"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 110-119
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık ...'un silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Şırnak 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.04.2018 tarihli ve 61-248 sayılı hükme yönelik olarak sanık ve müdafii tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 23.11.2018 tarih ve 697-77 sayı ile; "...Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/01/2018 tarih, 2017/2744 Esas ve 2018/136 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; UYAP kayıtlarının incelenmesinde, Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2018/411 Esas sayılı dosyası ile sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan davanın halen açık olduğu, sanığa yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu gözetilip olaylar arasında hukuki veya fiili kesinti bulunup bulunmadığı, aynı olayları da kapsayıp kapsamadığının tespiti bakımından anılan mahkeme dosyası celp edilerek öncelikle olaylar arasında hukuki veya fiili kesinti olup olmadığı tespit edildikten sonra mümkün olması hâlinde dosyaların birleştirilmesi, kesinleşmiş olması durumunda ise onaylı örneği dosya arasına alındıktan sonra bir bütün hâlinde değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;...
Somut olayda; oluş, dosya kapsamı ve mahkemenin kabulü de dikkate alındığında, kayden 25.11.1999 doğumlu olup suç tarihinde on beş yaşından küçük olup örgütün dağ kadrosuna katılmaya karar veren ...'yı Gabar Dağı'nda bulunan teröristlere teslim eden sanığın eyleminin ne suretle TCK'nın 302/1. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturmadığının karar yerinde tartışılmadan yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/411 Esas sayılı dosyası ve ayrıca bozma kararı doğrultusunda Yerel Mahkemenin suç duyurusu üzerine düzenlenen 07.04.2019 tarihli iddianame ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırma talebiyle açılan Şırnak 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/186 Esas sayılı dosyası eldeki dosyayla birleştirildikten sonra yapılan yargılama sonucunda 06.05.2019 tarih ve 589-268 sayı ile; sanığın TCK'nın 302/1, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 283. maddesi gereğince kazanılmış hakkı saklı tutularak cezasının 9 yıl hapis cezası üzerinden infazına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine; TCK'nın 109/1, 109/3-f, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin verilen hükümlerin sanık ve müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 03.01.2020 tarih ve 1746-48 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.03.2022 tarih ve 2213-1365 sayı ile; "...Ayrıntıları Dairemizin 28.09.2016 tarih ve 2016/5731 esas 2016/4926 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, 15 yaşından küçük fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, ancak silahlı terör örgütlerinin emrine verilip onların savaşçı olarak yetiştirilmesi ve örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli birer suç makinesi hâline dönüştürülmeleri amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilebileceğinden, 15 yaşından küçük çocuğu örgütün dağ kadrosuna doğrudan kazandırma şeklinde gerçekleşen eylemlerin Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarını oluşturacağı, bunun dışında terör örgütlerinin yurt içi ve yurt dışındaki kamplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin bu örgütlere üye sağlamanın başlıca yollarından biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibarıyla bu özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün 'hiyerarşik yapısına' dahil edilmek üzere gönderilen elemanları, irtibat hâlinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri, terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği göz önüne alındığında,
15 yaşından küçük mağdur ...'nın aşamalardaki anlatımları ve olayın oluş şekline göre; mağdur ...'nın PKK terör örgütünün dağ kadrosuna katılmak amacıyla irtibat kurduğu örgüt ile iltisaklı kişilerin kendilerini yönlendirmeleri üzerine aynı iradeyi taşıyan yanındaki şahıslarla birlikte önce Diyarbakır'a, daha sonra ise sanığın ikamet ettiği Şırnak ilinin ... ilçesine gitmeleri, kendilerine buraya gelmeden önce verilen örgütün şifreli mesajları doğrultusunda... kod adlı sanık ...'u bulmaları, Deniz kod adlı sanığın mağduru yanındaki şahıslar ile birlikte evine götürdükten sonra bizzat eve getirdiği işbirlikçilere teslim etmesi, bu işbirlikçilerin ise mağduru yanındaki şahıslarla birlikte bir araçla Gabar Dağı'na götürmeleri ve burada 4-5 kişiden oluşan örgüt mensuplarının mağduru karşılayarak teslim almalarından sonraki aşamada mağdurun örgütsel eğitimlerinin ve faaliyetlerinin başlaması şeklinde gerçekleşen olayda; 15 yaşından küçük mağduru doğrudan örgütün dağ kadrosuna teslim etmeyen, ancak kendisinin evine getirererek PKK terör örgütünün Gabar Dağı'ndaki eğitim kampına götürecek olan