"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2021/135154
YARGITAY DAİRESİ : 11. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 2021/439 Değişik iş
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Hükümlüler ... ve ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan 10.10.2019 tarihli ve 304-639 sayılı hükümlerin, hükümlüler müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 12.02.2020 tarih ve 333-741 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı 03.06.2020 tarih ve 576-120 sayı ile; "...Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen raporda, senetteki borçlu kısmına atılan imzanın katılan ...'ya ait olduğunun tespit edildiği, senetteki yazıların ...'nın eli ürünü olmadığı, senetteki borçlu imzasının bir kalem, senet üzerindeki diğer yazıların farklı fiziki evsafta ikinci bir kalem ile yazılmış olduğu, senedin kağıt kalitesi, ebat, baskı ve kenar kesim özellikleri bakımından matbu, mutad senetlerden olmadığı, senedin sağ alt ve sağ kenar kesimindeki saçaklanmaların üst kenar kesimindeki yıpranma ve saçaklanmalardan fazla olduğu (üst kenar kesiminin daha yeni bir kesim olduğu), senette vade ödeme tarihi Türk Lirası no ibareleri altında yer alan çizgilerin kalınlıklarının farklı olduğu ve düz bir hat üzerinde yer almadıkları, senetteki harf ve desen baskısının homojen olmadığı, orta bölümlerde mürekkep yığılması bulunduğu ve kenar hatlarda mürekkep taşmaları mevcut olduğu, senette mutad olmayan kat izleri bulunduğu, senette borçlu imzası çevresinde (sol ve üst kenar hattında) yapıştırıcı bakiyeleri mevcut olduğu, senedin sağ kenar ortasında belirgin karbon bakiyelerinin mevcut olduğu ayrıca belge yüzeyinin genelinde mürekkep ve karbon benzeri bakiyeler bulunduğu, bu sayılan tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde senedin imzadan faydalanılarak oluşturulmuş olduğu sonucuna varıldığı şeklinde rapor düzenlediği, taraflar arasında görülen hukuk davası ile ilgili olarak sanık müdafii tarafından dosyaya ibraz edilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarih, 2019/2147 Esas, 2020/10 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere Adli Tıp Kurumunun düzenlediği raporda görev kapsamı dışında hukuki değerlendirmede bulunduğu, bu raporun hükme esas alınarak mahkemece sanıklar hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu, bu raporun hükme esas alınamayacağı açıkça belirtilmiş bulunduğu bu kapsamda aynı rapora dayanılarak sanıklar hakkında mahkûmiyet kararı verilemeyeceğinden yeniden ayrıntılı ve geçerli rapor alınarak sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği ..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 308/A maddesi uyarınca inceleme yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince itirazın yerinde görülmemesi üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca 09.07.2020 tarih ve 74-74 sayı ile; “Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin raporlarında inceleme konusu senette ...'ya atfen atılı borçlu imzasının ...'nın eli ürünü olduğu, senetteki borçlu imzasının bir kalem, senet üzerindeki diğer yazıların farklı fiziki evsafta ikinci bir kalem ile yazılmış olduğu... İnceleme konusu senette borçlu imzası çevresinde yapıştırıcı bakiyelerinin mevcut olduğu, senetteki harf ve desen baskısının homojen olmadığı, orta bölümlerde mürekkep yığılması bulunduğu ve kenar hatlarda mürekkep taşmaları mevcut olduğu tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde, inceleme konusu senedin imzadan faydalanarak oluşturulmuş olduğunun mütalaa edildiği, Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesince düzenlenen raporlarda, senet üzerinde fiziki ve grafolojik incelemenin yapılmış, senedin kağıt kalitesi, ebat, baskı kenar kesim özellikleri imzanın atıldığı ve yazıların yazıldığı kalem özellikleri, katı izleri, yapıştırıcı bakiyesi görüldüğüne dair fiziki özellikler belirlenerek senedin imzadan faydalanılarak oluşturulmuş olduğu sonucuna varıldığı, rapora dercedilen özellikler ve sonucun hukuki değerlendirme içermediği, bu raporla senedin özelliklerinin tespit edildiği anlaşılmakla yerinde görülmeyen itirazın reddine" karar verilmiştir.
Hükmün kesinleşmesinden sonra hükümlüler müdafilerinin yargılamanın yenilenmesine ilişkin taleplerinin, İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince 27.05.2021 tarih ve 304-639 sayı ile esassız olması nedeniyle reddine ilişkin ek karara yönelik itirazın, itiraz mercisi İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince 21.06.2021 tarih ve 2021/439 değişik iş sayı ile reddine karar verilmiştir.
