"İçtihat Metni"
İTİRAZ
İtirazname No : 2014/280151
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 10-204
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı suçundan sanığın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/2-a-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2014 tarihli ve 10-204 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 02.11.2021 tarih ve 21813-8782 sayı ile; ''...Tüm dosya kapsamı ve gerekçe içeriğine göre mahkemece kabul ve takdir kılınmış beraat hükmü usul ve kanuna uygun bulunduğundan, O Yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz talebinin reddiyle hükmün onanmasına, oy çokluğuyla" karar verilmiştir.
Daire Başkanı M. Alikanoğlu ile Daire Üyesi S. Şahinbay; "Sanık ... hakkında mağdure ...'nun oturduğu evin açık olan kapısından gündüz vakti saat 12:30 sıralarında girerek nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs etme suçunu işlediği iddiasıyla görülen davada;
Mağdure ...'nun aşamalardaki ifadelerinde özetle; sanık ...'ı ara ara mahalleye gelip gitmesinden dolayı tanıdığını, olay günü öğlen saatlerinde evde temizlik yapmakta iken aniden içeri giren sanığın sus bağırma diyerek ağzını kapattığını, diğer eliyle de elbiselerini çıkartarak göğüslerini elleyip öptüğü ve yüzü koyun yere yatırdıktan sonra anal yoldan ilişkiye girmek istediğinde bir anlık fırsat bularak bağırdığını, kendilerini bu halde iken birlikte yaşadığı ...'nin annesi ...'nin de gördüğünü, sanığın bunun üzerine bırakıp kaçmak zorunda kaldığını, karakola giderek sanıktan şikayetçi olduğunu,
Sanık ise suçlamaları reddederek mağdureyi aynı mahallede oturan akrabalarına gidip geldiği için tanıdığını iddia edildiği gibi kendisine karşı cinsel saldırıda bulunmadığını savunmuştur.
Mağdure ile aynı evde yaşayan ve olayın görgü tanığı ... ise beyanında mağdurenin anlatımlarını doğrulayarak daha önceden tanımadığı sanığın evlerine girerek gelinine saldırdığını, zorla elbiselerini çıkardığını, engel olmaya çalıştığını ancak sanığın kendisini zorla dışarı çıkarttığını, tekrar içeriği girdiğinde sanığın da pantolonunu çıkardığını gördüğünü bağırması üzerine sanığın kaçarak uzaklaştığını söylemiştir.
Mağdurenin bitişik komşusu olan tanık ... ise eve uzun boylu esmer bir kişinin girdiğini görünce mağdurenin akrabası sandığını, ancak tanık ...'nin bağırma sesleri üzerine bu kişinin evden çıkıp gittiğini ifade etmiştir.
Mağdurenin 18.02.2010, 22.12.2011 ve 28.12.2012 günlü raporlarında darp ve cebir izi bulunmadığı, yaşadığı olay sonucu anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve depresif belirtilerin ruh sağlığını etkilediği ancak bu etkinin ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.
Mağdure ile önceye dayalı bir tanışıklığı bulunmayan sanık ...'ın kapının açık olmasından da faydalanarak içeride temizlik yaparken gördüğü mağdurenin bulunduğu eve girerek ağzını kapattığı ve elbiselerini çıkararak yere yatırdığı, göğüslerini elleyip öptüğü, bu sırada kendi pantolonunu da çıkardığı, bir fırsatını bulan mağdurenin bağırması üzerine kayın validesi tanık ...'nin engel olmaya çalıştığı ancak başarılı olamayınca kapı önünde bağırarak yardım istediği, bağırma sesi üzerine eylemine son veren sanığın evden çıkıp gittiği, bağırma sesini duyan tanık ...'nin de evden ayrılan sanığı gördüğü,
Özellikle briketten yapılı ve iki odadan ibaret evde mağdurun kayın validesinin de bulunduğu göz önüne alındığında sanığın mağdurun rızası ile içeri girip vaki eylemi gerçekleştirdiğine ilişkin kabulün hayatın olağan akışına aykırı olduğunun anlaşılması karşısında;
Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki beyanları, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın mevcut haliyle sübuta eren eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 102/1. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçunu oluşturduğu gözetilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken beraatine yönelik ilk derece mahkemesi kararının onanmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyoruz." düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 15.04.2022 tarih ve 280151 sayı ile; "...Olayın hemen akabinde intikal ettirilmiş olması, mağdurun sanığa suç atfında bulunmasını gerektirecek bir husumetin bulunmaması, tanık ...'nin anlatımları ve kısmen de tanık ...'nin anlatımının mağdurun iddiasını doğrular mahiyette olması, uygulana cebrin derecesi ve mağdurun cilt özelliklerine göre mağdurda darp ve cebir izinin bulunmamasının ve olay yeri fotoğraflarından anlaşılan olay yeri özelliklerine göre olaydan kaynaklanan bir dağınıklığın olmamasının olağan dışı olmadığının anlaşılması karşısında;
