Logo

Ceza Genel Kurulu2022/307 E. 2024/233 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Suça sürüklenen çocuğun eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu yoksa çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu mu oluşturduğu uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Bozma sonrası yapılan yargılamada Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının usulüne uygun alınmaması sebebiyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığı gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 45-128

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan suça sürüklenen çocuğun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2, 103/6, 43, 31/3, 62/1 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.02.2014 tarihli ve 170-58 sayılı hükmün, suça sürüklenen çocuk müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 18.01.2021 tarih ve 9304-190 sayı ile; "Suç tarihinde sekiz yaşında bulunan mağdure hakkında çocuk cerrahi uzmanınca düzenlenen 12.04.2012 tarihli raporda anal muayenede sfinkter tonusunun azaldığı, hiperemi, ekimoz, sıyrık ile sirküler tarzda ekimoz mevcut olduğu belirtilerek fiili livatanın gerçekleştiğinin belirtilmesinden dört gün sonra adli tıp uzmanınca hazırlanan 16.04.2012 günlü raporda anüs ve çevresinde sıyrık, yırtık, kanama, ekimoz ile bunlara ait nedbe dokusuna rastlanılmayıp, sfinkter tonusunun normal olduğunun bildirilmesi karşısında, mağdurenin yaşı gözetildiğinde ilk raporda tespit edilen bulguların dört gün içerisinde kaybolması mümkün olmadığı gibi inceleme gününe kadar geçen sürenin uzunluğu da göz önüne alındığında iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesinin de olanaklı bulunmadığı nazara alınıp, bu hususta oluşan tereddüt suça sürüklenen çocuk lehine değerlendirilerek çocuğun cinsel istismarı suçundan mahkumiyeti yerine suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 30.03.2021 tarih ve 45-128 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi suça sürüklenen çocuğun mahkûmiyetine karar vermiştir.

Bu hükmün de suça sürüklenen çocuk müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.10.2021 tarihli ve 103033 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.04.2022 tarih ve 27357- 3533 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN

Yargıtay 9. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; suça sürüklenen çocuğun eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu yoksa çocuğun nitelikli cinsel istismar suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün usulüne uygun olarak alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER

İncelenen dosya kapsamından;

Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesince bozmadan sonra yapılan yargılamada, 30.03.2021 tarihli oturumda bozma ilamının okunduğu, Yargıtay bozma ilamına karşı diyecekleri sorulan mağdur vekilinin bozmaya direnilmesini talep etmesinin ardından, Cumhuriyet savcısının; "Usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay 14. Ceza Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi talep olunur." şeklinde beyanda bulunduğu, sırasıyla bozma ilamına karşı diyecekleri sorulan suça sürüklenen çocuk müdafii ile suça sürüklenen çocuğun da beyanları alındıktan sonra, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun şekilde alınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

Ön Sorun ile ilgili CMK'da yer alan yasal düzenlemeler şöyledir:

"Kararların verilmesi usulü

Madde 33 – (1) Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir."

"Delillerin tartışılması

Madde 216 –1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez."

"Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri

Madde 307 – (1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.

...

(4) Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. .."

Amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmak olan ceza yargılamasının özünü; yargılamanın asıl sujeleri tarafından, silahların eşitliği, yüzyüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri doğrultusunda icra edilecek olan ve çelişmeli yargılamaya imkan sağlayan kolektif bir kurum olarak aleni duruşma/celse oluşturur.

Duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir (CMK madde 190). CMK'nın 191. madesinde öngörülen usule göre başlayan duruşmada sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır. Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır (CMK madde 206/1). Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir (CMK madde 201/1). Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir (CMK madde 201/1).

İddianame çerçevesinde, iddia makamı ve katılan/müşteki-mağdur tarafın ileri sürdüğü iddialar ile savunmanın serdedilmesi ve ikame olunan delillerin huzurda tartışılmasından sonra iş bu kolektif yargısal faaliyetin, ihtilafı çözme/sonuç çıkarma/hüküm kurma aşamasına geçilecektir. Gelinen bu aşamada sanığın hukuki durumu henüz bir yargı kararı ile belirlilik kazanmadığından iddia makamının, yapılan yargılama, mevcut ve ikame olunan delil(lerin) durumu ve gelişen/değişen süreç itibariyle son görüşünün ne olduğunun bilinmesi, etkin bir savunma hakkının kullanılması bağlamında büyük önem arz eder. Bu nedenledir ki kanun vazıı, CMK'nın 33. maddesinde; "Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten...sonra verilir." diyerek, Cumhuriyet savcısı yönünden emredici bir düzenlemeye yer vermiştir. Cumhuriyet savcısının bu görüşünün/esas hakkındaki mütalaasının, doğrudan ya da iddianameye veya zikredilen özellikleri taşıyan önceki mütalaaya atfen de olsa; sanığa isnat edilen maddi vakıayı, bu vakıanın hukuki nitelendirmesini ve mahkûmiyete dair ise nitelendirmeyle ilgili kanun maddelerini açık ve anlaşılır biçimde gösteriyor olması lazım gelir.

Bu konuda doktrin görüşleri de şöyledir; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serdetmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 258-262).

Diğer taraftan müstekar uygulamalara göre; Yargıtayın bozma ilamı ile derece mahkemelerince verilen hüküm ve kararlar ortadan kalkarlar. Bozmadan sonraki serbestlik ilkesi kapsamında mahkemeler kural olarak bozmadan sonra gerek bir önceki kararlarından, gerekse bozma ilamından tamamen farklı bir sonuca ulaşıp apayrı bir hüküm/karar tesis edebilirler. Bu ilkenin istisnalarından birini direnme/ısrar kararı oluşturur (CMK madde 307/4).

Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar (CMK madde 307/1). Cumhuriyet savcısının bozmaya karşı diyeceklerini bildirmesi ile esas hakkındaki mütalaasını sunması, prensip olarak farklı fonksiyonları ve sonuçları olan savcılık işlemleridir. Bu nedenledir ki Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak derece mahkemesi, bozma kararına uysa da önceki kararında ısrar etse de Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının, savunma hakkının etkin kullanılabilmesine imkân sağlayacak açıklık ve yeterlilikte olması usuli bir mecburiyettir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Bozmadan sonra yapılan yargılamanın 30.03.2021 tarihli celsesinde Cumhuriyet savcısı tarafından serdedilen; "Usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay 14. Ceza Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi talep olunur." şeklindeki düşüncenin, usule uygun geçerli ve yeterli esas hakkında mütalaa olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan direnme kararına konu hükmün kurulması suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir.

Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan yargılamaya son verilip hükmün tesis ve tefhim edilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.03.2021 tarihli ve 45-128 sayılı direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi suretiyle sanığın savunma haklarının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.07.2024 tarihli müzakerede oy birliğiyle karar verildi.