Logo

Ceza Genel Kurulu2022/460 E. 2024/186 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanıkların nitelikli kasten öldürme suçunu doğrudan kastla mı yoksa olası kastla mı işledikleri hususunda Yargıtay ile yerel mahkeme arasında oluşan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, Yargıtay'ın bozma kararına rağmen Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü usulüne uygun almadan ve sanıklara savunma yapma imkanı tanımadan direnme kararı vermesi, ayrıca vekalet ücreti konusunda da direnme gerekçesini açıkça belirtmemesi nedeniyle sanıkların savunma haklarının kısıtlandığı gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İRENME - TUTUKLU

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 149-268

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Nitelikli kasten öldürme suçundan sanıkların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-e, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.10.2018 tarihli ve 94-519 sayılı, resen istinafa tabi olan hükümlere yönelik olarak sanıklar müdafileri, katılan vekili ve katılan Bakanlık vekilince istinaf talebinde bulunulması üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 21.03.2019 tarih ve 4150-756 sayı ile;

"1- SSÇ Mohammad Tamo'nun gerçek yaşının tespit edilmesi ile ilgili olarak; duruşmada kanunen hazır bulunması zorunlu nüfus temsilcisi hazır bulundurulmadan, yaş tashihi yapılmak suretiyle CMK'nın 218/2. ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36/1-a. maddesine aykırı davranılması,

2- (…)

3- Sanık ve SSÇ'ye son sözleri sorulduktan sonra bilirkişi ücreti takdirine karar verilmek suretiyle CMK 'nın 216/3 maddesine muhalefet edilmesi

4- Kayden 04.01.1999 doğumlu SSÇ Mohammad Tamo'nun 04.01.2017 tarihinde 18 yaşını tamamlamasına rağmen mahkemece 10.10.2017, 22.02.2018, 03.07.2018 tarihli oturumlar ile esaslı işlemlerden olan mütalaanın okunduğu 02.05.2017 tarihli oturum ile tanık dinlenen 15.05.2018 tarihli oturumların açık olarak yapılması gerekirken kapalı olarak yapılmak suretiyle aleniyet ilkesine aykırı davranılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince 04.10.2019 tarih ve 145-443 sayı ile; sanıkların nitelikli kasten öldürme suçundan TCK’nın 82/1-e-h, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba; resen istinafa tabi olan bu hükümlere yönelik olarak sanıklar müdafileri, mağdur vekili ve katılan Bakanlık vekilince istinaf talebinde bulunulması üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 10.01.2020 tarih ve 5142-74 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine, bu kararın da sanıklar müdafileri, mağdur vekili ve katılan Bakanlık vekilince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.03.2021 tarih ve 2525-2728 sayı ile;

"(…) a- Sanıkların asıl amaçlarının maktulün babası ...'den para almak olduğu, maktulü doğrudan öldürme kastlarının bulunmadığı ancak sanıkların elleri ve ayakları bağlı olan ve olay tarihinde 8 yaşında olan maktulün ağzını da kapatıp yanından ayrıldıklarında nefessiz kalabileceğini öngörmelerine rağmen muhtemelen ölüm neticesini kabullenerek olursa olsun düşüncesiyle hareket edip maktulün ölümüne neden olmaları sonucu sanıklar hakkında olası kastla öldürme suçu yerine kasten öldürme suçundan cezalandırılmaları suretiyle fazla ceza tayini,

b- Kendisini vekil ile temsil ettiren katılan kurum lehine vekalet ücretine takdir edilmemesi," isabetsizliklerinden bozulmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 304/1. maddesi gereğince dosyanın Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.06.2021 tarih ve 149-268 sayı ile; "Her ne kadar sanıklar Muhıttın Mohamad ve ...'nun bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak için çocuğa karşı kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen mahkememizin 2019/145 esas, 2019/443 karar sayılı ilamı; sanıkların eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturacağından bahisle Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 01.03.2021 tarihli 2020/2525 esas, 2021/2728 karar sayılı ilamı ile bozularak dosya mahkememize gönderilmiş ise de, maktulün ölüm nedenin tespitine ilişkin alınan adli tıp raporunda ölümün ağız ve burunun kapatılmasına bağlı mekanik asfiksi sonucu gerçekleştiğinin belirtilmiş olması, maktulün ilk bulunduğu anda ağzının burnunun ve baş kısmının tamamen kapatılmış ve battaniyeye sarılmış olduğunun tanık beyanlarından anlaşılıyor olması karşısında sanıkların somut olayda ölüm sonucunu ön görmesi, imkan ve ihtimal öngörmesi değil kesinlik öngörme şekline dönüştüğü, yani ağzı ve burnu kapatılan küçük yaştaki çocuğun ölümünün ihtimale bağlı bir olay değil mutlak olduğu açıkça anlaşıldığından sanıkların doğrudan kastla hareket ederek maktulün ölümüne neden oldukları anlaşıldığından mahkememizin 2019/145 esas, 2019/443 karar sayılı ilamı usul ve yasaya uygun olduğu," gerekçesiyle bozmaya direnerek sanıkların önceki hükümler gibi nitelikli kasten öldürme suçundan 5237 sayılı TCK’nın 82/1-e-h, 53 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba karar vermiştir.