işbirlikçilere teslim eden, bu itibarla 'Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma' suçu yönünden amaç suça elverişli vahim nitelikte eylemler gerçekleştirmeyen sanığın, suç vasfının belirlenmesine ilişkin yapılan açıklamalar doğrultusunda, dosya kapsamında benzer yöndeki mağdur ve tanık beyanları itibarıyla... kod adını kullanması, örgüt hiyerarşisi ve gizliliği içinde örgüte eleman kazandırması, sanığa yönelik anlatımlarda 'Taziye Evi/Halk Evi' olarak bahsedilen sözde öz yönetim ilanı dahil örgütsel faaliyetlerin yürütüldüğü yerde yapılan aramada sanığın isminin bulunduğu dökümanların ele geçirilmesi, yine ele geçirilen sair dökümanlarda sanığın örgütün sözde Kent Meclisi yapılanmasının faaliyetlerine katıldığının tespit edilmesi göz önüne alındığında; silahlı terör örgütü ile organik bağ kurarak hiyerarşik yapıya dahil olduğuna dair süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren eylemlerinin 'Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek 'Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma' suçundan mahkûmiyetine dair yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 23.05.2022 tarih ve 110-119 sayı ile; "...Dayanak delillerde ve bir önceki hüküm gerekçesinde de belirtildiği üzere PKK/KCK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya karar veren 15 yaşından küçük mağdur ...'yı 2014 yılı Haziran ayında ...'de karşılayıp evinde ağırlayarak Gabar Dağı'nda bulunan örgüt mensuplarına teslim eden sanığın eylemi TCK'nın 302/1. maddesi kapsamında vahim eylem olarak nitelendirilmiştir. Burada vahim eylem, 15 yaşından küçük mağdurun doğrudan veya dolaylı olarak dağ kadrosuna teslim edilmesi değil hürriyetinden yoksun kılınmasıdır. Yargıtay 16. CD'nin 17.09.2018 tarih ve 2018/3223 esas 2018/1616 karar sayılı ilamında da 'Bu açıklamalar ışığında, somut olayda; oluş, dosya kapsamı ve mahkemenin kabulü de dikkate alındığında PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapıp ikna ederek suç tarihinde on beş yaşından küçük olan mağdurların örgütün kırsal alan yapılanmasına katılmalarını sağlayan ve bu şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediği kabul edilen sanığın amaç suçu işlemeye elverişli vehamet arz eden eyleminin Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarını oluşturacağı' şeklinde açıklandığı üzere sanığın 2014 yılı Haziran ayı itibariyle henüz 15 yaşını doldurmamış olan hastane doğumlu ...'yı dağ kadrosuna kazandırmak maksadıyla teslim alıp bir süre yanında bulundurduktan sonra örgüt mensuplarına teslim ettiği anlaşıldığından istinaf incelemesiyle kesinleşen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediği, bu suçun da amaç suç olan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna yönelik vahim nitelikteki araç suç olduğu, kişinin direkt veya dolaylı olarak tesliminin Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun sübutuna bir etkisi olmadığı anlaşılmakla Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu yönünden direnme kararı verilerek aşağıda belirtilen delil ve gerekçelerle sanığın eylemi bu şekilde kabul edilmiştir.
...
PKK/KCK terör örgütüne katılıp 16.11.2014 tarihinde kaçarak kolluk birimlerine teslim olan tanık ...'nın 'Bana göstermiş olduğunuz fotoğraflardan Resim 2'deki şahıs bizi ... ilçesinde karşılayarak evine götürdü, daha sonra evine gelen bir başka işbirlikçiye teslim ederek bizim BTÖ'nün dağ kadrosuna katılmamızı sağlamıştır.' şeklindeki teşhis beyanını mahkeme huzurunda doğruladığı, sanığın tanımadığını savunduğu ...'nın, sanığın topal olduğuna dair beyanı ve aşamalarda ısrarlı biçimde onu teşhis ettiği, tanık ...'nin sanık hakkında '... KCK yapılanması içerisinde yer alır, propagandasını yapar.' şeklindeki teşhis beyanının bulunduğu görülmektedir. Her ne kadar ... soruşturma anlatımlarını ve teşhis işlemlerini kabul etmemişse de; savcılıktaki, Sulh Ceza Hâkimliğindeki ve Mahkememizin 2017/107 esas sayılı yargılamasındaki beyanlarında kolluk ifadesini ve teşhis işlemlerini kabul edip tekrarladığı için sanıkla ilgili teşhis ve anlatımlarının hukuka uygun delil niteliğinde olduğu kabul edilmiş, yine kendisine gösterilen çok sayıdaki fotoğrafın yer aldığı albümlerden sanığı teşhis etmesi nedeniyle bu işlemin hukuka aykırı olmadığı anlaşılmıştır.
Tanık beyanları itibarıyla sanığın... kod adını kullanması, örgüt hiyerarşisi ve gizliliği içinde örgüte eleman kazandırması, sanığa yönelik anlatımlarda 'Taziye Evi/Halk Evi' olarak bahsedilen sözde öz yönetim ilanı dahil örgütsel faaliyetlerin yürütüldüğü yerde yapılan aramada sanığın isminin bulunduğu dokümanların ele geçirilmesi, yine ele geçirilen sair dokümanlarda sanığın örgütün sözde Kent Meclisi yapılanmasının faaliyetlerine katıldığının tespit edilmesi hususları ile yer ve konumlandırma bakımından birbirlerininki ile uyumlu ve sanıkla ilgili istihbari bilgilerle örtüşen tanık anlatımları dikkate alınarak sanığın eylemi sabit görülmüştür.
...