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 01.11.2021 tarihli ve 21413 sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17.12.2021 tarihli ve 135154 sayılı ihbarname ile;
"...Resmî belgede sahtecilik suçuna konu senedin hukuki mahiyetine yönelik ayrıntılı inceleme yapılarak senetteki imzanın borçlu el ürünü olduğuna ilişkin ATK raporuna itibar edilmesi gerektiği yönündeki Yargıtay ilamı nazara alındığında, inceleme konusu dosyada, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ek karara itiraz üzerine, mercii İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiş ise de, 'Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa' şeklindeki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi uyarınca kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği nazara alınarak, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olduğuna karar verildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği..." düşüncesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 21.02.2022 tarih, 22-2587 sayı ve oy çokluğu ile;
“...Yargılamanın yenilenmesi talebini konu alan dilekçede belirtilen bir kısım hususların, yargılama sırasında alınan savunmalarda da dile getirilen ve mahkemece kabul edilmeyen hususlara ilişkin olduğu, bu doğrultuda yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen, hüküm verilirken göz önüne alınan ve istinaf aşamasında da değerlendirilen olaylara ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasının mümkün olmadığı; Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli, 2019/2147 Esas ve 2020/10 Karar sayılı bozma ilamında yer alan ‘adli tıp kurumu raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi ve kurumun görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmenin kabul edilmemesi’ gerektiği yönündeki tespitlerin ise ceza mahkemesi bakımından yeni olay veya yeni delil olarak nitelendirilemeyeceği anlaşılmakla; İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli, 2018/304 Esas ve 2019/639 Karar sayılı yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair ek kararına yönelik itirazın reddine ilişkin merci İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.06.2021 tarih ve 2021/439 Değişik İş sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin CMK'nın 309. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
Daire Üyesi ...; “Ceza yargılamasında, suçun konusu olan senedin sahte düzenlenip düzenlenmediğinin, sahte düzenlenmiş ise kim tarafından düzenlendiğinin tespiti yapılırken hukuk yargılamasında aynı senedin hukuki geçerliliğinin tespiti yapılmaktadır. Keşideci imzasının gerçek olması durumunda içeriğinin hukuka uygun olup olmadığı, imzanın hile ile alınıp alınmadığı konusunda ceza ve hukuk yargılaması açısından tamamen zıt iki farklı sonuca ulaşmak ihtimalini doğuracak olan Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ilamı yeni bir olgu, yeni bir olay ve yeni bir delil niteliğindedir. Olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi tam da olağanüstü nitelikte sayılacak bu haller içindir.
Bu nedenle CMK'nın 311. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen ‘yeni olaylar ve yeni deliller’ kavramının sanık aleyhine olacak şekilde dar yorumlanmaması gerektiği ve kanun yararına bozma talebindeki gerekçelerin yerinde olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 22.06.2022 tarih ve 135154 sayı ile; "...Resmî belgede sahtecilik suçuna konu senedin hukuki mahiyetine yönelik ayrıntılı inceleme yapılarak senetteki imzanın borçlu el ürünü olduğuna ilişkin ATK raporuna itibar edilmesi gerektiği yönündeki Yargıtay ilamı nazara alındığında, inceleme konusu dosyada, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ek karara itiraz üzerine, mercii İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiş ise de, 'Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa' şeklindeki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi uyarınca kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği nazara alınarak, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olduğuna karar verildikten sonra sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.10.2022 tarih, 5222-15828 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Yargıtay 11. Ceza Dairesi çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlüler hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 12.02.2020 tarih ve 333-741 sayı ile istinaf isteminin esastan reddine karar verilmek suretiyle hükümlerin kesinleştiği, bu karara karşı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının, suça konu bonoya ilişkin katılan tarafından açılan menfi tespit davası sonucunda verilen kararı temyizen inceleyen Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147-10 sayılı ilamına dayanarak itiraz kanun yoluna başvurması üzerine de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca 09.07.2020 tarih ve 74-74 sayı ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılan dosya kapsamında; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147-10 sayılı ilamının, CMK'nın 311/1-e maddesinde yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasında sayılan "yeni olay" veya "yeni delil" olarak kabul edilip edilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan ... vekilinin 22.01.2016 havale tarihli dilekçesi ile; borçlusu katılan ..., alacaklısı hükümlü ..., cirantası diğer hükümlü ..., ödeme tarihi 30.10.2015, düzenlenme tarihi 15.01.2015 ve bedeli 12.750.000,00 TL olarak görünen bononun hükümlülerden ... tarafından kullanılmak suretiyle İstanbul 5. İcra Müdürlüğünün 2016/1100 esas sayılı dosyası üzerinden katılana yönelik icra takibi başlatıldığı, ancak söz konusu bono üzerindeki yazı ve imzanın katılana ait olmadığı ve katılanın hükümlülere böyle bir borcunun bulunmadığından bahisle hükümlüler hakkında şikâyetçi olduğu ve hükümlüler yönünden soruşturmanın bu şekilde başladığı,