Bu hükümlerin de sanıklar müdafileri, mağdur vekili ve katılan Bakanlık vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.11.2021 tarihli ve 121787 sayılı "Ret, düzeltilerek onama" istekli tebliğnamesi ile dosya, CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.10.2022 tarih ve 12972-7689 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş, açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI, KONUSU VE ÖN SORUN

Mağdur ...'in 05.09.2019 tarihli celsede sanıklardan ... hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiğini bildirdiği ve TCK'nın 73/5 maddesi hükmü gereği iştirak hâlinde işlenen suçlarda sanıklardan biri hakkındaki vazgeçmenin diğer sanıkları da kapsayacağı kabul edildiğinden mağdur ...'in katılan sıfatının kalktığı ve hükmü temyize yetkisi bulunmadığından, sanıklar müdafileri ve katılan Bakanlık vekilinin temyiz taleplerine hasren ve direnme kararının kapsamına göre sanıklar hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıkların nitelikli kasten öldürme suçunu doğrudan kastla mı yoksa olası kastla mı işlediklerinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;

1- Hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının,

2- Hazır bulunan sanıklar müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının,

3- Katılan Bakanlık vekili lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi gerektiğine ilişkin bozma nedeni de gözetildiğinde direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin,

Değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. OLAY VE OLGULAR İLE ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER

İncelenen dosya kapsamından;

Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince bozmadan sonra yapılan yargılamada, 03.06.2021 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak duruşmada hazır bulunan sanık Mohamod Ismail Tamo ve müdafisi ile sanık ...’a, mağdur ve vekiline, katılan Bakanlık vekiline ve Cumhuriyet savcısına bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısının; "Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 01.03.2021 tarih ve 2020/2525 esas, 2021/2728 karar sayılı kararında her ne kadar sanıkların olası kasıt ile hareket ettiklerinin kabulü gerektiği belirtilmiş ise de, maktulün olay tarihindeki yaşı ile ölüm sebebine ilişkin otopsi raporu içeriği de gözetildiğinde 8 yaşındaki maktulün uzun süre nefessiz kaldığında öleceğinin kesin mahiyette olduğu, dolayısıyla sanıkların somut olayda işledikleri suçta doğrudan kasıtla hareket ettikleri görüşünde olduğumuzdan bozma ilamına karşı direnilmesine karar verilmesini talep ederiz." şeklindeki beyanından sonra esas hakkındaki görüşü sorulmadan, 24.06.2021 tarihli ikinci oturumda hazır bulunan sanıklar ve müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu,

Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, Özel Dairenin katılan Bakanlık vekili lehine vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin bozma nedenine ilişkin hiçbir direnme sebebi gösterilmeden ve bu bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan direnme kararı verildiği,

Anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

Ön Sorun ile ilgili CMK'da yer alan yasal düzenlemeler şöyledir:

"Kararların verilmesi usulü

Madde 33 – (1) Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir."

"Delillerin tartışılması

Madde 216 –1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez."

"Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri

Madde 307 – (1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.

...

(4) Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. .."

Amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmak olan ceza yargılamasının özünü; yargılamanın asıl sujeleri tarafından, silahların eşitliği, yüzyüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri doğrultusunda icra edilecek olan ve çelişmeli yargılamaya imkan sağlayan kolektif bir kurum olarak aleni duruşma/celse oluşturur.

Duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir (CMK madde 190). CMK'nın 191. madesinde öngörülen usule göre başlayan duruşmada sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır. Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır (CMK madde 206/1). Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir (CMK madde 201/1). Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir (CMK madde 201/1).