Her ne kadar bozma ilamında belirtildiği üzere sanığın 15 yaşından küçük mağduru doğrudan örgütün dağ kadrosuna teslim etmediği, işbirlikçilere teslim ettiğinden bahisle vahim eylemin bu aşamada gerçekleşmediği belirtilmişse de Mahkememizin kabulüne göre sanığın ...'nın dağ kadrosuna katılması kastıyla, bahsi geçen dağ kadrosuna teslim eden işbirlikçilerle birlikte bir plan içerisinde hareket etmek suretiyle kuryelik eylemini gerçekleştirdiği, dosya kapsamında toplanan tüm deliller ışığında sanığın terör örgütüne bizzat veya işbirlikçilerine teslim ettiği şahsın terör örgütünün ideolojisi kapsamında eğitim alarak onun savaşçı olarak yetiştirilmesi ve örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli birer suç makinesi hâline dönüştürülmesi amacını taşıdığı açıktır. Burada gerçekleşen eylemin vahameti ile aynı eylemin işbirlikçi tarafından doğrudan gerçekleştirilmesindeki vahamet arasında fark bulunmamaktadır.
...
Böylece, sanığın belirli bir organizasyon ve devamlılık gerektiren ve 'Kuryecilik' olarak tanımlanan bir görev üstlendiği, örgüt üyelerince bu göreviyle bilinir ve tanınır hâle geldiği ve dağ kadrosuyla doğrudan iletişim hâlinde bulunduğu anlaşılan sanığın, rızasıyla dahil olduğu örgütle organik bağ kurduğu ve örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girdiği, yine sanığın 15 yaşından küçük ...'yı dağ kadrosuna kazandırmak maksadıyla teslim alıp bir süre yanında bulundurduktan sonra örgüt mensuplarına teslim ettiği anlaşıldığından kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ötürü sorumlu tutulması gerektiği değerlendirilmiş, 'Kabul' bölümünde belirtildiği üzere 'vahim' nitelikli bu araç suç nedeniyle Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu sabit görülmüştür." şeklindeki gerekçeyle bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.08.2022 tarihli ve 91117 sayılı onama istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 05.12.2022 tarih ve 35056-8865 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf isteminin esastan reddine dair karar ile kesinleşmiş olduğundan direnmenin kapsamına göre inceleme Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre; tanık ...'nın doğum tarihinin 25.11.1999 olduğu ve 26.01.2000 tarihinde nüfusa tescil edildiği,
Çaldıran Nüfus Müdürlüğünün 26.01.2000 tarihli Mernis Doğum Tutanağına göre; tanık ...'ın Çerkezköy SSK Hastanesinin 25.11.1999 tarihli doğum raporuna istinaden nüfusa kaydedildiği ve doğum tarihinin 25.11.1999 olduğu,
Çerkezköy Devlet Hastanesinin 27.12.2018 tarihli raporunda; tanık ...'ın kemik yaşının 18-19 yaş aralığıyla uyumlu olduğunun belirtildiği,
Birleştirilen 2018/411 Esas sayılı dosyanın soruşturma aşamasında ... ilçesi genelinde PKK silahlı terör örgütü mensuplarının yakalanması amacıyla gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında 21.02.2016 tarihinde Cudi Mahallesi, Cemal Gürsel Sokak, No: 31 adresindeki taziye evinde yapılan arama neticesinde ele geçirilen örgüt mensuplarına ait fotoğraflarla birlikte dokümanların ve flash belleğin incelenmesine ilişkin tutanaklara göre;
i) Fotoğraf-1 ve Fotoğraf-2 olarak adlandırılan dokümandaki listede şahısların ad ve soyadlarının, telefon numaralarının, mahalle adlarının, kalem ve saat miktarları ile fiyat bilgilerinin yazılı olduğu, söz konusu listede sanığın isminin hizasında 0 544 ... 11 11, Gabar 1, 35 kalem 3 saat, 115 TL ödedi kalan 70 TL bilgilerinin yer aldığı, buna göre listede adı geçen şahısların örgüte mali yardımda bulunduklarının değerlendirildiği,
ii) 22.07.2011 tarihinde yapılan Demokratik Toplum Kongresi delege seçimine ilişkin tutanağın 71. sırasında sanığın isminin ve imzasının olduğu,
iii) Flash bellek içindeki Rp ve serhildana isimli excel formatındaki belgede Cudi Delegasyonu 1 başlığı altında asıl delege olarak sanığın isminin ve telefon numarasının yer aldığı, buna göre sanığın ... ilçesi Kent Meclisi içerisinde faaliyet yürütüğü kanaatine ulaşıldığı,
Sanığın kullandığı cep telefonu hattının HTS kayıtlarına ilişkin analiz raporuna göre; yukarıda belirtilen dokümanlarda yer alan şahıslardan bir kısmıyla telefon irtibatının bulunduğu,
... Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Büro Amirliği görevlileri tarafından düzenlenen 23.01.2019 tarihli araştırma tutanağına göre;
i) Sanık hakkında 27.06.2013 tarihinde 155 polis imdat hattına ilçedeki gençleri eğitmek amacıyla örgüt tarafından gönderilen iki şahsın sanığın evinde kaldığına dair gelen bir ihbar üzerine soruşturma başlatıldığı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2018 tarihli yazısı ekinde dosyaya gönderilen belgelere göre soruşturma konusu edilen suçu işlediğine dair dava açmaya yeterli delil bulunmadığından 24.09.2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
ii) Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 2016/4685 numarasına kayden soruşturma yürütüldüğü, aynı Başsavcılığın 22.02.2018 tarihli yazısı ekinde dosyaya gönderilen belgelere göre sanığın ikametinde yapılan aramada yatak odasındaki gardıropta üzerinde terör örgütü mensubu bayan bir şahsın fotoğrafının bulunduğu tişörtün ve sarı, kırmızı, yeşil renkte terör örgütünü simgeleyen bez parçasının ele geçirilmiş ve cüzdanının içerisinde bulunan mikro sd hafıza kartta örgütün kırsal alanında çekilen görüntüler tespit edilmiş ise de silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu unsurları itibarıyla oluşmadığından 15.10.2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
Tanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilerek TCK'nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle açılan dava neticesinde ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince 11.11.2015 tarih ve 744-385 sayı ile; TCK'nın 221/2 ve CMK'nın 223/4. maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği,
10.04.2019 tarihli duruşmada hazır bulunan sanığın Yerel Mahkemece duruşma salonu içinde yürümesi istendiğinde topallayarak yürüdüğünün görüldüğü ve sanığın da topal olduğunu beyan ettiği,
Anlaşılmıştır.