Yapılan soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan inceleme talebine istinaden düzenlenen İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 26.05.2016 tarihli raporuna göre; inceleme konusu borçlu imzası ile ... isimli şahsın mevcut mukayese imzaları arasında, imzaların genel şekli ve yapısı, bitiriliş karakteristiği gibi kaligrafik ve grafolojik özellikleri yönüyle benzerlikler bulunmasına karşın, imzaların gövde bölümlerinin oluşturuluş biçimi, istifleniş usulleri, işleklik ve noktalama itiyadı gibi kaligrafik ve grafolojik özellikler yönüyle kısmi farklılıklar da bulunduğunun müşahade edildiği, belge üzerindeki ... adına atılı borçlu imzasının adı geçen şahsa ait olup olmadığı hususunda daha ileri derecede müspet veya menfi yönde bir kanaat beyan etmek için yeterli kaligrafik ve grafolojik bulgunun tespit edilemediği,
Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının inceleme talebi üzerine hazırlanan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 21.06.2016 tarihli raporunun sonuç ve bulgular kısmında;
"6.1. İnceleme konusu senette ...'ya atfen atılı borçlu imzası ile ...'nın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzanın ...'nın eli ürünü olduğu,
6.2. İnceleme konusu senetteki yazılar ile ...'nın mukayese yazıları arasında; yukarıda sayılan tanı unsurları bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu senetteki yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla ...'nın eli ürünü olmadığı,
6.3. İnceleme konusu senetteki borçlu imzasının bir kalem, senet üzerindeki diğer yazıların farklı fiziki evsafta 2. bir kalem ile yazılmış olduğu,
6.4. Ekli VSC 6000HS ve Stereo mikroskop görüntülerinden de anlaşılacağı üzere;
6.4.1. İnceleme konusu senedin kağıt kalitesi, ebat, baskı ve kenar kesim özellikleri bakımından matbu, mutad senetlerden olmadığı,
6.4.2. İnceleme konusu senette alt ve sağ kenar kesimindeki saçaklanmaların üst kenar kesimindeki yıpranma ve saçaklanmalardan fazla olduğu (üst kenar kesiminin daha yeni bir kesim olduğu),
6.4.3. İnceleme konusu senette 'Vade - Ödeme Tarihi - Türk Lirası - No' ibareleri altında yer alan çizgilerin kalınlıklarının farklı olduğu ve düz bir hat üzerinde yer almadıkları,
6.4.4. İnceleme konusu senetteki harf ve desen baskısının homojen olmadığı, orta bölümlerde mürekkep yığılması bulunduğu ve kenar hatlarda mürekkep taşmaları mevcut olduğu,
6.4.5. İnceleme konusu senette mutad olmayan kat izleri bulunduğu,
6.4.6. İnceleme konusu senette borçlu imzası çevresinde (sol ve üst kenar hattında) yapıştırıcı bakiyeleri mevcut olduğu,
6.4.7. İnceleme konusu senedin sağ kenar ortasında belirgin karbon bakiyeleri mevcut olduğu, ayrıca belge yüzeyinin genelinde mürekkep ve karbon benzeri bakiyeler bulunduğu,
6.4.8. Yukarıda sayılan tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde inceleme konusu senedin imzadan faydalanılarak oluşturulmuş olduğu sonucuna varıldığı" şeklindeki kanaatlere yer verildiği,
Yapılan soruşturma sonucunda İstanbul Cumuriyet Başsavcılığınca 02.12.2016 tarih ve 42021 – 33137 sayı ile hükümlüler hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı,
Katılanın, hükümlülere karşı açtığı menfi tespit davasının görüldüğü İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin talebi doğrultusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin genişletilmiş uzmanlar kurulunca hazırlanan ve kovuşturma evresinde dosya içerisine getirtilen 24.01.2018 tarihli raporunda da; benzer şekilde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesince 21.06.2016 tarihli raporda varılan kanaate varıldığının belirtildiği, anılan rapora ilaveten inceleme konusu senette kullanılan kalem mürekkeplerinde yazı yaşı tayinine yarayan ve hâlen kullanılagelen bilimsel herhangi bir yöntem bulunmadığından, söz konusu senetteki imzanın senet metninden önce ya da sonra atıldığı hususunda zaman birimleri açısından bir tespite gidilemediğinin bildirildiği,
Katılanın, hükümlülere karşı açtığı imzaya itiraz davasının görüldüğü İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesinin talebi doğrultusunda hazırlanan ve yine kovuşturma evresinde dosya içerisine getirtilen ... Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinin 03.04.2019 tarihli raporunda ise söz konusu senedin ön yüzünde bulunan tüm yazılarda ve imzada aynı cins mürekkepli kalemin kullanıldığı, senet üzerinde ekleme, silme, kazıma ve karalama niteliğinde tahrifat yapıldığını gösteren herhangi bir bulguya rastlanmadığı, bu bulgulara göre senetteki imzanın taşıma ya da imzadan faydalanmak suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı, senedin bir bütün hâlinde düzenlenip düzenlenmediği hususunda müspet ya da menfi bir tespitin yapılamadığı, senet üzerindeki ... adına atfen atılı imzanın, ... eli ürünü olduğu, el yazılarının ise ... eli ürünü olup olmadığı hususunda müspet ya da menfi bir tespit yapmalarının mümkün olmadığı kanaatlerine yer verildiği,