İddianame çerçevesinde, iddia makamı ve katılan/müşteki-mağdur tarafın ileri sürdüğü iddialar ile savunmanın serdedilmesi ve ikame olunan delillerin huzurda tartışılmasından sonra iş bu kolektif yargısal faaliyetin, ihtilafı çözme/sonuç çıkarma/hüküm kurma aşamasına geçilecektir. Gelinen bu aşamada sanığın hukuki durumu henüz bir yargı kararı ile belirlilik kazanmadığından iddia makamının, yapılan yargılama, mevcut ve ikame olunan delil(lerin) durumu ve gelişen/değişen süreç itibariyle son görüşünün ne olduğunun bilinmesi, etkin bir savunma hakkının kullanılması bağlamında büyük önem arz eder. Bu nedenledir ki kanun vazıı, CMK'nın 33. maddesinde; "Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten...sonra verilir." diyerek, Cumhuriyet savcısı yönünden emredici bir düzenlemeye yer vermiştir. Cumhuriyet savcısının bu görüşünün/esas hakkındaki mütalaasının, doğrudan ya da iddianameye veya zikredilen özellikleri taşıyan önceki mütalaaya atfen de olsa; sanığa isnat edilen maddi vakıayı, bu vakıanın hukuki nitelendirmesini ve mahkûmiyete dair ise nitelendirmeyle ilgili kanun maddelerini açık ve anlaşılır biçimde gösteriyor olması lazım gelir.

Bu konuda doktrin görüşleri de şöyledir; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serdetmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 258-262).

Diğer taraftan müstekar uygulamalara göre; Yargıtayın bozma ilamı ile derece mahkemelerince verilen hüküm ve kararlar ortadan kalkarlar. Bozmadan sonraki serbestlik ilkesi kapsamında mahkemeler kural olarak bozmadan sonra gerek bir önceki kararlarından, gerekse bozma ilamından tamamen farklı bir sonuca ulaşıp apayrı bir hüküm/karar tesis edebilirler. Bu ilkenin istisnalarından birini direnme/ısrar kararı oluşturur (CMK madde 307/4).

Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar (CMK madde 307/1). Cumhuriyet savcısının bozmaya karşı diyeceklerini bildirmesi ile esas hakkındaki mütalaasını sunması, prensip olarak farklı fonksiyonları ve sonuçları olan savcılık işlemleridir. Bu nedenledir ki Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak derece mahkemesi, bozma kararına uysa da önceki kararında ısrar etse de Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının, savunma hakkının etkin kullanılabilmesine imkân sağlayacak açıklık ve yeterlilikte olması usuli bir mecburiyettir.

Diğer yandan; Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkeme tarafından CMK’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorunlar değerlendirildiğinde;

Bozmadan sonra yapılan yargılamanın 03.06.2021 tarihli celsesinde Cumhuriyet savcısı tarafından serdedilen; "Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 01.03.2021 tarih ve 2020/2525 esas, 2021/2728 karar sayılı kararında her ne kadar sanıkların olası kasıt ile hareket ettiklerinin kabulü gerektiği belirtilmiş ise de; maktulün olay tarihindeki yaşı ile ölüm sebebine ilişkin otopsi raporu içeriği de gözetildiğinde, 8 yaşındaki maktulün uzun süre nefessiz kaldığında öleceğinin kesin mahiyette olduğu, dolayısıyla sanıkların somut olayda işledikleri suçta doğrudan kasıtla hareket ettikleri görüşünde olduğumuzdan bozma ilamına karşı direnilmesine karar verilmesini talep ederiz." şeklindeki düşüncenin, usule uygun geçerli ve yeterli esas hakkında mütalaa olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan direnme kararına konu hükmün kurulması suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığı,

Özel Dairenin, katılan Bakanlık vekili lehine vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin bozma nedenine hiçbir direnme sebebi gösterilmeden ve bu bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan direnme kararı verilmesinin de Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34. maddelerine aykırılık oluşturduğu,

Kabul edilmelidir.

Yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan yargılamaya son verilip hükmün tesis ve tefhim edilmesi ile katılan vekili lehine vekalet ücreti hükmedilmesine ilişkin olarak usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.06.2021 tarihli ve 149-268 sayılı direnme kararına konu hükümlerin;

a) Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan ve hazır bulunan sanıklar ve müdafilerine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi suretiyle sanıkların savunma haklarının kısıtlanması,

b) Vekalet ücreti bakamından usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmemesi,

İsabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2024 tarihli müzakerede oy birliğiyle karar verildi.