"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2018/36062
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 1633-1362
I. HUKUKİ SÜREÇ
Hükümlü ...'in hırsızlık suçundan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 493/2-son, 522, 523 ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun’un 4 ve 6. maddeleri uyarınca 1.518.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin (Kapatılan) Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.10.2004 tarihli ve 1633-1362 sayılı hükmün, hükümlü tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 21.03.2016 tarih ve 1870-4819 sayı ile temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 08.10.2021 tarih ve 36062 sayı ile; "...Hükümlü ...'in 19.10.2015 tarihli uyarlama talebi üzerine uyarlama talebinin reddine karar veren İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı temyize tabi olduğu hâlde, itiraza tabi olduğu belirtilerek hükümlünün yanıltıldığı, hükümlünün süresinde yaptığı 23.10.2015 tarihli itirazın esasen temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi ile bahse konu kararın temyizen incelenmesi gerektiği..." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
23.07.2016 tarihli ve 29779-2 Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'na eklenen geçici 15/12. maddesine dayanılarak 05.11.2020 tarihli ve 31295 sayılı Resmî Gazete'de yayımı tarihinden 10 gün sonra yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03.11.2020 tarihli ve 245 sayılı kararı ile Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 01.12.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 6. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 09.11.2021 tarih ve 23464-17498 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI VE KONUSU
İnceleme dışı hükümlü ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme hükümlü hakkında verilen kararla sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyarlama talebinin reddine ilişkin kararın itiraz mı yoksa temyiz yoluna mı tabi olduğunun; temyiz yoluna tabi olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde kanun yolunda yanıltma nedeniyle hükümlünün 23.10.2015 tarihli dilekçesinin temyiz dilekçesi niteliği taşıyıp taşımadığının, bu bağlamda, Özel Dairece temyiz incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. UYUŞMAZLIK KONUSUNA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR
İncelenen dosya kapsamından;
Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.12.2001 tarih ve 7022-5314 sayı ile; hükümlü ... ile inceleme dışı hükümlü ...’ın, 23.11.2001 tarihinde tespit edilemeyen bir vakitte şikâyetçinin park hâlinde bulunan aracının kapısını sair alet kullanmak suretiyle açarak araçta bulunan oto teyp başlığını çaldıkları, olay sonrasında şüphe üzerine durdurulan hükümlünün yapılan üst aramasında suça konu eşyanın ele geçirildiğinden bahisle 765 sayılı Kanun'un 493/2-son ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
(Kapatılan) Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 19.10.2004 tarih ve 1633-1362 sayı ile; hükümlünün 765 sayılı Kanun'un 493/2-son, 522, 523 ve 647 sayılı Kanun’un 4 ve 6. maddeleri uyarınca 1.518.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye karar verildiği, hükmün son paragrafında “...Dair talebe uygun ve kanun yolları açık olmak üzere verilen karar Cumhuriyet savcısının huzuru ile sanıklar ve müştekinin yokluğunda alenen ve usulen anlatıldı.” şeklinde açıklamaların bulunduğu,
Yoklukta verilen kararın 09.03.2005 tarihinde hükümlüye tebliğ edildiği, kanun yoluna başvurulmaması nedeniyle 17.03.2005 tarihi itibarıyla kesinleştirme işlemlerinin yapılarak infaza başlandığı,
Başka bir suçtan Tekirdağ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlünün 04.05.2012 tarihli dilekçesi ile; (Kapatılan) Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2004 tarihli ve 1633-1362 sayılı kararı ile 10 ay 20 gün hapis cezası aldığını, 647 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca cezasının tecil edildiğini, 2008 yılında çıkan bir kanun ile sabıkası bulunmayan sanıkların 2 yılın altında kalan cezalarının infazına ilişkin lehe düzenlemeler yapıldığını belirterek hakkında lehe kanun maddelerinin uygulanmasını talep ettiği,
Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması nedeniyle bu mahkemeye ait işlerin devredildiği İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince 16.05.2012 tarih ve 1633-1362 sayı ile; hükümlünün talebine uyan 5728 sayılı Kanun ile değişik CMK'nın 231/6. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının gerçekleşmediği gerekçesine dayalı olarak talebin reddi ile infazın devamına karar verildiği, ek karara karşı hükümlünün 22.05.2012 tarihli itirazı üzerine inceleme yapan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince 05.06.2012 tarih ve 620 sayı ile itirazın reddine karar verildiği,
Hükümlünün Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne hitaben yazdığı 27.07.2015 tarihli dilekçesi ile; atılı suçu işlemediğini, yokluğunda karar verildiğini, savunma hakkını kullanamadığını beyanla hükmün kanun yararına bozulmasını talep ettiği,
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce 09.09.2015 tarih ve 59835 sayı ile; hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri doğrultusunda lehe kanunun tespiti bakımından mahallinde her zaman uyarlama yargılaması yapılabileceği, talebe konu eksik inceleme ile hüküm kurulması, delillerin değerlendirilmemesi ve mahkemenin takdirine ilişkin hususların kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı cihetle talebin reddine karar verildiği,
