dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı onmilyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz.
Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. Ancak haklarında 343. madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir." şeklinde iken, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca CMUK'nın 305. maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan "ikimilyon" ibaresi "ikimilyar"; (2) numaralı bendinde yer alan "onmilyon" ibaresi "onmilyar" olarak değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikle 21.07.2004 tarihinden önce iki milyon liraya kadar olan para cezaları kesin nitelikte iken, 21.07.2004 tarihinden itibaren iki milyar liraya kadar olan para cezaları kesin hâle getirilmiştir.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine ilişkin CMUK'nın 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 tarihli ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse de doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin; 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 23. maddesi ile CMK'nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; "Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz." şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun'un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen; "Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz." biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL'den fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hâle gelmiştir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 27.12.2011 tarihli ve 370-302 ile 06.12.2011 tarihli ve 185-249 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında da; miktar itibarıyla kesin nitelikteki hükümlerin, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek şartıyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, temyiz incelemesine konu olabileceklerine işaret edilmiştir.
CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca hâlen yürürlükte bulunan "Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi" başlıklı 315. maddesinde; "Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz.",
"Yargıtayca temyiz isteğinin reddi" başlıklı 317. maddesinde de; "Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar." düzenlemelerine yer verilmiştir.
CMUK’nın 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtay'ca da yapılması hüküm altına alınmıştır.
Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması hâlinde herhangi bir karar verilmeden aynı Kanun'un 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK'nın 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtay’a gönderilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesi ile daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince de öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı, başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması ya da kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması veya başvuruda bulunanın temyiz etme hak ve yetkisinin olmaması hâlinde ise ilgili Dairece temyiz talebi CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
Dosyanın, hükmü temyiz olunan mahkemece verilen temyiz isteminin reddi kararına karşı yapılan başvuru üzerine yollanması hâlinde de Yargıtay tarafından; ret kararı usul ve kanuna uygun bulunursa temyizin reddi kararının onanmasına karar verilip dosya mahkemesine geri gönderilecek, ret kararının usul ve kanuna aykırı olduğu tespit edilirse, bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenecektir. Diğer bir anlatımla, temyiz başvurusunun kabul edilebilirliği belirlendikten sonra Yargıtay’ca yapılacak inceleme ilk derece mahkemesince verilen hükmün esasına yönelik olacaktır. Dolayısıyla, hükmedilen sonuç adli para cezasının miktarı itibarıyla kesin nitelikte bulunan yerel mahkeme hükmüne karşı suç vasfına yönelik olarak yapılan temyiz talebinin Yargıtay ilgili Dairesince kabul edilerek, hükmün temyizen incelenebilir olduğunun belirlenmesinden sonra, hükmün esası incelenerek bir karar verilecek, temyizen incelenebilir olduğu kabul edildikten sonra artık hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilemeyecektir.
B. Somut Olayda Hukukî Nitelendirme
Yerel Mahkemece, sanığın eylemine uyan TCK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, madde metninde yer alan seçenek yaptırımlardan adli para cezası tercih edilip temel cezanın 180 gün adli para cezası olarak belirlendiği, takdiri indirim nedenleri uygulanarak adli para cezasının TCK’nın 62. maddesi uyarınca 150 güne indirildiği, aynı Kanun'un 52. maddesi gereğince de günlüğü 20 TL'den hesaplanmak suretiyle sonuç olarak 3.000 TL adli para cezasına hükmedildiği, söz konusu bu hükme yönelik Cumhuriyet savcısının; "Aleni söyleşinin kamu görevlisi tarafından kayda alındığı hususu göz önüne alınmadan yanılgıya düşülerek eksik ceza tayin edildiği" görüşüyle sanık aleyhine temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hükmolunan adli para cezası miktarı itibarıyla kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan Yerel Mahkeme hükmü, Cumhuriyet savcısının kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içerecek gerekçeye yönelik açık temyiz talebi nedeniyle temyiz edilebilirlik niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Özel Dairece hükmün temyizen incelenebilir olduğu vurgulaması yerinde bir uygulamadır. Ancak hükmün temyizen incelenmesine geçildikten sonra usul ve kanuna uygun bulunması hâlinde onanması, hukuka aykırılık belirlenmesi hâlinde bozulması ya da CMUK'nın 322. maddesinde yazılı şartların bulunması durumunda ise düzeltilerek onanması, başka bir anlatımla esasa ilişkin bir karar verilmesi gerekirken, Cumhuriyet savcısının sanık hakkında TCK'nın 137/1-a madde, fıkra ve bendinin uygulanmamasına dair temyiz talebinin isabetli olmadığı ve bu nedenle hükmün kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.09.2013 tarihli ve 1513-386; 1455-387 ile 01.10.2013 tarihli ve 1403-399 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteğinin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.12.2018 tarihli ve 3553-12027 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz başvurusunun incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.