"İçtihat Metni"
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 7. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1919-3168
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanığın, marka hakkına tecavüz suçundan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 5833 sayılı Kanun ile değişik 61/A-1, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 62, 52/2-4 ve 54/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve beş yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin İstanbul 2. Fikrî ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2014 tarihli ve 650-380 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan İstanbul 2. Fikrî ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesince 03.11.2020 tarih ve 487-198 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın 556 sayılı KHK'nın 5833 sayılı Kanun ile değişik 61/A-1, TCK'nın 62, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Bu hükmün, sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 25.03.2021 tarih ve 6408-1693 sayı ile İlk Derece Mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ve mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak sanığın CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ve TCK'nın 54/4. maddesi gereğince müsadereye denilmek suretiyle istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verilmiş, anılan kararın, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 31.03.2022 tarih ve 30331-6478 sayı ile; "...somut olayda şikâyetçi ... firmasının suçtan doğrudan zarar gören konumunda olduğu ve soruşturma aşamasında İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen arama talebinin reddine dair karara karşı itiraz hakkı bulunduğu, dolayısıyla İstanbul 3. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen arama ve el koyma kararının hukuka uygun olduğu gözetilerek, dosya kapsamı ile toplanan delillere göre sanığın sübut bulan suçtan mahkûmiyeti yerine, dosya kapsamına uygun olmayan yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi ise 14.06.2022 tarih ve 1919-3168 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine ve müsadereye karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.11.2022 tarihli ve 115797 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile dosya CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 10.01.2023 tarih ve 14641-166 sayı ile direnme kararı yerinde görülmeyerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; arama talebinin reddine dair karara şikâyetçinin itiraz hakkının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; direnme kararına konu hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
III. ÖN SORUNA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR
İncelenen dosya kapsamından;
İlk Derece Mahkemesince sanığın 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmedildiği, bu hükmün, sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesince; önceki kararlar kaldırılarak sanığın CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraati ve müsaderesi suretiyle istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verildiği, anılan kararın, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince "...sanığın sübut bulan suçtan mahkûmiyeti yerine dosya kapsamına uygun olmayan yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra yapılan yargılamada, 14.06.2022 tarihli oturumda bozma ilamının okunduğu, Yargıtay bozma ilamına karşı diyecekleri sorulan Cumhuriyet savcısının bozmaya uyulmasını talep etmesinin ardından "Sanığın iş yerinde katılan adına tescilli markayı taşıyan taklit ürün satışa arz ettiği dosya kapsamıyla sabit olup bu nedenle Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2021/30331 Esas ve 2022/6478 Karar sayılı bozma ilamında belirtilen sebep ve gerekçe göz önüne alınarak sanık hakkında ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmüne karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur." şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
Ön Sorun ile ilgili CMK'da yer alan yasal düzenlemeler şöyledir:
"Kararların verilmesi usulü
Madde 33 – (1) Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir."
"Delillerin tartışılması
Madde 216 –1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir. Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez."
"Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri
Madde 307 – (1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
...
(4) Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. .."
Amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmak olan ceza yargılamasının özünü; yargılamanın asıl sujeleri tarafından, silahların eşitliği, yüzyüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri doğrultusunda icra edilecek olan ve çelişmeli yargılamaya imkan sağlayan kolektif bir kurum olarak aleni duruşma/celse oluşturur.
Duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir (CMK madde 190). CMK'nın 191. madesinde öngörülen usule göre başlayan duruşmada sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır. Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır (CMK madde 206/1). Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir (CMK madde 201/1). Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir (CMK madde 201/1).
İddianame çerçevesinde, iddia makamı ve katılan/müşteki-mağdur tarafın ileri sürdüğü iddialar ile savunmanın serdedilmesi ve ikame olunan delillerin huzurda tartışılmasından sonra iş bu kolektif yargısal faaliyetin, ihtilafı çözme/sonuç çıkarma/hüküm kurma aşamasına geçilecektir. Gelinen bu aşamada sanığın hukuki durumu henüz bir yargı kararı ile belirlilik kazanmadığından iddia makamının, yapılan yargılama, mevcut ve ikame olunan delil(lerin) durumu ve gelişen/değişen süreç itibariyle son görüşünün ne olduğunun bilinmesi, etkin bir savunma hakkının kullanılması bağlamında büyük önem arz eder. Bu nedenledir ki kanun vazıı, CMK'nın 33. maddesinde; "Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten...sonra verilir." diyerek, Cumhuriyet savcısı yönünden emredici bir düzenlemeye yer vermiştir. Cumhuriyet savcısının bu görüşünün/esas hakkındaki mütalaasının, doğrudan ya da iddianameye veya zikredilen özellikleri taşıyan önceki mütalaaya atfen de olsa; sanığa isnat edilen maddi vakıayı, bu vakıanın hukuki nitelendirmesini ve mahkûmiyete dair ise nitelendirmeyle ilgili kanun maddelerini açık ve anlaşılır biçimde gösteriyor olması lazım gelir.