Sanığın olay günü öğle saatlerinde mağdur ve tanık ...'nin yaşadığı eve girdiği, doğrudan katılan mağdur ...'yu yakalayarak kazağını yukarı sıyırdığı, karşı koymak isteyen 1935 doğumlu tanık ...'yi evden çıkartarak mağduru yere yüzükoyun yatırdığı, hem kendisini hem de mağdurun alt kıyafetini sıyırdığı sırada tanık ...'ni evin dışında bağırmaya başlaması üzerine mağduru bırakarak evden ayrıldığı, tanık ...'nin çığlıklarını duyan tanık ...'nin de baktığında evden ayrılan bir erkek şahıs gördüğü, mağdurun daha sonra sanığı teşhis ettiği olayda, sanığın üzerine atılı nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüs suçunun sabit olduğu" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.10.2022 tarih, 6639-9363 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
Sanık hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan açılan kamu davasına ilişkin olarak Özel Dairece düşme kararı verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı suçundan verilen beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın mağdura yönelik eyleminin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
18.02.2010 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olay yeri olan evde günlük hayattan kaynaklanan dışında bir karışıklık ve dağınıklığın bulunmadığının, evin giriş kapısı üzerinde herhangi bir zorlama izine rastlanmadığının, katılan mağdurenin elbiselerinde herhangi bir yırtılma olmadığının tespit edildiği,
Katılan mağdurenin 18.02.2010 tarihli adli muayene raporunda; darp ve cebir izine rastlanmadığına, Çerkezköy Devlet Hastanesinin 22.12.2011 tarihli raporunda; yaşadığı olay sonucu anksiyete bozukluğu geçiren katılan mağdurenin ruh sağlığının bozulduğuna, Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 28.12.2012 tarihli raporunda ise; olay nedeniyle katılan mağdurenin ruh sağlığının etkilendiği ama bu etkilenmenin ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olmadığına yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan mağdure, aşamalarda; evde temizlik yaparken daha önceden tanıdığı ancak bu zamana kadar hiç konuşmadığı ve ismini Birol Akın olarak bildiği şahsın saat 11.30 sıralarında kapıdan içeri girerek; "Sus, sakın bağırma!" deyip ağzını kapattığını, bu esnada birlikte yaşadığı ... ...’ın annesi ...'ın da olanları gördüğünü, şahsın kendisini altına alarak ayakları ile ellerinin üzerine abandığını ve giysilerini tamamen soyduğunu, bir taraftan da eliyle ağzını tuttuğunu, karşı gelmesine rağmen engel olamadığı şahsın, göğüslerine dokunduğunu ve kendisini öpmeye başladığını, yüzüstü yatırarak kendisiyle ilişkiye girmek istediği sırada şahsın elinden ağzını kurtararak bağırmayı başardığını, bunun üzerine panikleyen şahsın evden çıkarak kaçtığını, kendisinin de polisi arayıp, şikâyetçi olduğunu,
Tanık ... kollukta ve Cumhuriyet savcılığında; 18.02.2010 tarihinde saat 12.00 sıralarında evdeyken bitişik komşusu ...'ın "Ay, vay!" sesleri ile bağırdığını duyunca dışarı çıktığını, dışarıda olduğunu fark ettiği ...'nin evinden aynı sırada daha önce hiç görmediği tahminen 25-27 yaşlarında, 1.75 boylarında, başında şapkası bulunan, yüzünü seçemediği bir şahsın çıkıp yürüyerek uzaklaştığına tanık olduğunu, katılanın bağırdığını duymadığını, evlerinin arasında sadece bir duvar olduğu için bağırsaydı duyabileceğini,
Kovuşturmada; olay günü uzun boylu esmer bir şahsın olayın gerçekleştiği eve girdiğini gördüğünü, katılanın akrabası olduğunu düşündüğünü, daha sonra ...'ın bağırma seslerini duyduğunu, ardından da aynı şahsın evden çıkıp yürüyerek gittiğini gördüğünü,
Öldüğü için kovuşturmada ifadesine başvurulamayan ..., kollukça düzenlenen 18.02.2010 tarihli bilgi edinme tutanağına geçen ifadesinde; oğlu ... ... ve katılan ile birlikte yaşadığını, olay günü saat 12.00 sıralarında katılan ile birlikte evde bulundukları sırada tanımadığı bir şahsın eve girip katılanı yakalayarak öpmeye başladığını ve katılanın üstünü çıkarttıktan sonra kendisini de evden dışarı attığını, bu nedenle bayılıp bir müddet sonra kendisine geldiğinde bağırmaya başladığını, içeriye baktığında katılanın ve şahsın pantolonlarının çıkartılmış olduğunu gördüğünü, bağırması üzerine şahsın evden çıkarak kaçtığını, daha sonra komşularının geldiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; katılanı akrabalarının bulunduğu mahallede oturması nedeniyle birkaç kez gördüğünü, katılanla aralarında husumet olmadığını, niçin suç isnadında bulunduğunu ve emniyette kendisini teşhis ettiğini bilmediğini, atılı suçu işlemediğini savunmuştur.