Hükümlünün 19.10.2015 tarihli dilekçesi ile TCK kapsamında uyarlama talebinde bulunması üzerine İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince 19.10.2015 tarih ve 1633-1362 sayı ile; 765 ve 5237 sayılı Kanun hükümlerinin karşılaştırılarak 765 sayılı Kanun’un hükümlünün daha lehine olduğu kabul edilip dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda talebin reddedildiği, kararın son paragrafında; “...tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde bu karara itiraz edilebileceği” şeklinde açıklamaya yer verildiği,
Hükümlünün 23.10.2015 tarihli dilekçesi ile; atılı suçu işlemediğini, aşamalarda kendini savunamadığını, 19.10.2004 tarihinde kendisine verilen cezayı anlamadığını, Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildiğinin bildirilmediğini, haklarını arayamadığını, 19.10.2015 tarihli ret kararının itiraz yolu açık olmak üzere verilmesi nedeniyle itiraz hakkını kullandığını, yargılamanın yenilenmesini ve lehine olan TCK maddelerinin uygulanmasını, mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda Yargıtay yolu açık olmak üzere temyiz hakkının iade edilmesini istediğini beyan ettiği,
İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.11.2015 tarihli ve 758 sayılı itirazın reddine dair kararın 10.11.2015 tarihinde hükümlüye tebliğ edildiği,
Hükümlünün 18.11.2015 tarihli dilekçesi ile; 2001/1633 esas sayılı dava dosyasında Yerel Mahkemenin yokluğunda karar verdiğini, sonradan hükümden haberinin olduğunu, kararın son bölümünde başvurulacak kanun yolu ve süresinin gösterilmediğini, temyiz hakkını kullanamadığını, atılı suçu işlemediğini, şikâyetçi ile yüzleşmek istediğini ifade ettiği,
Yerel Mahkemece hükümlünün 18.11.2015 ve 30.11.2015 tarihli eski hâle getirme talepli dilekçelerinin temyiz iradesi taşıdığı kanaatiyle dosyanın Yargıtaya gönderildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.01.2016 tarih ve 411895 sayı ile; yokluğunda verilen hükmün, 09.03.2005 tarihinde hükümlüye usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, karar tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 268/3. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurmanın mümkün olduğunun tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterildiği, hükümlünün ise bahse konu Kanun’un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra temyiz talebinde bulunduğu açıklamasıyla, hükümlünün 19.10.2004 tarihli ve 1633-1362 sayılı karara yönelik 18.11.2015 tarihli temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verilmesi talebiyle dosyanın tebliğ edildiği, inceleme yapan Özel Dairece talebe uygun olarak temyiz isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, hükümlünün 19.10.2015 tarihli uyarlama talebi üzerine talebin reddine dair İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince verilen karar temyize tabi olduğu hâlde, itiraza tabi olduğu belirtilerek hükümlünün yanıltıldığı, hükümlünün süresinde yaptığı 23.10.2015 tarihli itirazın da esasen temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle hükümlünün uyarlama yargılamasının reddine karşı yapmış olduğu itirazın süresinde olduğu görüşüyle Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasının talep edildiği,
Özel Dairece, “Yoklukta verilen 19.10.2004 tarihli kararın kanun yolu kısmının yanıltıcı olduğu görülmekle birlikte hükümlünün dosyada mevcut 04.05.2012 tarihli dilekçesinde, 2008 tarihinde çıkan lehe yasadan yararlanma isteminde bulunduğu, devamında sunduğu dilekçeler ve infaz evrakları içeriğinden 19.10.2004 tarihli mahkûmiyet kararını tebellüğ ettiğini kabul etmiş olmasına karşın yaklaşık üç yıllık bir süre geçtikten sonra 18.11.2015 tarihinde anılan karara yönelik temyiz isteminin süre yönünden reddine dair Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, hükümlünün 18.11.2015 tarihli dilekçesine, 19.10.2004 tarihli kararı da eklemek suretiyle bahse konu karara yönelik temyiz isteminde bulunduğu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazına konu edilen İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2015 tarihli uyarlama talebinin reddi kararına yönelik bir temyiz incelemesi yapılmadığı...” şeklindeki gerekçe ile itirazın reddine karar verilerek dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, 765 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan TCK'nın 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiş olup anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre; ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. Geçmişe etkili uygulama veya geçmişe yürürlük ilkesi denilen ikinci prensibe göre ise, failin lehine olan kanun geçmişe etkilidir. Dolayısıyla suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen sonradan yürürlüğe giren kanunun kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren kanunun, suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili hâlleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması veya kısaca uyarlama yargılaması denilen bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Daha önce bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen kanun normu mevcut olmadığından yerleşmiş uygulamalar doğrultusunda bu yargılama, CMUK’un, mahkûmiyet hükmünün yorumundan doğan tereddütün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi. Ancak, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.