Bu konuda doktrin görüşleri de şöyledir; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serdetmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 258-262).
Diğer taraftan müstekar uygulamalara göre; Yargıtayın bozma ilamı ile derece mahkemelerince verilen hüküm ve kararlar ortadan kalkarlar. Bozmadan sonraki serbestlik ilkesi kapsamında mahkemeler kural olarak bozmadan sonra gerek bir önceki kararlarından, gerekse bozma ilamından tamamen farklı bir sonuca ulaşıp apayrı bir hüküm/karar tesis edebilirler. Bu ilkenin istisnalarından birini direnme/ısrar kararı oluşturur (CMK madde 307/4).
Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar (CMK madde 307/1). Cumhuriyet savcısının bozmaya karşı diyeceklerini bildirmesi ile esas hakkındaki mütalaasını sunması, prensip olarak farklı fonksiyonları ve sonuçları olan savcılık işlemleridir. Bu nedenledir ki Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak derece mahkemesi, bozma kararına uysa da önceki kararında ısrar etse de Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının, savunma hakkının etkin kullanılabilmesine imkân sağlayacak açıklık ve yeterlilikte olması usuli bir mecburiyettir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Özel Dairece verilen bozma kararına istinaden İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının da ortadan kalkması sebebiyle, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesini talep eden Cumhuriyet savcısının nitelendirmeyle ilgili kanun maddelerini açık ve anlaşılır biçimde göstermesi gerektiği dikkate alındığında; bozmadan sonra yapılan yargılamanın 14.06.2022 tarihli celsesinde Cumhuriyet savcısı tarafından serdedilen; "Sanığın iş yerinde katılan adına tescilli markayı taşıyan taklit ürün satışa arz ettiği dosya kapsamıyla sabit olup bu nedenle Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2021/30331 Esas ve 2022/6478 Karar sayılı bozma ilamında belirtilen sebep ve gerekçe göz önüne alınarak sanık hakkında ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmüne karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur." şeklindeki düşüncenin, usule uygun geçerli ve yeterli esas hakkında mütalaa olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan direnme kararına konu hükmün kurulması suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan yargılamaya son verilip hükmün tesis ve tefhim edilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "CMK'nın 280/1-a. maddesi; '(1) Bölge adliye mahkemesi, (…) dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra; a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine...', aynı Kanun'un 303/1-a. maddesi ise; '(1) Hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise, aşağıdaki hâllerde Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilir: a) Olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse...' şeklinde düzenlenmiştir.
CMK'nın 280/1-a maddesi ile 303/1-a maddelerine göre bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra; ilk derece mahkemesinin hükmünde usule ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu tespit etmekle birlikte, hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hükmün bozulması, bu cümleden olarak 'olayın daha ziyade aydınlanması lazım gelmeden beraate hükmolunması gerektiği' düşüncesinde ise duruşma açmadan davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilir. Şu hâle göre; ilk derece mahkemelerince kabul edilen maddi mesele değiştirilmeden ve yeni bir delil araştırmasına gidilmeden, bölge adliye mahkemesince duruşma açılmaksızın beraat kararı verilmek suretiyle istinaf isteminin düzeltilerek esastan reddine karar verilebileceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Adalete hızlı erişimin sağlanması amacı da bunu gerekli kılar.
Öte yandan CMK'nın 307/2. maddesindeki; 'Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada varolan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her hâlde dinlenmesi gerekir.' şeklindeki düzenlemeye göre sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır değilse dava sanığın yokluğunda bitirilebilecektir.
Somut dosyada bozma içeriğine göre CMK'nın 304/2-b maddesi uyarınca dosyanın Özel Daire tarafından Bölge Adliye Mahkemesine gönderildikten sonra duruşmalı yapılan yargılama sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi direnme kararı vererek sanığın beraatine hükmetmiştir. CMK'nın 280/1-a ve 303/1-a maddeleri CMK'nın 307. maddesindeki duruşma açmadan direnilemez zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. CMK'nın 280/1-a maddesi ile 307/2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde Bölge Adliye Mahkemelerinin bozma kararına dosya üzerinden duruşma açmadan da direnebileceği kabul edilmelidir. Aksi hâlde Bölge Adliye Mahkemelerince duruşma açılmaksızın karar verilebildiği durumlarda da Cumhuriyet savcısından esas hakkında görüş alınması gerekeceği sonucuna ulaşılacaktır. Direnirken duruşma açmasına gerek olmadığı hâlde duruşma açıp yargılama yapan Bölge Adliye Mahkemesinden aleyhe bozma üzerine sanığın savunmasının alması ve Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşünü sorması beklenemeyecektir.
Belirtilen nedenlerle Bölge Adliye Mahkemelerince direnme kararı verilirken aleyhe bozma üzerine sanığın savunmasının alınmasına ve Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşünü sormaya gerek olmadığı, uyuşmazlığın esasına geçilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 14.06.2022 tarihli ve 1919-3168 sayılı direnme kararına konu hükmünün; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü usulüne uygun olarak alınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi suretiyle sanığın savunma haklarının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.02.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.