Tanık ... savcılıkta; Tekirdağ ilinin Çerkezköy ilçesinde ailesiyle birlikte ikamet ettiğini, okulu ve işi bırakması nedeniyle ailesiyle problemler yaşadığını, amcasının oğlu Ejder'in dağdaki hayatın ve ortamın cazip olduğunu anlatması üzerine örgüte katılmaya karar verdiğini, 08.06.2014 tarihinde evden ayrıldığını, amcasının oğluyla İstanbul BDP İl Başkanlığına gittiklerini, burada ismini bilmediği bir kişi tarafından örgütsel konuşmalar yapıldığını, başka bir şahsın da gelip benzer mahiyette konuştuktan sonra kendilerine 300 TL ile "Bugün hava çok yağmurlu" şeklinde şifreli yazının olduğu küçük bir not kâğıdını teslim ettiğini ve "Hayati'nin misafiriyiz, sana Şarziye'nin selamını getirdik." biçiminde sözlü bir şifreyi de verip Diyarbakır'a yönlendirdiğini, amcasının oğluyla otobüse binip 10.06.2014 tarihinde saat 18.00 civarında Diyarbakır'a vardıklarını, Diyarbakır İl Başkanlığının ikinci katında Hayati isimli şahısla görüştüklerini, geleceklerinden haberi olan Hayati'nin şifreyi söylemelerinden sonra örgütü övücü sözler sarf edip gerilla olacaklarını belirttiğini, parti binasında istirahat ettiklerini, ertesi gün iki kişinin daha yanlarına katıldığını, kendilerine 160 TL para verip ...'ye gitmeleri gerektiğinin söylendiğini ve bir şifre verildiğini, bu şifrenin içi su dolu küçük bir pet şişe ve bir paket 2005 marka sigara olduğunu, verilen talimat üzerine ...'deki Cudi Taziye Evinin önüne gittiklerini, elindeki şifreyi söylendiği şekilde kapının önüne koyup beklemeye başladıklarını, bir müddet beklemelerine rağmen gelen olmayınca taziye evine girdiklerini ve alternatif bir şifre olarak verilen; "Biz...'in misafiriyiz, onu görmemiz lazım." dediklerini, akabinde... isimli şahsın gelip kendilerini alarak evine götürdüğünü ve birkaç saat istirahat etmelerini söyleyip dışarı çıkmasını takiben 1-2 saat sonra yanında iki kişiyle birlikte geri geldiğini, tanımadığı bu şahısların gri renkli Renault Kangoo marka araçla geldiklerini ve kendilerini alıp Gabar Dağı'na götürdüklerini, burada bir ay boyunca askerî ve ideolojik eğitim aldığını, eğitim bitince kendisini Botan Saha Karargâhına gönderdiklerini, bölgeyi keşif için arazide gezen hareketli takımda görev aldığını, örgüte katıldıktan bir buçuk ay sonra savaşın boş bir şey olduğunu ve orada insan gibi yaşamadıklarını anlayınca herhangi bir eyleme katılmamışken ve yol yakınken dönmeye karar verdiğini, ancak bir türlü fırsat bulamadığını, 16.11.2014 tarihinde saat 06.30 sıralarında bulunduğu noktadan ayrılıp koşarak kaçtığını, öğle saatlerinde Yağızoymak Karakoluna teslim olduğunu, yanındaki 4 adet Kalaşnikof şarjörü ve 2 adet el bombasını kolluk görevlilerine verdiğini,
Savcılıktaki teşhisinde; kendisine gösterilen 2 numaralı fotoğraftaki şahsın ismini... olarak bildiğini, bu şahsın kendilerini ...'de karşılayarak evine götürüp daha sonra eve gelen bir başka işbirlikçiye teslim ederek örgütün dağ kadrosuna katılmalarını sağladığını,
Talimat mahkemesinde; sanığın dağ kadrosundaki kod isminin... olduğunu, ...'ye gittiklerinde kendilerini alıp evine götürdüğünü, kuryelik yapmak suretiyle örgütün dağ kadrosuna dışarıdan insanlar getirdiğini, topal olduğunu, genellikle şehirde kalarak insanları örgüte çekmeye çalışıp dağa çıkmalarını sağladığını, kendilerini dağa götürecek kişilerle sanığın aracılık kurduğunu, sanığın örgüt içerisindeki konumunu tam olarak bilmediğini, karakolda fotoğraflarını teşhis ettiğini,
Mahkemede; örgüte katılma aşamasında Diyarbakır'dan sanığın yanına üç kişiyle birlikte gittiğini, Şırnak'ta evinde konakladıkları sanığın kendilerini ağırladığını, sanığı herhangi bir konuda suçlayamayacağını, başkalarının gelip kendilerini evden aldıklarını, ekranda gördüğü kişinin sanığa benzediğini, talimatla alınan ifadesinin arkasında olduğunu, kollukta yaptığı teşhisi aynen tekrar ettiğini,
Tanık ... savcılıktaki teşhisinde; gösterilen fotoğraflardaki şahsı Aziz diye bildiğini, ... KCK yapılanması içindeki faaliyetlerini bildiği bu şahsın gençlere sıklıkla PKK/KCK'nın propagandasını yaptığını,