Yapılan yargılama sonucunda İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince 10.10.2019 tarih ve 304-639 sayı ile hükümlülerin, TCK’nın 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin verilen hükümlerin, hükümlüler müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 12.02.2020 tarih ve 333-741 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı 03.06.2020 tarih ve 576-120 sayı ile; "...Taraflar arasında görülen hukuk davası ile ilgili olarak sanık müdafii tarafından dosyaya ibraz edilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarih, 2019/2147 Esas, 2020/10 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere Adli Tıp Kurumunun düzenlediği raporda görev kapsamı dışında hukuki değerlendirmede bulunduğu, bu raporun hükme esas alınarak mahkemece sanıklar hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu, bu raporun hükme esas alınamayacağı açıkça belirtilmiş bulunduğu bu kapsamda aynı rapora dayanılarak sanıklar hakkında mahkûmiyet kararı verilemeyeceğinden yeniden ayrıntılı ve geçerli rapor alınarak sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği ..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
CMK’nın 308/A maddesi uyarınca inceleme yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince itirazın yerinde görülmemesi üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca 09.07.2020 tarih ve 74-74 sayı ile; “...Rapora dercedilen özellikler ve sonucun hukuki değerlendirme içermediği, bu raporla senedin özelliklerinin tespit edildiği anlaşılmakla, yerinde görülmeyen itirazın reddine" karar verildiği,
Hükmün kesinleşmesinden sonra hükümlüler müdafilerinin yargılamanın yenilenmesine ilişkin taleplerinin, İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince 27.05.2021 tarih ve 304-639 sayı ile esassız olduğu gerekçesiyle reddine ilişkin ek karara yönelik itiraz edildiği, itiraz mercisi İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince de 21.06.2021 tarih ve 2021/439 değişik iş sayı ile itirazın reddine hükmedildiği,
Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 01.11.2021 tarihli ve 21413 sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17.12.2021 tarihli ve 135154 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesince 21.02.2022 tarih, 22-2587 sayı ve oy çokluğu ile kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.06.2022 tarih ve 135154 sayı ile;
"...Resmî belgede sahtecilik suçuna konu senedin hukuki mahiyetine yönelik ayrıntılı inceleme yapılarak senetteki imzanın borçlu el ürünü olduğuna ilişkin ATK raporuna itibar edilmesi gerektiği yönündeki Yargıtay ilamı nazara alındığında,
İnceleme konusu dosyada, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ek karara itiraz üzerine, mercii İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiş ise de, 'Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa' şeklindeki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311/1-e maddesi uyarınca kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan bu durumun 5271 sayılı Kanun’un 311/1-e maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği nazara alınarak, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olduğuna karar verildikten sonra sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
Dosya kapsamındaki bilgi, belge ve UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemeye göre;
1- Katılanın suça konu bono kullanılmak suretiyle kendisine yönelik İstanbul 5. İcra Müdürlüğünün 2016/1100 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan icra takibini durdurmak amacıyla hükümlülere karşı açtığı ve katılanın davacı, hükümlülerin davalı sıfatını aldıkları imzaya itiraz davasının görüldüğü İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesince 14.11.2017 tarih ve 46-901 sayı ile Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin bilirkişi raporundaki "Senedin imzadan faydalanılmak suretiyle oluşturulduğu" tespitine dayanılarak bononun kayıtsız şartsız borç ikrarı içermemesi, dolayısıyla kambiyo vasfına haiz olmaması ve kambiyo takibine konu edilemeyecek olması gerekçeleriyle takibin iptaline karar verildiği, kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 05.06.2018 tarihli ve 310-1443 sayılı kararı ile incelemeye konu bonoya dair farklılık arz eden raporlar bulunduğundan öncelikle Adli Tıp Kurumundan, belirtilen Kurumdan alınamaması hâlinde Jandarma Kriminal Daire Başkanlığından iddia ve savunmalar doğrultusunda rapor alınarak tereddütlerin giderilmesi gerektiğinden bahisle İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesinin 14.11.2017 tarihli ve 46-901 sayılı kararının ortadan kaldırılmasına hükmedildiği, davaya devam eden İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesince Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğinden rapor aldırılıp gerek bu raporda gerekse Adli Tıp Kurumundan alınan raporda bono üzerindeki imzanın katılana (davacıya) ait olduğunun tespit edilmiş olduğu gerekçesine dayanılarak 02.07.2020 tarih ve 660-648 sayı ile davanın reddine karar verildiği, bu kararın da istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 14.03.2022 tarihli ve 654-697 sayılı kararı ile söz konusu bononun sahteliği ile ilgili olarak İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince hükümlüler hakkında verilmiş ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunduğundan davacı yönünden takibin iptalinin gerekeceği gerekçesiyle İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesinin 02.07.2020 tarihli ve 660-648 sayılı ilamının ortadan kaldırılmasına ve takibin davacı (katılan) yönünden iptaline hükmedildiği, belirtilen kararın da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 29.12.2022 tarih ve 7601-14351 sayı ile Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 14.03.2022 tarihli ve 654-697 sayılı kararının hüküm bölümünün 1. bendinin 2. satırında yer alan "iptaline" sözcüğünün çıkarılıp yerine "durdurulmasına" sözcüğünün eklenmesi suretiyle düzeltilerek onandığı,