Bunlardan 5275 sayılı Kanun'un 98. maddesinde; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddesinde düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler ve kanun yolu gösterilmiştir. Görüldüğü gibi 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 101. maddeleri, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi hâlinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
5252 sayılı Kanun'un 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise;
“(1) 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hâllerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, 01 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.” düzenlemesi öngörülmüştür.
5252 sayılı Kanun'un amacı, 1. maddesinde, TCK'nın yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek olarak gösterilmiştir. 2. madde uyarınca da, diğer kanunlarda 765 sayılı Kanun'a yapılan yollamalar, TCK'nın yürürlüğe girmesiyle ilga edilen hükümler, TCK'nın uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikler, bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümler bahse konu Kanun'un kapsamını oluşturmaktadır.
Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Kanun'un “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası uyarınca uyarlama yargılaması, sadece 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve münhasıran, TCK'nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik gerektiren hâllerde yapılabilecektir.
Sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı kanundan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Bu durum, uyarlama yargılaması konusunda iki farklı kanunda iki ayrı düzenleme öngörülmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren kanunun TCK olması ve mahkûmiyet hükmünün de 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması hâlinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilecek ve uyarlama yargılaması sonucunda verilen hüküm de temyize tabi olacaktır. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmediği durumlarda ise uyarlama yargılaması 5275 sayılı Kanun'un 98 ilâ 101. maddelerine göre yapılacak ve yargılama sonucunda verilen hükümlere karşı itiraz yoluna gidilebilecektir.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz incelemesi sonucunda verilen Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisinin kapsamı üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. CMUK’un 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir." biçiminde iken, CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir.
05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un 99. maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine;
"2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son hâlini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanır.
İtiraz, daire kararında gerek maddi ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yoluna başvurusunu itirazname denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
CMK’nın olağanüstü kanun yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi bulunmaktadır. Ancak bu kanun yolu ile hangi hukuka aykırılıkların denetleneceği yönünde gerek CMUK’un 322. maddesinin dördüncü fıkrasında gerekse CMK’nın 308. maddesinde bir açıklık bulunmamaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; "Eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (16.11.1964 tarih ve 470-464 sayı), "Kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı" (17.03.1998 tarih ve 18-91 sayı), "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı" (30.11.2010 tarih ve 233-241 sayı), "Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığın tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı" (29.03.2011 tarih ve 49-28 sayı), "Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz yoluna başvurma imkanının bulunmadığı" (27.12.2011 tarih ve 158-296 sayı), "Hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıkların, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeceği" (09.02.2008 tarih ve 19-31 sayı), “Özel Dairenin bozma ilamının gerekçesine yönelik olarak itiraz yoluna gidilemeyeceği” (22.02.2023 tarih ve 529-102 sayı) kabul edilmek suretiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi olağanüstü bir kanun yolu olan itiraza başvurabilmek için Özel Daire kararındaki hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Ciddi boyutlara ulaşmayan veya sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır.
B. Hukuki Nitelendirme
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 19.10.2015 tarihli uyarlama talebinin reddine dair İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince verilen kararın temyiz yoluna tabi olmasına rağmen, itiraza tabi olduğu belirtilerek yanıltılan hükümlünün, süresinde yaptığı 23.10.2015 tarihli itirazın temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği görüşüyle Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasının talep edildiği anlaşılan dosya kapsamında,
Uyarlama talebinin reddine ilişkin kararın temyiz yoluna tabi olduğu ve kanun yoluna başvurmada yanıltılan hükümlünün 23.10.2015 tarihli itiraz dilekçesinin temyiz iradesi taşıdığı hususunda bir tereddüt bulunmamakla birlikte, Özel Dairece, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazına konu edilen İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2015 tarihli uyarlama talebinin reddi kararına yönelik bir temyiz incelemesi yapılmadığı, hükümlünün 18.11.2015 tarihli dilekçesi kapsamında (Kapatılan) Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2004 tarihli kararı incelenerek bu karara ilişkin temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, Özel Dairece, hükümlü tarafından sunulan 23.10.2015 tarihli dilekçe içeriği gözetilerek İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.10.2015 tarihli karara yönelik temyiz incelemesi yapılmadan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, Ceza Genel Kurulunca incelenmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, gerektiğinde ek tebliğname de düzenlenerek 19.10.2015 tarihli karara yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Dosyanın, İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.10.2015 tarihli ve 1633-1362 sayılı ek karar yönünden temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.