Mahkemede; sanığı tanımadığını, sanık hakkında ifade verdiğini hatırlamadığını, kolluktaki ifadesinin doğru olduğunu, ancak teşhiste bulunmadığını, okunan teşhis ifadesini kabul etmediğini, kendisi hakkındaki 2017/107 esas sayılı dosyanın duruşmasında verdiği savunması okunup sorulduğunda; herhangi bir baskı ve işkence altında kalmadan teşhis yaptığını söylemiş ise de birkaç teşhis yaptığını, sanıkla ilgili bir ifade vermediğini,
Kendisi hakkındaki Şırnak 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/107 esas sayılı dosyanın 18.09.2017 tarihli duruşmasında; kendisinin 2012 yılında örgütün dağ kadrosuna katılıp silahlı ve ideolojik eğitim aldığını, altı ay sonra kaçarak teslim olduğunu, 2015 yılının Ağustos ayında tekrar katıldığında ise sadece ideolojik eğitim aldığını, bir buçuk yıl sonra tekrar kaçtığını, soruşturmada verdiği ifadesini aynen tekrar ettiğini, yaptığı teşhislerin doğru olduğunu, herhangi bir baskı veya işkence altında kalmadan fotoğraflar üzerinden teşhis yaptığını ve bildiklerini anlattığını,
Tanık ... mahkemede; oğlu olan ve Çerkezköy SSK Hastanesinde doğan tanık ...'ın doğum tarihini bilmediğini, hastane kaydına göre nüfusa kaydettirdiklerini, oğlunun 2014 yılının Haziran ayında ortadan kaybolduğunu ve aynı yılın sonuna doğru jandarmaya teslim olduğunu,
Tanık ... mahkemede; tanık ...'ın oğlu olduğunu ve hastanede doğduğunu, hastane kaydına göre nüfusa kaydettirtiklerini, oğlunun bir ara kaybolup gittiği için altı ay kadar evde olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık kollukta; terör örgütü üyesi olmadığını, kod isminin veya lakabının bulunmadığını, tanık ...'ı tanımadığını, bu şahsı kendi evinde ağırlamadığı gibi örgüt işbirlikçilerine de teslim etmediğini,
Mahkemede; atılı suçlamayı kabul etmediğini, hakkında ifade veren tanık ...'ı tanımadığını, bu şahsın Tekirdağ'dan nasıl geldiğini ve ne yaptığını bilmediğini, kendisini kurtarmak için iftira attığını, ... diye birini de tanımadığını, bu şahsın teşhisinin doğru olmadığını, zira Aziz Tosun isimli binlerce kişi olduğunu, ifadede belirtilen şahsın kendisi olmadığını,
Birleştirilen 2018/411 Esas sayılı dosyanın 14.11.2018 tarihli duruşmasında; taziye evi denilen yere iki akrabasının vefat etmesinden dolayı gittiğini, burada ele geçen dokümanda isminin nasıl geçtiğini bilmediğini, taziye evinde herhangi bir seçimin yapıldığını görmediğini ve oy kullanmadığını, Demokratik Toplum Kongresinin ne olduğunu bilmediğini, orada delege olarak yer almadığını ve hiçbir seçime katılmadığını, delege seçim tutanağındaki imzanın kendisine ait olmadığını,
Bozma sonrasında; suçlamaları kabul etmediğini, olaylarla ilgisinin bulunmadığını, örgütle herhangi bir bağının olmadığını, tanık ...'ı kendi evine götürdüğü iddiasının gerçeği yansıtmadığını, tanığın bu yöndeki beyanını destekler mahiyette bir delilin dosyada bulunmadığını, özürlü olan tek kişinin kendisi olmadığını, belediyede işçi olarak çalıştığını, belediyeye bağlı taziye çadırına gittiğinde imza attığını, bunların aleyhine kullanıldığını,
Savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarına değinmekte yarar bulunmaktadır.
Devletin varlığı ya da bütünlüğü öncelikle Anayasa'da teminat altına alınan değerdir. Anayasa'nın 3. maddesinde; Türk Devleti'nin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ifade edilmiş, 14. maddesinde; Anayasa'da yer alan hak ve özgürlüklerin, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla kullanılamayacağı, anılan maddenin üçüncü fıkrasında ise bu amaca aykırı faaliyetlerin yaptırımlarının yasa ile belirleneceği hüküm altına almıştır.
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu TCK'nın 302. maddesinde;
"(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesi ise;
"Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karşı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur.
Bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir.