2- Katılanın suça konu bono nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti amacıyla hükümlülere karşı açtığı ve katılanın davacı, hükümlülerin davalı sıfatını aldıkları menfi tespit davasının görüldüğü İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince 09.05.2018 tarih ve 252-616 sayı ile Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 21.06.2016 ve 24.01.2018 tarihli iki bilirkişi raporuyla da senet altındaki borçlu imzasının, davacının (katılanın) eli ürünü olduğunun saptandığı, diğer tespit ve iddiaların sonuca etkili olmadığı, davacının iddialarının da borçtan kurtulmaya matuf olduğu gerekçeleriyle davacının davasının sübut bulmadığından reddine karar verildiği, kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 28.03.2019 tarihli ve 3439-663 sayılı kararı ile bonodaki borç doğurucu hukuki ilişkinin varlığının davalı (hükümlüler) tarafça ispatlanamadığı, senedin hile ile alındığı iddiasının da bilirkişi raporlarıyla ispatlandığından bahisle davalılar (hükümlüler) vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, davacı (katılan) vekilinin istinaf isteminin kabulüne, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.05.2018 tarihli ve 252-616 sayılı kararının kaldırılmasına, davacının (katılanın) söz konusu bono nedeniyle davalılara (hükümlülere) borçlu bulunmadığının tespitine hükmedildiği, belirtilen kararın da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 16.01.2020 tarih ve 2147 – 10 sayı ile; "İstinaf mahkemesince hükme esas alınan ATK raporunda ... bu bononun imzadan faydalanılarak oluşturulduğu sonucuna varılmış, bilirkişi raporu benimsenmiş ve davacının dava konusu senetten dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Ancak ATK raporundaki fiziksel bulgulardan bu şekilde bir sonuç çıkarılması mümkün değildir ve esasen bu husus hukuki değerlendirmeyi gerektirmektedir. İstinaf mahkemesince bu şekilde karar verilmesi doğru değildir. İstinaf mahkemesince ispat yükünün davalıya yüklenmesi de doğru olmamıştır. Öte yandan davacının dava konusu senet dolayısıyla davalılar hakkında sahtecilik suçlamasıyla şikâyette bulunduğu ve bu hususta soruşturma yürütüldüğü ilk derece yargılaması aşamasında bellidir. İstinaf mahkemesince anılan soruşturma sonucu açılan ceza dava dosyasının akıbeti 06.03.2019 tarihli müzekkere ile sorulmasına rağmen bu ceza dava dosyasının sonucu beklenilmeksizin eksik tahkikat ile karar verilmesi doğru olmamıştır. Dava dosyası Dairemize temyiz incelemesi ile geldikten sonra davacı vekili tarafından sunulan 22.10.2019 tarihli dilekçe ile dava konusu bono ile ilgili İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/304 esas ve 2019/639 karar sayılı ceza dosyasından davalı sanıkların mahkûmiyetlerine karar verildiği bildirilmiş ve ekine anılan mahkeme kararı eklenmiştir. Bu kararın incelenmesinden davalıların dava konusu bonodan dolayı resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmalarına karar verildiği, karar tarihinin 10.10.2019 olduğu anlaşılmıştır. İstinaf mahkemesince, kendi raporunda saptadığı fiziksel bulgulardan çırakılması mümkün olmayan 'bononun başka bir belgedeki imzadan faydalanılarak oluşturulduğu' sonucuna varan ATK raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi gerekirken ATK'nın görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmeyi kabul etmesi doğru olmamıştır. Hukuki değerlendirme kesin olarak mahkemeye aittir. Ayrıca ceza mahkemesinin maddi vakıanın tespitine dair kararının TBK’nın 74. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlayacağı da gözetilmeden, anılan bu ceza dava dosyasının sonucu beklenilmeksizin karar verilmesi de doğru görülmemiştir. Bu itibarla İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin 2018/3439 esas ve 2019/663 karar sayılı ve 28.03.2019 tarihli kararının bozulması gerekmiştir." şeklindeki gerekçeye dayanılarak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 28.03.2019 tarihli ve 3439-663 sayılı kararının bozulmasına karar verildiği, davaya devam eden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince 30.06.2021 tarih ve 947-1336 sayı ile HMK'nın 214. maddesi uyarınca sahtecilik iddiası hakkında esas değerlendirmenin hukuk hâkimi tarafından yapılacağı sonucuna varılmış olmasına rağmen dava konusu bonoya dair İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince bononun sahte olarak davalılar (hükümlüler) tarafından düzenlenerek icra takibine konu edildiği tespiti yapıldıktan sonra davalılar (hükümlüler) hakkında mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu ve kesinleştiği, kesinleşen bu hükümlerin de hukuk mahkemesinde yapılan yargılamada bağlayıcı hâle geldiği gerekçeleriyle, davalılar (hükümlüler) vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, davacı (katılan) vekilinin istinaf isteminin kabulüne, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.05.2018 tarihli ve 252-616 sayılı kararının kaldırılmasına, davacının (katılanın) söz konusu bono nedeniyle davalılara (hükümlülere) borçlu bulunmadığının tespitine hükmedildiği, bu hükmün de temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2021/6325 esas numarasına kaydedilmiş olduğu ve henüz bir karar verilmediği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
5271 sayılı CMK'nın "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 311. maddesi;
"(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür.
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır." biçiminde düzenlenmiştir.
CMK'nın 311. maddesinde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiş ve bunlar sınırlı biçimde sayılmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin istenilmesi mümkün değildir.