V. GEREKÇE
Anayasa’nın 138/1. ve CMK’nın 217/1. maddeleri ile Anayasa’nın 38. ve İHAS’nin 6/2. maddeleri sarahatine göre ispat hukuku bakımından vicdani kanaat esasını benimseyen Ceza muhakememizin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır. Geçmişte yaşanan ya da yaşandığı iddia olunan bu vakıayı/maddi gerçekliği, olay mahkemesi yapacağı öğrenme yargılaması ile taraflar ve delillerle doğrudan muhatap olup muhakeme hukukuna ilişkin normlar doğrultusunda, gerektiğinde mantık ilminden ve tecrübe kurallarından da faydalanarak sonradan mahkeme önünde temsil etmeye çalışacak, böylece sezgileriyle değil akıl yoluyla vicdani kanaate ulaşarak (M. Feyzioğlu, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin Yayınevi, Syf. 139) maddi sorunu çözecektir. Bu yetki münhasıran olay mahkemesine aittir.
Vicdani kanaate ulaşılması, isnat olunan fiilin ispatlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, vicdani kanaat hukuki sorunla değil, maddi sorunla ilgili bir kavramdır ve vicdani kanaate ulaşacak makam da maddi uyuşmazlığı çözmeye yetkili derece mahkemeleridir. Hukuki sorunun çözümünde vicdani kanaat ölçütü kullanılamaz. Çünkü; hukuki sorunun doğru çözümü, maddi olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının doğru bulunması ve doğru yorumlanması ile ilgilidir.
Vicdani ispat sisteminde hâkimler, hür vicdanlarına göre hüküm verirler. Her türlü delil aracı, kural olarak kullanılabilir ve bunlar serbestçe değerlendirilir. Ancak bu serbestliğin sınırını yine hukuk belirler. Nitekim, Anayasa’nın 138/1. maddesine göre hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, Anayasa’nın, kanunların ve hukukun çizdiği çerçevede kalmak zorundadır. Delil araçlarının ne zaman ve kimler tarafından ikame edilebileceği, bunların muhakemede tabi tutulacakları işlemler, delil aracı ikame taleplerinin hangi şartlarda ret olunabileceği, çelişme yönteminin nasıl hayata geçirileceği, delil aracı yasaklarının neler olduğu gibi konular hukuk tarafından düzenlenir (M. Feyzioğlu, Syf. 357).
Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur. 288. maddenin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde bu duruma: "Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." denilerek işaret edilmiştir. Uygulama da bu şekilde istikrar kazanmıştır. Doktrinde Yenisey aynı düşünceyi; "Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır." (Prof. Dr. Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Dr. Silvia Tellenbach'a Armağan, Seçkin Yayınları, Syf. 1282) diyerek benimsendiğini ifade etmiştir. Çünkü; sağlıklı bir hukuki denetimin ön şartı, maddi vakıanın usulüne uygun, tam ve doğru olarak belirlenmiş olmasıdır.
Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz temel prensiplere göre; a) Herşeyin kanıt olabileceği (hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş), b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri, c) Hâkimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği), d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı, e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği, f) Kanıt değerlendirmede hâkimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp hâkimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel ilke ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır (YCGK., 08.04.1991 tarihli ve 81-111 sayılı).
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adeleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Toplanan delillerin bir kısmına gözetilip diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaat üzerinden yüksek de olsa bir ihtimale sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir (Y CGK., 11.6.2013 tarihli ve36-294 sayılı).
Şu hâlde, sanığa isnat edilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin kabulü için, gerekçeli ve muhtemel şüphenin tamamen yenilmesi gerekir. Zira kabili te'lif olmayan şüphe ile gerçeğin yan yana mevcudiyeti ile vicdani kanaate ulaşılmasının, mantık ve hukuk kuralları bakımından mümkün olduğu söylenemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın aşamalarda istikrarlı olarak suçlamayı kabul etmemesi, 18.02.2010 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre olayın meydana geldiği iddia olunan evin demir kapısında herhangi bir zorlama izi belirlenmediği gibi odanın içinde de cinsel saldırının gerçekleştiğine işaret eden bir mücadeleye dair karışıklığın ve dağınıklığın bulunmaması, zor kullanıldığı iddiasına rağmen katılanda herhangi bir darp ve cebir izine ve kıyafetlerinde buna ilişkin bir yırtılma durumuna rastlanmaması, bitişik evde yaşayan tanık ...'nin olay günü katılanın evinden çıkan bir erkek şahsın yürüyerek ayrıldığını gördüğünü ve bunun öncesinde de yalnızca katılan ile birlikte yaşayan ...’ın bağırışlarını duyduğunu belirtmiş olmakla birlikte, bağırmış olması hâlinde katılanı da duyacağına dair anlatımları ve öldüğü için sonraki aşamalarda tanık sıfatıyla ifadesi alınamayan ...'ın 18.02.2010 tarihli bilgi edinme tutanağına geçen sanığın kendisini dışarı attığı yönündeki beyanı ile katılanın anlatımlarının birbiriyle çelişmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanığın müsnet suçu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.05.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.