Bu amaç, madde metninde,
1. Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2. Devletin birliğini bozmak,
3. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4. Devletin bağımsızlığını zayıflatmak, olarak belirlenmiştir.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluşması için şarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını başka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluşturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.
Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca ‘yönelik cebrî fiiller’ denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıştır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aşikârdır.
Suçun oluşabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir.
Bu suçun işlenmesi sırasında örneğin kişiler öldürülmüş, kasten yaralanmış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır." açıklamalarına yer vermiş olup 01.06.2005 tarihinden önce bu maddenin karşılığını oluşturan 765 sayılı TCK'nın 125. maddesinden farklı olarak, suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunması gerekeceği belirtilmiştir. Böylelikle, TCK'nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan amaç suçun işlenmesi sırasında işlenen araç suçlardan dolayı aynı Kanun'un 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.
TCK'nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçun, söz konusu maddede belirtilen fiilleri gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş silahlı terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi veya üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen bir kişi tarafından da işlenmesi mümkündür. Bu bakımdan silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgüt adına işlenen ve amaç suçu işlemeye elverişli araç suçlar da TCK'nın 302. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçu oluşturacaktır.
Her devlet siyasal fonksiyonu kapsamında ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. Anayasa'nın 3. maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Kişi hak ve hürriyetlerinden hiçbirisi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz (Anayasa madde 14). Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini korumak devletin/siyasal iktidarın temel amaç ve görevlerindendir (Anayasa madde 5). TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu, bu temel görevin hukuki zeminini oluşturmaktadır.
Suçta korunan hukuki yarar; Devletin birliği, ülke ve ulus bütünlüğü ile egemenliği, suçun konusu; Devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği, suçun faili; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ya da olmasın, yöneten veya yönetilen herkes, suçun mağduru; Devletin millet/ulus unsurunu oluşturan her bir bireyi olup söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekirse de maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. Fiilin cebri niteliğinden, maddi cebrin anlaşılması gerekmektedir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir.
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu bir kalkışma suçu olarak, peşinen tamamlandığı kabul edilen suçlardandır. Kalkışma suçlarında öngörülen zarar, neticelerinin gerçekleşmesine yönelik elverişli ve uygun hareketlerin yapılmasıyla oluşmaktadır. Kanun koyucu, çok önemli gördüğü bazı hukuksal değerlerin zarar görmesini önlemek için bu değerlere zarar tehlikesi meydana getirilmesini dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırmaktadır. Suçun oluşması için zarar neticesinin gerçekleşmesi aranmamakta, suçun oluşması için failin hareketinin söz konusu neticenin gerçekleşmesine yönelik olması ve hareketinin o neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması yeterli olacaktır ("Devletin birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu" konulu makale, Doç Dr. Vesile Sonay Evik, s.1733).
Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç suçun (TCK'nın 302/2. maddesi) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK'nın 302/1. maddesi) fiil unsurunu teşkil ettiği görülmektedir. Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarihli ve 103-22 sayılı kararı). Fiilin elverişli/vahim niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, Devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini ve toplum barışını bozarak amaç suçun gerçekleşmesi için elverişli tehlike ortamını hazırlayacak vahim eylemler bu suçun oluşmasında kriter olarak dikkate alınmaktadır.
Suç tamamlandığında eylemlerin cezalandırılamayacak olması ve teşebbüsün oluşumu için minimum gerekenlerin zaten suçun tamamlanması için yeterli olmasından dolayı kalkışma suçlarından olan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçuna teşebbüs mümkün değildir (Antolisei, 633; Fiandaca-Musco, 12; Lattanzi-Lupo, 20; Dolcini-Marinucci, 1834' ten alıntı Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınevi, Ankara, 1983, s. 74).
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümü için ceza hukukunda tipiklik ve nedensellik bağı kavramlarının da ayrıca açıklanması gerekmektedir.
Suç teşkil eden haksızlığın temelini kanuni tipin gerçekleştirilmesi oluşturur. Fiilin haksızlık içeriği tipteki unsurlar içinde ifade edilmiştir. Olay hareket ve netice bakımından ifade ettiği değersizlik soyut olarak tipte gösterilmiştir. İşte bir davranışın kanuni tipteki haksızlığın tanımıyla örtüşmesi hâlinde tipiklik gerçekleşmiş olur. Tipiklik kavramıyla suçta kanunilik ilkesi arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Anayasa'da (m. 38/1) ve Ceza Kanunu'nda (m. 2/1) yer alan kanunsuz suç olmaz ilkesi, cezalandırılabilirliğin bağlantı noktasının kanundaki bir suç tipi olduğunu ortaya koymaktadır. Kanunilik ilkesi gereğince kanun koyucu hangi fiillerin suç teşkil ettiğini açık bir şekilde kanunda göstermelidir. Kanunda suç olarak tanımlanmayan bir fiilden dolayı kimsenin cezalandırılması mümkün değildir. Böylece ceza hukuku bakımından önem taşıyan hareketleri, önem taşımayanlardan ayırmak tipikliğin önde gelen görevini oluşturmaktadır. Bunun önemli sonucu olarak, ceza hukukunu ilgilendiren hareketlerin belli normlar tarafından tarif edilmesi hukuk düzeninin değerlendirme faaliyetinin bir parçasıdır. Bir başka deyişle, her bir suç tanımının yarattığı soyut hareket tipi, hukuk düzeninin bunlar hakkında yaptığı olumsuz değerlendirmenin konusunu oluşturur. Kısacası hareket, tipiklik yargısının konusudur (Koca Mahmut-Üzülmez İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, SeçkinYayınevi, Ankara, 2018, s. 107).