Kamu düzeninin sağlanması, davaların bir noktada sona ermesi sonucunu, yani kesin hükmü doğurmuştur. Kesin hükümle birlikte artık yargılamaya konu sorun çözülerek, maddi gerçeğe ulaşıldığından kesin hükümle sonuçlanmış bir ihtilaf kural olarak yeniden yargılama konusu yapılamayacaktır. Bununla birlikte bir yargılama faaliyeti sonucu verilen kesin hükümde adli hataların yapılması da mümkündür. Hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan maddi olaylar kesin hükmün maddi gerçeği yansıttığı kabulünü ve kesin hükmün ispatla ilgili temellerini sarsabilecektir. Bu durumda, bir yanda kesin hüküm, diğer yanda ise adli hatanın düzeltilmesi zorunluluğu söz konusu olacaktır. Bu iki değerden birinin tamamen göz ardı edilmesi mümkün olmadığından kanun koyucu maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını belirlemiştir. Bu açıdan yargılamanın yenilenmesi kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturmaktadır. Kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığına ilişkin kanunda belirtilen şartları taşıyan taleplerin değerlendirilmesi ve yapılacak değerlendirme sonucunda şartların oluşması hâlinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi gerekmektedir. İşte bu nedenlerle kanun koyucu bu sorunu çözebilmek için yargılamanın yenilenmesi müessesesinin şartlarını ayrıntılı olarak düzenlemek suretiyle ihdas etmiştir.
Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yol olup hukuki niteliği itibarıyla CMK'nın sistematiği, düzenleniş şekli ve düzenlendiği yer dikkate alındığında tereddütsüz olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hâllerin gerçekleşmesi hâlinde gerçeğin araştırılması, böylece toplum ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenilenme talebinin dikkate alınması da söz konusu olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında yargılamanın yenilenmesini; kanunda sınırlı şekilde sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlayan, hükmü veren hâkimin katılımı olmaksızın, mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi hâlinde devam edilerek hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkân sağlayan, olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlamak mümkündür.
Yargılamanın yenilenmesi, mutlaka istek üzerine yapılabilecek, davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re'sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün olmayacaktır. Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü de yargılamanın yenilenmesine engel teşkil etmeyecektir.
Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamış olup talep hükmü veren mahkemeye yapılmalıdır. Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden etkilemeyecek, ancak mahkemenin infazın geri bırakılmasına ya da durdurulmasına karar vermesi mümkün olabilecektir.
Yargılamanın yenilenebilmesi için hükümde önemli bir adli hatanın yapılmış olması gereklidir. Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bu hata, hükümlünün lehine ya da aleyhine olarak yapılmış olabileceğinden hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi hem hükümlünün lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.
CMK'nın 311. maddesinde belirtildiği üzere, kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlü lehine yeniden görülebilmesi için;
a- Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,
b- Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi,
c- Kararı veren hâkimlerden birinin görevini yaparken kusurlu davranması,
d- Kararın dayandığı hukuk mahkemesi kararının kesinleşmiş bir kararla bozulması,
e- Hükümlünün beraatini veya daha hafif bir suçtan cezalandırılmasını gerektirecek yeni delil ve olayların ortaya çıkması,
f- Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması gerekir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması bakımından yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden olan yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması kavramının üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulmasına ilişkin yenileme nedeni CMK'nın 311. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde;
"Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa" şeklinde düzenlenmiştir.
Delil; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup ceza muhakemesi hukukunda delil serbestisi ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı bulunmamak şartıyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilecektir.
Olay ise doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır.
Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için yeni olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın yeni olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da yeni sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de yeni sayılmaktadır.
Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular yeni değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller yeni delil veya olay kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir. Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.
Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda önemli de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.
Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller ile birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılıcak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.
Buna göre, yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken göz önüne alınan, temyiz aşamasında da Özel Dairece incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmak mümkün olmadığı gibi bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan taleplerin de kabul edilmemesi gerekmektedir.
Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından göz önüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK'nın 318. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.06.1995 tarihli ve 164-190 sayılı kararında; "Yargılanmanın yenilenmesi bakımından yeni delil ve vakıanın varlığından bahsedebilmek için delil ve olayın daha önce mahkemeye sunulmamış, mahkemenin bilgisi dışında kalmış, yalnız başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olması gerekmektedir. Bu nitelikleri taşımayan delil veya olaylara 'yeni delil ve olay' niteliği yüklenemez.", 15.10.1990 tarihli ve 214-236 sayılı kararında; "Yargı kararının verildiği tarihte, mahkemece bilinmeyen ve mahkûmiyet hükmü kurulurken değerlendirme dışı tutulan yeni delil veya yeni olay diye tanımlanabilecek yeni bir durum ortaya çıkmadığından, önceki hükmün tasdikine ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.", 01.10.1990 tarihli ve 190-212 sayılı kararında; "Yerel mahkeme yargılamanın yenilenmesi davası sırasında, sanığın ileri sürdüğü hususlarda gösterdiği tanıkları dinlemiş, bu tanıkların tümü de sanığın ileri sürdüğü hususları doğrular nitelikte anlatımda bulunmuşlardır. O hâlde sanığın dilekçesinde ileri sürdüğü hususların doğruluğu kanıtlandığına göre, bu hususların yargılamanın yenilenmesi davasına konu, yargı kararının verildiği tarihte, yargılama heyetinin bilmediği delil veya olay diye tanımlayabileceğimiz yeni delil veya yeni olay olup olmadığına bakılmalı, bu soruya bulunacak cevap olumlu olduğu takdirde, hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasa hükmünün uygulanmasını gerektirip gerektirmediğini saptamak gerekecektir.", 27.05.1985 tarihli ve 72-306 sayılı kararında ise "Öğreti ve uygulamada kabul olunduğu üzere 'yeni vakıa ve delil', evvelce yargıya sunulmamış olan onun bilgisi dışında kalmış olan delildir." sonucuna ulaşılmıştır.
Öğretide de; "Yeni vakıa, yahut yeni delil mahkemece bilinmeyen yani mahkemenin hüküm verdiği esnada vakıf olmadığı vakıa yahut delil demektir. Yenilik, vakıa veya delilin vukuu zamanına, yani kronolojik bir esasa göre değil, mahkemece bilinmiş olup olmadığına göre tayin edilir." (Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü Üçüncü Kitap Kanun Yolları, Ankara, 1953, s. 411.), "Muhakemenin yenilenmesi için sebep olarak gösterilen vakıa veya delillerin 'yeni' olması şarttır. Hükümlünün bildiği veya bilmesi lâzım geldiği bir vakıa veya delil, mahkemece malûm değil ise, yenilenme sebebi olabilir." (Faruk Erem, Muhakemenin Yenilenmesi Hakkında Genel Bilgiler, AÜHFD, S. 1-4, C.19, Ankara, 1962, s. 25.), "Muhakemenin iadesi sebebi olabilmesi için dermeyan edilen vakıaların veya delillerin yeni olması gerekir. Yeni demek, hüküm tesis olunduğu zaman mahkemece bilinmeyen ve failin kusurluluğunu tesbitte tesir icra edebilen ve ilk hüküm tesisinde hiç nazara alınmamış bulunan hususlardır. Bir vakıa veya delil hüküm tesisi zamanında fail tarafından bilinse, fakat mahkemeye ikâme edilmemiş olsa ve bu sebeple de hükümde değerlendirilmemiş veya hükme tesir etmemiş olsa, bu iadei muhakeme sebebi olabilecektir; zira, bahis konusu olan yenilik fail bakımından değil mahkeme bakımından aranmalıdır." (Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C. 31, No: 1-4, İstanbul 1966, s. 63.), "Hükmü veren mahkemede bildirilmemiş veya bildirilememiş ve bu sebeple hükümde nazara alınmamış olan her türlü vakıa ve deliller, mahkûm tarafından bilinip bilinmemelerinin bir ehemmiyeti olmaksızın yeni sayılırlar. Yani yenilik taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Delil ve vakıaların evvelki duruşmada dermeyan edilmemiş ve neticede mahkemenin malûmatı dışında kalmış olmaları yeni kabul edilmeleri için yeterlidir. Evvelki duruşmada dermeyan edilmiş fakat mahkemece inandırıcı görülmeyerek nazara alınmamış delil ve vakıalar 'yeni' sayılmazlar." (Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, s. 95.), "Yargılaşan kararın verildiği tarihte hâkimin bilmediği delil veya olay diye tarif edebileceğimiz yeni delil veya olayın yenileme sebebi olabilmesi için yalnız başına veya eskilerle birlikte nazara alındığında hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün, yani sonuç cezanın tayininde kullanılması takdire bırakılmayıp kanun gereği olan normların uygulanması ile mahkûm olmasını gerektirecek nitelikte olması gerekir." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, 18. Bası, İstanbul, 2010, s. 1493.), "Şüphesiz muhakemenin iadesi için ileri sürülen delil veya vakıanın yeni olması gerekir. Buradaki 'yenilik'ten kasıt, daha önce bilinmeyen, bildirilmemiş veya sonradan ortaya çıkan delil veya olay olabileceği gibi, bir tarafça bilinmekle birlikte mahkemece bilinmeyen veya mahkemeye ismen bildirilmekle birlikte incelenmemiş, üzerinde delil veya olay muhakemesi yapılmamış, kısaca hiç dikkate alınıp değerlendirilmemiş hususlar da olabilir. Çünkü buradaki 'yenilik', taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Dermeyan edilmeyip sadece kendisinden bahsedilerek hiçbir şekilde dikkate alınmayan ve inceleme dışı tutulan delil ve olay arasında fark bulunmamaktadır. Bunlar da kendileri dikkate alınmadan yapılan yargılama açısından 'yenilik' vasıflarını yitirmeyip sürdürürler." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 8. Baskı, Ankara, 2013, s. 494.), "Yeni delil, mahkemeye sunulmamış, sunulsa bile mahkemece irdelenmemiş, dikkate alınmamış delildir. Bununla birlikte delil irdelenmiş ancak hükme esas alınmamış ise yeni değildir. Yeni delil aslında önceki hükmün yanlış olduğunu gösteren delildir. Buna göre fiil hakkında mahkemenin verdiği karar hukuksal dayanağını kaybediyor veya eski ispat olgusunda şüphe doğuruyorsa, bunu ortaya koyan vakıa ve/veya delil, yeni vakıa ve delildir." (Veli Özer Özbek-... Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2012, s. 806.), "Hükmü veren mahkemeye bildirilmediği için hüküm kurulurken dikkate alınmamış her türlü olgu ve deliller yeni sayılır. Daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkemece inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil veya olgular yeni sayılmaz." (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s. 793.), "Muhakemenin yenilenmesi nedeninin oluşması için olay ve delilin yeni olması gerekmektedir. Kanun koyucu burada yeni kelimesini, oluş tarihinden itibaren çok zaman geçmemiş anlamında değil, daha önce söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş anlamında kullanmıştır. Bu nedenle delilin yeni sayılması için ceza muhakemesi sırasında mahkemece varlığının bilinmemesi veya bilindiği hâlde olay ya da delile ulaşılmaması gerekir." (Ahu Karakurt, Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara, 2009, s. 111.), "Mahkemece yargılama sırasında bilinmeyen, bilindiği hâlde ulaşılamayan ve bu nedenle de kısmen veya tamamen hükmün kurulmasında dikkate alınmamış olan delil yeni delildir." (İlhan Akbulut, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Muhakemenin İadesi, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 78, 2004/4, s. 1559.), "Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunların yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olması yargılamanın lehe yenilenme nedenidir." (Sevi Bakım, Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, İstanbul, 2013, s. 933.