Keza hukuka aykırılık ve normatif anlamda kusurluluk yargılarının konusu da yine harekettir. Suçun bir unsuru olarak kastedilen tipiklik ise dar anlamda tipikliktir (haksızlık tipi). Her bir suça kendi özelliğini veren ve onun haksızlık içeriğini karakterize eden tanımdaki unsurlar dar anlamda tipikliği oluşturur. Haksızlık tipinin (dar anlamda tipikliğin) fonksiyonu, yasaklanmış davranışın tipik haksızlık içeriğini belirleyen, özel suç tiplerine şekil ve biçim veren unsurları göstermektir. Kanundaki her bir suç tanımı, cezayı gerektiren haksızlığın özel bir biçimini, yani haksızlık tipini oluşturur. Suçun kanuni tarifi (kanuni tip), bir fiilin tipik haksızlık içeriğini somutlaştıran unsurları bir araya getirme fonksiyonuna sahiptir. Böylece suç tipleri, kanun koyucunun cezaya layık olarak gördüğü davranış şekillerini belirler. Tipiklik, burada, vatandaşların tipleştirilen emir ve yasaklara göre kendilerini yönlendirmeleri fonksiyonunu yerine getirir. Buna tipikliğin uyarı fonksiyonu denir (Appellfunktion des Tatbestandes' ten alıntı Koca-Üzülmez, s. 108.).
Tipiklik, insan hareketlerinin soyut kavramlarla tanımlanmasıdır. Şayet somut hareket, daha önce yapılan bu soyut tanıma uygunsa bu hareketin tipe uygunluğundan bahsedilir. Hareketin suç tipindeki fiile, hareket edenin de suç tipindeki faile uygun olması gerekir. Bu itibarla tipiklik, ceza kanununun özel kısmında tanımlanan tüm suçların taşıdıkları özellikleri bu suçlardan soyutlayarak gösteren, yani her suça uyabilen soyut, çerçeve bir model olmaktadır. Tipiklik, sadece bir suç tipinin değil, tüm suçların özelliklerini taşıyan soyut bir kavramdır. Failin tipe uygun davranmasıyla tipik haksızlık da gerçekleşmiş olur. Çünkü kanunda tanımlanan her bir suç, bu somut tanımıyla, tipik haksızlığı oluşturan davranış tarzlarını ortaya koymuş olmaktadır.
Nedensellik bağı kavramına gelince;
Dış dünyada meydana gelen değişikliğin (neticenin) bir kimseye yüklenebilmesi ve dolayısıyla onun sorumlu olabilmesi, söz konusu neticenin o kimsenin hareketinden meydana gelmesine bağlıdır. Diğer bir deyişle, hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı, bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Şayet hareket ile netice arasında böyle bir ilişki yoksa netice hareketten meydana gelmemişse, kısaca nedensellik bağlantısı bulunmuyorsa neticenin faile yüklenebilmesi mümkün değildir (Artuk-M. Emin-Gökcen Ahmet, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitapevi, Ankara, 2007, s. 412). Hiç kimse kendi hareketinin neden olmadığı, kendi hareketinin sonucu olmayan bir neticeden sorumlu tutulamaz. Bir neticeden dolayı sorumlu tutulabilmenin temelini hareket ile netice arasındaki sebep-sonuç ilişkisini ifade eden nedensellik bağı oluşturur. Sırf hareket suçlarında, suçun oluşması için hareketin yapılması yeterli olduğundan, bu suçlarda nedensellik bağı problemi ortaya çıkmaz. Nedensellik bağı, kanuni tanımında hareketin yanı sıra neticeye de yer verilen suçlarda gerekli olan bir olgudur (Koca-Üzülmez s. 131).
Neticeli suçlarda tamamlanmış bir suçun kabulü tipe uygun neticenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak bu suçlarda sadece hareketin varlığının ve neticenin gerçekleştiğinin belirlenmesi yeterli olmayıp hareket ile netice arasında belli bir bağın bulunması da gerekir. Şayet hareketle netice arasında nedensellik bağı yoksa o netice faile yüklenemez.
Nedensellik bağı, neticeli suçlarda suçun kanunda tanımlanmayan unsurları arasında yer almaktadır. Nedensellik bağı konusu ceza hukukunda çoğu zaman bir sorun olarak karşımıza çıkmaz. Bu yüzden, ceza kanunları, genelde, nedensellik bağıyla ilgili olarak bir düzenlemeye gitmezler. Esasen bu konuda bir düzenlemeye gidilmesi gerekli de değildir. Zira nedensellik bağı her neticeli suçta mutlaka bulunması gereken doğal bir olaydır. Bir başka deyişle, hareket ile netice arasındaki bağı ifade eden nedensellik, hukuki bir konu ve kavram olmayıp doğa kanunlarına göre belirlenecek bir husustur. Nitekim hem 765 sayılı TCK'da hem de 5237 sayılı TCK'da nedensellik bağına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Özel kısımda yer alan suçların çoğunda da nedensellik bağına vurgu yapan bir açıklamaya rastlanmaz. Bununla birlikte, bazı suçların (netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama, kasten yaralama) tanımında bu bağı belirten kelimelere yer verilmektedir (Koca-Üzülmez, s. 132.). Türk Ceza Hukuku sistematiğinde nedensellik bağlantısının tespitinde sonuca etkili olan her şart dikkate alınmalı ve bu şartlar arasında neticeyi meydana getirmeye elverişli olan, en etkili şartla nedensellik bağı (maddi nedensellik) kurulmalıdır (Artuk-Gökcen, s. 425.).