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Borçlusu katılan ..., alacaklısı hükümlü ..., cirantası diğer hükümlü ..., ödeme tarihi 30.10.2015, düzenlenme tarihi 15.01.2015, bedeli 12.750.000,00 TL olarak görünen ve sahte olduğu iddia edilen bononun hükümlülerden ... tarafından kullanılmak suretiyle İstanbul 5. İcra Müdürlüğünün 2016/1100 esas sayılı dosyası üzerinden katılana yönelik icra takibi başlatılması üzerine katılan vekilinin şikâyetiyle hükümlüler hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, hükümlülerin aynı suçtan TCK’nın 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, hükümlüler müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 12.02.2020 tarih ve 333-741 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle hükümlerin kesinleştiği, bu kesin karara karşı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca, suça konu bonoya dair taraflar arasında görülen hukuk davası ile ilgili olarak hükümlüler müdafileri tarafından dosyaya ibraz edilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147-10 sayılı ilamında belirtildiği gibi Adli Tıp Kurumunun düzenlediği raporda görev kapsamı dışında hukuki değerlendirme bulunduğu, bu raporun hükme esas alınamayacağı ve aynı rapora dayanılarak hükümlüler hakkında mahkûmiyet kararı verilemeyeceğinden yeniden ayrıntılı ve geçerli rapor alınıp sonucuna göre hükümlülerin hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvuruması üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca 09.07.2020 tarih ve 74-74 sayı ile Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda, senedin fiziki özellikleri belirlenerek imzadan faydalanılmak suretiyle oluşturulduğu sonucuna varıldığı, rapora dercedilen özellikler ve sonucun hukuki değerlendirme içermediği, bu raporla senedin özelliklerinin tespit edildiği gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmesinin ardından, hükümlüler müdafilerinin Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147-10 sayılı ilamında yer alan hususlara atıfla Yerel Mahkemeden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulundukları, Yerel Mahkemece talebin reddine karar verildiği, bu karara itirazın da mercisince reddedildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün kesinleşmesinden sonra hükümlüler müdafilerinin yargılamanın yenilenmesi isteminin Yerel Mahkemece reddi kararına itirazın mercisince reddine ilişkin karara yönelik kanun yararına bozma istemine gerekçe olarak ileri sürülüp Özel Dairece yargılamanın yenilenmesi için gerekli şartları taşımadığına karar verilen Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147 - 10 sayılı bozma ilamında yer alan Adli Tıp Kurumu raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi ve Kurumun görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmenin kabul edilmemesi gerektiği yönündeki tespitlerin kesinleşmiş hükümlere karşı kabul edilmiş olağanüstü bir kanun yolu olan ve kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturan yargılamanın yenilenmesi talebi bakımından incelenmesi sonucunda;
Yeni delil veya yeni olay değerlendirilirken yenilikten anlaşılması gerekenin taraflar bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasının önem arz ettiği, Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen delillerin yeni delil veya yeni olay kapsamında değerlendirilebilecek olduğu, yenilik açısından önemli olanın delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yenilik olduğu, yargılama aşamasında mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken göz önüne alınan, kanun yolu aşamasında da incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasının mümkün olmadığı, bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan taleplerin de kabul edilmemesi gerektiği hususları göz önünde bulundurulduğunda; Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2020 tarihli ve 2147 - 10 sayılı bozma ilamında hukuki yorum içerdiği kabul edilen Adli Tıp Kurumunca düzenlenen bilirkişi raporlarının, Yerel Mahkemece karar verilmeden önce dosya kapsamında yer alan tüm delillerle birlikte incelenip hüküm verilirken göz önüne alınmasının yanı sıra olağan kanun yolu olan istinaf kanun yolunda ve olağanüstü kanun yolu olan İstinaf Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında yargılamanın yenilenmesine konu edilen raporların İstinaf Özel Dairesince ve Başkanlar Kurulunca yeniden irdelendiği anlaşılmakla, Adli Tıp Kurumu raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi ve kurumun görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmenin kabul edilmemesi gerektiğinden bahisle Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 16.01.2020 tarih ve 2147 - 10 sayı ile verilen bozma kararının, CMK'nın 311/1-e maddesinde yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasında sayılan yeni olay veya yeni delil niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.