Somut uyuşmazlık konusuyla ilgili olarak silahlı terör örgütüne üye olma suçuna değinmek gerekirse;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." olarak tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak TCK'nın 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, 3713 sayılı Kanun'da ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre, örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" başlıklı 220. maddesinde;
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur..." hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar, kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak, amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiili birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde fail, örgütteki konumuna göre üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç, 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzenine veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan silahlı örgüt suçu ise;
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." biçiminde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen TCK'nın "Silahlı örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Tekirdağ ilinin Çerkezköy ilçesinde ikamet etmekte iken okulunu ve işini bırakmasından dolayı ailesiyle sorunlar yaşayan ve amcasının oğlu Ejder Kaya'nın örgüte ilişkin anlattıklarından ve telkinlerinden etkilenerek PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya karar veren 15 yaşından küçük olan tanık ...'ın örgüte katılmak amacıyla 08.06.2014 tarihinde evinden ayrılıp amcasının oğluyla birlikte İstanbul BDP İl Başkanlığına gittiği, burada kendilerine örgüt propagandası yapıldığı ve örgüte katılmaları için neler yapmaları gerektiği anlatılıp; "Hayati'nin misafiriyiz, sana Şarziye'nin selamını getirdik." şeklindeki şifreli cümlenin söylendiği, adı geçenlerin verilen bir miktar parayla otobüse binerek Diyarbakır'a gittikleri, Diyarbakır BDP İl Başkanlığındaki Hayati isimli şahsa şifreli cümleyi söyledikleri, bu şahsın da örgütü övücü sözlerle anlatımlarda bulunduğu, parti binasında bir müddet istirahat ettikleri, ertesi gün verilen talimat üzerine kendilerine katılan birkaç kişiyle birlikte Şırnak ilinin ... ilçesine gittikleri, şifre mahiyetindeki içi su dolu küçük bir pet şişenin ve bir paket sigaranın olduğu poşeti Cudi Taziye Evinin kapısının önüne koyup beklemeye başladıkları, bir süre beklemelerine rağmen gelen olmayınca taziye evine girerek alternatif bir şifre olarak kendilerine söylenen; "Biz...'in misafiriyiz, onu görmemiz lazım." cümlesini sarf ettikleri, bir müddet sonra... isimli şahsın geldiği ve tanık ... ile yanındakileri alıp kendi evine götürerek istirahat etmelerini söylediği, dışarı çıkmasını takiben 1-2 saat sonra yanında iki kişiyle birlikte geri geldiği, bu kişilerin tanık ... ve yanındakileri Renault Kangoo marka araçla alıp Gabar Dağı'na götürerek örgüt mensuplarına teslim ettikleri, tanık ...'ın teşhisi neticesinde... kod isimli şahsın sanık olduğu anlaşılan somut olayda;
İnceleme konusu dosyayla birleştirilen 2018/411 Esas sayılı dosya kapsamındaki soruşturmada örgütsel faaliyetler gerçekleştirilen taziye evindeki aramada ele geçirilen dokümanlara göre örgütün sözde Kent Meclisi yapılanmasında faaliyet yürüten ve tanık ...'nin kendi davasında yaptığı savunmasında doğruladığı için hukuken geçerli olduğunda tereddüt bulunmayan teşhisine göre de ... KCK yapılmasında faaliyette bulunarak gençlere örgüt propagandası yapan sanığın, ikamet ettiği Çerkezköy'den örgüte katılma iradesi ve amacıyla ayrılıp BDP İstanbul ve Diyarbakır İl Başkanlıklarındaki şahıslar tarafından verilen talimatlar üzerine ...'ye gelen 15 yaşından küçük tanık ...'ın örgüte katılma yönündeki kararının oluşumunda herhangi bir katkısının bulunmaması ve anılan tanığı Gabar Dağı'ndaki örgüt mensuplarına bizzat teslim etmemiş olması karşısında tanığın örgütün kırsal kadrosuna katılmasını sağlama hususunda gerçekleşen ve TCK'nın 109/2. maddesi kapsamında cebir, tehdit veya hile içermeyen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eyleminin amaç suç yönünden vahamet oluşturmadığı nazara alınıp kod adı kullandığı, örgüt hiyerarşisi ve gizliliği içinde hareket ederek örgüte eleman kazandırdığı ve örgütün sözde Kent Meclisi yapılanmasında faaliyet yürüttüğü gözetilerek örgütle organik bağ kurmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olduğuna dair süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren bu eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Şırnak 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.05.2022 tarihli ve 110-119 sayılı kararındaki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- Sanık ... hakkındaki direnme kararına konu hükmün, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dava dosyasının, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.